Bir defa sualin cevabı kesinlikle evet, söyleyebiliriz. Şimdi konuya girelim.
2/BAKARA-257: Allâhu velîyyullezîne âmenû, yuhricuhum minez zulumâti ilân nûr(nûri), vellezîne keferû evliyâuhumut tâgûtu yuhricûnehum minen nûri ilâz zulumât(zulumâti), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Allah, âmenû olanların (Allah’a ulaşmayı dileyenlerin) dostudur, onları (onların nefslerinin kalplerini) zulmetten nura çıkarır. Ve kâfirlerin dostları taguttur (onlar, şeytanı dost edinirler, şeytan kimseye dost olmaz), onları (onların nefslerinin kalplerini) nurdan zulmete çıkarırlar. İşte onlar, ateş ehlidir. Onlar, orada ebedî kalacak olanlardır.
Diyor ki Allahû Tealâ: “Allah âmenû olanların, Allah’a ulaşmayı dileyenlerin, Allah’a ulaşmayı dileyen mü’minlerin dostudur. Onları zulmetten nura çıkarır. O kâfirlere gelince; o kâfirler de tagutun dostudur. Tagut onları nurdan zulmete götürür. Onlar ateş ehlidirler. Orada ebediyyen kalacaklardır.”
6/EN'ÂM-122: E ve men kâne meyten fe ahyeynâhu ve cealnâ lehu nûran yemşî bihî fîn nâsi ke men meseluhu fîz zulumâti leyse bi hâricin minhâ, kezâlike zuyyine lil kâfirîne mâ kânû ya’melûn(ya’melûne).
Ölü (Allah’a ulaşmayı dilememiş) iken (ona on iki ihsan vererek) dirilttiğimiz ve insanlar arasında onunla yürüyeceği nur verdiğimiz kimse, karanlıklar içinde olup, ondan çıkamayacak kimse gibi midir? Böylece kâfirlere, yapmış oldukları şeyler süslü gösterildi.
“Ölü iken dirilttiğimiz ve insanlar arasında onunla yürüyeceği nur verdiğimiz kimse, karanlıklar içinde olup ondan çıkamayacak kimse gibi midir? Böylece kâfirlere yapmış oldukları şeyler süslü gösterildi.”
Öyleyse ne diyor Allahû Tealâ? “Ölüyken dirilttiğimiz kişi.” Allah’a ulaşmayı dilememiş, ölü. Allah’a ulaşmayı dilemiş; Allahû Tealâ 12 tane ihsan vererek onu diriltmiş. Görmeyen kişi görmeye başlamış. Bir ölü görmez, işitmez, idrak etmez ama Allahû Tealâ ölü olan bu kişiyi gören, işiten ve idrak eden birisi haline getirmiş yani ona hayat vermiş. (En’âm Suresinin 122. âyet-i kerimesi.)
39/ZUMER-22: E fe men şerahallâhu sadrahu lil islâmi fe huve alâ nûrin min rabbihi, fe veylun lil kâsiyeti kulûbuhum min zikrillâhi, ulâike fî dalâlin mubîn(mubînin).
Allah kimin göğsünü İslâm için (Allah’a teslim için) yarmışsa artık o, Rabbinden bir nur üzere olur, değil mi? Allah’ın zikrinden kalpleri kasiyet bağlayanların vay haline! İşte onlar, apaçık dalâlet içindedirler.
Diyor ki Allahû Tealâ: “O kişi ki Allah onun göğsünü İslâm için yarmıştır. Ve o kişi Rabbinden nur üzere olmuştur.”