Muhammed 19'da geçen mü'min erkeklerle mü'min kadınların, Mümtehine 12'deki gibi tâbî oluştan evvelki bir seviyede mü'min olduklarını söyleyebilir miyiz?

Anasayfa » Ana Sayfa » Takva » Muhammed 19'da geçen mü'min erkeklerle mü'min kadınların, Mümtehine 12'deki gibi tâbî oluştan evvelki bir seviyede mü'min olduklarını söyleyebilir miyiz?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Muhammed 19'da geçen mü'min erkeklerle mü'min kadınların, Mümtehine 12'deki gibi tâbî oluştan evvelki bir seviyede mü'min olduklarını söyleyebilir miyiz?

Evet. Âyet-i kerime öyle olduğunu kesinleştiriyor. Hem Muhammed Suresinin 19. âyet-i kerimesinde hem de Mümtehine Suresinin 12. âyet-i kerimesinde tâbiiyetten evvel mü'min oldukları kesin kişilerin.

47/MUHAMMED-19: Fa’lem ennehu lâ ilâhe illâllâhu vestagfir li zenbike ve lil mu’minîne vel mu’minât(mu’minâti), vallâhu ya’lemu mutekallebekum ve mesvâkum.
Bu durumda Allah’tan başka İlâh olmadığını bil ve kendi günahların için, mü’min erkekler ve mü’min kadınlar için mağfiret dile. Ve Allah, sizin dönüşünüzü ve sizin yurdunuzu bilir.


fa’lem ennehu lâ ilâhe illâllâhu vestagfir: Öyleyse bil ki (muhakkak ki) Allah'tan başka İlâh yoktur. Öyleyse mağfiret dile.
li zenbike: Hem kendi günahın için.
ve lil mu’minîne: Ve mü'minler için (mü'min erkekler için).
vel mu’minât(mû’minâti): Ve mü'min kadınlar için.
vallâ hu ya’lemu mutekallebekum ve mesvâkum: Allah, sizin dönüp dolaşacağınız yeri bilir. Konaklama yerinizi de…
 
Öyleyse neden bahsediyoruz biz burada? Muhammed Suresinin 19. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ:
 
“Hem kendi günahın için hem mü'min erkekler ve mü'min kadınlar için mağfiret dile.” diyor. “Onların günahlarının sevaba çevrilmesini dile (yani sana gelen o kişiler tövbe etmeğe gelmişlerdir). Tövbe ettikleri an, Biz onlara mağfiret ederiz. Onların günahlarını sevaba çeviririz.” diyor Allahû Tealâ. Tıpkı Nisâ Suresinin 64. âyet-i kerimesinde olduğu gibi.
 
4/NİSÂ-64: Ve mâ erselnâ min resûlin illâ li yutâa bi iznillâh(iznillâhi). Ve lev ennehum iz zalemû enfusehum câûke festagferûllâhe vestagfera lehumur resûlu le vecedûllâhe tevvâben rahîmâ(rahîmen).
Ve Biz, (hiç) bir resûlü, Allah’ın izniyle kendilerine itaat edilmesinden başka birşey için göndermedik. Ve onlar nefslerine zulmettikleri zaman, eğer sana gelselerdi, böylece Allah’tan mağfiret dileselerdi ve Resûl de onlar için mağfiret dileseydi, mutlaka Allah’ı, (iki tarafın da) tövbelerini (onların tövbesini ve Resûl’ün mağfiret talebini) kabul eden ve rahmet edici olarak bulurlardı.


“Sen onlar için de mağfiret dile.” diyor Allahû Tealâ.
 
“lil mu’minîne vel mu’minât(mû’minâti).” diyor.

Öyleyse bunların kendilerine mağfiret edilmediğine göre henüz tâbî olmadıkları kesin. Tâbî olmamış olan onlar, mü'min adıyla geçiyor. Öyleyse Allah’a ulaşmayı dilemişler, mü'min olmuşlar ve tâbî olmak için gelmişler. Yani günahlarının sevaba çevrilmesi noktasına ulaşmışlar. Peygamber Efendimiz (S.A.V) onlara tövbe ettirdiği zaman (onların tövbesini aldığında, onlar Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e tâbî oldukları an) Allahû Tealâ kendilerine mağfiret edecek.  

Öyleyse sadece Muhammed Suresinin 19. âyet-i kerimesinde Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e geldikleri anda bu insanlar mü'min kadınlar ve mü'min erkeklerdir.

60/MUMTEHİNE-12: Yâ eyyuhân nebiyyu izâ câekel mu'minâtu yubâyi'neke alâ en lâ yuşrikne billâhi şey'en ve lâ yesrikne ve lâ yeznîne ve lâ yaktulne evlâdehunne ve lâ ye'tîne bi buhtânin yefterînehu beyne eydîhinne ve erculihinne ve lâ ya'sîneke fî ma'rûfin fe bâyı'hunne vestagfir lehunnallâhe, innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun).
Ey nebî (peygamber)! Mü’min kadınlar; Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zinada bulunmamak, evlâtlarını öldürmemek, elleri ve ayakları arasında bir iftira uydurmamak, maruf bir iş konusunda sana asi olmamak üzere, sana tâbî olmak için geldikleri zaman, artık onların biatlerini kabul et ve onlar için Allah’tan mağfiret dile. Muhakkak ki Allah; Gafur’dur (mağfiret edendir, günahları sevaba çevirendir), Rahîm’dir (Rahîm esması ile tecelli edendir).


“Ey nebî (Ey peygamber)! Sana biat etmek üzere mü'min kadınlar geldiğinde, onlardan Allah'a hiçbir şeyi ortak (şirk) koşmamak, hırsızlık etmemek, zinada bulunmamak, çocuklarını öldürmemek, elleri ve ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemek üzere söz al. Kendilerine emrettiğim şeylerde söz verdikleri vakit onların biatlerini kabul et ve onlar için Allah'tan mağfiret dile (yani Allah'ın onların günahlarını sevaba çevrilmesini dile).”

Öyleyse daha tâbî olmamışlar ama mü'minler. Mü'min olmanın başlangıç noktasının, Allah’a ulaşmayı dilenen nokta olduğu kesinleşiyor. Kişiler Allah’a ulaşmayı diledikleri anda mü'minleri oluşturuyorlar. Allahû Tealâ bu hususu çok net olarak açıklamış Kur'ân-ı Kerim’de Rûm Suresinin 31. âyet-i kerimesinde:

30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.


“Allah'a ulaşmayı dile ve takva sahibi ol ve müşriklerden olmaktan kurtul.”

Rûm Suresinin 32. âyet-i kerimesi:

30/RÛM-32: Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyean, kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne).
(O müşriklerden olmayın ki) onlar, dînlerinde fırkalara ayrıldılar ve grup grup oldular. Bütün gruplar, kendilerinde olanla ferahlanırlar.


“O müşrikler ki fırkalara ayrılmışlardır. Herbiri kendi elindekiyle ferahlanırlar.”

Öyleyse fırkalara ayrılanlar var (72 fırkanın içinde bulunan insanlar). Bir de Allah’a ulaşmayı dileyenler var. Kim bu insanlar? Fırkalara ayrılmayanlar, müşrik olmayanlar, dalâlette olmayanlar ve takva sahipleri.

Kim Allah’a ulaşmayı dilerse, dilediği andan itibaren takva sahibidir. Takva sahiplerinin gidecekleri yer Allah'ın cennetidir. Öyleyse bu takva sahipleri kimlerdir?  “Munîbîne ileyhi:” O’na (Allah'a) ulaşmayı dileyenler takva sahipleridir. Ve takva sahipleri müşriklerden değildir. Müşrikler kimdir? Fırkalara ayrılanlar. Ve Allahû Tealâ buyuruyor ki Sebe Suresinin 20. âyet-i kerimesinde:

34/SEBE-20: Ve lekad saddaka aleyhim iblîsu zannehu fettebeûhu illâ ferîkan minel mu’minîn(mu’minîne).
Ve andolsun ki iblis, onlar üzerindeki zannını (hedefini) yerine getirdi. Böylece mü’minleri oluşturan bir fırka (Allah’a ulaşmayı dileyenler) hariç, hepsi ona (şeytana) tâbî oldular.


“Kıyâmet günü şeytan insanlara olan vaadini yerine getirdi. Mü'minleri oluşturan bir tek fırka hariç bütün fırkalar şeytana kul oldular.”

Sebe Suresinin 20. âyet-i kerimesi, fırkalara ayrılanları son derece net veriyor. Bir tek fırka mü'minler ve geri kalanlar fırkalara ayrılanlar. Kimler bu bir tek fırka? Allah’a ulaşmayı dileyenler. Öyleyse Allah’a ulaşmayı dileyenler -net olarak görülüyor ki- mü'minler. Allah’a ulaşmayı dilediğiniz andan itibaren mü'min olmak şerefine ermişsinizdir.

Öyleyse mü'min olmak nerede başlar? Allah’a ulaşmayı dilediğiniz anda başlar. Fırkalara ayrılmış olanların içinden süzülürsünüz, tek fırkayı oluşturursunuz (mü'minler fırkasını oluşturursunuz).
Ve Allahû Tealâ konuya daha açıklık kazandırıyor En'âm Suresinin 152. ve 153. âyet-i kerimesinde:

6/EN'ÂM-152: Ve lâ takrabû mâlel yetîmi illâ billetî hiye ahsenu hattâ yebluga eşuddehu, ve evfûl keyle vel mîzâne bil kıst(kıstı), lâ nukellifu nefsen illâ vus’ahâ ve izâ kultum fa’dilû ve lev kâne zâ kurbâ, ve bi ahdillâhi evfû, zâlikum vassâkum bihî leallekum tezekkerûn(tezekkerûne).
Yetimin malına, o en kuvvetli çağına gelinceye kadar, en güzel şekliyle olmadıkça yaklaşmayın. Ölçü ve tartıyı adaletle yerine getirin. Kimseyi gücünün dışında (bir şey ile) sorumlu tutmayız. Söylediğiniz zaman, yakınınız olsa bile, artık adaletle söyleyin. Allah’ın ahdini yerine getirin (ifa edin). Böylece tezekkür edersiniz diye, (Allah) işte böyle, size onunla vasiyet (emir) etti.

6/EN'ÂM-153: Ve enne hâzâ sırâtî mustekîmen fettebiûhu, ve lâ tettebiûs subule fe teferraka bikum an sebîlihi, zâlikum vassâkum bihî leallekum tettekûn(tettekûne).
Ve muhakkak ki; bu, Benim mustakîm olan yolumdur. Öyleyse ona tâbî olun. Ve (başka) yollara tâbî olmayın ki; o taktirde sizi, onun yolundan ayırır. İşte böyle size onunla vasiyet etti(emretti). Umulur ki böylece siz takva sahibi olursunuz.


ve bi ahdillâhi evfû: Allah'ın ahdini yerine getirin.
hâzâ sırâtî mustekîmen fettebiûh(fettebiûhu): İşte bu Sıratı Mustakîm'dir.
 
“Sıratı Mustakîm'e tâbî olun. Sakın Sıratı Mustakîm'in dışındaki diğer fırkalara tâbî olmayın ki hepsi sizi fırkalara ayıranlardan yani müşriklerden kılar.”
     
Bir tek fırka Sıratı Mustakîm'in üzerindeki fırkadır. Daha Allah’a ulaşmayı dilediğiniz andan itibaren Sıratı Mustakîm'in üzerinde olduğunuzdan emin olun.

En'âm Suresinin 153. âyet-i kerimesindeki Sıratı Mustakîm Allah’a ulaşmayı dilediğiniz anda sizi alır;

1. Sıratı Mustakîm 3. basamaktan 7. basamağa kadar devam ceder.
2. Sıratı Mustakîm 7. basamaktan 14. basamağa kadar devam eder; mürşidinize ulaşırsınız, tâbî olursunuz.
3. Sıratı Mustakîm 14. basamaktan 21. basamağa kadar devam eder; ruhunuz Allah'a ulaşıp Allah'ın Zat’ında yok olur.
4. Sıratı Mustakîm 21. basamaktan 25. basamağa kadar devam eder; fizik vücudunuzu Allah'a teslim edersiniz.
5. Sıratı Mustakîm fizik vücudun tesliminden, nefsin teslimine kadar devam eder (27. basamağın sonuna kadar).
6. Sıratı Mustakîm 27. basamağın sonundan 28. basamağın (salâh makamının) 4. kademesine kadar devam eder.
7. Sıratı Mustakîm ise salâh makamının 4. kademesinden 5. kademesine kadar devam eder. Ve burası yolun sonudur.
8. bir Sıratı Mustakîm var mı? Evet var. Bu Sıratı Mustakîm, devrin imamlarına ait olan Sıratı Mustakîm’dir. Ve Fetih Suresinin 2. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ bahsediyor:
 
48/FETİH-2: Li yagfira lekallâhu mâ tekaddeme min zenbike ve mâ teahhara ve yutimme ni’metehu aleyke ve yehdiyeke sırâtan mustekîmâ(mustekîmen).
Allah, senin geçmiş ve gelecek günahlarını mağfiret etsin ve sana ni'metini tamamlasın ve seni Sıratı Mustakîm'e ulaştırsın diye.


Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in peygamberlik statüsünde huzur namazının imamı olduğu zamanki Sıratı Mustakîm'i… Tasarruf kademesinin Sıratı Mustakîm'i…
 
Öyleyse fırkalara ayrılmayanlar:

1- Allah’a ulaşmayı dileyenlerdir.
2- Onlar mü'mindirler.
3- Onlar hidayet üzeredirler.
4- Onlar şeytana kul olmaktan kurtulmuşlardır, Allah'ın kulu olmayı başarmışlardır.
5- Onlar hidayet üzeredirler.
6- Onlar nefslerini hüsrana düşürmeyenlerdir.

Hidayette olanlar nefslerini hüsrana düşürmeyenlerdir. Onlar şeytana kul olmaktan kurtulmuşlar, Allah'a kul olmuşlardır.      

Benzer konular