Mü’min kimdir? Nasıl mü’min olunur?

Anasayfa » Ana Sayfa » Âmenû » Mü’min kimdir? Nasıl mü’min olunur?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Mü’min kimdir? Nasıl mü’min olunur?

Bir kardeşimiz soruyor: “Es selâmu aleykum ve rahmetullâhi ve berekâtuhu! Canımızdan çok sevdiğimiz sevgili Efendimiz! Diyarbakır’a hoş geldiniz, sefalar getirdiniz! Allah'ın huzurunda konferansınızı tertipleyen kardeşlerime teşekkür ediyorum. Sevgili Efendimiz! İzin verirseniz inşaallah bir sorum olacak. Mü’min kimdir? Nasıl mü’min olunur? Allah razı olsun. Tekrar ellerinizden öperim.

Çok güzel bir soru. “Mü’min olmak nedir?” diye sorduğumuzda herkes diyor ki: “Allah'a inanan mü’mindir.” Gerçekten lügat mânâsı itibariyle doğru bir teşhis. Lügat mânâsı itibariyle mü’min “îmân” kelimesinin sahibi demektir. Îmânın sahibi. Îmân; inanmaktır. Mü’min de inanandır. Öyleyse inanan kişi mü’mindir. Evet, doğru bir ifade ama gelin görün ki  Kur’ân-ı Kerim, Allah'a inananları iki boyutta inceliyor:

1- Hak mü’minler.
2- Mü’minler.

İşte âmenû olmak; îmân sahibi olmak demek (yani inanmak demek). İnanan kişi âmenû olan kişidir. Şimdi iki tane âmenû olan kişiden bahsetmek istiyoruz. Birinci âmenû olan kişi; Enfâl Suresinin 29. âyet-i kerimesinde şöyle tarif ediliyor:  

8/ENFÂL-29: Yâ eyyuhâllezîne âmenû in tettekullâhe yec’al lekum furkânen ve yukeffir ankum seyyiâtikum ve yagfir lekum, vallâhu zul fadlil azîm(azîmi).
Ey âmenû olanlar! Allah’a karşı takva sahibi olursanız sizi furkan (hak ve bâtılı ayırma özelliği) sahibi kılar! Ve sizden (sizin) günahlarınızı örter ve size mağfiret eder (günahlarınızı sevaba çevirir). Ve Allah, büyük fazl sahibidir.


“yâ eyyuhellezîne âmenû” diye başlıyor Allahû Tealâ. “Ey âmenû olanlar (inananlar)! Allah'a karşı takva sahibi olun ki; Allah, size furkanlar versin ve günahlarınızı örtsün.” Âmenû olanlar, Allah'a karşı takva sahibi olmamışlar daha. Âmenûlar, Allah'a inanıyorlar ama takva sahibi değiller. Günahları da örtülmemiş. Allahû Tealâ Rûm Suresinin 31. âyet-i kerimesinde diyor ki:

30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.


munîbîne ileyhi vettekûhu: O’na yönel (Allah'a yönel, Allah'a ulaşmayı dile) ve O’na karşı takva sahibi ol.
ve lâ tekûnû minel muşrikîn: ve müşriklerden olma.

Yani sen Allah'a ulaşmayı dilemeden evvel müşriklerdendin. Allah'a ulaşmayı dile ve müşrik olmaktan kurtul. Şimdi buradaki muhtevaya bakıyoruz; kişi şirkten kurtuluyor Allah'a ulaşmayı dileyerek. Gideceği yer Allah'ın cenneti. Eğer âmenû olursa, Allah'a ulaşmayı dilerse, Allah'a ulaşmayı dileyen bu kişi de mü’min. Enfâl Suresinin 29. âyet-i kerimesindeki takva sahibi olmamış olan o kişi de mü’min. İkisi de âmenû olarak geçiyor. Ama bu iki insandan, Enfâl Suresinin 29. âyet-i kerimesindeki kişi o vaziyette kalırsa cehenneme gidecek. Çünkü Allahû Tealâ diyor ki: “Ey âmenû olan! Takva sahibi ol ki; Allah sana furkanlar versin.” Yani görmeyen gözlerini, işitmeyen kulaklarını, idrak etmeyen kalbini, gören işiten ve idrak eden bir hale getirsin.

Sevgili kardeşlerim! Böyle bir dizaynda Allah ile olan ilişkilerinizde, en güzele doğru yürümek söz konusu. Takva sahibi olmayan ama âmenû olan birisi var, Enfâl-29’da ve Allah günahlarını filan örtmemiş daha ona furkanlar vermemiş. Kişi hâlâ kör, sağır ve dilsiz hüviyette. Furkanlar vermeden evvel bütün insanlar böyledir. Allahû Tealâ’nın indinde kör, sağır ve dilsiz olarak geçerler. Yani gerçekten gözleri kör müdür? Hayır, ama irşad makamına baktıkları zaman onu irşad makamı olarak göremezler. Sağır mıdırlar? Başka insanların sözlerini duyarlar. Ama onun sözlerini de duyarlar ama idrak edemezler. Ve idraksiz midirler? Kalplerine indirebilirler mi? İndiremezler.

Bu kişi âmenû (takva sahibi) olursa “furkanlar vereceğini; gören, işiten, idrak eden kılacağını ve onun günahlarını da o zaman örteceğini.” söylüyor. Ne zaman örter, Allahû Tealâ kişinin günahlarını? Ne zaman o kişi Allah'a ulaşmayı dilerse, Allah'ın ilk yapacağı şey:

1. etap: Onun günahlarını örtmektir.
2. etap: Sevaba çevirmektir.

Öyleyse burada bir âmenû olan kişi var. Ama takva sahibi olmamış. “Takva sahibi ol ki; Allahû Tealâ günahlarınızı örtsün. Sana furkanlar versin.” diyor. Şimdi bakıyoruz olaya Yûnus Suresinin 62, 63, 64. âyetlerinde Allahû Tealâ diyor ki:

10/YÛNUS-62: E lâ inne evlîyâallâhi lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).
Muhakkak ki Allah’ın evliyasına (dostlarına), korku yoktur. Onlar, mahzun olmazlar, öyle değil mi?

10/YÛNUS-63: Ellezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne).
Onlar, âmenûdurlar (ölmeden evvel Allah’a ulaşmayı dileyenlerdir) ve takva sahibi olmuşlardır.

10/YÛNUS-64: Lehumul buşrâ fîl hayâtid dunyâ ve fîl âhırati, lâ tebdîle li kelimâtillâh(kelimâtillâhi), zâlike huvel fevzul azîm(azîmu).
Onlara, dünya hayatında ve ahirette müjdeler (mutluluklar) vardır. Allah’ın sözü değişmez. İşte O, fevz-ül azîmdir.


elâ inne evlîyâ allâhi lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne). Ellezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne). Lehumul buşrâ fîl hayâtid dunyâ ve fîl âhıreh(âhıreti): O Allah'ın evliyası var ya onlara korku yoktur. Onlar mahzun da olmazlar. Onlar âmenû olmuşlardır ve takva sahibi olmuşlardır.

İşte iki türlü âmenû olanlardan ikincisi bu. Âmenû olduktan sonra takva sahibi olmuşlar. “Onlara müjdeler vardır.” diyor Allahû Tealâ. Dünyada da ahirette de müjdeler vardır. Hem dünya hayatlarında mutluluğu yaşarlar hem de ahiret hayatlarında mutluluğu yaşarlar. “Onlar takva sahibi olmuşlardır.” diyor Allahû Tealâ. Âmenû olanlardan takva sahipleri cennet müjdesini de dünya müjdesini de alanlar. Diğerinde de âmenû olandan bahsediyor Allahû Tealâ ama takva sahibi olmamış daha. Takva sahibi olsaydı ne olacaktı? Allah ona furkanlar verecekti. Sonra da onun günahlarını örtecekti. Kim Allah'a ulaşmayı dilerse, Allahû Tealâ mutlaka bunu gerçekleştirir.

Öyleyse sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Burada Allahû Tealâ’nın dizaynında herşeyin çok güzel olduğu bir dizayn ortada. Rûm Suresinin 31. âyet-i kerimesinde Allah'a ulaşmayı dileyen kişi takva sahibi oluyor. Ondan evvel takva sahibi olmadığı kesin.

30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.


Ve burada ise takva sahibi olan birisinden bahsediyor, Allahû Tealâ. Sevgili kardeşlerim! Takva sahibi olabilmek; cennetin sahibi olmak demek. Sadece takva sahipleri Allah'ın cennetine girebilir. Öyleyse takva müessesesi:

• Allah'a ulaşmayı dileyen kişi, 1. takvanın sahibidir. 3. basamak.
• Mürşidine ulaşıp tâbî olan kişi, 2. takvanın sahibidir, tâbiiyet takvası. 14. basamak.
• Ruhunu Allah'a ulaştıran kişi, vuslat takvasının sahibidir. Ruhu Allah'a ulaşmıştır. 21. basamak.
• Fizik vücudunu Allah'a teslim eden kişi, Allah'a fizik vücudunu teslim eden kişidir.
• Nefsini Allah'a teslim eden kişi, daimî zikrin sahibi olan kişidir.
Herbiri ayrı kademede bir takvadır. Daimî zikrin sahibi olmadan hiç kimse nefsini Allah'a teslim edemez. Ulûl’elbab olamaz. Daimî zikre ulaşan kişi, ulûl’elbab takvasının sahibidir.
• Muhlis olan kişi, ihlâs takvasının sahibidir daha sonraki kademe 27. basamak.
• Ve 28. basamakta hakka tukatihi takvaya ulaşılır. Kişi iradesini de Allah'a teslim ederek “İrşada memur ve mezun kılınmak.” hükmüne ulaşır.

İşte sevgili kardeşlerim! Bu İslâm’ın bütünüdür. 7 safhada 4 tane teslim oluşur:
 
• 21. basamakta ruh Allah'a ulaşır. Allah'a teslim olur, 22. basamak.
• 25. basamakta fizik vücut teslim olur, 2. teslim.
• 27. basamakta nefs Allah'a teslim olur, 3. teslim.
• 28. basamakta irade Allah'a teslim olur, 4. teslim.

7 safhada 4 tane teslim yaşanır. Bu İslâm’dır. İslâm; Allah'a teslim olmak demektir.  Ve bugün yaşanan İslâm’ın 5 şartıyla hiç kimse hiçbir şeyini Allah'a teslim edemez. Mü’min olmak; bu standartlarda sadece Allah'a inanmakla gerçekleşen bir olgu değildir. Allah'a inanan kişi mü’min olmak şerefinin sahibi değildir. Sadece Allah'a inandıktan sonra Allah'a inananlardan, Allah'a ulaşmayı dileyenler mü’mindir. Bu konuyu zaten açıkladık. Gördük ki; Allahû Tealâ’nın ifadesi gayet açık. Bakara Suresinin 257. âyet-i kerimesinde diyor ki:

2/BAKARA-257: Allâhu velîyyullezîne âmenû, yuhricuhum minez zulumâti ilân nûr(nûri), vellezîne keferû evliyâuhumut tâgûtu yuhricûnehum minen nûri ilâz zulumât(zulumâti), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Allah, âmenû olanların (Allah’a ulaşmayı dileyenlerin) dostudur, onları (onların nefslerinin kalplerini) zulmetten nura çıkarır. Ve kâfirlerin dostları taguttur (onlar, şeytanı dost edinirler, şeytan kimseye dost olmaz), onları (onların nefslerinin kalplerini) nurdan zulmete çıkarırlar. İşte onlar, ateş ehlidir. Onlar, orada ebedî kalacak olanlardır.


allâhu velîyyullezîne âmenû, yuhricuhum minez zulumâti ilen nûr(nûri), vellezîne keferû evliyâuhumut tâgûtu yuhricûnehum minen nûri ilâz zulumât: Allah, âmenû olanların ( Allah'a ulaşmayı dileyip de Allah'a inananlardan Allah'a ulaşmayı dileyenlerin) dostudur. Onları zulmetten nura ulaştırır.

vellezîne keferû: O kâfirlere gelince, o kâfirler ki
yuhricûnehum minen nûri ilâz zulumât: Onlar da tagut tarafından nurdan zulmete götürülürler.

Sadece Allah'a ulaşmayı dileyenler mü’mindir ve bu mü’minleri tagut yoldan çıkarmaya çalışır. Ve bir kısmında başarılı da olur. Onlar o noktada mü’min değillerdir. Başlangıçta söylediğimiz gibi âmenû olan ama Allah'a ulaşmayı dilemeyen bir kişi de mü’min değildir. Yani hak mü’min değildir. Cennete ulaşacak olan bir mü’min değildir. Allah'a inanan herkes mü’min adını alır, Kur’ân-ı Kerim'de. Ama mü’min olanlardan, Allah'a inananlardan sadece Allah'a ulaşmayı dileyenler hak mü’min olabilirler. Yani cennete ulaşabilecek olan vasfın sahibi olabilirler.

Benzer konular