Rahmân Suresinin 33. âyet-i kerimesinindeki sultanın, insanlar ve cinler üzerindeki önemini açıklar mısınız?

Anasayfa » Ana Sayfa » Âyetler ve Sırları » Rahmân Suresinin 33. âyet-i kerimesinindeki sultanın, insanlar ve cinler üzerindeki önemini açıklar mısınız?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Rahmân Suresinin 33. âyet-i kerimesinindeki sultanın, insanlar ve cinler üzerindeki önemini açıklar mısınız?

Bu sualine geçmeden evvel, insanlar için sultanın ne olduğunu anlatmamız lâzım:

İnsanlar için sultan; Allahû Tealâ’nın gene müsaadesi… Tâbiiyetle gerçekleşen bir olguyla başlıyor insan ruhunun Allah’a doğru yolculuk yapması.

Nefsin kalbindeki işlem, insanlarda da aynı cinlerde de aynı. İnsanlarda ilk %7 nur birikimi ile ruh, zemin kattan 1. kata kadar çıkabiliyor. Cinlerin ruhu yok, çıkmıyorlar ama nefsleri aynı şekilde tezkiye ediliyor; Nefs-i Emmare.

Sonra Nefs-i Levvame’de bir %7 daha, sonra Nefs-i Mülhime’de bir %7 daha; ruh 2. ve 3. katlarda.

Sonra Radiye, Mardiyye ve Tezkiye kademelerinde 4., 5., 6., 7. katlara ruh yükseliyor. Nefste %51 nur birikimi gerçekleştiği zaman, insan ruhu 7 tane gök katını aşmış ve Allah’ın Zat’ına ulaşmış oluyor.

Burada Allahû Tealâ ‘sultan’ olarak devrin imamını kastediyor. Çünkü eğer onun ruhu bir insanın başının üzerine gelmez ise hiçbir zaman o kişi nefs tezkiyesine başlayamaz. Neden? Çünkü ancak devrin imamının ruhu kişinin başının üzerine geldiği takdirde, onun kalbinin içine îmân yazılır.

Mucâdele Suresinin 22. âyet-i kerimesi:

58/MUCÂDELE-22: Lâ tecidu kavmen yu’minûne billâhi vel yevmil âhiri yuvâddûne men hâddallâhe ve resûlehu ve lev kânû âbâehum ve ebnâehum ve ihvânehum ev aşîratehum, ulâike ketebe fî kulûbihimul îmâne ve eyyedehum bi rûhin minhu, ve yudhıluhum cennâtin tecrî min tahtihâl enhâru hâlidîne fîhâ, radıyallâhu anhum ve radû anhu, ulâike hizbullâh(hizbullâhi), e lâ inne hizballâhi humul muflihûn(muflihûne).
Allah’a ve ahiret gününe (ölmeden önce Allah’a ulaşmaya) îmân eden bir kavmi, Allah’a ve O’nun Resûl’üne karşı gelenlere muhabbet duyar bulamazsın. Ve onların babaları, oğulları, kardeşleri veya kendi aşiretleri olsa bile. İşte onlar ki, (Allah) onların kalplerinin içine îmânı yazdı. Ve onları, Kendinden bir ruh ile destekledi (orada eğitilmiş olan, devrin imamının ruhu onların başlarının üzerine yerleşir). Ve onları, altından nehirler akan cennetlere dahil edecek. Onlar orada ebediyyen kalacak olanlardır. Allah, onlardan razı oldu. Ve onlar da O’ndan (Allah’tan) razı oldular. İşte onlar, Allah’ın taraftarlarıdır. Gerçekten Allah’ın taraftarları, onlar, felâha erenler değil mi?


“Onların üzerine (başlarının üzerine), Allah’ın katından ruh gönderilir ve o zaman onların kalbinin içine îmân yazılır.” diyor Allahû Tealâ.

Kalplerinin içine “îmân” yazılmazsa, nefs tezkiyesi tahakkuk etmez. Peki cinler? Cinler de nefs tezkiyesine başladıkları zaman, kalplerine Allahû Tealâ îmânı yazıyor. Ama Allahû Tealâ’ya ulaştıracak bir devrin imamının, onlar için ruhun Allah’a ulaşmasını sağlayacak bir müessesesi yok. Çünkü cinlerin ruhu yok. Ama nefs tezkiyesi konusunda insanlardan farklı değiller. 14. basamakta onlar da kendi mürşidlerine ulaşıyorlar, tâbiiyet gerçekleşiyor, devrin imamının ruhu onların da başının üzerine geliyor. Evet! Cinlerin de başının üzerine devrin imamının ruhu geliyor.

Cinler fizik vücutlarını teslim etmek üzere harekete geçmiş durumdalar ve nefslerinin kalbinde “îmân” kelimesinin yazılması, devrin imamının ruhu onların başının üzerine geldiği anda gerçekleşiyor. Onların da kalbine Allahû Tealâ îmânı yazıyor. Îmânın yazılması açısından bir değişiklik yok.

Onlar da nefs tezkiyesi yapıyorlar, insanlar da nefs tezkiyesini yapıyorlar. İnsanlarda bir seyr-i sülûk tahakkuk ediyor, onlarda seyr-i sülûk tahakkuk etmiyor.

21. basamakta Allah’a ruh ulaştıktan sonra, insanlarda 22. basamakta ruh Allah’ın Zat’ında yok olur. Cinlerde böyle bir olay yok ama onlar nefs tezkiyesine devam ederler, nefslerinin kalbindeki nurlar %81’e ulaşınca fizik vücutlarını Allah’a teslim ederler. Yani onlarda bir ruh yoktur ki; onlardan ayrılsın da Allah’ın Zat’ına ulaşsın,  Allah’ın Zat’ında yok olsun. Öyle bir şey, cinler için söz konusu hiçbir zaman olmamıştır.  

İrşad makamına cinlerden de ulaşanlar var. Cinlerin de mürşidleri var, cinlerin de resûlleri var. İrşad makamına ulaşıp tâbiiyetini gerçekleştiren bütün insanların ve cinlerin başına da insanlardan olan devrin imamının ruhu gelir, yerleşir ve bunun üzerine nefs tezkiyesi başlar. Kalbin içine “îmân” yazılmasıyla başlar.

Onların da bütün günahları sevaba çevrilir. Onların da fizik vücutlarını Allah’a teslim etmeyi dilemeleri noktasında, insanların geçireceği her türlü olayı aynen yaşamaları söz konusudur.
 
Sadece ruhlarını Allah’a ulaştırma dilimi geçerli değil. Ruhun Allah’a ulaştırılması konusu, sadece insanlara has bir vakıa. Kur’ân-ı Kerim boyunca hep arayın! Cinlerden ruhunu Allah’a ulaştıran hiçbir cine rastlamanız mümkün değil. Çünkü cinlerin ruhu yok.

Benzer konular