Cehennemden asla çıkılmayacak diyorsunuz. Bu konuyu açıklar mısınız?

Anasayfa » Ana Sayfa » Cennet - Cehennem » Cehennemden asla çıkılmayacak diyorsunuz. Bu konuyu açıklar mısınız?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Cehennemden asla çıkılmayacak diyorsunuz. Bu konuyu açıklar mısınız?

Kalbinde çekirdek kadar îmânı olanın cehennemden çıkacağına dair kaç tane hadîs-i şerifler var. Duhâ Suresinin 5. âyet-i kerimesinden bahsediyor kardeşimiz. Diyor ki, "Allahû Tealâ, ümmetinden dilediğine şefaat izni vereceğini söylüyor." Duhâ 5'te:
 
93/DUHÂ-5: Ve le sevfe yu’tîke rabbuke fe terdâ.
Ve mutlaka Rabbin yakında sana verecek (ihsan edecek), böylece sen razı olacaksın.


“Muhakkak ki Rabbin sana verecek ve ondan razı olacaksın.” Vereceği şeye baktığımız zaman; Duhâ Suresi 4’e bakalım.
 
93/DUHÂ-4: Ve lel âhıratu hayrun leke minel ûlâ.
Ve ahiret (bundan sonraki hayat), mutlaka senin için, evvelkinden (dünya hayatından) daha hayırlıdır.


“Şüphesiz senin için son olan, ilk olandan daha hayırlıdır.”
 
Duhâ-5’de: “Elbette Rabbin sana verecek, böylece sen hoşnut kalacaksın.” diyor.

“Sana şefaat hakkı verecek” diye bir işaret yok bu âyet-i kerimede. Evvelki âyet de şefaatten bahsetmiyor. Sonraki âyet de şefaatten bahsetmiyor. 6. âyet-i kerime de şefaatten bahsetmiyor. 
 
93/DUHÂ-6: E lem yecidke yetîmen fe âvâ.
Seni yetim bulmadı mı? Sonra (seni) (himaye edecek bir kimsenin yanında) barındırmadı mı?


“Seni yetim olarak bulup da barındırmadı mı?” diyor Allahû Tealâ. 
 
Şefaatle ilgili bir âyet-i kerimeden bahsetmiyor sevgili kardeşimiz. Ama söylediğimiz gibi Allahû Tealâ, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e sahâbe hayatta iken şefaat etme yetkisini vermiştir. Peygamber Efendimiz (S.A.V), şefaatini yapmıştır. Zaten Allahû Tealâ Furkan Suresi 69’da cehenneme gideceklerden bahsettikten sonra Furkân-70’te buyuruyor ki:

25/FURKÂN-69: Yudâaf lehul azâbu yevmel kıyâmeti ve yahlud fîhî muhânâ(muhânen).
Kıyâmet günü onun azabı kat kat artar. Ve orada alçaltılmış olarak ebediyyen kalır.

25/FURKÂN-70: İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan fe ulâike yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât(hasenâtin), ve kânallâhu gafûran rahîmâ(rahîmen).
Ancak kim (mürşidi önünde) tövbe eder (böylece kalbine îmân yazılıp, îmânı artan) mü’min olur ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaparsa, o taktirde işte onların, Allah seyyiatlerini (günahlarını) hasenata (sevaba) çevirir. Ve Allah, Gafur’dur (günahları sevaba çevirendir), Rahîm’dir (rahmet nuru gönderendir).


“Ama kim tövbe eder de (irşad makamının önünde tövbe eder de) mü’min olursa ve böylece amilûssâlihata başlarsa (nefs tezkiyesi yaparsa) Biz, onların seyyiatini hasenata çeviririz (günahlarını sevaba çeviririz).” diyor.

İşte bu tâbiiyet sırasındaki tövbe sırasında, devrin imamının (Peygamber Efendimiz (S.A.V) zamanında elbette son peygamberdi, devrin imamıydı), hayattayken bu işlemin tamamlanacağını ifade ediyor. Günahların örtülmesi değil, sevaba çevrilmesi işlemi şefaattir. Şefaat konusunda çok yanlış şeyler biliniyor.

“Kalbinde çekirdek kadar îmânı olan cehennemden çıkacağına dair kaç tane hadîs-i şerif var, sağlam Tirmizı ve Buharî hadisleri. Oysa siz asla çıkılmayacak diyorsunuz. Kime, neye, nasıl inanacağımızı şaşırdık. Lütfen yardımcı olun, Muhterem Efendimiz saygıyla ellerinizden öpüyoruz.” diyor kardeşimiz.

Allahû Tealâ, Kur’ân-ı Kerim’de tam 29 tane âyet-i kerimede cehenneme girenin bir daha oradan çıkamayacağının söylüyor. Kaç defa bunu tekrar ettik. Şimdi bir defa daha verelim, eğer dinliyorsanız not alın.

1. âyet, A’râf 36:

7/A'RÂF-36: Vellezîne kezzebû bi âyâtinâ vestekberû anhâ ulâike ashabun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Ve âyetlerimizi yalanlayan kimseler ve onlara karşı kibirlenenler, işte onlar ateş ehlidirler ve onlar, orada devamlı kalanlardır (kalacaklardır).


ulâike ashabun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn: Onlar ateş ehlidirler; onlar orada ebediyyen kalacaklardır.

2. âyet, Ahzâb-65:

33/AHZÂB-65: Hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), lâ yecidûne veliyyen ve lâ nasîrâ( nasîran).
Orada ebediyyen kalıcılardır (kalacak olanlardır). (Orada) bir dost ve bir yardımcı bulamazlar.


hâlidîne fîhâ ebedâ: Onlar orada ebediyyen kalacaklardır.

3. âyet, Âli İmrân-116:

3/ÂLİ İMRÂN-116: İnnellezîne keferû len tugniye anhum emvâluhum ve lâ evlâduhum minallâhi şey’â(şey’en), ve ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Muhakkak ki inkâr edenlere, malları ve evlatları, Allah'tan bir şeye (azaba) karşı kendilerine asla bir fayda vermez. Ve işte onlar ateş ehlidir, onlar, orada devamlı kalacak olanlardır.


hum fîhâ hâlidûn: Onlar, orada ebediyyen kalacaklardır.

4. âyet, Bakara-39:

2/BAKARA-39: Vellezîne keferû ve kezzebû bi âyâtinâ ulâike ashâbun nâr(nârı), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Ve inkâr edenler ve âyetlerimizi yalanlayanlar, işte onlar ateş ehlidir, orada ebedî kalacak olanlardır.


“hum fîhâ hâlidûn.”

5. âyet, Bakara-81:

2/BAKARA-81: Belâ men kesebe seyyieten ve ehâtat bihî hatîetuhu fe ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Hayır (sandığınız gibi değil), kim, günah kazanmış da hataları kendisini kuşatmışsa, işte onlar artık ateş ehlidir ve orada devamlı kalacak olanlardır.


“hum fîhâ hâlidûn.”

6. âyet, Bakara-217:

2/BAKARA-217: Yes’elûneke aniş şehril harâmi kıtâlin fîhi, kul kıtâlun fîhi kebîr(kebîrun), ve saddun an sebîlillâhi ve kufrun bihî vel mescidil harâmi ve ihrâcu ehlihî minhu ekberu indallâh(indallâhi), vel fitnetu ekberu minel katl(katli), ve lâ yezâlûne yukâtilûnekum hattâ yeruddûkum an dînikum inistetâû ve men yertedid minkum an dînihî fe yemut ve huve kâfirun fe ulâike habitat a’mâluhum fîd dunyâ vel âhirati, ve ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Sana haram (hürmetli) aydan ve onun içinde yapılan savaştan soruyorlar. De ki: “Onun içinde (o ayda) savaş büyük (günahtır). (Fakat insanları) Allah yolundan saptırmak (alıkoymak) ve O’nu inkâr etmek, (mü’minlere) Mescid-i Haram’ı (yasaklamak) ve onun halkını oradan (Mekke’den sürüp) çıkarmak ise Allah katında daha büyüktür (büyük günahtır). Ve fitne, (adam) öldürmekten de daha büyüktür (bir suç ve günahtır). Eğer onların güçleri yetse (yapabilseler), sizi dîninizden döndürünceye kadar sizinle savaşmaktan geri kalmazlar. Sizden kim dîninden dönerse, o taktirde o, kâfir olarak ölür. Bu sebeple işte onlar, amelleri dünyada ve ahirette boşa gitmiş olanlardır. Ve işte onlar, ateş ehlidir. Ve onlar, orada ebediyyen kalacak olanlardır.”


“hum fîhâ hâlidûn.”

7. âyet, Bakara-257:

2/BAKARA-257: Allâhu velîyyullezîne âmenû, yuhricuhum minez zulumâti ilân nûr(nûri), vellezîne keferû evliyâuhumut tâgûtu yuhricûnehum minen nûri ilâz zulumât(zulumâti), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Allah, âmenû olanların (Allah’a ulaşmayı dileyenlerin) dostudur, onları (onların nefslerinin kalplerini) zulmetten nura çıkarır. Ve kâfirlerin dostları taguttur (onlar, şeytanı dost edinirler, şeytan kimseye dost olmaz), onları (onların nefslerinin kalplerini) nurdan zulmete çıkarırlar. İşte onlar, ateş ehlidir. Onlar, orada ebedî kalacak olanlardır.


“hum fîhâ hâlidûn.”

8. âyet, Bakara-275:

2/BAKARA-275: Ellezîne ye’kulûner ribâ lâ yekûmûne illâ kemâ yekûmullezî yetehabbetuhuş şeytânu minel mess(messi), zâlike bi ennehum kâlû innemâl bey’u mislur ribâ, ve ehallallâhul bey’a ve harramer ribâ fe men câehu mev’izatun min rabbihî fentehâ fe lehu mâ selef(selefe), ve emruhû ilâllâh(ilâllâhi), ve men âde fe ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Riba (faiz) yiyenler, kabirlerinden ancak şeytan çarpmasından hırpalanmış bir kimse gibi kalkarlar. İşte bu, onların: “Oysa alışveriş riba gibidir.” demeleri sebebiyledir. Ve Allah, alışverişi helâl, ribayı (faizi) haram kılmıştır. Bundan sonra, Rabbinden kendisine öğüt gelen kimse (ona uyarak) artık (faizden) vazgeçerse, o taktirde geçmiş olan (önceden aldığı faiz) onundur ve onun işi (onun hakkındaki hüküm) Allah’a aittir. Ve kim de (faizciliğe) dönerse, işte onlar, ateş ehlidir. Ve onlar orada ebedî kalacak olanlardır.


“hum fîhâ hâlidûn: Orada ebediyyen kalacaklardır.”

9. âyet, Beyyine-6:

98/BEYYİNE-6: İnnellezîne keferû min ehlil kitâbi vel muşrikîne fî nâri cehenneme hâlidîne fîhâ, ulâike hum şerrul beriyyeti.
Muhakkak ki kitap ehlinden inkâr edenler ve müşrikler, cehennem ateşindedirler ve orada devamlı kalacak olanlardır. İşte onlar, onlar yaratılmışların şerli olanlarıdır.


“hâlidîne fîhâ: Orada ebediyyen kalacaklardır.”

10. âyet, Cinn-23:

72/CİNN-23: İllâ belâgan minallâhi risâlâtihî, ve men ya’sıllâhe ve resûlehu fe inne lehu nâra cehenneme hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden).
(Bu) sadece Allah’tan olanı tebliğ ve O’nun risaletidir. Ve kim Allah’a ve O’nun Resûl’üne asi olursa, bundan sonra muhakkak ki onun için, içinde ebediyyen kalacağı cehennem ateşi vardır.


“hâlidîne fîhâ ebedâ.”

11. âyet, Enbiyâ-99:

21/ENBİYÂ-99: Lev kâne hâulâi âliheten mâ veradûhâ, ve kullun fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Eğer onlar gerçekten ilâhlar olsaydılar, oraya (cehenneme) girmeyeceklerdi. Ve hepsi orada ebediyyen kalacak olanlardır.


“kullun fîhâ hâlidûn: Hepsi orada ebediyyen kalacaklardır.”

12. âyet, Haşr-17

59/HAŞR-17: Fe kâne âkıbetehumâ ennehumâ fîn nâri hâlideyni fîhâ, ve zâlike cezâuz zâlimîn(zâlimîne).
Böylece ikisinin (münafıkların ve şeytanın) akıbeti orada, ateşin içinde ebediyyen kalmak oldu. Ve işte bu, zalimlerin cezasıdır.


“fîn nâri hâlideyni fîhâ: Ateşte olacaklardır. Onlar orada ebediyyen kalacaklardır.”

13. âyet, Mucâdele-17:

58/MUCÂDELE-17: Len tugniye anhum emvâluhum ve lâ evlâduhum min allâhi şey’â(şey’en), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Onların malları ve evlâtları, Allah’tan bir şeye (azaba) karşı onlara asla fayda vermez. İşte onlar, ateş ehlidir, orada ebediyen kalacak olanlardır.


“hum fîhâ hâlidûn: Orada ebediyyen kalacak olanlardır.”

14. âyet, Muhammed-15:

47/MUHAMMED-15: Meselul cennetilletî vuidel muttakûn(muttakûne), fîhâ enhârun min mâin gayri âsin(âsinin), ve enhârun min lebenin lem yetegayyer ta’muhu, ve enhârun min hamrin lezzetin liş şâribîn(şâribîne), ve enhârun min aselin musaffâ(musaffen), ve lehum fîhâ min kullis semerâti ve magfiratun min rabbihim, ke men huve hâlidun fîn nâri ve sukû mâen hamîmen fe kattaa em’âehum.
Takva sahiplerine vaadedilen cennetin durumu şudur ki; içinde kokusu değişmeyen sudan nehirler, tadı bozulmayan sütten nehirler, içenlere lezzet veren şaraptan nehirler ve saf (süzülmüş) baldan nehirler bulunur. Onlar için orada her çeşit meyve bulunur ve (onlar için) Rab’lerinden mağfiret vardır. (Bunların durumu), ateşte devamlı kalacak olan ve hamîm (sıcak kaynar su) içirilen, bu sebeple bağırsakları parçalanan kimsenin durumu gibi midir?


“huve hâlidun fîn nâri: Onlar ateşte ebediyyen kalacaklardır.”

15. âyet, Mu’minûn-103:

23/MU'MİNÛN-103: Ve men haffet mevâzînuhu fe ulâikellezîne hasirû enfusehum fî cehenneme hâlidûn(hâlidûne).
Ve kimin mizanı (sevap tartıları) hafif gelirse, işte onlar, nefslerini hüsrana düşürenlerdir. Onlar, cehennemde ebediyyen kalacak olanlardır.


“fî cehenneme hâlidûn: Cehennemde ebediyyen kalacaklardır.”

16. âyet, Mu’min-76:

40/MU'MİN-76: Udhulû ebvâbe cehenneme hâlidîne fîhâ, fe bi’se mesvâl mutekebbirîn(mutekebbirîne).
Ebediyyen orada kalmak üzere cehennemin kapılarından girin. Artık kibirlenenlerin kalacakları yer ne kötü.


“hâlidîne fîhâ: Orada ebediyyen kalacaklardır.”

17. âyet, Nahl-29:

16/NAHL-29: Fedhulû ebvâbe cehenneme hâlidîne fîhâ fe lebi’se mesvâl mutekebbirîn(mutekebbirîne).
Haydi, orada ebediyyen kalmak üzere cehennemin kapılarından girin. Kibirlenenlerin (büyüklük taslayanların) kaldığı yer ne kötüdür.


“hâlidîne fîhâ: Orada ebediyyen kalacaklardır.”

18. âyet, Nebe-23:

78/NEBE-23: Lâbisîne fîhâ ahkâbâ(ahkâben).
(Onlar) orada bütün zamanlar boyunca kalacak olanlardır.


“Orada bütün zamanlar boyunca kalacaklardır.”

19. âyet, Nisâ-14:

4/NİSÂ-14: Ve men ya’sıllâhe ve resûlehu ve yeteadde hudûdehu yudhılhu nâran hâliden fîhâ.Ve lehu azâbun muhîn(muhînun).
Ve kim Allah'a ve O’nun Resûl'üne isyan eder ve O'nun sınırlarını aşarsa, onu, içinde ebedî kalacakları ateşe koyar. Ve onun için "alçaltıcı azap" vardır.


“hâliden fîhâ: Orada ebediyyen kalacaklardır.”

20. âyet, Nisâ-93:

4/NİSÂ-93: Ve men yaktul mu’minen muteammiden fe cezâuhu cehennemu hâliden fîhâ ve gadıballâhu aleyhi ve leanehu ve eadde lehu azâben azîmâ(azîmen).
Ve kim, bir mü'mini taammüden (kastederek) öldürürse, o takdirde onun cezası, içinde ebediyyen kalacağı cehennemdir ve Allah ona gazab etmiş ve ona lânet etmiştir. Ve (Allah), onun için "büyük azap" hazırlamıştır.


“fe cezâuhu cehennemu hâliden fîhâ: Onların cezası cehennemdir. Onlar orada ebedî kalacaklardır.”

21. âyet, Nisâ-169:

4/NİSÂ-169: İllâ tarîka cehenneme hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden). Ve kâne zâlike alâllâhi yesîrâ(yesîran).
Ancak cehennem yoluna (hidayet eder, ulaştırır), onlar orada ebediyyen kalacak olanlardır. Ve bu, Allah için kolaydır.


“hâlidîne fîhâ ebedâ: Orada ebediyen kalacaklardır.”

22. âyet, Ra’d-5:

13/RA'D-5: Ve in ta’ceb fe acebun kavluhum e izâ kunnâ turâben e innâ le fî halkın cedîd(cedîdin), ulâikellezîne keferû bi rabbihim, ve ulâikel aglâlu fî a’nâkıhim, ve ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Eğer acayip buluyorsan (şaşıyorsan) (bil ki;) asıl onların: “Biz toprak olduğumuz zaman mı, gerçekten, mutlaka yeniden mi halkedileceğiz (yaratılacağız)?” sözleri acayiptir (şaşılacak şeydir). İşte onlar, Rab’lerini inkâr eden kimselerdir. Ve işte onlar, boyunlarında demir halkalar olanlardır ve işte onlar ateş ehlidir. Onlar orada ebedî kalanlardır.


“hum fîhâ hâlidûn: Orada ebediyen kalacaklardır.”

23. âyet, Tegâbun-10:

64/TEGÂBUN-10: Vellezîne keferû ve kezzebû bi âyâtinâ ulâike ashâbun nâri hâlidîne fîhâ ve bi’sel masîr(masîru).
Âyetlerimizi inkâr edenler ve yalanlayanlar; işte onlar, ateş ehlidirler, orada (cehennemde) ebediyyen kalacak olanlardır. Ve (o) ne kötü varış yeri (ulaşılacak yer).


“hâlidîne fîhâ: Orada ebediyyen kalacaklardır.”

24. âyet, Tevbe-17:

9/TEVBE-17: Mâ kâne lil muşrikîne en ya'murû mesâcidallâhi şâhidîne alâ enfusihim bil kufr(kufri), ulâike habitat a'mâluhum ve fîn nâri hum hâlidûn (hâlidûne).
Müşriklerin, Allah’ın mescidlerini imar etmeleri olmaz. Kendilerinin (nefslerinin) küfürlerine (inkârlarına, kâfirliklerine) şahitler iken. İşte onların amelleri heba olmuştur. Ve onlar, ateşte ebedî kalacak olanlardır.


“fîn nâri hum hâlidûn: Ateş içinde ebediyyen kalacaklardır.”

25. âyet, Tevbe-63:

9/TEVBE-63: E lem ya’lemû ennehu men yuhâdidillâhe ve resûlehu fe enne lehu nâre cehenneme hâliden fîhâ, zâlikel hızyul azîm(azîmu).
Allah ve O’nun Resûl'üne karşı, kim haddi aşarsa, artık onun için mutlaka orada ebediyyen kalacağı cehennem ateşinin olduğunu bilmiyorlar mı? İşte bu, büyük rüsvalıktır (rezilliktir).


“hâliden fîhâ: Orada ebediyyen kalacaklardır.”

26. âyet, Tevbe-68:

9/TEVBE-68: Vaadallâhul munâfikîne vel munâfikâti vel kuffâre nâre cehenneme hâlidîne fîhâ hiye hasbuhum, ve leanehumullâh(leanehumullâhu) ve lehum azâbun mukîm (mukîmun).
Allah, münafık erkeklere ve münafık kadınlara ve kâfirlere, orada ebedî kalacakları cehennem ateşini vaadetti. O (cehennem), onlara yeter. Ve Allah, onlara lânet etti. Ve onlar için ikâme edilmiş olan (devamlı kılınan) bir azap vardır.


“hâlidîne fîhâ: Orada ebediyyen kalacaklardır.”

27. âyet, Yûnus-27:

10/YÛNUS-27: Vellezîne kesebûs seyyiâti cezâu seyyietin bi mislihâ ve terhekuhum zilletun, mâ lehum minallâhi min âsimin, ke ennemâ ugsîyet vucûhuhum kıtaan minel leyli muzlimâ(muzlimen), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Seyyiat kazanan kimselerin seyyiatlerinin cezası, onun misli kadardır. Ve onları bir zillet kaplar. Ve onların Allah’a karşı bir koruyucusu yoktur. Onların yüzleri karanlık geceden bir parça ile kaplanmış gibidir. İşte onlar, ateş halkıdır. Onlar, orada devamlı kalanlardır (kalacak olanlardır).


“hum fîhâ hâlidûn: Onlar, orada ebediyyen kalacaklardır.”

28. âyet, Zumer-72:

39/ZUMER-72: Kîledhulû ebvâbe cehenneme hâlidîne fîhâ, fe bi’se mesvâl mutekebbirîn(mutekebbirîne).
(Onlara): “Orada ebediyyen kalmak üzere cehennemin kapılarından girin!” denildi. Artık kibirlenenlerin mesvası (kalacağı yer) ne kötü.


“hâlidîne fîhâ: Orada ebediyyen kalacaklardır.”

29. âyet, Zuhrûf-74:

43/ZUHRÛF-74: İnnel mucrimîne fî azâbi cehenneme hâlidûn(hâlidûne).
Muhakkak ki mücrimler (suçlular), cehennem azabı içinde ebediyyen kalacak olanlardır.


“fî azâbi cehenneme hâlidûn: Cehennem içinde azapta ebediyyen kalacaklardır.”

29 tane âyet-i kerime, Kur’ân-ı Kerim’de cehenneme giren kişinin ebediyen cehennemde kalacağını söylüyor.

Peygamber Efendimiz (S.A.V) diyor ki: “Benim hadîslerim tartışılacaktır. Kur’ân’a bakın. Benim hadîslerim Kur’ân’a aykırı olamaz.”

Hadîsleri Kur’ân’dan daha önemli mi zannediyordun yoksa sevgili kardeşim?

Benzer konular