Meryem 87, Tâhâ 109, Mu'min 7, Necm 26 ve Nebe 38 âyetlerine göre her devirde şefaatçi devrin imamıdır diyebilir miyiz?

Anasayfa » Ana Sayfa » Şefaat » Meryem 87, Tâhâ 109, Mu'min 7, Necm 26 ve Nebe 38 âyetlerine göre her devirde şefaatçi devrin imamıdır diyebilir miyiz?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Meryem 87, Tâhâ 109, Mu'min 7, Necm 26 ve Nebe 38 âyetlerine göre her devirde şefaatçi devrin imamıdır diyebilir miyiz?

Bir dîn profesörü, “Kur'ân'da kimin şefaat edeceği belirtilmemiştir. Kime izin verdiğini bilmiyoruz.” diyor. (İsim vermemiş kardeşimiz. Biz de isim vermeyeceğiz. Ama siz kim olduğunu biliyorsunuz.) Meryem Suresinin 87., Tâhâ Suresinin 109, Mu'min Suresinin 7., Necm Suresinin 26. ve Nebe Suresinin 38. âyetlerine göre her devirde şefaatçi devrin imamıdır diyebilir miyiz?

Peşinen söyleyelim ki evet.  Bu âyetlerde söylenilen muhteva onu ifade ediyor. Her devirde o devrin şefaatçisi, o devrin imamıdır yani huzur namazının imamıdır; Allah'ın huzurunda kılınan namaz. Bir defa daha söyleyelim; Kur'ân-ı Kerim'de Allahû Tealâ huzur namazını, huzur namazı ismini kullanmıyor. Ama bize belirttiği isim bu. Allahû Tealâ'nın huzurunda kılındığı için, bizim huzur namazı olarak bunu isimlendirmemizi emrediyor. Biz de öyle söylüyoruz. Allah’ın huzurunda her gün 7 vakit namaz kılınır. Devrin imamı o namazın imamıdır.

Şimdi Meryem-87'ye bakıyoruz beraberce.

19/MERYEM-87: Lâ yemlikûneş şefâate illâ menittehaze inder rahmâni ahdâ(ahden).
Rahmân’ın indinde, ahd ittihaz edenlerden (Allah’tan ahd alanlardan) başkası şefaate malik olamaz.


“lâ yemlikûneş şefâate illâ menittehaze inder rahmâni ahdâ: Rahmân'ın indinde (Allah'ın indinde) ahd ittihaz edenlerden (Allah'tan ahd alanlardan) başkası şefaate mâlik olamaz; sadece Allah'tan ahd ittihaz edenler; Allah'ın indinde, Allah'tan ahd ittihaz edenler. Ahd alanlar.”

Tâhâ Suresi 109. âyet-i kerime:

20/TÂHÂ-109: Yevme izin lâ tenfauş şefâatu illâ men ezine lehur rahmânu ve radıye lehu kavlâ(kavlen).
İzin günü, Rahmân’ın kendisine izin verdiği ve sözünden razı olduğu (tasarruf rızasının sahibi) kimseden başkasının şefaati bir fayda vermez.


yevme izin: İzin günü.
lâ tenfauş şefâatu: Şefaat fayda vermez.
illâ men ezine lehur rahmânu: Rahmân'ın izin verdiğinden, kendisine izin verdiğinden başkasını.
ve radıye lehu kavlâ: Ve Allah'ın sözünden razı olduğu kişinin.

yevme izin: İzin günü.

Hangi gün izin günü? İzin günü, kişinin irşad makamına ulaşıp kendisine şefaat verilmesine Allah'ın izin verdiği gün. Şefaat edilmesine izin verdiği gün. Mürşidine Allahû Tealâ'nın ulaştırıp da tâbiiyetine izin verdiği gün. Devrin imamının ruhunun, kişinin başının üzerine gelip yerleşmesine izin verdiği gün, izin günü. Aynı zamanda cehennemden insanların çıkmasına ve cennete girmesine izin verdiği gün. Biliyorsunuz ki kıyâmet günü herkes cehenneme girer. Cennete girecek olanlar da önce cehenneme girerler. Onlar cehennemin mahiyetini görmek için, Allah'a onu gördükten sonra sonsuz hamd ve şükretmek için cehenneme sokulurlar. Cehennem sadece kendilerine gösterilir, cezalanmak için değil görmek için girerler. Ve uçarak girerler, cehennemden de uçarak çıkarlar. Ama cehennemde kalacak olanlar, cehenneme yere sürtünerek girmek mecburiyetindedirler. Bir daha da cehennemden asla çıkamazlar.

İzin gününün bir 2. cephesi de var; kıyâmet günü cehennemden cennete girmesine izin verilenlerin de günü. O da ayrıca bir izin günü oluyor.

Tâhâ-109'da diyor ki: “yevme izin lâ tenfauş şefâatu illâ men ezine lehur rahmânu ve radıye lehu kavlâ: İzin günü Rahmân'ın kendisine izin verdiği ve sözünden razı olduğu yani tasarruf rızasının sahibi olan kimseden başkasının şefaati bir fayda vermez.”

Şefaat biliyorsunuz, günahların sevaba çevrilme işlemidir. Gene biliyorsunuz, şefaat dünya üzerinde gerçekleşir; izin günü gerçekleşir. Cehennemdeki izinde orada şefaat olayı mevcut değildir. Şefaat, dünya üzerindeki 14. basamaktaki tövbe sırasında gerçekleşir. Kim Allahû Tealâ'dan 12 tane ihsan alarak, Allah'ın gösterdiği mürşide ulaşmışsa o kişi tövbe ettiği an şefaat olayı vücut bulur. Yani o kişinin günahları, Furkân Suresinin 70. âyet-i kerimesi gereğince sevaba çevrilir.

Konumuz, Allah'ın kime şefaat etmesi için izin vereceği. Kimin şefaat edeceğini bilme noktasındayız. İki âyette, “Allah'ın indinde ahd alanlardan başkası” diyor, Allah'tan ahd alan. Kimdir o? O devrin imamıdır. Allahû Tealâ onu huzur namazının imamlığına getirerek, insanları hidayete erdirmesi konusunda kendisine emir vermiştir. Ve Allah onu, insanları hidayete erdirsin diye vazifelendirmiştir. İnsanları hidayete erdirecek olan her devirde sadece bir tek kişi vardır. Diğerlerinin hepsi hidayete vesile olanlardır. Ama devrin imamı hidayete erdirendir.

Mu'min Suresi, 7. âyet-i kerime:

40/MU'MİN-7: Ellezîne yahmilûnel arşa ve men havlehu yusebbihûne bi hamdi rabbihim ve yu’minûne bihî ve yestagfirûne lillezîne âmenû, rabbenâ vesi’te kulle şey’in rahmeten ve ilmen fagfir lillezîne tâbû vettebeû sebîleke ve kıhim azâbel cahîm(cahîmi).
Arşı tutan melekler ve onun etrafındaki kişi (devrin imamı), Rab'lerini hamd ile tesbih ederler ve O'na îmân ederler. Ve âmenû olanlar için (Allah'tan) mağfiret dilerler: “Rabbimiz, Sen herşeyi rahmetle (rahmetinle) ve ilimle (ilminle) kuşattın. Böylece (mürşidin önünde) tövbe edenleri ve Senin yoluna (Sıratı Mustakîm'e) tâbî olanları mağfiret et (günahlarını sevaba çevir). Onları cehennem azabından koru!”


ellezîne yahmilûnel arşa: Onlar ki arşı tutarlar.
Arşı tutan meleklerden bahsediyor Allahû Tealâ.

ve men havlehu: Ve onların etrafındaki kişi.
yusebbihûne bi hamdi rabbihim: Rabb'lerine hamd ile tespih ederler.  
ve yu’minûne bihî: O'na (Allah'a) îmân ederler.
“Rab'lerini hamd ile tespih ederler. Ve O'na îmân ederler.”

ve yestagfirûne: Ve istiğfar dilerler.
lillezîne âmenû: Âmenû olanlar için.
“Âmenû olanlar için Allah'tan istiğfar dilerler. Günahlarının sevaba çevrilmesini dilerler. Mağfiret dilerler. Bir kişiye istiğfar etmesini dilerler. Onun günahlarını mağfiret etmesini, onun günahlarının sevaba çevrilmesini dilerler.”

Derler ki:rabbenâ: Rabbimiz.
vesi’te kulle şey’in rahmeten ve ilmen: Senin rahmetin ve ilmin her şeyi kuşatmıştır, kaplamıştır.
fagfir lillezîne tâbû: Tövbe edenlere mağfiret eyle.
vettebeû sebîleke: Senin yoluna tâbî olanlara
(Tövbe edip de Senin yoluna tâbî olanlara yani Sıratı Mustakîm'e tâbî olan, ruhu vücudundan ayrılıp Sıratı Mustakîm'e ulaşanlara.)
ve kıhim azâbel cahîm: Ve onları cehennem azabından mukayyet et, koru.

Öyleyse kimmiş Allah'tan mağfiret dileyen? Allah'tan mağfiret dileyen kişi, şefaat edendir. Mu'min Suresinin 7. âyet-i kerimesi bunu söylüyor: “Onlara mağfiret eyle diye, onların günahlarını sevaba çevir diye.”  Arşı tutan meleklerle onların etrafındaki kişi yani devrin imamının ruhu, Allah'tan şefaat talebinde bulunuyor.

53/NECM-26: Ve kem min melekin fîs semâvâti lâ tugnî şefâatuhum şey’en illâ min ba’di en ye’zenallâhu limen yeşâu ve yerdâ.
Ve göklerde nice melekler vardır ki, onların şefaatleri (hiç)bir şeyle (hiçbir şekilde) fayda vermez. Allah’ın dilediği ve razı olduğu (tasarruf rızasına sahip) kimseye (devrin imamına) izin vermesinden sonrası hariç.


“Göklerde nice melekler vardır ki onların şefaatleri hiçbir şeyle yarar sağlamaz.”
 
“lâ tugnî şefâatuhum: Onların şefaatleri fayda sağlamaz.”

Onların şefaatleri hiçbir şekilde fayda sağlamaz ama ancak Allah'ın dileyip razı olduğu kimseye izin vermesi hariç.  “İzin verdikten sonra iş değişir.” diyor Allahû Tealâ.

en ye’zenallâhu: Ancak Allah'ın.
illâ: Hariç.
min ba’di: -den sonra
en ye’zenallâhu: Allah'ın izin vermesinden sonra.
limen yeşâu: Allahû Tealâ'nın dilediği kişi için.
ve yerdâ: ve razı olduğu kişi için.

Allah'ın onun şefaat etmesini dilediği, uygun gördüğü ve kendisinden razı olduğu kişi ki bu tasarruf rızasını ifade ediyor. Yani devrin imamını söylüyor Allahû Tealâ.

Meryem-87'de de Allah'ın tasarruf rızası bir defa daha geçiyordu, Necm-26'da bir defa daha geçiyor. Ve Nebe Suresi 38. âyet-i kerime:

78/NEBE-38: Yevme yekûmur rûhu vel melâiketu saffâ(saffen), lâ yetekellemûne illâ men ezine lehur rahmânu ve kâle sevâbâ(sevâben).
O gün, ruh (devrin imamının ruhu) ve (arşı tutan) melekler, saf saf hazır bulunurlar. Rahmân’ın kendisine izin verdiği kişiden başka kimse konuşamaz. Ve (izin verilen) sadece sevap söylemiştir.


yevme yekûmur rûhu vel melâiketu saffâ: Ruh ve melekler saf halindedirler.
(Devrin imamının ruhu ve arşı tutan melekler saf halindedirler.)
lâ yetekellemûne: Kimse konuşmaz.
illâ men ezine lehur rahmânu: Ona Rahmân'ın izin verdiği kişi hariç.
(İzin verdiği kişi hariç kimse konuşamaz.)
ve kâle sevâbâ: Ve sevap söylerler.
(Yani Rahmân'ın izin verdiği kişi, o kişinin sevap kazanacağı şeyi söyler.)

Bu ne? Günahları sevaba çeviren şefaattir. Sevabı kat kat arttıran müessese.

Öyleyse kimin şefaat edeceği belirtilmemiş diyen bir zavallı profesörün, Kur'ân-ı Kerim'den ne kadar habersiz olduğu neticesine ulaşıyoruz. 1, 2, 3, 4, 5 âyet-i kerime, şefaat eden kişinin devrin imamı olduğunu, tasarruf rızasına sahip olduğunu, şefaat yetkisinin kendisine Allah'ın huzurunda verildiği ayrı ayrı âyetlerde ifade ediliyor; Rahmân'ın indinde ahd alanlar. Ruh, her devirde sadece bir kişidir ama bütün devirlerde tabiî yüzlerce kişi oluyor.

Benzer konular