A’râf Suresinin 146. âyet-i kerimesi ile Mu’min-56 arasında illiyet rabıtası var mı?

Anasayfa » Ana Sayfa » Âyetler ve Sırları » A’râf Suresinin 146. âyet-i kerimesi ile Mu’min-56 arasında illiyet rabıtası var mı?
share on facebook  tweet  share on google  print  

A’râf Suresinin 146. âyet-i kerimesi ile Mu’min-56 arasında illiyet rabıtası var mı?

7/A'RÂF-146: Se asrifu an âyâtiyellezîne yetekebberûne fîl ardı bi gayril hakkı ve in yerev kulle âyetin lâ yu’minu bihâ ve in yerev sebîler ruşdi lâ yettehızûhu sebîlen ve in yerev sebilel gayyi yettehızûhu sebîlâ(sebîlen), zâlike bi ennehum kezzebû bi âyâtinâ ve kânû anhâ gâfilîn(gâfilîne).
Yeryüzünde haksız yere kibirlenen kimseleri, âyetlerimizden çevireceğim. Bütün âyetleri görseler, ona inanmazlar. Eğer rüşd yolunu görseler, onu yol edinmezler. Ve gayy yolunu görseler, onu yol edinirler. Bu; onların, âyetlerimizi yalanlamaları ve ondan gâfil olmaları sebebiyledir.


A’râf-146, demin söyledik. Mu’min-56. Ama bir defa daha söyleyelim:

“Onları âyetlerimizden çevireceğiz ki onlar yeryüzünde haksız yere tekebbür ederler (kibirlenirler). Onlar irşad yolunu gördükleri zaman onu yol olarak kabul etmezler. Gayy yolunu gördükleri zaman onu yol ittihaz ederler. Bunun sebebi, onların Allah'ın âyetlerinden gâfil olmaları, (bunun sebebi), onların âyetlerimizi yalanlamaları ve onlardan gâfil olmalarıdır." diyor Allahû Tealâ.

Kim bu insanlar. Allah'ı dilemeyenler. Ve Allah'ın âyetlerinden gâfiller.

Şimdi Mu’min-56’ya bakıyoruz:

40/MU'MİN-56: İnnellezîne yucâdilûne fî âyâtillâhi bi gayri sultânin etâhum in fî sudûrihim illâ kibrun mâ hum bi bâligîhi, festeiz billâhi, innehu huves semîul basîr(basîru).
Muhakkak ki, kendilerine gelmiş bir sultan (delil) olmaksızın, Allah’ın âyetleri hakkında mücâdele edenlerin sinelerinde sadece (Allah’a) ulaşamayacakları bir kibir vardır. Artık Allah’a sığın, muhakkak ki O, en iyi işiten ve en iyi görendir.


innellezîne yucâdilûne fî âyâtillâhi bi gayri sultânin etâhum: Onlara verilmiş bir sultan olmadığı halde onlar muhakkak ki Allah'ın âyetlerinde mücâdele ederler. (Yani bir sultana tâbî olmadan. Allah'a ulaşmayı dilemeden.)
in fî sudûrihim: Muhakkak ki, onların kalplerinin içinde.
illâ kibrun mâ hum bi bâligîh(bâligîhi): (“Kibir vardır.” diyor Allahû Tealâ.) Ve onları buluğa erdirmeyecek olan bir kibir. (Yani onlar furkana kavuşamazlar. Doğruyu yanlıştan ayırt edemezler. Çünkü Allahû Tealâ'ya ulaşmayı dilemiyorlar.)
Sen Allah'a sığın. Şüphesiz Allah işitendir görendir: festeiz billâh(billâhi), innehu huves semîul basîr(basîru)

İki âyet-i kerime arasında bir illiyet rabıtasından bahsetmek söz konusu değil. Ama bir ilişki söylenebilir. Bu iki grup da A’râf-146 da Mu’min-56 da Allah'a ulaşmayı dilemeyen insanların durumunu gösteriyor.

Ve 2. açıdan ikisinin de kibirli olduğu da belirtiliyor. Ama bundan sonraki safhada Mu’min-56’da; bu kibrin onları buluğa (doğruyu yanlıştan ayırma yeteneğine) ulaştıramayacağını ifade ediyor. Diğerinde ise kibirlilere âyetlerin mânâsı verilmiyor.

Allah'ın âyetlerinde mücâdele etmek birinde var diğerinde yok. Kibirlilik ikisinde de var. Âyetlere inanmamak ikisinde de var. Çünkü biri mücâdele ediyor Allah'ın âyetlerinden, diğerinde Allah'ın âyetlerinden gâfiller. Aynı konu. Öyleyse yarısında konular aynı. İkinci yarısında farklı konular.

Öyleyse illiyet rabıtasından bahsedilemez. İlliyet rabıtasında konuların bütüne yakınının birbirinin eşdeğeri olması gerekir. Ama bir ilişki kesin olarak vardır.

Benzer konular