Kaf 16' da belirtilen şah damarında daha yakın olmayı Mu'min suresinin 7 âyet-i kerimesinde belirtilen Rabbimizin rahmetinin ve ilminin her şeyi kuşatması olarak açıklayabilir miyiz?

Anasayfa » Ana Sayfa » Âyetler ve Sırları » Kaf 16' da belirtilen şah damarında daha yakın olmayı Mu'min suresinin 7 âyet-i kerimesinde belirtilen Rabbimizin rahmetinin ve ilminin her şeyi kuşatması olarak açıklayabilir miyiz?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Kaf 16' da belirtilen şah damarında daha yakın olmayı Mu'min suresinin 7 âyet-i kerimesinde belirtilen Rabbimizin rahmetinin ve ilminin her şeyi kuşatması olarak açıklayabilir miyiz?

Evet, bunu zaten defalarca açıklamıştık. Bir defa daha açıklayalım. Diyor ki Allahû Tealâ Kaf 16’da:
 
50/KAF-16: Ve lekad halaknâl insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuhu, ve nahnu akrabu ileyhi min hablil verîd(verîdi).
Ve andolsun ki insanı Biz yarattık. Ve nefsinin ona ne vesveseler vereceğini biliriz. Ve Biz, ona şah damarından daha yakınız.


"ve lekad halaknel insâne ve na’lemu mâ tuvesvis bihî nefsuh (nefsuhu): Andolsun ki, insanı Biz yarattık. Ve nefsinin ona ne vesveseler verdiğini biliriz. Ne şey verdiğini, ne vesvese verdiğini biliriz.
ve nahnu akrebu ileyhi min hablil verîd (verîdi): Ve Biz, ona şah damarından daha yakınız." diyor Allahû Tealâ "hablil verîd".
"karib", "akrebu"  "karibiz: Yakınız. Şah damarından daha yakın.

Şimdi Mu'min 7’ye geliyoruz. Nasıl Allahû Tealâ şah damarından daha yakın oluyor bize? Çünkü diyor ki:

“7 kat gökleri çıkacak ruhunuz ve 7 tane gök katına aştıktan sonra bize ulaşacak. Biz. Kainatı yarattıktan sonra arşa istiva ettik. Arşdayız. Ve ruhunuzu Bana ulaştırın.” diyor.

Ve Allahû Tealâ diyor ki: “Kur'ân'ı Biz indirdik." diyor.

Arşdan Kur'ân aşağıya indiriliyor (dünyaya indiriliyor). O Allahû Tealâ sonsuz uzaklıkta olduğunu anlatıyor. Ve âyetleri arka arkaya sıraladığımız zaman uzaklığın ne kadar olduğu da kilometre olarak sonsuz km olarak çıkıyor ortaya. Mu’min 7’ye bakıyoruz:

40/MU'MİN-7: Ellezîne yahmilûnel arşa ve men havlehu yusebbihûne bi hamdi rabbihim ve yu’minûne bihî ve yestagfirûne lillezîne âmenû, rabbenâ vesi’te kulle şey’in rahmeten ve ilmen fagfir lillezîne tâbû vettebeû sebîleke ve kıhim azâbel cahîm(cahîmi).
Arşı tutan melekler ve onun etrafındaki kişi (devrin imamı), Rab'lerini hamd ile tesbih ederler ve O'na îmân ederler. Ve âmenû olanlar için (Allah'tan) mağfiret dilerler: “Rabbimiz, Sen herşeyi rahmetle (rahmetinle) ve ilimle (ilminle) kuşattın. Böylece (mürşidin önünde) tövbe edenleri ve Senin yoluna (Sıratı Mustakîm'e) tâbî olanları mağfiret et (günahlarını sevaba çevir). Onları cehennem azabından koru!”


ellezîne yahmilûnel arşa: Arşı tutan melekler.
ve men havlehu: Ve onun etrafındaki kişi.
yusebbihûne bi hamdi rabbihim: Rab’lerini hamd ile tesbih ederler.

Hepsi tesbih ederler, neden? Devrin imamı da aşmış mertebeleri ve zikir müessesesi onun için bitmiş. İradesini de Allahû Tealâ’ya teslim ettiği için o tespihde, zikirde değil. Daimî zikrin sahibi ama artık adı tespih. Melekler zaten iradeleri olmadığı için devamlı tespihteler. Ona göre dizayn edilmişler arşı tutan melekler, devamlı zikrederler.

ve yu’minûne bihî: Ve ona îmân ederler.
ve yestagfirûne lillezîne âmenû: Âmenû olanlar için istiğfar talebinde bulunurlar.
rabbenâ: “Rabbimiz.” derler.
vesi’te kulle şey’in rahmeten ve ilmen: Rahmetinle ve ilminle Sen herşeyi kuşatmışsın (kuşattın). Senin rahmetin ve ilmin, rahmet olarak herşeyi kuşatmışsın, kuşattın. Senin rahmetin ve ilmin, rahmet ve ilim olarak herşeyi kuştmıştır.

fagfir lillezîne tâbû: O tövbe edenleri (tövbe edenlere) mağfiret eyle (bu tövbe mürşidin önünde yapılan tövbedir). Mağfiret müessesesi o zaman geçerli (günahların sevaba çevrilmesi), Furkan Suresinin 70. âyet-i kerimesine göre.
tâbû vettebeû sebîleke: Onlar ki o mürşidinin önünde tövbe ederler ve Senin yoluna tâbî olurlar yani ruhları vücutlarından ayrılarak Sıratı Mustakîm’e ulaşır. Senin yoluna (Sıratı Mustakîm’e).
ve kıhim azâbel cahîm(cahîmi): Ve onları cehennem azabından koru! diyor Allahû Tealâ.

25/FURKÂN-70: İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan fe ulâike yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât(hasenâtin), ve kânallâhu gafûran rahîmâ(rahîmen).
Ancak kim (mürşidi önünde) tövbe eder (böylece kalbine îmân yazılıp, îmânı artan) mü’min olur ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaparsa, o taktirde işte onların, Allah seyyiatlerini (günahlarını) hasenata (sevaba) çevirir. Ve Allah, Gafur’dur (günahları sevaba çevirendir), Rahîm’dir (rahmet nuru gönderendir).


Şimdi sual: Kaf Suresinin 16. âyet-i kerimesinde belirtilen şah damarından daha yakın olmayı Mu'min Suresinin 7. âyet-i kerimesinde belirtilen Rabbimizin rahmetinin ve ilminin herşeyi kuşatması olarak açıklayabilir miyiz?

Evet, içimizi de dışımızı da tamamen kuşatıyor. Bizim cismimiz Allah'a göre bir şey ifade etmiyor. Rahmeti ve ilmi bizimle beraber bu âlemi de bütünüyle diğer bütün âlemi de ilmiyle kaplıyor. Biliyorsunuz Allahû Tealâ 3 asıl, 3 karşıt olarak 6 âlem yaratmıştır. 6 âlemin 6’sını da rahmetiyle ve ilmiyle kaplar Allahû Tealâ.

Öyleyse Allahû Tealâ rahmetiyle ve ilmiyle bizi bütünüyle kapladığına göre, her zerremizi kapladığına göre elbette bize şah damarımızdan daha yakın ama rahmetiyle ve ilmiyle.

Benzer konular