Şûrâ 52 ve Secde 24’e göre insanları ancak hidayetçilerin hidayete erdirebileceğini ve dolayısıyla hiç kimsenin kendi gayretiyle hidayete ermesinin mümkün olmadığını söyleyebilir miyiz?

Anasayfa » Ana Sayfa » Hidayet » Şûrâ 52 ve Secde 24’e göre insanları ancak hidayetçilerin hidayete erdirebileceğini ve dolayısıyla hiç kimsenin kendi gayretiyle hidayete ermesinin mümkün olmadığını söyleyebilir miyiz?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Şûrâ 52 ve Secde 24’e göre insanları ancak hidayetçilerin hidayete erdirebileceğini ve dolayısıyla hiç kimsenin kendi gayretiyle hidayete ermesinin mümkün olmadığını söyleyebilir miyiz?

Şûrâ 52:

42/ŞÛRÂ-52: Ve kezâlike evhaynâ ileyke rûhan min emrinâ, mâ kunte tedrî mâl kitâbu ve lâl îmânu ve lâkin cealnâhu nûran nehdî bihî men neşâu min ibâdinâ, ve inneke le tehdî ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).
Ve işte böylece sana emrimizden bir ruh (Kur'ân-ı Kerim) vahyettik. Ve sen, kitap nedir ve îmân nedir bilmiyordun. Ve lâkin O'nu “nur” kıldık. Kullarımızdan dilediğimizi O'nunla hidayete erdiririz. Ve muhakkak ki sen, mutlaka Sıratı Mustakîm'e hidayet ediyorsun (ulaştırıyorsun).


ve kezâlike evhaynâ ileyke rûhan min emrinâ: Ve tıpkı bunun gibi sana emrimizden ruh vahyettik yani Kur'ân.
mâ kunte tedrî mel kitâbu ve lel îmânu: Sen, bundan evvel kitap nedir, imam nedir bilmezdin.
ve lâkin cealnâhu nûren: Fakat Biz O’nu, Kur'ân’ı sana “nur” kıldık.
nehdî bihî men neşâu min ibâdinâ: O’nunla kullarımızdan dilediklerimizi hidayete erdirmek için.
ve inneke le tehdî ilâ sırâtın mustekîm(mustekîmin): Muhakkak ki sen, Sıratı Mustakîm’e ulaştırıyorsun.

Âyet-i kerime açıktır. Biraz evvel geçen Secde 24 ve burada geçen Şûrâ 52’ye göre insanları ancak hidayetçiler hidayete erdirebilir.

32/SECDE-24: Ve cealnâ minhum eimmeten yehdûne bi emrinâ lemmâ saberû ve kânû bi âyâtinâ yûkınûn(yûkınûne).
Ve onlardan, emrimizle hidayete erdiren imamlar kıldık, sabır sahibi oldukları ve âyetlerimize (Hakk’ul yakîn seviyesinde) yakîn hasıl etmiş oldukları için.


Hiç kimse kendi kendisine hidayete eremez. Neden? Çünkü bir insanın nefsin tezkiyesine başlayabilmesi için mutlaka mürşidine ulaşması ve tâbiiyetini gerçekleştirmesi lâzım ki kalbine Allah îmâni yazsın. Kalbine îmân yazılmadan hiç kimse nefs tezkiyesi gerçekleştiremez ve ruhu vücudundan ayrılmadan nefs tezkiyesinin bir anlamı da olmaz. Nefs tezkiyesi boyunca ruh gök katlarında birer kat yükselecektir. Nefs tezkiyesinin tamam olduğu %51’lik ortamda ruh Allah'a ulaşmış ve Allah'ın Zat’ında yok olmuş olacaktır.

Öyleyse muhtevalar birbirinin arkasından geliyor. Ancak tâbiiyetle devrin imamının ruhu başımızın üzerine gelir. Bunun mânâsı sizin ruhunuzun Allah'a doğru yola çıkmasını sağlamaktır. Ruhunuz Allah'a doğru yola çıkar. Ancak tâbiiyetiniz sonucunda Allah nefsinizin kalbine îmânı yazar. Nefsinizin kalbine îmânın yazılması nefs tezkiyesi için gerekli şartların temini demektir. Zikir yaptığınız zaman Allah'ın katından gelen rahmetle fazl, rahmetle salâvât göğsümüze oradan kalbinize ulaşır. Kalbinizin nur kapısından içeriye girer, nur kapısını zülmanî boyuta, kapıya kadar indirir ve nefsinizin kalbi birkaç dakika içinde Allah'ın nurlarıyla dolar. Kalbinize yazılan îmân kelimesi zikirle kalbinize ulaşan nurlardan fazıllarla karşıt kutuplara sahiptir. Bu sebeple fazıllar nefsinizin kalbindeki îmân kelimesinin etrafına yapışır, orada toplanmaya ve nefsinizin kalbini işgale başlarlar. Nefs tezkiyesi böyle gerçekleşir. Nefs tezkiyesi yoksa hidayete ermek de yoktur. Hidayette olmak vardır, hidayete ermek yoktur. Kim Allah'a ulaşmayı dilerse, dilediği andan itibaren hidayettedir, dilediği andan itibaren cennete girmeye hak kazanmıştır. Mürşidine tâbî olmadan bu kişi ölse gene Allah'ın cennetine mutlaka olarak girer. Allah'a ulaşmayı dileyen kişide Allahû Tealâ derhal harekete geçip onun bütün günahlarını örter, ona 7 tane furkan verir, onu işiten, gören, idrak eden bir seviyeye getirir bu kişi mutlaka birinci kat cennetin sahibidir. Mürşidine ulaşıp tâbiiyetinde ikinci kat cennetin sahibi olacaktır ve cennetler giderek yükselecektir.

Benzer konular