Aile içinde aile bireyleriyle çok sorun yaşıyoruz. Ailevi mutluluğu kazanabilmek için nasıl davranmamız gerekir? Ne yapmalıyız?

Anasayfa » Ana Sayfa » Mürşid » Aile içinde aile bireyleriyle çok sorun yaşıyoruz. Ailevi mutluluğu kazanabilmek için nasıl davranmamız gerekir? Ne yapmalıyız?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Aile içinde aile bireyleriyle çok sorun yaşıyoruz. Ailevi mutluluğu kazanabilmek için nasıl davranmamız gerekir? Ne yapmalıyız?

Sevgili kardeşlerim! Aile bir bütündür. Bütün ailelerde baba, o ailenin reisidir. Ona itaat edilmesi temel şarttır. Daha büyük bir olay: Allah’ın bütün emirlerine itaat etmelidir kişi. Namaz kılmak deyince sabah, öğle, ikindi, akşam, yatsı; hepsi kılınmalıdır. Allahû Tealâ’nın hedef gösterdiği şeyler yapılmalıdır. Zikir bunlardan en sağlam olan bir tanesidir ki; mutluluğun işareti ve boyutu zikirle belli olur. Hani atalarımız bir söz söylerler: “Ne kadar köfte, o kadar ekmek!” diye. Ne kadar çok zikir varsa, o kadar çok mutluluk söz konusudur.

Sevgili kardeşlerim! Bütün insanlar için Allahû Tealâ istiyor ki; herkes mutlu olsun. Bu mutluluk bedava bir şey değildir. İslam’ın 5 şartı meselenin bütünü değildir. Allahû Tealâ Kur’ân-ı Kerim’i 7’li bir sistem üzerine kurmuştur. Öyleyse muhtevaya baktığımız zaman, bu 7 tane safhayı bir insanın manevi tekâmülünün bütününde görürüz:

• Allah'a ulaşmayı dilemek
• Mürşide tâbiiyet
• Ruhun Allah’a ulaşması
• Fizik bedenin teslimi
• Nefsin teslimi
• Muhlis olmak ve
• İradeyi Allah’a teslim etmek

7 tane safhadır ve ruhun, vechin, nefsin ve iradenin Allah’a teslimini içerir. Yani 7 safha ve 4 teslim burada tamamlanır. Sonra ne olmuş sevgili kardeşlerim? Sonra şeytanın en büyük oyununa koskoca bir İslâm âlemi esir olmuş. İslâm’ın 7 safhası terk edilmiş, İslâm’ın 5 şartına düşürülmüş: Namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek ve kelime-i şahadet getirmek.

Sevgili kardeşlerim! Böyle düşünenlere sormaz mıyız biz; “İslâm ne demektir?” diye? İslâm “teslim olan” demektir. Sizler, bu İslâm’ın 5 şartını yerine getirip de hedefe ulaştığını zannedenler! Neyinizi Allah’a teslim ettiniz? Ruhunuzu mu? Fizik bedeninizi mi? Nefsinizi mi? İradenizi mi? Kur’ân-ı Kerim’de bunların 4’ünün de Allah’a teslimi şarttır, farzdır.

• Ama Allahû Tealâ bir insanı daha Allah'a ulaşmayı dileyip de ölse gene cennetinin 1. katına alır.
• Bu kişi mürşidine tâbî olmuş ve ölmüşse 2. kat cennet onundur.
• Ruhunu Allah’a ulaştırdıktan sonra ölmüşse 3. kat cennet onundur.
• Fizik bedenini teslim ettikten sonra ölmüşse 4. kat cennet onundur.
• Nefsini teslim ettikten sonra ölmüşse 5. kat cennet onundur.
• Muhlis olmuşsa 6. kat cennet onundur.
• İradesini de Allah’a teslim etmişse 7. kat cennet onundur.

Sevgili kardeşlerim! Kur’ân-ı Kerim şartlardan oluşur. Hiç kimse aksini iddia edemez. “Ben İslâm’ın 5 şartını yaparım. Bu bana yeter.” diyemez. Bu, şeytanın İslâm âlemine oynadığı en büyük oyundur. İslâm’ın şartı 5 değildir. Şimdi bakıyoruz sevgili kardeşlerim! “Namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek ve kelime-i şahadet getirmek İslâm’ın 5 şartı.” diyorlar. İslâm ne demek? “Teslim olan” demek. Namaz kılarak, oruç tutarak, zekât vererek, hacca giderek, kelime-i şahadet getirerek acaba kim, nesini Allahû Tealâ’ya teslim etmiştir? Kim bana bunun cevabını verebilir? Hiç kimse veremez. Çünkü böyle bir şey mümkün değildir. O kişi hiçbir teslimini gerçekleştirmemiştir. Namaz kılmıştır, oruç tutmuştur, zekât vermiştir, hacca gitmiştir, kelime-i şahadet getirmiştir. Ne ruhunu ne fizik bedenini ne nefsini ne iradesini Allah’a teslim etmemiştir. Nasıl oluyor da bu kişi teslim olmuş bir kişi gibi bir övüntü içine girebiliyor?

Sevgili kardeşlerim! Kendimize gelelim. Allahû Tealâ Kur’ân-ı Kerim’i indirmiş. Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz’e Kur’ân-ı Kerim’i indirmiş Allahû Tealâ. Orada İslâm’ın 5 şartından değil, 7 şartından bahsediliyor. Evet, hepsi farzdır. Namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek, kelime-i şahadet farzdır. Ama dînimiz İslâm dînidir. Dînimizin adı İslâm dînidir yani teslim dînidir.

İslâm’ın 5 şartıyla kendilerinin kurtulacağını zanneden insanlar! Sizlere sesleniyoruz. Neyinizi Allah’a teslim ettiniz? Eğer İslâm dîni teslim dîniyse, siz neyinizi Allah’a teslim ettiniz? Ruhunuzu da teslim etmek mecburiyetindesiniz, fizik bedeninizi de nefsinizi de iradenizi de.

Hiç kimse bir mürşide tâbî olmadan ruhunu Allah’a teslim edemez. Böyle bir şey mümkün değil. Bir insanın ruhunun vücudundan ayrılıp Allah’a ulaşabilmesi, o kişinin mutlaka Allah’a mürşidini sorup, Allah’ın gösterdiği mürşide ulaşması ve ona teslimiyle mümkündür. Hiç kimsenin ruhu, Allah’ın o kişiye gösterdiği mürşide o kişi ulaşmadıkça, ona tâbî olmadıkça vücudundan ayrılamaz. Allah’a ulaşması da tabiatıyla mümkün değildir.

Ve şeytanın koskoca bir İslâm âlemine oynadığı oyuna dikkatle bakın sevgili kardeşlerim! Bizim bütün dîn adamlarımıza soruyorsunuz; “Durum nedir?” diye. “İslâm’ın 5 tane şartı vardır.” diyor. “Namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek, kelime-i şahadet getirmek.” Onlara sorduğunuz zaman, “Hay Allah razı olsun. Ne kadar güzel. Hakikaten 5 şartın 5’i de farz. Ama dînimize Allahû Tealâ neden acaba İslâm dîni adını vermiş. Hiç bunu düşündünüz mü?” diye sorduğunuz zaman cevap veremiyorlar. İslâm demek “teslim olan” demek. “Sen İslâm’ın 5 tane şartıyla namaz kılmakla, oruç tutmakla, zekât vermekle, hacca gitmekle, kelime-i şahadet getirmekle neyini Allah’a teslim ettin?” Bunu dediğiniz zaman, cevap verebilen kimse yok. Hâlbuki Allahû Tealâ ruhumuzu da Allah’a teslim etmemizi farz kılıyor. Fizik bedenimizi de nefsimizi de irademizi de Allah’a teslim etmemizi farz kılıyor.

Sevgili kardeşlerim! Öyleyse Allah’ın doğrularını hepimiz açık ve kesin bir şekilde başkalarına izhar etmek, açıklamak ve ispat etmek mecburiyetindeyiz ve onlar bize; “Ben de İslâm’ım. Ben de İslâm’ın gereklerini yerine getiriyorum.” dedikleri zaman, onlara demeliyiz ki: “Bak sevgili kardeşim! Sen İslâm’ım diyorsun. İslâm demenin hangi mânâya geldiğini biliyor musun? İslâm, “teslim olan” demek. Sen neyini Allah’a teslim ettin de ‘Ben İslâm’ım.’ diyorsun, ‘Ben teslim oldum.’ diyorsun? Neyi teslim ettin? Neyini teslim ettin?”

Sevgili kardeşlerim! Bu büyük hakikatleri herkese öğretmek mecburiyetindesiniz. İnsanlar dînlerini çoktan unutmuşlar. En kötüsü dîn adamları da aynı şeyleri söylüyor. “İslâm’ın 5 tane şartı vardır: Namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek, kelime-i şahadet getirmek.” Evet, bu 5 şart gerçekten vardır. Doğru ama “İslâm’ın 5 tane şartı vardır.” demek yetmez.

6.sı var: Allah'a ulaşmayı dilemek.
7.si: Ruhu, fizik bedeni, nefsi ve iradeyi Allah’a teslim etmek.

Şimdi lûgat mânâsından hareketle neticeye gidelim. İslâm dîni bunun lûgat mânâsı, teslim dîni. Ve İslâm’ın 5 şartıyla siz nasıl oluyor da İslâm dînini yaşadığınızı iddia edebiliyorsunuz?

Sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ’ya hamd ederiz, şükrederiz ki; biz dînimizi dîn adamlarından öğrenmedik. Bize dînimizi Allah öğretti. Öyleyse Allahû Tealâ’nın himayesi altında, koruması altında biz dîn adamlarına soruyoruz:

“İslâm’ın şartı 5 miymiş? Allah'a ulaşmayı dilemek farz değil mi? Ruhunuzu, fizik bedeninizi, nefsinizi ve iradenizi Allah’a teslim etmek söz konusu değilse bu nasıl İslâm olmak? Neyinizi teslim ediyorsunuz da İslâm oluyorsunuz? Buna bir cevap verebilen birisi var mı içinizde?”

Sevgili kardeşlerim! Hepimiz dînimizi öğrenmek mecburiyetindeyiz. Biz dînimizi dîn adamlarından öğrenmedik sevgili kardeşlerim! Dînimizi Allah’tan öğrendik ve Allah neyi öğretmişse, Kur’ân-ı Kerim’deki o âyet-i kerimeyi bize mutlaka öğretmiştir. Neyle karşı karşıyayız? Ruhumuzu da fizik bedenimizi de nefsimizi de irademizi de Allah’a teslim etmek mecburiyetinde olan biz insanlar, İslâm’ın 5 şartıyla yani namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek ve kelime-i şahadet getirmekle neyimizi Allah’a teslim ediyoruz? Bu nasıl bir İslâm dînidir?

Sevgili kardeşlerim! Bu hesabı bütün dîn adamlarına soruyoruz. Onlardan cevap istiyor ve bekliyoruz. Neyinizi Allah’a teslim ettiniz?

Sevgili kardeşlerim! Hepiniz dîninizin sahibi olun. Elbette namaz kılmak da oruç tutmak da zekât vermek de hacca gitmek de kelime-i şahadet getirmek de farzdır. Ama İslâm’ın temel unsuruna baktığınız zaman, İslâm “teslim olan” demektir. Bu standartlarda, buraya kadar olanı yapmak bir teslimi, hiçbir teslimi muhtevasına almıyor. Elbette namaz kılmak farzdır. Elbette oruç tutmak farzdır. Zekât vermek, hacca gitmek, kelime-i şahadet getirmek; hepsi farzdır. Ama ruhu, fizik bedeni, nefsi ve iradeyi Allah’a teslim etmek de farzdır. İşte dînimiz bu sebeple İslâm dîni adını almış. Yani teslim dîni adını almış. Biz İslâm âlemi ruhumuzu da fizik bedenimizi de nefsimizi de irademizi de Allah’a teslim etmekle mükellefiz. Gerçi Allahû Tealâ, “Yarabbi! Ben de ruhumu Sana ulaştırmak istiyorum. Ne olur, benim de ruhumu Sana ulaştır!” diyen ve bunu dedikten sonra ölen bir insanı da 1. kat cennetine ehil görüyor. Ne olmuş? Allah'a ulaşmayı dilemiş kişi. Böyle bir kişi yaşasaydı ne olacaktı? Yaşasaydı, Allah ona mutlaka mürşid sevgisi verecekti. Bu kişi, Allah'a ulaşmayı dileyen kişi mutlaka mürşidine ulaşacaktı. Tâbiiyetini gerçekleştirecekti. Gerçekleştirince ne olacaktı? Ruhu vücudundan ayrılacak ve Allah’a doğru yola çıkacaktı. Kişi buna paralel bir strateji içerisinde zikrini arttıracaktı. Daha güzel ibadet standartları geliştirecekti ve ruhunu 7-8 ay içerisinde Allah’a ulaştıracaktı. Ne olacaktı? Ermiş evliya olacaktı.

İşte ermiş demek, ruhunu Allah’a ulaştırmış demek, ruhu Allah’a ermiş demek. Allah’a ruhunu ulaştıran kişi, ruhunu Allah’a dünya hayatını yaşarken teslim eden kişidir. Allah’ın istediği kişidir o. O, İslâm olmanın temel faktörüne ulaşmış ve ilk teslimini, ruhunu Allah’a ulaştırarak gerçekleştirmiştir. Bundan sonra o kişi fizik bedenini teslim edecektir. Ondan sonra nefsini, daimî zikre ulaşarak nefsini teslim edecektir. Daha sonra iradesini de Allah’a teslim edecektir ve Kur’ân-ı Kerim’deki teslimler ancak böyle tamamlanacaktır. O kişi ruhunu da Allah’a teslim etmiştir, fizik bedenini de nefsini de iradesini de.

Şimdi zamanımızdaki dîn adamlarına bakıyoruz sevgili kardeşlerim! İnsanlar dîn öğretiyorlar ama tasavvuftan değiller. Yani bir mürşidleri yok. Yoksa onların hiç birisi ruhunu Allah’a teslim edemez. Böyle bir şey hiçbir şekilde mümkün değildir. Hiç kimse Allah’tan mürşidini sormadan, Allah’ın gösterdiği o mürşide ulaşmadan, Allah’ın gösterdiği o mürşide ulaşıp da ona tâbî olmadan ruhunu Allah’a ulaştırmaz. Yani ermiş evliya olamaz sevgili kardeşlerim!

İşte böyle bir muhteva içerisinde bir insanın hedefine ulaşabilmesi hiçbir zaman mümkün değildir. İslâm kelimenin gerçek anlamıyla “teslim olan kişi” demektir. İnsanların şu anda yaptıkları şey namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek ve kelime-i şahadet getirmektir. Hani Allah'a ulaşmayı dilemek? Hani mürşide tâbiiyet ve böylece ruhun bedenden ayrılmasını ve Allah’a doğru yola çıkmasını temin etmek? Hani ruhu Allah’a teslim etmek? Hani fizik bedeni Allah’a teslim etmek? Hani nefsi Allah’a teslim etmek? Hani iradeyi Allah’a teslim etmek?

Sevgili kardeşlerim! Vaktiyle biz Osmanlı’ydık. Yani biz Türkler Cumhuriyet devrinden evvel Osmanlı’ydık. Osmanlı’da padişahların hepsi tasavvuftandı. Hepsinin mutlaka bir mürşidi vardır. Hiçbir Osmanlı padişahı olmamıştır ki; mürşidi olmasın ve ruhunu da Allahû Tealâ’ya ulaştırmış olmasın.

Sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ Kur’ân’ı boşuna indirmemiştir. Kur’ân Allahû Tealâ’nın İslâm âlemine en büyük mükâfatıdır ve o Kur’ân ki; bize dînimizi öğretir.

Sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ’nın 7 kat cennete göre dizayn ettiği stratejiye bakalım:

• Allah'a ulaşmayı dileyen bir kişi ölse 1. kat cennetin sahibi olarak ölür.
• Mürşidine tâbî olup ölse 2. kat cennetin sahibi,
• Ruhunu Allah’a ulaştırıp ölse 3. kat,
• Fizik bedenini teslim ederse 4. kat,
• Nefsini Allah’a teslim ederse 5. kat,
• Muhlis olursa 6. kat,
• İradeyi Allah’a teslim ederse 7. kat cennetin sahibi olur.

Öyleyse Allah'a ulaşmayı dilemekten başlayan ve ruhu da fizik bedeni de nefsi de iradeyi de Allah’a teslim etmeyi içeren böyle bir dizaynda, Allahû Tealâ’nın hedefine bakıyoruz: Allah'a ulaşmayı dilemek; bu kişinin ölmesi halinde, onu mutlaka 1. kat cennete aldırır. Mürşide tâbiiyet, 2. kat cennetin işareti. Mürşide tâbî olan bir kişinin ruhu mutlaka vücudundan ayrılıp Allah’a doğru yola çıkar ve 7-8 aylık bir sürede bu ruh Allah’a (mutlaka sözüme, buradaki noktaya dikkat edin) Allah tarafından ulaştırılacaktır; o kişi tarafından değil. Çünkü Allahû Tealâ açık bir şekilde ifadesini koymuş. “Kim Bana ulaşmayı dilerse Ben onu Kendime ulaştırırım.” buyuruyor.

42/ŞÛRÂ-13: Şeraa lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrakû fîhi, kebure alâl muşrikîne mâ ted’ûhum ileyhi, allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).


Öyleyse bunu Allah yapacaktır. Görevi üzerine almıştır. Hiçbir insan bundan müstağni değildir. Herkes Allah'a ulaşmayı dilemişse, Allahû Tealâ mutlaka o kişinin ruhunu Kendisine ulaştıracaktır. Buradaki özellik, sadece o kişinin kalpten bir dilekle dileyip dilememesi olayıdır.

Öyleyse sevgili kardeşlerim! Böyle bir dizayn içerisinde bütün insanlar için kurtuluş açık ve kesin. Allahû Tealâ 3. kat cenneti herkese garanti ediyor. Tabiî, tâbiiyetten sonra ömrü olan herkese… Bir defa daha tekrar ediyorum: “Kim Bana ulaşmayı dilerse Ben onu Kendime ulaştırırım.” Allahû Tealâ sözü mutlaka yerine getireceği cihetle, bu 7-8 aylık bir ömrü olan herkes için, Allah'a ulaşmayı diledikten sonra ruhunun Allah tarafından kendisine ulaştırılması, Allah’a ulaştırılması garanti edilmiştir.

Ne mutlu bizlere sevgili kardeşlerim, İslam’ız. Ne mutlu bizlere Kur’ân-ı Kerim bu garantiyi koymuş. Diğer dînler bizden farklı mı? Hayır, değil. Onlar için de aynı şey söz konusu.

• Allah'a ulaşmayı dilemek
• Mürşide tâbiiyet
• Ruhun Allah’a ulaşması
• Fizik bedenin teslimi
• Nefsin teslimi
• Muhlis olmak
• İradeyi Allah’a teslim etmek Tevrat’ta da var, İncil’de de var.

Ama iblis ayrı ayrı dînlerin mensubu olduklarını insanlara belirterek, aralarını açmaya çalışarak insanları düşman kamplar haline getirmeye çalışıyor.

Sevgili kardeşlerim! Hadi gelin, el ele verelim. Bu devirde hepimiz bir araya gelelim ve Kur’ân-ı Kerim’i açalım. Herkese açık bir şekilde diyelim ki: “Kim Allah'a ulaşmayı dilerse Allah onu 7-8 aylık bir ömrü varsa mutlaka Kendisine ulaştırır. Bu ise ermiş evliya olmak demektir. Bütün insanlara kapılar ardına kadar açık. En az 3. kat cennet.” Daha arkası da gerçekleşebilir mi? Elbette. Kişinin gayretine bağımlı. Ama bu kadarı, bu başlangıç seviyeleri herkes için mutlak bir sonucu ifade ediyor. “Kim Allah’a ulaşmayı dilerse Allah o kişinin ruhu mutlaka kendisi kendisine ulaştırıyor. O zaman bütün insanlar en azından 3. kat cennet garantisiyle garantilenmişlerdir. Allahû Tealâ bunu tekellüf etmiştir, garanti etmiştir.

Öyleyse bütün insanlar, Allah'a ulaşmayı dileyenler! Onlara müjdelerini verin. Onlar mutlaka cennete gireceklerdir. Kim Allah'a ulaşmayı dilemiş de bu noktadan sonra ölmüşse, o Allah'a ulaşmayı dileyerek ölen birisidir. Gideceği yer mutlaka 1. kat cennettir. Ondan sonra Allah’tan mürşidini sormuşsa, Allah ona mürşidini göstermişse, o kişi mürşidine ulaştıktan sonra ölmüşse mutlaka gideceği yer 2. kat cennettir. Bu tâbiiyetten 7-8 ay sonra ruh mutlaka 7 tane gök katını aşıp, 7. gök katında 7 tane âlemden geçip Sidretül Münteha’ya ulaştıktan sonra, dikey bir yolculukla Allahû Tealâ’ya ulaşan ermiş evliya olanlar daha üst kademeye girerler.

Sevgili kardeşlerim! Herşey çok mu güzel, yoksa bize mi öyle geliyor? Ne diyorsunuz?

Allah hepinizden razı olsun. Sualler…

Benzer konular