Bir mürşide tâbî olmadan Allah'a ulaşabilir miyiz? Yeminlerimizi yerine getirebilir miyiz?

Anasayfa » Ana Sayfa » Fena Makamı (1. teslim: ruh teslimi) » Bir mürşide tâbî olmadan Allah'a ulaşabilir miyiz? Yeminlerimizi yerine getirebilir miyiz?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Bir mürşide tâbî olmadan Allah'a ulaşabilir miyiz? Yeminlerimizi yerine getirebilir miyiz?

Ankara’dan bir kardeşimiz diyor ki: “Muhterem Efendimiz! Hasret ve hürmetle ellerinizden öpüyoruz. Allahû Tealâ’ya hamdeder şükrederiz ki; yine bizleri bir konferans gününde biraraya getirdi.  Diyarbakır’ımıza hoş geldiniz, sefalar getirdiniz! Efendimiz, benim bir sorum olacak. Bir mürşide tâbî olmadan Allah'a ulaşabilir miyiz? Yeminlerimizi yerine getirebilir miyiz? Allah razı olsun. Hasret ve hürmetle ellerinizden öpüyor, her konuda dualarınızı bekliyoruz. Ayrıca ünseratif kolit hastası yeğenim için de dua eder misiniz? Allah razı olsun.”

Hasta yeğeniniz için dua ederiz inşaallah.

Bir mürşide tâbî olmadan hiç kimsenin hidayete ermesi (yani ruhunu Allah'a ulaştırması) mümkün değildir, sevgili kardeşlerim! Allah ile olan ilişkilerimizde bir duruma baktığımız zaman şunu görüyoruz; Allah ile ilişkilerde herşey aslında en güzel standartlarda Allahû Tealâ tarafından tayin edilmiş durumdadır.

Sevgili kardeşlerim! Allah, bütün insanları Kendisine ulaştırmak ister. Ama hiç kimse Allah'a kendiliğinden ulaşamaz. Allahû Tealâ’nın dizaynına baktığımız zaman bütün insanların Allah'a ulaşması üzerlerine farz kılınmıştır.

“ve enîbû ilâ rabbikum ve eslimû lehu min kabli en ye’tiyekumul azâbu” diyor Allahû Tealâ Zumer 54’de:

39/ZUMER-54: Ve enîbû ilâ rabbikum ve eslimû lehu min kabli en ye’tiyekumul azâbu summe lâ tunsarûn(tunsarûne).
Ve Rabbinize (Allah’a) yönelin (ruhunuzu Allah’a ulaştırmayı dileyin)! Ve size azap gelmeden önce O’na (Allah’a) teslim olun (ruhunuzu, vechinizi, nefsinizi, iradenizi Allah’a teslim edin). (Yoksa) sonra yardım olunmazsınız.


“Allah'a yönel (Allah'a ulaşmayı dile)! Ve Allah'a teslim ol üzerine ölüm gelmeden önce.” diyor. Allah'a teslim olmak; ruhunu ulaştırmak demek. Allahû Tealâ Ra’d Suresinin 21. âyet-i kerimesinde:

13/RA'D-21: Vellezîne yasılûne mâ emerallâhu bihî en yûsale ve yahşevne rabbehum ve yehâfûne sûel hisâb(hisâbi).
Ve onlar Allah’ın (ölümden evvel), Allah’a ulaştırılmasını emrettiği şeyi (ruhlarını), O’na (Allah’a) ulaştırırlar. Ve Rab’lerine karşı huşû duyarlar ve kötü hesaptan (cehenneme girmekten) korkarlar.


"vellezîne yasılûne mâ emerallâhu bihî en yûsale.” buyuruyor.

vellezîne: Ve onlar.
yasılûne: vasıl ederler.
mâ: Şeyi.
emerallâhu: Allah'ın emrettiği şeyi.
bihî: O’na Allah’a.
en yûsale: Ulaştırmayı.

“Ve onlar Allah'ın, Allah'a ulaştırmayı, Allah'a ulaştırılmasını emrettiği şeyi O’na (Allah'a) ulaştırırlar.” diyor.

Sevgili kardeşlerim! Bu âyet-i kerimeyi “Akrabalık bağlarını kuvvetlendirirler.” diye Türkçeye çevirmişler. En güvenilir, Kur’ân-ı Kerim müfessirlerinin yaptıkları korkunç bir hata. Ama ne yazık ki; bu bir büyük hatadır. Ve de sanki birtakım insanlar bu müfessirlik perdesi altında insan ruhunun Allah'a ulaşması hakikatini örtmeye çalışmışlar gibi görünüyor. Bu konuda Kur’ân-ı Kerim Türkiye’de mevcut 22 tane Kur’ân mealinin hepsini aldık. İnsan ruhunun Allah'a ulaşmasıyla alâkalı bütün âyetlerde 22 tane Kur’ân-ı Kerim'de neler söylendiğini tespit ettik.

Manzara korkunçtu sevgili kardeşlerim, sevgili misafirlerimiz! O kitabı mutlaka görmelisiniz. Hidayet âyetlerinin nasıl aslî unsurlarından saptırılarak insanların cehenneme mahkûm edildiğini orada gördük ve o konuda da bir kitabımız var. Bizim, Risalet Nurları’nın içinde de mevcut. Tek başına kitap olarak da satılıyor. İnsanların hidayet kavramından uzaklaştırılarak nasıl cehenneme mahkûm edildiği…

Sevgili kardeşlerim! Bir insanın ruhunu Allah'a ulaştırabilmesi için Allah'a ulaşmayı dilemesi lâzım. Dilerse ne olur? Dilerse, Allahû Tealâ o kişiyi mutlaka mürşidine ulaştırır. O kişi 13. basamakta huşû sahibi olunca, Allah ona hacet namazını kıldığı zaman mutlaka mürşidini gösterir. Tâbiiyetiyle beraber ruhu vücudundan ayrılır, burası 14. basamak. Ruh 1. gök katına ulaşır 15. basamak. 2., 3., 4., 5., 6., 7. gök katlarına ulaşır, 21. basamak. Allah'a, ruh 7. gök katını aşarak Sidretül Münteha’ya ulaşır. Zikir görevini tamamladıktan sonra Sıratı Mustakîm üzerinden buraya ulaşan ruh, Sidretül Münteha’ya vasıl olur. En son noktadaki ağaca oradan dikey bir yükselişle Allah'ın Zat’ına ulaşır. Allah'ın Zat’ında yok olur.

Mürşide tâbî olmadan hiç kimsenin ruhu vücudunu terk edip Allah'a ulaşamaz. Ve ruhun Allah'a ulaşması üzerimize defaatle farz kılınmıştır. İşte Allahû Tealâ diyor:

73/MUZZEMMİL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).
Ve Rabbinin İsmi'ni zikret ve herşeyden kesilerek O’na ulaş.


vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ: Allah'ın ismiyle zikret ve herşeyden kesilerek Rabbine geri dön.

"irciî ilâ rabbiki: Rabbine rücu et." buyuruyor.

 

89/FECR-28: İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeten.
Rabbine dön (Allah’tan) razı olarak ve Allah’ın rızasını kazanmış olarak!


Allahû Tealâ, her açıdan insan ruhunun Allah'a ulaşmasını üzerimize farz kılmış. Hiç kimsenin ruhu Allah'a ulaşmayı dileyip mürşidine 14. basamakta tâbî olmadan, vücudundan ayrılıp Allah'a doğru seyr-i sülûk adlı bir yolculuğu tamamlayarak Allah'ın Zat’ına ulaşamaz. Herkes için olay budur. Mutlaka Allah'a ulaşmayı dileyecek kişi, sonra hacet namazını kılacak. Mürşidini görecek tâbiiyetini gerçekleştirecek. Ve bu noktadan itibaren bu kişinin ruhu Allah'a doğru bir yolculuk yapacak. Ruh, Allah'ın Zat’ına ulaşacak, Allah'ın Zat’ında yok olacak. Başka bir yol yok sevgili kardeşlerim! Tâbiiyet bu konunun temelini teşkil eder. Ve Allahû Tealâ mürşidin Allah'tan sorulmasını emir buyuruyor. Diyor ki Bakara-45 ve 46’da:

2/BAKARA-45: Vesteînû bis sabri ves salât(salâti), ve innehâ le kebîratun illâ alâl hâşiîn(hâşiîne).
(Allah’tan) sabırla ve namazla istiane (özel yardım) isteyin. Ve muhakkak ki o (hacet namazı ile Allah’a ulaştıracak mürşidini sormak), huşû sahibi olanlardan başkasına elbette ağır gelir.

2/BAKARA-46: Ellezîne yezunnûne ennehum mulâkû rabbihim ve ennehum ileyhi râciûn(râciûne).
Onlar (o huşû sahipleri) ki, Rab’lerine (dünya hayatında) muhakkak mülâki olacaklarına ve (sonunda ölümle) O’na döneceklerine yakîn derecesinde inanırlar.


"vesteînû bis sabri ves salât(sâlâti), ve innehâ le kebîretun illâ alel hâşiîn(hâşiîne). Ellezîne yezunnûne ennehum mulâkû rabbihim ve ennehum ileyhi râciûn(râciûne): Sabırla ve namazla (bu namaz hacet namazıdır) Allah'tan istianeyi isteyin.” İstiane Allah'tan mürşidin istenmesidir. “Allah'tan istianeyi isteyin. Bu zor bir iştir. Ama huşû sahipleri için zor değildir. O huşû sahipleri ki; onlar, Allah'a mülâki olacaklarına ve ölümden sonra da ruhlarını Allah'a tekrar ulaştıracaklarına kesin şekilde inananlardır.”

“Onlar Allah'a mülâki olacaklarına, ruhlarını hayatta iken Allah'a ilka edeceklerine (ulaştıracaklarına) kesin şekilde inananlardır.” diyor Allahû Tealâ. Öyleyse mürşide tâbî olmadan hiç kimse Allah'a ulaşamaz. Bir insan mürşidine ulaştığı zaman ne olur? Tâbiiyeti sırasında evvelâ devrin imamının ruhu o kişinin başının üzerine gelir, yerleşir. Ve kişinin kalbine îmân yazılır. Mucâdele Suresi 22. âyet-i kerime:

58/MUCÂDELE-22: Lâ tecidu kavmen yu’minûne billâhi vel yevmil âhiri yuvâddûne men hâddallâhe ve resûlehu ve lev kânû âbâehum ve ebnâehum ve ihvânehum ev aşîratehum, ulâike ketebe fî kulûbihimul îmâne ve eyyedehum bi rûhin minhu, ve yudhıluhum cennâtin tecrî min tahtihâl enhâru hâlidîne fîhâ, radıyallâhu anhum ve radû anhu, ulâike hizbullâh(hizbullâhi), e lâ inne hizballâhi humul muflihûn(muflihûne).
Allah’a ve ahiret gününe (ölmeden önce Allah’a ulaşmaya) îmân eden bir kavmi, Allah’a ve O’nun Resûl’üne karşı gelenlere muhabbet duyar bulamazsın. Ve onların babaları, oğulları, kardeşleri veya kendi aşiretleri olsa bile. İşte onlar ki, (Allah) onların kalplerinin içine îmânı yazdı. Ve onları, Kendinden bir ruh ile destekledi (orada eğitilmiş olan, devrin imamının ruhu onların başlarının üzerine yerleşir). Ve onları, altından nehirler akan cennetlere dahil edecek. Onlar orada ebediyyen kalacak olanlardır. Allah, onlardan razı oldu. Ve onlar da O’ndan (Allah’tan) razı oldular. İşte onlar, Allah’ın taraftarlarıdır. Gerçekten Allah’ın taraftarları, onlar, felâha erenler değil mi?


“Onların kalplerinin içine îmân yazılır. Ve üzerlerine Allah'ın katından ruh gönderilir.” diyor Allahû Tealâ. Bu ruhun nasıl gönderildiği Mu’min Suresinin 15. âyet-i kerimesinde yer alıyor. Allahû Tealâ:

40/MU'MİN-15: Rafîud deracâti zûl arş(arşi), yulkır rûha min emrihî alâ men yeşâu min ıbâdihî li yunzira yevmet telâk(telâkı).
Dereceleri yükselten ve arşın sahibi olan Allah, kullarından (Kendisine ulaştırmayı) dilediği kişinin (Allah’a ulaşmayı dilediği için Allah’ın da Kendisine ulaştırmak istediği kişinin) üzerine (başının üzerine) Allah’a ulaşma gününün geldiğini (o kişinin ruhuna) ihtar etmek için, emrinden (Allah’ın emrini tebliğ edecek) bir ruh (devrin imamının ruhunu) ulaştırır.


“Bir ruh göndeririz onların üzerine… Arşı tutan melekler ve onun etrafındaki kişi.” diyor. İşte o meleklerin etrafındaki kişi devrin imamıdır. Kişinin başının üzerine gelir ve ona der ki: “Senin Allah'a ulaşma günün yani yevm’et talâk’ın geldi. Vücudu terk et.” Devrin imamının ruhu kişinin başının üzerine yerleşir. Ruh da vücudu terk eder. Devrin imamının dergâhına evvelâ hangi  mürşide tâbî olmuşsa onun dergâhına ulaşır. Orada çok kalmadan, oradan ayrılarak devrin imamının bulunduğu ana dergâha ulaşır. Oradan da seyr-i sülûk isimli bir yolculukla Allah'a doğru yola çıkar. Ve Allah'ın Zat’ına ulaşır.

Şimdi mürşidine ulaşan kişinin demek ki; üçüncü işlemi başının üzerine bir ruhun gelmesidir. Dördüncü işlemi o kişinin bütün günahlarının sevaba çevrilmesidir. Allahû Tealâ bunu açık bir şekilde ifade buyuruyor Furkân-70’te:

25/FURKÂN-70: İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan fe ulâike yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât(hasenâtin), ve kânallâhu gafûran rahîmâ(rahîmen).
Ancak kim (mürşidi önünde) tövbe eder (böylece kalbine îmân yazılıp, îmânı artan) mü’min olur ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaparsa, o taktirde işte onların, Allah seyyiatlerini (günahlarını) hasenata (sevaba) çevirir. Ve Allah, Gafur’dur (günahları sevaba çevirendir), Rahîm’dir (rahmet nuru gönderendir).


Bir insandan bahsediyor Allahû Tealâ. O kişi ki; mürşidine tâbî olmuş ve nefs tezkiyesine başlamış. Nefs tezkiyesine başlayan herkesin mutlaka tâbiiyeti temel şarttır. “Tövbe etmişlerdir.” diyor Allahû Tealâ onlar. “Tövbe etmişler (mürşidin önünde yapılan tövbe) ve nefs tezkiyesine başlamışlardır. Allah, onların günahlarını sevaba çevirir.” diyor.

Günahların örtülmesi değil, o kişinin o güne kadar işlemiş olduğu bütün günahların örtülmesi değil. Örtüldükten sonra bir de sevaba çevrilmesi söz konusu. Ve Allahû Tealâ onların günahlarını sevaba çeviriyor. Ve o kişi nefs tezkiyesine başlıyor bu kademede. Allahû Tealâ’nın yardımı her açıdan gelmeye başlıyor kişiye. Kişi zikir yaptıkça Allah'ın katından gelen salâvâtla rahmet ve salâvâtla fazl nurlarından fazıllar nefsin kalbinde, Allah'ın nefsin kalbine yazdığı îmân kelimesi…

“Kalplerine îmân yazılır.” diyor Allahû Tealâ. Burası bir çekim merkezi oluyor. Kişi zikir yapınca Allah'ın katından gelen salâvâtla rahmet ve salâvâtla fazl nurlarından fazıllar oradaki manyetik alanın tersi manyetik alana sahip oldukları için kalbe ulaşınca kalp onları kendisine çekiyor. Ve nefsin kalbinde başlangıçtaki %2 rahmet birikiminden sonra mürşide tâbî olmadan gerçekleşir bu. Ondan sonraki devrede nefsin kalbi devamlı nurlarla doluyor. Her %7 nefsin kalbindeki nur birikiminde vücuttan ayrılmış olan ruh, Allah'a doğru yola çıkmış olan ruh, 1., 2., 3., 4., 5., 6., 7. gök katlarını çıkıyor. 7. kattaki zikir işlemini tamamladıktan sonra Sidretül Münteha’dan Allah'ın Zat’ına ulaşıyor. İşte bu seyr-i sülûktur.

Hiç kimse Allah'a verdiği misakı yerine getiremez; mürşidine ulaşıp tâbî olmadıkça.

Benzer konular