Yûnus 25’te belirtilen Allahû Tealâ’nın daveti ile Yûnus 26'da belirtilen Ahsen-ul Husna arasındaki ilişkiyi açıklar mısınız?

Anasayfa » Ana Sayfa » Beka Makamı » Yûnus 25’te belirtilen Allahû Tealâ’nın daveti ile Yûnus 26'da belirtilen Ahsen-ul Husna arasındaki ilişkiyi açıklar mısınız?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Yûnus 25’te belirtilen Allahû Tealâ’nın daveti ile Yûnus 26'da belirtilen Ahsen-ul Husna arasındaki ilişkiyi açıklar mısınız?

Yûnus 25:

10/YÛNUS-25: Vallâhu yed'û ilâ dâris selâm(selâmi), ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin mustekîm(mustekîmin).
Ve Allah, teslim (selâm) yurduna davet eder ve (teslim yurduna, Zat'ına ulaştırmayı) dilediği kimseyi, Sıratı Mustakîm'e ulaştırır.


vallâhu yed'û ilâ dâris selâm (selâmi): Ve Allah, selâm yurduna davet eder.
ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin mustekîm (mustekîmin): Ve dilediği kişiyi Sıratı Mustakîm’e ulaştırır.

Selâm yurdu dediğinin, teslim yurdu olduğunu nerden anlıyoruz? Yunus 26’dan anlıyoruz.

10/YÛNUS-26: Lillezîne ahsenûl husnâ ve zîyâdetun, ve lâ yerheku vucûhehum katerun ve lâ zilletun, ulâike ashâbul cenneti, hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Onlar için Ahsenül hüsna (Allah'ın Zat'ına ulaşmak) ve ziyadesi (daha fazlası, Allah'ın cemalini görmek) vardır. Onların yüzlerini bir keder kaplamaz ve bir zillet (küçük düşme, hakirlik) yoktur. İşte onlar, cennet halkıdır. Onlar, orada devamlı kalanlardır.


lillezîne ahsenûl husnâ ve zîyâdeh (zîyâdetun): Onlar için Ahsen-ul Husna vardır.

Ahsen-ul Husna; Allah'ın Zat'ı. Allah'ın Zat'ı vardır yani Allah'ın Zat'ına ulaşmak vardır. "ve zîyâdeh (zîyâdetun)" ve onunda daha ziyadesi O Zat'ı görmek vardır.

ve lâ yerheku vucûhehum katerun: Onların yüzlerini bir keder kaplamaz.
ve lâ zilleh (zilletun): Ve zillette kaplamaz. Onlar için zillette yoktur.
ulâike ashâbul cenneh (cenneti): Onlar, cennet ehlidirler.
hum fîhâ hâlidûn (hâlidûne): Orada devamlı kalanlardır.

Şimdi soruyor kardeşimiz:

Yûnus 25’te belirtilen Allahû Tealâ’nın daveti ile Yûnus 26'da belirtilen Ahsen-ul Husna arasındaki ilişkiyi açıklar mısınız?

Yûnus 25’te Allahû Tealâ diyor ki:

“Allah, selâm yurduna davet eder ve selam yurduna ulaştırmayı dilediklerini Sıratı Mustakîm’e ulaştırır.” diyor. Dilediği kişi davete icabet eden kişiyi, "Onu Sıratı Mustakîm’e ulaştırır." diyor. Sırat-ı Mustakîm’in ne olduğuna bakıyoruz. Nisâ 175:

4/NİSÂ-175: Fe emmâllezîne âmenû billâhi va’tesamû bihî fe se yudhıluhum fî rahmetin minhu ve fadlın ve yehdîhim ileyhi sırâtan mustekîmâ (mustekîmen).
Böylece Allah'a âmenû olanları (ölmeden önce ruhunu Allah'a ulaştırmayı dileyenleri) ve O'na (Allah'a) sarılanları ise, (Allah) Kendinden bir rahmetin ve fazlın içine koyacak ve onları, Kendisine ulaştıran "Sıratı Mustakîm"e hidayet edecektir (ulaştıracaktır).


"Kim Allah’a sarılmayı yani Allah’ın Zat'ında ruhlarını yok etmeyi dilerse Allah onları rahmetinin ve fazlınin içine koyarve ve onları, Kendisine ulaştıran Sıratı Mustakîm’e ulaştırır."

Demek ki Allahû Tealâ Allah’a ulaşmayı dileyenleri Allah’ın Zat'ında yok olmayı dileyenleri Allah’a ulaştırıyor. Allah’ın Zat'ında Allah’a ruhlarını ulaştırarak, Allah’ın Zat'ında ruhlarını yok etmeyi dileyenleri Kendisine ulaştırıyor. İşte burada görüyoruz ki, Allahû Tealâ Allah’a ulaşmayı dileyenleri Sıratı Mustakîm’e ulaştırdığını Nisâ 175’te görüyoruz. Aynı zamanda Sıratı Mustakîm’in Allah’a ulaştırdığını görüyoruz. Burada da Allahû Tealâ selâm yurduna davet ediyor. Selâm yurduna davet ettiklerini de Sıratı Mustakîm’e ulaştırıyor. Selâm yurduna davet ettiklerinden, Allah’a ulaşmayı dileyenleri Sıratı Mustakîm’e ulaştırıyor Nisâ 175’e göre. O zaman selâm yurdu aynı kökten gelen teslim yurdu hüviyetine dönüşüyor. Peki teslim yurdu olduğunu nerden anlıyoruz? "Onlar için Ahsen-ul Husna vardır." diyor Allahû Tealâ. Öyleyse Ahsen-ul Husna'nın Allah’ın Zat'ı olduğunu nerden çıkartıyoruz? Allahû Tealâ Âli İmrân Suresinin 14. âyeti kerimesinde diyor ki: 

3/ÂLİ İMRÂN-14: Zuyyine lin nâsi hubbuş şehevâti minen nisâi vel benîne vel kanâtîril mukantarati minez zehebi vel fıddati vel haylil musevvemeti vel en’âmi vel hars(harsi), zâlike metâul hayâtid dunyâ, vallâhu indehu HUSNUL MEÂB(meâbi).
İnsanlara, "kadınlara, oğullara, kantar kantar biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma atlara, hayvanlara ve ekinlere olan sevgiden oluşan" şehvetleri (aşırı düşkünlükleri) güzel gösterildi. Bunlar, dünya hayatının menfaatleridir. Ve Allah, O'nun katındaki en güzel sığınaktır.


vallâhu indehu HUSNUL MEÂB (meâbi): Yemin olsun ki, Allah’ın katındaki en güzel sığınak Allah’ın Zat'ıdır.
vallâhu indehu: Yemin olsun ki, O’ın katında (Allah’ın katında).
HUSNUL MEÂB (meâbi): En güzel sığınaktır.

İşte burada Allahû Tealâ Kendi Zat'ı için sadece bir “husn” kullanmış. “Husnul Meab” diyor. Ve Yunus 26’da da onlar için Allahû Tealâ "Ahsen-ul Husna vardır." diyor. Ahsen olan (en güzel olan) en güzel olanın da en güzeli. Güzellerin en güzeli bu ancak Allah’ın Zatı’dır. "Ve onlar için bununla yetinmek söz konusu olmaz." diyor. Daha ziyadesi de var, yani Allah’ın Zatı’nı görmek de. İşte Ra'd Suresinin 20 ve 21. âyetlerine baktığımız zaman Allahû Tealâ diyor ki:

13/RA'D-20: Ellezîne yûfûne bi ahdillâhi ve lâ yenkudûnel misâk(misâka).
Onlar, Allah’ın ahdini ifa ederler (ruhlarını, vechlerini, nefslerini ve iradelerini Allah’a teslim ederler). Ve misaklerini (diğer teslimlerle birlikte iradelerini de Allah’a teslim edeceklerine dair misaklerini) bozmazlar.

13/RA'D-21: Vellezîne yasılûne mâ emerallâhu bihî en yûsale ve yahşevne rabbehum ve yehâfûne sûel hisâb(hisâbi).
Ve onlar Allah’ın (ölümden evvel), Allah’a ulaştırılmasını emrettiği şeyi (ruhlarını), O’na (Allah’a) ulaştırırlar. Ve Rab’lerine karşı huşû duyarlar ve kötü hesaptan (cehenneme girmekten) korkarlar.

13/RA'D-22: Vellezîne saberûbtigâe vechi rabbihim ve ekâmûs salâte ve enfekû mimmâ razaknâhum sirren ve alâniyeten ve yedraûne bil hasenetis seyyiete ulâike lehum ukbed dâr(dâri).
Onlar, sabırla Rab’lerinin Vechini (Zat’ını, Zat’a ulaşmayı ve Allah’ın Zat’ını görmeyi) dileyenler ve namazı ikame edenler, onları rızıklandırdığımız şeylerden gizli ve açıkça infâk edenlerdir. Ve seyyiati, hasenat ile (iyilikle) savan kimselerdir. İşte onlar için, bu dünyanın (güzel bir) akıbeti (sonucu) vardır.


“Onlar Allah’a verdiği mîsakı bozmazlar. Ve Allah’ın Allah’a ulaştırılmasını emrettiği şeyi Allah’a ulaştırırlar. Ruhlarını Allah’a ulaştırırlar. Kim bunlar? Ruhlarının verdiği misakı bozmayanlar. Ama aynı kişilere bakıyoruz. Bunlar aynı zamanda Allah’ın ahdini yerine getirenler. Onlar Allah’ın ahdini yerine getirirler. Ve mîsaklarını bozmazlar diyor Allahû Tealâ; ruhlarını, vechlerini, nefslerini ve iradelerini de teslim etmişler. Ve mîsaklarını bozmamışlar. Birisi irademizin Allah’a verdiği mîsak, ikincisi ruhumuzun Allah’a verdiği mîsak. Ra'd 21, ruhun Allah’a ulaşmasını, Ahsen-ul Husna'ya ulaşmasını, Ra'd 22 ise Allah’ın Zat'ının görülmesini ifade ediyor.        
 
Bir sonraki âyet-i kerime şöyle:

vellezîne saberûbtigâe vechi rabbihim:Onlar, sabırla Allah’ın Zatını dileyenlerdir.

Ra'd 20’de Allah’ın Zat'ını görmeyi dileyenler, Ra'd 21’dekiler Allah’ın Zat'ına ulaşmayı dileyenler. Allah’ın daveti ile Ahsen-ul Husna arasındaki ilişki çok kesin. Allah’ın daveti kendisinedir. Allah’ın Zatına Ahsen-ul Husna'ya ulaşmayı ifade eder. Daha ötesi de var. O kişi iradesini de Allah’a teslim ettiği zaman Allah’ın Zat'ını görmeyi de ziyadesiyle hak eder.

Benzer konular