Bir  dîn profesörü, “Kur'ân'da kimin şefaat edeceği belirtilmemiştir. Kime  izin verdiğini bilmiyoruz.” diyor. (İsim vermemiş kardeşimiz. Biz de isim vermeyeceğiz. Ama siz kim  olduğunu biliyorsunuz.) Meryem Suresinin 87., Tâhâ Suresinin  109, Mu'min Suresinin 7., Necm Suresinin 26. ve Nebe Suresinin 38.  âyetlerine göre her devirde şefaatçi devrin imamıdır diyebilir miyiz? 
Peşinen söyleyelim ki evet.  Bu âyetlerde  söylenilen muhteva onu ifade ediyor. Her devirde o devrin şefaatçisi, o  devrin imamıdır yani huzur namazının imamıdır; Allah'ın huzurunda  kılınan namaz. Bir defa daha söyleyelim; Kur'ân-ı Kerim'de Allahû Tealâ  huzur namazını, huzur namazı ismini kullanmıyor. Ama bize belirttiği  isim bu. Allahû Tealâ'nın huzurunda kılındığı için, bizim huzur namazı  olarak bunu isimlendirmemizi emrediyor. Biz de öyle söylüyoruz. Allah’ın  huzurunda her gün 7 vakit namaz kılınır. Devrin imamı o namazın  imamıdır. 
Şimdi Meryem-87'ye bakıyoruz beraberce. 
19/MERYEM-87: Lâ yemlikûneş şefâate illâ menittehaze inder rahmâni ahdâ(ahden).
Rahmân’ın indinde, ahd ittihaz edenlerden (Allah’tan ahd alanlardan) başkası şefaate malik olamaz.
“lâ yemlikûneş şefâate illâ menittehaze inder rahmâni ahdâ:  Rahmân'ın indinde (Allah'ın indinde) ahd ittihaz edenlerden (Allah'tan  ahd alanlardan) başkası şefaate mâlik olamaz; sadece Allah'tan ahd  ittihaz edenler; Allah'ın indinde, Allah'tan ahd ittihaz edenler. Ahd  alanlar.” 
Tâhâ Suresi 109. âyet-i kerime: 
20/TÂHÂ-109: Yevme izin lâ tenfauş şefâatu illâ men ezine lehur rahmânu ve radıye lehu kavlâ(kavlen).
İzin günü, Rahmân’ın kendisine izin verdiği ve sözünden razı olduğu (tasarruf rızasının sahibi) kimseden başkasının şefaati bir fayda vermez.
yevme izin: İzin günü.
lâ tenfauş şefâatu: Şefaat fayda vermez. 
illâ men ezine lehur rahmânu: Rahmân'ın izin verdiğinden, kendisine izin verdiğinden başkasını. 
ve radıye lehu kavlâ: Ve Allah'ın sözünden razı olduğu kişinin. 
yevme izin: İzin günü. 
Hangi  gün izin günü? İzin günü, kişinin irşad makamına ulaşıp kendisine  şefaat verilmesine Allah'ın izin verdiği gün. Şefaat edilmesine izin  verdiği gün. Mürşidine Allahû Tealâ'nın ulaştırıp da tâbiiyetine izin  verdiği gün. Devrin imamının ruhunun, kişinin başının üzerine gelip  yerleşmesine izin verdiği gün, izin günü. Aynı zamanda cehennemden  insanların çıkmasına ve cennete girmesine izin verdiği gün. Biliyorsunuz  ki kıyâmet günü herkes cehenneme girer. Cennete girecek olanlar da önce  cehenneme girerler. Onlar cehennemin mahiyetini görmek için, Allah'a  onu gördükten sonra sonsuz hamd ve şükretmek için cehenneme sokulurlar.  Cehennem sadece kendilerine gösterilir, cezalanmak için değil görmek  için girerler. Ve uçarak girerler, cehennemden de uçarak çıkarlar. Ama  cehennemde kalacak olanlar, cehenneme yere sürtünerek girmek  mecburiyetindedirler. Bir daha da cehennemden asla çıkamazlar. 
İzin  gününün bir 2. cephesi de var; kıyâmet günü cehennemden cennete  girmesine izin verilenlerin de günü. O da ayrıca bir izin günü oluyor. 
Tâhâ-109'da  diyor ki: “yevme izin lâ tenfauş şefâatu illâ men ezine lehur rahmânu  ve radıye lehu kavlâ: İzin günü Rahmân'ın kendisine izin verdiği ve  sözünden razı olduğu yani tasarruf rızasının sahibi olan kimseden  başkasının şefaati bir fayda vermez.” 
Şefaat biliyorsunuz,  günahların sevaba çevrilme işlemidir. Gene biliyorsunuz, şefaat dünya  üzerinde gerçekleşir; izin günü gerçekleşir. Cehennemdeki izinde orada  şefaat olayı mevcut değildir. Şefaat, dünya üzerindeki 14. basamaktaki  tövbe sırasında gerçekleşir. Kim Allahû Tealâ'dan 12 tane ihsan alarak,  Allah'ın gösterdiği mürşide ulaşmışsa o kişi tövbe ettiği an şefaat  olayı vücut bulur. Yani o kişinin günahları, Furkân Suresinin 70. âyet-i  kerimesi gereğince sevaba çevrilir. 
Konumuz, Allah'ın kime  şefaat etmesi için izin vereceği. Kimin şefaat edeceğini bilme  noktasındayız. İki âyette, “Allah'ın indinde ahd alanlardan başkası”  diyor, Allah'tan ahd alan. Kimdir o? O devrin imamıdır. Allahû Tealâ onu  huzur namazının imamlığına getirerek, insanları hidayete erdirmesi  konusunda kendisine emir vermiştir. Ve Allah onu, insanları hidayete  erdirsin diye vazifelendirmiştir. İnsanları hidayete erdirecek olan her  devirde sadece bir tek kişi vardır. Diğerlerinin hepsi hidayete vesile  olanlardır. Ama devrin imamı hidayete erdirendir. 
Mu'min Suresi, 7. âyet-i kerime: 
40/MU'MİN-7: Ellezîne yahmilûnel arşa ve men havlehu yusebbihûne bi hamdi rabbihim ve yu’minûne bihî ve yestagfirûne lillezîne âmenû, rabbenâ vesi’te kulle şey’in rahmeten ve ilmen fagfir lillezîne tâbû vettebeû sebîleke ve kıhim azâbel cahîm(cahîmi).
Arşı tutan melekler ve onun etrafındaki kişi (devrin imamı), Rab'lerini hamd ile tesbih ederler ve O'na îmân ederler. Ve âmenû olanlar için (Allah'tan) mağfiret dilerler: “Rabbimiz, Sen herşeyi rahmetle (rahmetinle) ve ilimle (ilminle) kuşattın. Böylece (mürşidin önünde) tövbe edenleri ve Senin yoluna (Sıratı Mustakîm'e) tâbî olanları mağfiret et (günahlarını sevaba çevir). Onları cehennem azabından koru!”
 
ellezîne yahmilûnel arşa: Onlar ki arşı tutarlar. 
Arşı tutan meleklerden bahsediyor Allahû Tealâ. 
ve men havlehu: Ve onların etrafındaki kişi. 
yusebbihûne bi hamdi rabbihim: Rabb'lerine hamd ile tespih ederler.  
ve yu’minûne bihî: O'na (Allah'a) îmân ederler. 
“Rab'lerini hamd ile tespih ederler. Ve O'na îmân ederler.”
ve yestagfirûne: Ve istiğfar dilerler. 
lillezîne âmenû: Âmenû olanlar için.
“Âmenû  olanlar için Allah'tan istiğfar dilerler. Günahlarının sevaba  çevrilmesini dilerler. Mağfiret dilerler. Bir kişiye istiğfar etmesini  dilerler. Onun günahlarını mağfiret etmesini, onun günahlarının sevaba  çevrilmesini dilerler.” 
Derler ki:
rabbenâ: Rabbimiz. 
vesi’te kulle şey’in rahmeten ve ilmen: Senin rahmetin ve ilmin her şeyi kuşatmıştır, kaplamıştır. 
fagfir lillezîne tâbû: Tövbe edenlere mağfiret eyle. 
vettebeû sebîleke: Senin yoluna tâbî olanlara
(Tövbe  edip de Senin yoluna tâbî olanlara yani Sıratı Mustakîm'e tâbî olan,  ruhu vücudundan ayrılıp Sıratı Mustakîm'e ulaşanlara.) 
ve kıhim azâbel cahîm: Ve onları cehennem azabından mukayyet et, koru. 
Öyleyse  kimmiş Allah'tan mağfiret dileyen? Allah'tan mağfiret dileyen kişi,  şefaat edendir. Mu'min Suresinin 7. âyet-i kerimesi bunu söylüyor:  “Onlara mağfiret eyle diye, onların günahlarını sevaba çevir diye.”   Arşı tutan meleklerle onların etrafındaki kişi yani devrin imamının  ruhu, Allah'tan şefaat talebinde bulunuyor.
53/NECM-26: Ve kem min melekin fîs semâvâti lâ tugnî şefâatuhum şey’en illâ min ba’di en ye’zenallâhu limen yeşâu ve yerdâ.
Ve göklerde nice melekler vardır ki, onların şefaatleri (hiç)bir şeyle (hiçbir şekilde) fayda vermez. Allah’ın dilediği ve razı olduğu (tasarruf rızasına sahip) kimseye (devrin imamına) izin vermesinden sonrası hariç.
 
“Göklerde nice melekler vardır ki onların şefaatleri hiçbir şeyle yarar sağlamaz.” 
“lâ tugnî şefâatuhum: Onların şefaatleri fayda sağlamaz.”
Onların  şefaatleri hiçbir şekilde fayda sağlamaz ama ancak Allah'ın dileyip  razı olduğu kimseye izin vermesi hariç.  “İzin verdikten sonra iş  değişir.” diyor Allahû Tealâ. 
en ye’zenallâhu: Ancak Allah'ın.
illâ: Hariç. 
min ba’di: -den sonra 
en ye’zenallâhu: Allah'ın izin vermesinden sonra. 
limen yeşâu: Allahû Tealâ'nın dilediği kişi için. 
ve yerdâ: ve razı olduğu kişi için. 
Allah'ın  onun şefaat etmesini dilediği, uygun gördüğü ve kendisinden razı olduğu  kişi ki bu tasarruf rızasını ifade ediyor. Yani devrin imamını söylüyor  Allahû Tealâ. 
Meryem-87'de de Allah'ın tasarruf rızası bir defa  daha geçiyordu, Necm-26'da bir defa daha geçiyor. Ve Nebe Suresi 38.  âyet-i kerime: 
78/NEBE-38: Yevme yekûmur rûhu vel melâiketu saffâ(saffen), lâ yetekellemûne illâ men ezine lehur rahmânu ve kâle sevâbâ(sevâben).
O gün, ruh (devrin imamının ruhu) ve (arşı tutan) melekler, saf saf hazır bulunurlar. Rahmân’ın kendisine izin verdiği kişiden başka kimse konuşamaz. Ve (izin verilen) sadece sevap söylemiştir.
yevme yekûmur rûhu vel melâiketu saffâ: Ruh ve melekler saf halindedirler. 
(Devrin imamının ruhu ve arşı tutan melekler saf halindedirler.) 
lâ yetekellemûne: Kimse konuşmaz. 
illâ men ezine lehur rahmânu: Ona Rahmân'ın izin verdiği kişi hariç. 
(İzin verdiği kişi hariç kimse konuşamaz.) 
ve kâle sevâbâ: Ve sevap söylerler. 
(Yani Rahmân'ın izin verdiği kişi, o kişinin sevap kazanacağı şeyi söyler.) 
Bu ne? Günahları sevaba çeviren şefaattir. Sevabı kat kat arttıran müessese. 
Öyleyse  kimin şefaat edeceği belirtilmemiş diyen bir zavallı profesörün,  Kur'ân-ı Kerim'den ne kadar habersiz olduğu neticesine ulaşıyoruz. 1, 2,  3, 4, 5 âyet-i kerime, şefaat eden kişinin devrin imamı olduğunu,  tasarruf rızasına sahip olduğunu, şefaat yetkisinin kendisine Allah'ın  huzurunda verildiği ayrı ayrı âyetlerde ifade ediliyor; Rahmân'ın  indinde ahd alanlar. Ruh, her devirde sadece bir kişidir ama bütün  devirlerde tabiî yüzlerce kişi oluyor.