Şefaatin dünyada olduğunu Kur’ân hakikatleri içinde kardeşlerimize açıklar mısınız?

Anasayfa » Ana Sayfa » Af ve Mağfiret » Şefaatin dünyada olduğunu Kur’ân hakikatleri içinde kardeşlerimize açıklar mısınız?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Şefaatin dünyada olduğunu Kur’ân hakikatleri içinde kardeşlerimize açıklar mısınız?

Sevgili Efendimiz! Yıllar önce olduğu gibi Adapazarı’nda sizin konferansınızı nasip eden Rabbimize sonsuz hamd ve şükrederiz.

Efendimiz! 2 gün önce Cuma namazında yine; ahrette Hazreti Peygamber’in müslümanlara şefaat edeceği söylendi. Halbuki biz, şefaatin dünyada olduğunu sizden öğrendik. İnsanlarımızı yanlış bir umuda sevk edip, Allah yolunu tercih etmelerini engelleyen yanlış itikadın Kur’ân hakikatleri içinde daha iyi öğrenilmesi için, konuyu âyetleriyle Sakaryalı kardeşlerimize açıklar mısınız?

Bu vesileyle gül kokulu ellerinizden öperim. Daimî zikre ulaşabilmek için dua ve himmetlerinizi arz eder, saygılar sunarım. Allah razı olsun.

“Bu yanlış itikadın doğrusunun ortaya çıkması söz konusu!” diyor.

Bu yanlış itikat sebebiyle insanlar; “Biz hiçbir şey yapmasak da Allah’a inanıyoruz ve nüfus kâğıdımızda da İslâm yazıyor. Kıyâmet günü, Peygamber Efendimiz (S.A.V) zaten bize şefaat edecek. Şefaat edeceğine göre de hepimiz doğru posta cennete gideceğiz ya da Allahû Tealâ, cehennemde azıcık bizi hafif tertip kavuracak, ondan sonra cennete gideceğiz.” diye bir inanç herkesi kavramış durumda.

İnsanlar ne kadar boş şeylerle uğraşıyorlar, sevgili kardeşlerim! Hiç kimse Allah’a ulaşmayı dilemeden, Allah’ın cennetine giremez. Hiç kimse!

Kıyâmet günü şefaat mevcut değildir. “Hiç kimsenin birbirine fayda sağlayamadığı; evlâttan oğula, evlâttan anne-babaya, anne babadan evlâda, hiçbir faydanın ulaşması mümkün olmadığı o gün (kıyâmet günü) hiç kimsenin şefaati hiç kimseye fayda vermez.” diyor Allahû Tealâ.

2/BAKARA-254: Yâ eyyûhellezîne âmenû enfikû mimmâ razaknâkum min kabli en ye’tiye yevmun lâ bey’un fîhi ve lâ hulletun ve lâ şefâah(şefâatun), vel kâfirûne humuz zâlimûn(zâlimûne).
Ey âmenû olanlar! İçinde, ne bir alışverişin ne bir dostluğun ve ne de bir şefaatin bulunmadığı gün (kıyâmet günü) gelmeden önce, size verdiğimiz rızıklardan infâk edin (Allah için verin). Ve kâfirler, onlar zâlimlerdir.


Kıyâmet günü şefaat söz konusu değildir. Peygamber Efendimiz (S.A.V): “Şefaatimiz, bu dünyadadır.” diyor. Öyleyse Allahû Tealâ, Nisâ Suresinin 64. âyet-i kerimesinde Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in şefaatinden bahsediyor: “Habibim! Sen o günahkâr olanları, nefslerine zulmedenleri, sana gelip tövbe ettikleri zaman; kabul ettiğinde, onların talebi üzerine onların günahlarını affederiz. Senin talebin üzerine de yine onların günahlarını affederiz.” diyor.

4/NİSÂ-64: Ve mâ erselnâ min resûlin illâ li yutâa bi iznillâh(iznillâhi). Ve lev ennehum iz zalemû enfusehum câûke festagferûllâhe vestagfera lehumur resûlu le vecedûllâhe tevvâben rahîmâ(rahîmen).
Ve Biz, (hiç) bir resûlü, Allah’ın izniyle kendilerine itaat edilmesinden başka birşey için göndermedik. Ve onlar nefslerine zulmettikleri zaman, eğer sana gelselerdi, böylece Allah’tan mağfiret dileselerdi ve Resûl de onlar için mağfiret dileseydi, mutlaka Allah’ı, (iki tarafın da) tövbelerini (onların tövbesini ve Resûl’ün mağfiret talebini) kabul eden ve rahmet edici olarak bulurlardı.


Sahâbe, tâbiiyetini gerçekleştiriyor. Sahâbe oluyorlar yani sahâbe olmadan evvelki kişiler geliyorlar, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e tâbî oluyorlar ve sahâbe hüviyetini kazanıyorlar. Ve Nisâ-64’e göre; onların günahlarının affı söz konusu oluyor. Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in talebi üzerine bir defa daha af olunuyor. “Allah’ın, her iki talebi de kabul edip gerçekleştirdiğini görürsün.” diyor Allahû Tealâ.

İşte sahâbenin talepleri üzerine, Allah’ın, onların günahlarını affetmesi; affı ifade ediyor. Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in talebi üzerine, bir defa daha affetmesi; mağfireti ifade ediyor.

Af: Günahların af edilmesidir.
Mağfiret: Günahların 2 defa affedilmesi. Bir başka ifadeyle sevaba çevrilmesi!

İşte Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in talebi üzerine, Allah’ın sahâbenin günahlarını bir defa daha affetmesi hadisesi; Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in şefaatidir. Ve Allahû Tealâ, şefaatin sadece Allah’ın katındaki huzur namazının imamı olan (yaşadığı devirde) Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in talebiyle gerçekleşeceğini söylüyor ama tövbe anında, kişinin mürşidine ulaşıp tâbî olması anında!

Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e tâbî olunmuş mu? Fetih-10, açık olarak söylüyor bunu: “Habibim! Sana tâbî olmak, Allah’a tâbî olmaktır. Sana tâbî oldukları zaman, onların ellerinin üzerinde Allah’ın eli vardı.” diyor.

48/FETİH-10: İnnellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâh(yubâyiûnallâhe), yedullâhi fevka eydîhim, fe men nekese fe innemâ yenkusu alâ nefsihî, ve men evfâ bi mâ âhede aleyhullâhe fe se yu’tîhi ecran azîmâ(azîmen).
Muhakkak ki onlar, sana tâbî oldukları zaman Allah’a tâbî olurlar. Onların ellerinin üzerinde (Allah senin bütün vücudunda tecelli ettiği için ellerinde de tecelli etmiş olduğundan) Allah’ın eli vardır. Bundan sonra kim (ahdini) bozarsa, o taktirde sadece kendi nefsi aleyhine bozar (Allah’a verdiği yeminleri, ahdleri yerine getirmediği için derecesini nakısa düşürür). Ve kim de Allah’a olan ahdlerine vefa ederse (yeminini, misakini ve ahdini yerine getirirse), o zaman ona en büyük mükâfat (ecir) verilecektir (cennet saadetine ve dünya saadetine erdirilecektir).


İşte, söz konusu olan bu tâbiiyet! Tâbiiyetle şefaat oluşuyor. Dikkat edin! Şefaat, sahâbe içindir ama onlarla beraber (sahâbeyle beraber) münafıklar da tövbe etmişler ama onlara şefaat edilmemiş, onların günahları örtülmemiş ve sevaba çevrilmemiş.

Allahû Tealâ ile sahâbe arasında, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e, sahâbenin tâbî olduğu anda vücuda gelen olay; sahâbenin talebi üzerine af, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in talebi üzerine 2. defa günahların affı veya sevaba çevrilmesi, Allah’ın mağfiret etmesidir.

• Sahâbenin talebi üzerine Allah’ın günahları affı; aftır.
• Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in talebi üzerine bir defa daha affı; Allah’ın mağfiretidir.

Ama Allah ile sahâbe arasındaki bu olay; her iki açıdan da hem aftır hem mağfirettir. Ama sahâbe ile Peygamber Efendimiz (S.A.V) arasındaki ilişkide, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in talebiyle sahâbenin günahlarının 2 defa affedilmesi, bunun adı şefaattir. Ve Allahû Tealâ, şefaatin dünya üzerinde gerçekleşeceğini ifade etmesi söz konusu.

“O gün, kıyâmet günü kimsenin şefaati kimseye fayda vermez.” diyor Allahû Tealâ. Bu konudaki âyet-i kerimelere beraberce bakalım sevgili kardeşlerim. Bakara-48:

2/BAKARA-48: Vettekû yevmen lâ teczî nefsun an nefsin şey’en ve lâ yukbelu minhâ şefâatun ve lâ yu’hazu minhâ adlun ve lâ hum yunsarûn(yunsarûne).
Ve, bir kimseden diğer bir kimseye, bir şeyin ödenmeyeceği ve ondan (hiç kimseden) bir şefaatin kabul edilmeyeceği ve hiç kimseden bir fidye alınmayacağı ve onlara yardım edilmeyeceği günden sakının.


“vettekû yevmen lâ teczî nefsun an nefsin şey’en ve lâ yukbelu minhâ şefâatun ve lâ yu’hazu minhâ adlun ve lâ hum yunsarûn: Ve hiç kimseden kimseye bir şey ödenmeyeceği ve hiç kimseden bir şefaat kabul olunmayacağı ve hiç kimseden bir fidye alınmayacağı ve onlara yardım da edilmeyeceği bir günden sakının.” diyor.

“Hiç kimseden şefaatin kabul edilmeyeceği o gün; kıyâmet günü!”

Bakara-123:

2/BAKARA-123: Vettekû yevmen lâ teczî nefsun an nefsin şey’en ve lâ yukbelu minhâ adlun ve lâ tenfeuhâ şefâatun ve lâ hum yunsarûn(yunsarûne).
Kimseden kimseye bir şey ödenmediği ve onlardan bir fidye (bedel) kabul edilmeyeceği ve kendilerine şefaatin fayda vermeyeceği ve onlara yardım olunmayacağı bir günden sakının.


“Kimseden kimseye bir şey ödenmeyeceği ve onlardan bir fidye kabul edilmeyeceği ve kendilerine şefaatin fayda vermeyeceği ve onlara yardım da olunmayacağı günden sakının.”

Bakara-254: “Ey imân edenler! Onun içinde ne bir alışverişin ne bir dostluğun ne de bir şefaatin bulunmadığı gün gelmeden önce, size verdiğimiz rızıklardan infâk edin. Kâfirlere gelince, onlar zalimlerdir.” diyor Allahû Tealâ.

2/BAKARA-254: Yâ eyyûhellezîne âmenû enfikû mimmâ razaknâkum min kabli en ye’tiye yevmun lâ bey’un fîhi ve lâ hulletun ve lâ şefâah(şefâatun), vel kâfirûne humuz zâlimûn(zâlimûne).
Ey âmenû olanlar! İçinde, ne bir alışverişin ne bir dostluğun ve ne de bir şefaatin bulunmadığı gün (kıyâmet günü) gelmeden önce, size verdiğimiz rızıklardan infâk edin (Allah için verin). Ve kâfirler, onlar zâlimlerdir.


Enbiyâ-28’de: “Allah, onların önlerindekini de arkalarındakini de (yaptıklarını da yapmadıklarını da) bilir. Onlar, O’nun rızasına ermiş olanlardan başkasına şefaat etmezler.”

21/ENBİYÂ-28: Ya’lemu mâ beyne eydîhim ve mâ halfehum ve lâ yeşfeûne illâ li menirtedâ ve hum min haşyetihî muşfikûn(muşfikûne).
Onların önünde ve arkasında olan şeyleri (muhafız melekleri) bilir. Ve onlar, (Allah’ın) rızasına ermiş olanlardan başkasına şefaat etmezler. Ve onlar, O’nun (Allah’ın) haşyetinden korkanlardır.


Arşı tutan melekler ve Peygamber Efendimiz (S.A.V) sadece Allah’ın rızasına ermiş olanlara şefaat ederler. Bu, yeryüzündeki tövbe merasiminin neticesi!

“Hepsi (Arşı tutan melekler) O’nun korkusundan titrerler.” diyor Allahû Tealâ.

Mu’min Suresinin 7. âyet-i kerimesi gene şefaati ifade ediyor.

40/MU'MİN-7: Ellezîne yahmilûnel arşa ve men havlehu yusebbihûne bi hamdi rabbihim ve yu’minûne bihî ve yestagfirûne lillezîne âmenû, rabbenâ vesi’te kulle şey’in rahmeten ve ilmen fagfir lillezîne tâbû vettebeû sebîleke ve kıhim azâbel cahîm(cahîmi).
Arşı tutan melekler ve onun etrafındaki kişi (devrin imamı), Rab'lerini hamd ile tesbih ederler ve O'na îmân ederler. Ve âmenû olanlar için (Allah'tan) mağfiret dilerler: “Rabbimiz, Sen herşeyi rahmetle (rahmetinle) ve ilimle (ilminle) kuşattın. Böylece (mürşidin önünde) tövbe edenleri ve Senin yoluna (Sıratı Mustakîm'e) tâbî olanları mağfiret et (günahlarını sevaba çevir). Onları cehennem azabından koru!”


“Arşı tutan melekler ve onların etrafındaki kişi (devrin imamı) Allah’ı tesbih ederek Allahû Tealâ’dan talepte bulunurlar. Derler ki; ‘Yarabbi! Sen bu mü’min olanlara (mürşidlerine ulaşıp tâbî olanlara) kim Senin yoluna girer de tövbe ederek mü’min olursa Sen onlara şefaat eyle! Onların günahlarını sevaba çevir ve onları cehennem azabından koru!”

Burada açık bir şekilde onların günahlarının sevaba çevrilmesi için, hem arşı tutan meleklerin hem de bütün devirlerdeki o devrin imamının şefaati söz konusu. Bu, dünya üzerindeki bir olay! Tövbe merasimi sırasında gerçekleşir. İşte Nebe Suresinin 38. âyet-i kerimesi:

78/NEBE-38: Yevme yekûmur rûhu vel melâiketu saffâ(saffen), lâ yetekellemûne illâ men ezine lehur rahmânu ve kâle sevâbâ(sevâben).
O gün, ruh (devrin imamının ruhu) ve (arşı tutan) melekler, saf saf hazır bulunurlar. Rahmân’ın kendisine izin verdiği kişiden başka kimse konuşamaz. Ve (izin verilen) sadece sevap söylemiştir.


“Arşı tutan melekler ve onların etrafındaki kişi.” diyor Allahû Tealâ. Bir tövbenin yapıldığından bahsediyor. “Ve herkes susar. Sadece kendisine izin verilen konuşur ve sevap söyler.” diyor.

Devrin imamı konuşuyor ve sevap söylüyor. Böyle bir dizaynda, sevabı söylemesi devrin imamının yani o kişinin günahlarının sevaba çevrildiğini söylemesi mânâsına geliyor. Allahû Tealâ Furkân Suresinin 69. âyet-i kerimesinde cehenneme gidecek olanlardan bahsediyor:

25/FURKÂN-69: Yudâaf lehul azâbu yevmel kıyâmeti ve yahlud fîhî muhânâ(muhânen).
Kıyâmet günü onun azabı kat kat artar. Ve orada alçaltılmış olarak ebediyyen kalır.


Furkân-70’te ise diyor ki: “Kim o gün mü’min olursa tövbe ederse (mürşidin önünde tövbe ederse) böylece îmânı artan bir mü’min olursa ve nefs tezkiyesine başlarsa -hepsi de tâbiiyetin tabiî neticeleri- Allah onların seyyiatını hasenata çevirir.” diyor.

25/FURKÂN-70: İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan fe ulâike yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât(hasenâtin), ve kânallâhu gafûran rahîmâ(rahîmen).
Ancak kim (mürşidi önünde) tövbe eder (böylece kalbine îmân yazılıp, îmânı artan) mü’min olur ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaparsa, o taktirde işte onların, Allah seyyiatlerini (günahlarını) hasenata (sevaba) çevirir. Ve Allah, Gafur’dur (günahları sevaba çevirendir), Rahîm’dir (rahmet nuru gönderendir).


Çok açık ve kesin bir şekilde; bu müessesenin, dünya üzerinde yaşarken oluştuğu ifade ediliyor. Sevgili kardeşlerim! Görülüyor ki; şefaat müessesesi, şu dünya üzerindeki bir müessesedir.

Benzer konular