Yunus 99. ve 100. âyetleriyle, Kasas 56 arasında bir ilişkiden söz edebilir miyiz? Yunus 100'e göre akletme ile âmenû olma arasındaki ilişkiyi bize açıklar mısınız?”

Anasayfa » Ana Sayfa » Âmenû » Yunus 99. ve 100. âyetleriyle, Kasas 56 arasında bir ilişkiden söz edebilir miyiz? Yunus 100'e göre akletme ile âmenû olma arasındaki ilişkiyi bize açıklar mısınız?”
share on facebook  tweet  share on google  print  

Yunus 99. ve 100. âyetleriyle, Kasas 56 arasında bir ilişkiden söz edebilir miyiz? Yunus 100'e göre akletme ile âmenû olma arasındaki ilişkiyi bize açıklar mısınız?”

“Yunus Suresinin 99. ve 100. âyet-i kerimeleriyle, Kasas Suresinin 56. âyet-i kerimesi arasında bir ilişkiden söz edebilir miyiz? Yunus Suresi 100. âyet-i kerimeye göre akletme ile âmenû olma arasındaki ilişkiyi bize açıklar mısınız?”

10/YÛNUS-99: Ve lev şâe rabbuke le âmene men fîl ardı kulluhum cemîâ(cemîân), e fe ente tukrihun nâse hattâ yekûnu mu’minîn(mu’minîne).
Ve şâyet senin Rabbin dileseydi, yeryüzünde olan kimselerin hepsi elbette topluca îmân ederlerdi. Yoksa sen, insanları mü’min(ler) oluncaya kadar zorlayacak mısın?

10/YÛNUS-100: Ve mâ kâne li nefsin en tu’mine illâ bi iznillâh(iznillâhi), ve yec’alur ricse alâllezîne lâ ya’kılûn(ya’kılûne).
Ve Allah’ın izni olmaksızın, bir kimsenin (bir nefsin) mü’min olması (mümkün) olamaz. Ve (Allah), akıl etmeyen kimselerin üzerine ceza (azap) verir.


28/KASAS-56: İnneke lâ tehdî men ahbebte ve lâkinnallâhe yehdî men yeşâu, ve huve a’lemu bil muhtedîn(muhtedîne).
Muhakkak ki sen, sevdiğin kişiyi hidayete erdiremezsin (onun ruhunu Allah’a ulaştıramazsın). Fakat Allah, dilediğini hidayete erdirir. Ve O, muhtedileri (hidayete erenleri) daha iyi bilir.


Şimdi burada bir sonuçla karşı karşıyayız. Yunus Suresinin 99. ve 100. âyet-i kerimeleri îmân müessesi ile alakalı: “Eğer Rabbin dileseydi insanların hepsi topluca îmân ederlerdi, senin zorlamaya hakkın yok.” diyor. Başka bir âyet-i kerimede: “Hesap görücü olarak Allah yeter. Sen hesap görücü değilsin. Sen sadece tebliğ ile görevlisin.” diyor.
 
Allah’ın bütün resûlleri sadece tebliğ etmek yetkisinin sahipleridir. Şuanda bütün kavimlerde Allah’ın resûlleri yaşıyor. O kavmin hangi dînde olması hiç önemli değil, Allah’ın Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e söylediklerini Allahû Tealâ şuan bütün dünyadaki resûllerine emrediyor. Onlarda kendi kavimlerinin içersinde etraflarında oluşan küçük bir gruba söyleyebiliyorlar yani onlar tarafından dinleniyorlar. Her kavimde şuanda o kavimde yaşamakta olan insanların resûle tâbî olanı bütün kavimlerde %10’dan mutlaka daha aşağıdadır.

“Allah’ın izni olmaksızın bir kimsenin mü'min olması mümkün değildir.” diyor Allahû Tealâ ve: “Akıl etmeyenlerin, kişilerin üzerine necis bırakır, ceza verir, azap verir, pislik kılar.”

Kasas Suresinin 56. âyet-i kerimesinde de:

“Sen en sevdiğini bile hidayete erdiremezsin, ancak Allah dilediğini hidayete erdirebilir.” diyor.

Bu âyet-i kerimelerin ışığı altında bakıyoruz Hüseyin Dulkadir ne söylüyor: “Yunus Suresinin 99. ve 100. âyet-i kerimeleriyle, Kasas Suresinin 56. âyet-i kerimesi arasında bir ilişkiden söz edebilir miyiz? Yunus Suresi 100. âyet-i kerimeye göre akletme ile âmenû olma arasındaki ilişkiyi bize açıklar mısınız?”

Akletmek, âmenû olmaktır. Sadece Allah’a ulaşmayı dileyenler akledebilenlerdir, onların da adı âmenû olanlardır.
 
Mulk Suresinin 8., 9. ve 10. âyet-i kerimelerinde Allahû Tealâ buyuruyor ki:
 
67/MULK-8: Tekâdu temeyyezu minel gayz(gayzi), kullemâ ulkıye fîhâ fevcun seelehum hazenetuhâ e lem ye’tikum nezîr(nezîrun).
(Cehennem) nerede ise öfkesinden çatlayacak gibi olur. Oraya herbir grup atılışında onun (cehennemin) bekçileri onlara: “Size nezir (uyarıcı) gelmedi mi?” diye sordu.

67/MULK-9: Kâlû belâ kad câenâ nezîrun fe kezzebnâ ve kulnâ mâ nezzelallâhu min şey'in entum illâ fî dalâlin kebîr(kebîrin).
Onlar (cehenneme atılanlar) dediler ki: “Evet, bize nezir gelmişti. Fakat biz onu yalanladık ve Allah hiçbir şey indirmemiştir, siz ancak büyük bir dalâlet içindesiniz, dedik.”

67/MULK-10: Ve kâlû lev kunnâ nesmeu ev na'kılu mâ kunnâ fî ashâbis saîr(saîri).
Ve: “Eğer biz işitmiş veya akıl etmiş olsaydık, alevli ateş halkı arasında olmazdık.” dediler.


“Kıyâmet günü bölük bölük cehenneme sürüklenirler.” diyor Allahû Tealâ.  “Cehennemdekiler onlara der ki: “Size Allah'ın nezirleri gelip de sizi ikaz etmediler mi? Allah'a ulaşmayı dilemiyorsunuz gideceğiniz yer cehennemdir demediler mi?”

Âyet-i kerime bu noktayı bu tarzda söylemiyor. “Size Allah'ın nezirleri buraya cehenneme, bugün buraya cehenneme geleceğinizi söylemediler mi?” diyorlar.

Ne demek bu? Allahû Tealâ diyor ki: “Biz nezirleri; Allah'a ulaşmayı dileyenleri, âmenû olanları müjdelesinler diye, olmayanları uyarsınlar diye göndeririz.” “Âmenû olanları müjdelesinler diğerlerini, yani âmenû olmayanları yani Allah'a ulaşmayı dilemeyenleri uyarsınlar diye göndeririz.” diyor. Öyleyse devam edelim: “Derler ki;” diyor Allahû Tealâ “Onlarda evet geldiler, bize nezirler geldiler ama

1. Biz onlara inanmadık.
2. Allah hiç bir şey indirmemiştir dedik.
3. Biz seni dalâlette olarak görüyoruz dedik.”

Ve ondan sonra diyor ki aynı kişi: “Eğer biz akıl etmiş olsaydık burada cehennemde mi olurduk.” Ayrıca işitmiş kelimesi de geçiyor. “Eğer biz işitmiş ve akletmiş olsaydık burada cehennemde mi olurduk.”

İşte sadece işitenler ve akıl edenler Allah’tan 7 tane furkan alanlardır. Onlarında alması, kişinin Allah’a ulaşmayı dileyerek takva sahibi olması ile mümkün. Enfal Suresinin 29. âyet-i kerimesi öyle söylüyor.

“Eğer Allah'a âmenû olup takva sahibi olursanız, Allah size furkanlar verir ve furkan vermekle kalmaz sizin günahlarınızı örter.” diyor Allahû Tealâ.

Öyleyse Mulk Suresinin 8., 9. ve 10. âyet-i kerimesi, akletmeyi ifade ediyor. “Biz işitmiş ve akletmiş olsaydık burada cehennemde mi olurduk.”

Öyleyse sadece Allah’a ulaşmayı dileyebilenler akıl etmiş olanlardır. Bu açıdan Yunus Suresinin 99. ve 100. âyet-i kerimeleriyle, Kasas Suresinin 56. âyet-i kerimesi arasında mutlak bir bağımlılık var. Bir ilişki var çünkü hidayetle mü'min olmak aynı şey. Kim Allah’a ulaşmayı dilerse, o kişi dalâletten hidayete adım atmıştır. Artık hidayet üzeredir, dalâlette değildir hidayettedir. Kâfir değildir, mü'mindir.

Benzer konular