Tur Suresinin 21. âyetinde belirtilen amellerin eksiltilmesi ve rehine olmak konusunu açıklar mısınız?

Anasayfa » Ana Sayfa » Âmellerin Boşa Gitmesi » Tur Suresinin 21. âyetinde belirtilen amellerin eksiltilmesi ve rehine olmak konusunu açıklar mısınız?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Tur Suresinin 21. âyetinde belirtilen amellerin eksiltilmesi ve rehine olmak konusunu açıklar mısınız?

Tur 21:
 
52/TÛR-21: Vellezîne âmenû vettebeathum zurriyyetuhum bi îmânin elhaknâ bihim zurriyyetehum ve mâ eletnâhum min amelihim min şey’in, kullumriin bi mâ kesebe rehînun.
Ve (hayattayken, ölmeden önce Allah’a ulaşmayı dileyip) âmenû olan, zürriyetleri de kendilerine îmân ile tâbî olanların zürriyetlerini de kendilerine ilhak ettik (yanlarına kattık). Ve onların amellerinden bir şey eksiltmedik. Herkes kazandığına (dereceler) karşılık bır rehindir.


“Âmenû olanlar (Allah'a ulaşmayı dileyenler) ve soylarından onlara tâbî olanlar, âmenû olup ta onları îmânlarıyla izleyenler."

Ne oluyor? Âmenû olanlar, Allah'a ulaşmayı dileyenler irşad makamına ulaşıyorlar. Kalplerine îmân yazılıyor. Îmânları artan insanlar oluyorlar. Böylece îmânda âmenû olunca (Allah'a ulaşmayı diledikten sonra olacakları) irtifa (yükselecekleri) noktalarında onlar îmânları ile tâbî olanlar. Tâbî oldukları anda îmânları arttığı için îmânlarıyla tâbî olanlar. Evvelâ âmenû oldukları anda bu insanlar îmânın sahibi. Ama mürşidlerine tâbî oldukları anda burada “vettebeathum” diyor. Onlara tâbî olanlar tâbî oldukları noktada îmânları artıyor. Îmânlarıyla tâbî olmuşlar. Mü'min olarak tâbî olmuşlar. Âmenû olarak tâbî olmuşlar. Ama tâbî olduklarında kalplerine îmân yazıldığı için îmânları artıyor. Îmân ile (daha evvelki îmânları ile) tâbî olup ta îmânları artanlar, “Onlara onları da katarız." diyor Allahû Tealâ. “İlhak ederiz.” Yani evvelâ âmenû olanlar, o âmenû olanların zürriyetlerinden âmenû olanlara ki âmenû olanlar ilerde irşad makamına ulaşıyorlar. Âmenû olanlardan irşad makamına ulaşanlara tâbî olanların, îmânla tâbî olanları da onlara katarız " diyor Allahû Tealâ.

bihim zurriyyetehum: Onların soylarından.
ve mâ eletnâhum min amelihim min şey’in: Onların amellerinden hiçbir şeyi eksiltmedik diyor Allahû Tealâ.
kullumriin bi mâ kesebe rehîn(rehînun): Her kişi kendi kazandığına karşılık bir rehindir. İktisab ettikleri dereceler karşılığı bir rehindir diyor Allahû Tealâ.

"İşte Allahû Tealâ burada âmenû olanları, âmenû olanların soylarından o âmenû olanların irşad makamını elde etmeleri üzerine onlara tâbî olanları ve bu tâbîiyetten sonra (tâbîiyetle beraber) îmânla tâbî olan bu insanların amellerinden hiçbirşey eksiltmedik." diyor. Peki onlar Allah'a ulaşmayı dilemeselerdi o zaman bu insanların kazandıkları dereceler, kaybettikleri derecelerden fazla olsaydı Allah'a ulaşmayı dilemeyenlerin o zaman Allahû Tealâ onların amellerinden eksiltme yapacaktı, derecelerinden eksiltme yapacaktı. Niçin? Çünkü Allahû Tealâ’nın kanunu Yunus Suresinin 7 ve 8. âyetlerine göre:

10/YÛNUS-7: İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatmeennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne).
Muhakkak ki onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah’a ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.

10/YÛNUS-8: Ulâike me'vâhumun nâru bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).
İşte onların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir).


Onlar ki, Bize mülâki olmayı muhakkak surette dilemezler. Onlar dünya hayatından razıdırlar. Dünya hayatıyla mutmain olurlar. Onlar diyor Allahû Tealâ Bizim âyetlerimizden gâfil olanlardır. Onların gidecekleri yer kazandıkları dereceler itibariyle ateştir (cehennemdir). Yani kaybettikleri dereceler kazandıkları derecelerden fazla olanlardır. Ve onlar cehennemde rehin olanlardır neticesine ulaşıyoruz.

Burada da Allahû Tealâ bir gruptan bahsediyor; amellerinden hiçbirşey eksiltmediği gruptan bahsediyor. Bir de bunların dışındaki insanlardan bahsediyor. Her kişi kendi kazandığına karşılık bir rehindir. Allahû Tealâ burada insanların rehin olduğundan bahsediyor. Buradaki ifade 2 ayrı mânâyı da ihata ediyor:

1- Bu işlemleri takip etmeyen, burada anlatılanların dışında kalanlar, onlar  cehennem için rehin olanlar.
2- Buradaki işlemleri tamamlayanlar gene rehin, cennet için rehin olanlar.

Öyleyse iki tür insan yaşıyor:

* Allah'a ulaşmayı dileyenler rehin, cennet için.
* Allah'a ulaşmayı dilemeyenler rehin, cehennem için.

Aynı zamanda bütün insanlar kendi vücutları içinde de nefsleri olarak rehindirler. Allahû Tealâ ne diyordu?

74/MUDDESSİR-38: Kullu nefsin bimâ kesebet rehînetun.
Bütün nefsler, iktisap ettikleri (kazandıkları) dereceler sebebiyle (karşılığı olarak) rehinedirler (bağlıdırlar).

74/MUDDESSİR-39: İllâ ashâbel yemîn(yemîni).
Yemin sahipleri (yeminlerini yerine getiren nefsler) hariç.

74/MUDDESSİR-40: Fî cennâtin, yetesâelûn(yetesâelûne).
Onlar cennetlerdedir. (Diğerlerine) sorarlar.


"kullu nefsin bimâ kesebet rehîneh (rehînetun) illâ ashâbel yemîn (yemîni) fî cennât (cennâtin)"

“Bütün nefsler kazandıkları dereceler itibariyle rehindirler.”

Ama kazananlar yani "ashabul yemin" yeminlerini Allah'a verdikleri yeminleri yerine getirenler, en azından Allah'a ulaşmayı dileyenler. Daha sonraki kademede mürşidine ulaşıp tâbî olanlar, ruhlarını Allah'a ulaştıranlar. Onların gidecekleri yer cennettir diyor Allahû Tealâ. Öyleyse orada negatif rehinden bahsediyor Allahû Tealâ. Bütün insanlar eğer Allah'a ulaşmayı dilemezlerse cehennemin rehinidirler (kendi vücutlarında da rehindirler). Ama Allah'a ulaşmayı dileyenlerin de nefsleri kendi vücutlarında rehindir. Rehinelikten kurtulmak için mutlaka nefsin arınması lâzım. Arındıktan sonra nefsin de bir emanet olduğunu ondan sonra da onunda hidayete erdiğini görüyoruz.

Benzer konular