Bakara-46’daki mülâki emriyle, ölümle birlikte Allahû Tealâ’ya dönüşü ifade eden “turceûn, yurceûn, yerciûn” ifadeleri aynı kategorinin içerisinde birbirine karıştırılmış durumda. Bu hususta bizleri aydınlatır mısınız?

Anasayfa » Ana Sayfa » Hidayet » Bakara-46’daki mülâki emriyle, ölümle birlikte Allahû Tealâ’ya dönüşü ifade eden “turceûn, yurceûn, yerciûn” ifadeleri aynı kategorinin içerisinde birbirine karıştırılmış durumda. Bu hususta bizleri aydınlatır mısınız?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Bakara-46’daki mülâki emriyle, ölümle birlikte Allahû Tealâ’ya dönüşü ifade eden “turceûn, yurceûn, yerciûn” ifadeleri aynı kategorinin içerisinde birbirine karıştırılmış durumda. Bu hususta bizleri aydınlatır mısınız?

Fecr-28’de ifade edilen “irciî” emrinin bir ölüm emri olduğunu düşünen insanlar buna bağlı olarak Ankebût-5’te “lika” emrini, A’râf-147’de “likâil âhiri”, Nebe-39’da dîn gününü, Bakara-46’da mülâki emrini aynı kategorinin içerisine koymuşlar. Yine ölümle birlikte Allahû Tealâ’ya dönüşü ifade eden “turceûn, yurceûn, yerciûn” ifadeleri aynı kategorinin içerisinde birbirine karıştırılmış durumda. Bu hususta bizleri aydınlatır mısınız?

Fecr-28:

89/FECR-28: İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeten.
Rabbine dön (Allah’tan) razı olarak ve Allah’ın rızasını kazanmış olarak!


“Allah’tan razı olarak ve Allah’ın rızasını kazanarak Rabbine geri dön.”

Fecr-27’de ne diyordu Allahû Tealâ?

89/FECR-27: Yâ eyyetuhân nefsul mutmainnetu.
Ey mutmain olan nefs!


yâ eyyetuhen nefsul mutmainneh: Ey mutmain olan nefs, Allah’tan razı ol. Ve Allah’ın rızasını kazan. Ve ey ruh, Rabbine geri dön; rücû et.

Ankebût-5:

29/ANKEBÛT-5: Men kâne yercû likâallâhi fe inne ecelallâhi le âtin, ve huves semîul alîm(alîmu).
Kim Allah’a mülâki olmayı (hayattayken Allah’a ulaşmayı) dilerse, o taktirde muhakkak ki Allah’ın tayin ettiği zaman mutlaka gelecektir (ruhu mutlaka hayattayken Allah’a ulaşacaktır). Ve O; en iyi işiten, en iyi bilendir.


men kâne yercû likâallâhi fe inne ecelallâhi leât: Kim Allah’a mülaki olmayı dilerse Allah’ın tayin ettiği o gün mutlaka gelecektir.
ve huves semîul alîm: O işitir ve bilir.

Fecr-28 de Ankebût-5 de aynı şeyi söylüyor: “Rabbe (Allah’a) ölmeden evvel ruhun geri dönmesi.”

A’râf-147:

7/A'RÂF-147: Vellezîne kezzebû bi âyâtinâ ve likâil âhirati habitat a’mâluhum, hel yuczevne illâ mâ kânû ya’melûn(ya’melûne).
Ve onlar ki; âyetlerimizi ve ahirete ulaşmayı (hayatta iken ruhun Allah’a ulaşmasını) tekzip ettiler (yalanladılar) ve onların amelleri, heba oldu (boşa gitti). Onlar, yaptıklarından başka bir şeyle mi cezalandırılır?


vellezîne kezzebû bi âyâtinâ ve likâil âhireti habitat a’mâluhum, hel yuczevne illâ mâ kânû ya’melûn: Ve âyetlerimizi ve ahirete ulaşmayı yani ruhun ölmeden evvel Allah’a ulaşmasını inkâr eden kimselerin amelleri heba oldu, boşa gitti. Onlar yaptıklarından başka bir şeyle mi cezalandırılır (onlara yaptıklarından başka bir şeyle mi karşılık verilir)?

A’râf-147’de: “Allah’ın âyetlerini yalanlayanlar ve Allah’a ölmeden evvel insan ruhunun ulaşmasını yalanlayanlar; onların amelleri boşa gider (heba olur).” diyor Allahû Tealâ.

Nebe Suresi 39. âyet-i kerime:

78/NEBE-39: Zâlikel yevmul hakku, fe men şâettehaze ilâ rabbihî meâbâ(meâben).
İşte o gün (mürşidin eli Hakk'a ulaşmak üzere öpüldüğü ve ona tâbî olunduğu gün), Hakk günüdür. Dileyen (Allah'a ulaşmayı dileyen) kişi, kendisine Rabbine ulaştıran (yolu, Sıratı Mustakîm'i) yol ittihaz eder. (Allah'a ulaşan kişiye Allah) meab (sığınak, melce) olur.


“İşte o gün Hakk günüdür. O zaman dileyen kişi kendisine Allah’a giden bir yolu yol ittihaz eder.”

Nebe-39’da mürşide ulaşmak, tâbiiyet söz konusu. “İşte o gün Hakk günüdür. O gün kişi, kendisine Allah’a giden bir yol edinir. Ve kimin ruhu Allah’a ulaşırsa Allah, o kişinin ruhuna meab olur.” diyor Allahû Tealâ.

Hayattayken ruhun Allah’a ulaşması, A’râf-147’de gene hayattayken ruhun Allah’a ulaşması. Ankebût-5’te gene ruhun hayattayken Allah’a ulaşması. Fecr-28’de kişinin Rabbinin emri üzerine ruhunu Allah’a hayattayken geri döndürmesi, ulaştırması.

Bakara-46:

2/BAKARA-46: Ellezîne yezunnûne ennehum mulâkû rabbihim ve ennehum ileyhi râciûn(râciûne).
Onlar (o huşû sahipleri) ki, Rab’lerine (dünya hayatında) muhakkak mülâki olacaklarına ve (sonunda ölümle) O’na döneceklerine yakîn derecesinde inanırlar.


“Onlar muhakkak surette inanırlar ki Allah’a mülâki olacaklardır; ruhlarını ölmeden evvel Allah’a ulaştıracaklardır. Ve mutlaka ona; Allah’a ruhlarının ölümden sonra ulaşacağını yakîn hâsıl ederek bilirler, ona inanırlar.”

Şimdi bu âyetlerin açıklamasını yaptıktan sonra suale dönüyorum: “Fecr-28’de ifade edilen ‘irciî’ emrinin bir ölüm emri olduğunu düşünen insanlar, buradaki ‘irciî ilâ rabbiki: Rabbine geri dön’ emrini bir ölüm emri olarak değerlendiriyorlar.” Bir defa bu yanlışın en büyüğü. Neden en büyüğü? Çünkü çok açık bir şekilde Allahû Tealâ Kur'ân-ı Kerim’de diyor ki: “Kim intihar ederse onun gideceği yer mutlaka cehennemdir.” Hadîs-i şerif de şöyle; savaşta çok yararlılık gösteren birisi -ismini hatırlayamıyoruz şimdi- aldığı ağır yaraların tesiriyle baygın yatıyor. Ve sahâbeden birisi diyor ki: “Bu mutlaka Allah’ın cennetine gidecek. Çünkü çok büyük yararlılık gösterdi.” Peygamber Efendimiz (S.A.V) de buyuruyor ki: “Hayır, o cehenneme gidecek.” Sahâbe diyor ki: “Nasıl olur? Bu çok yararlılık gösterdi savaşta.” Peygamber Efendimiz (S.A.V) ikinci defa söylüyor: “Hayır, o cehenneme gidecek.” Sonra bakıyorlar ki o kişi yaralarının acısına dayanamayıp intihar etmiş.

Ve anlaşılıyor ki intihar edenler için söz konusu olan cehennem. Allahû Tealâ Kur'ân-ı Kerim’de bu olayı açık bir şekilde ifade ediyor. Kim intihar ederse gideceği yer cehennemdir. Şimdi böyle bir durumdan bahsediyor sual.

Suali açıklıyoruz:

Madde-1: “Fecr-28’deki ‘irciî’ emrini ölüm emri olarak düşünüyor insanlar.” diyor. Ankebût-5’te ‘likâ’ emrini, A’râf-147’de ‘likâil ahireti’, Nebe-39’da dîn gününü, Bakara-46’da mülâki olma emrini aynı kategorinin içerisine koymuşlar. Yine ölümle birlikte Allahû Tealâ’ya dönüşü ifade eden “turceûn, yurceûn, yerciûn” ifadeleri de aynı kategorinin içerisinde birbirine karıştırılmış durumda. Bu hususta bizleri aydınlatır mısınız?” diyor kardeşimiz.

Fecr-28’de çok açık bir şekilde nefse verilen bir emir var: “Rabbine ruhunu döndürmek için sen, evvelâ mutmain ol. Sonra da Allah’tan razı ol. Allah da senden razı olsun. Ve ruhunu Allah’a ulaştır (ölmeden evvel ulaştır). Bunun için nefs tezkiyesi yapman lâzım.” diyor Allahû Tealâ. Ankebût-5’te: “Kim Allah’a mülâki olmayı dilerse o, Allah’a mülâki olmayı dileyen kişi mutlaka bir gün Allah’a ulaşacaktır. Allah’ın tayin ettiği o gün; Allah’a ulaşma günü; hayattayken ruhunu Allah’a ulaştırma günü mutlaka gelecektir.” diyor Allahû Tealâ.

A’râf-147’de: “likâil ahireti” müessesesi, ruhun Allah’a ölmeden evvel ulaşması anlamına geliyor.” Nebe-39’da Allahû Tealâ açık bir şekilde insan ruhunun, insanın Rabbine doğru bir yol tutması sebebiyle ruhunun yola çıkacağını ve ölmeden evvel Allah’a ulaşacağını söylüyor. Bakara-46’ya bakıyoruz, Allahû Tealâ diyor ki: “Onlar kesin şekilde inanırlar ki Allah’a mutlaka mülâki olacaklardır. Ruhlarını ölmeden evvel Allah’a ulaştıracaklardır. Ölümden sonra da ruhları tekrar Allah’a geri dönecektir.”

Bir evvelki sual soran kardeşimizin söylediği İnşikak-6’da da aynı olay var. Allahû Tealâ: “İnsanoğlu! Sen Allah’a ulaşmak konusunda çabalar da çabalarsın. Büyük bir cihetle cihat edersin. Sonunda da Allah’a varırsın.” diyor. Hiç kimse intihar için çalışmaz. Çabalamak gerekmez. İntihar etmek isteyen adam intihar eder. Ama bunun için çabalaması gerekmez. Yetmez, bir defa daha tekrar edelim; Allahû Tealâ, intiharın mutlaka cehenneme götüren bir vetire olduğunu açık ve kesin bir lisanla anlatıyor Kur'ân-ı Kerim’de.

4/NİSÂ-29: Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ te’kulû emvâlekum beynekum bil bâtılı, illâ en tekûne ticâraten an terâdın minkum, ve lâ taktulû enfusekum. İnnallâhe kâne bikum rahîmâ(rahîmen).
Ey îmân edenler (âmenû olanlar)! Birbirinizin mallarını batılla (haksızlıkla) yemeyin, ancak sizin rızanızla yaptığınız ticaret hariç. Ve kendinizi (ve birbirinizi) öldürmeyin (intihar etmeyin). Muhakkak ki Allah, size karşı Rahîm’dir.


Allahû Tealâ tam 12 defa kendine davet ediyor ve Kur'ân-ı Kerim’de 100’den fazla sağken, hayattayken Allah’a ulaşma âyeti var. Kur'ân-ı Kerim bunun üzerine dizayn edilmiştir. Sadece Allah’a ulaşmayı dileyenler, Allah’a ruhlarını ölmeden evvel ulaştırmayı dileyenler Allah’ın cennetine girerler. Dilemeyenlerin hiç birisinin mü'min olması da mümkün değildir. Cennete girmesi de mümkün değildir. Dalâletten kurtulması da mümkün değildir. Negatif bütün fonksiyonlar onun üzerindedir. O kişi, hüsrandadır. O kişi, dalâlettedir. O kişi, küfürdedir. O kişinin gideceği yer cehennemdir. O kişi, tagutun dostudur. O kişi, tagutun kuludur.
 
Günümüzde hidayeti bilmeyen ve insan ruhunun dünya hayatında Allah’a ulaşmasına da inanmayan bazı kişiler, zat-ı âliniz tarafından hidayete müteallik yapmış olduğunuz açıklamaları insanları intihara teşvik ediyor diye yoruma tâbî tutabiliyorlar. Bu hususta ne buyurursunuz?

Sevgili kardeşlerim, Allah’a ulaşmayı dilemek, ruhun; devrin imamının ruhunun o kişinin başının üzerine gelmesiyle vücuttan ayrılması, ondan sonra o kişinin nefs tezkiyesine başlaması ve bu nefs tezkiyesi yoluyla ruhunu Allah’a ulaştırması… Adamlarda hiç utanma falan yok. Bunları intihar teşebbüsü sayıyorlar, insanları intihara davet ediyormuşuz. Sevsinler. Ne kadar korkunç bir şey sevgili kardeşlerim, görüyor musunuz? İblis insanlara hangi büyük yanlışlıkları yaptırıyor. Böyle söyleyen insanların hepsi Allah’a ulaşmayı dilemeyenler, gidecekleri yer cehennem olanlar. Hâlbuki dileseler hepsi kurtulacaklar. Ne diyorsunuz sevgili kardeşlerim? Bu insanlar kendilerine yazık etmiyorlar mı? Hele bu insanlar bir takım siteleri işgal etmişler ve orada doğruların yayınlanmasına da mâni oluyorlar. Ne kadar Allah’ın söylediklerine aykırı ifadeler varsa, Kur'ân’a ters düşen ifadeler varsa onların hepsini kullanıyorlar. Yani insanları cehenneme göndermekte ve omuzlarına vebal almakta bir yarışın içindeler.

Bu böyle devam etmez sevgili kardeşlerim. Gelecek günlerde ortalık mutlaka aydınlanacaktır. Bulanık suda balık avlayanlar susmak mecburiyetinde kalacaklardır. Söz konusu olan, insanların hidayete ermesi ve erdirilmesidir. Ve biz bununla vazifeli olan kişiyiz bu çağda. Bu böyle biline.

Yukarıda arz ettiğim suallerin ışığında bizlere Leyl Suresinin 5, 6, 7, 8, 9 ve 10. âyetlerini açıklar mısınız?

Leyl-5:

92/LEYL-5: Fe emmâ men a’tâ vettekâ.
Fakat kim verdi (infâk etti) ve takva sahibi oldu ise.


 “Kim verirse yani ruhunu, vechini, nefsini ve iradesini Allah’a teslim ederse ve takva sahibi olursa (vettekâ).”  

4 teslim; ruhun, vechin, nefsin, iradenin Allah’a verilmesi, Allah’a teslimi.

Leyl-6:

92/LEYL-6: Ve saddeka bil husnâ.
Ve Hüsna’yı (Allah’ın Zat’ını görmeyi) tasdik etti ise.


“Ve Hüsna’yı; Allah’ın Zat’ını tasdik ederse, Allah’ın Zat’ını görerek Allah’ın Zat’ını tasdik ederse.”

Leyl-7:

92/LEYL-7: Fe se nuyessiruhu lil yusrâ.
O zaman Biz ona, (Allah’ın Zat’ını kolayca görmesi) için kolaylık sağlayacağız.


“Biz ona kolay olanı müyesser (nasip) kılacağız.” Yani “Bir Bize ulaşmayı dilemekle Biz onu mutlaka Kendimize ulaştıracağız.” diyor. Niçin kolay? Kişi bir şey yapmayacak; Allahû Tealâ’nın Şûrâ-13’te sözü var, diyor ki:

42/ŞÛRÂ-13: Şeraa lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrakû fîhi, kebure alâl muşrikîne mâ ted’ûhum ileyhi, allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).


“Allah dilediğini Kendisine seçer. Ve onlardan kim Allah’a ulaşmayı dilerse Allah, onları Kendisine ulaştırır (Allah’a ulaşmayı dileyenleri Kendisine ulaştırır).” diyor Allahû Tealâ.

Bu sebeple yol, son derece kolay bir yol. Sadece bir dilek; Allah’a ulaşmayı dilemek. Daha kolay ne var? Sadece bir dilek. Ama bu dileğin sonunda kişinin ruhu, mutlaka Allah tarafından Kendisine ulaştırılıyor. Ve o kişi, 3. kat cenneti de elde ediyor. Yetmez, arkasından daha da ciddî bir sonuç var; dünya saadetinin de yarısını elde ediyor. Ve Allah’ın sözü var bu konuda. Ruhunu Allah’a ulaştırdığı zaman o kişinin nefsinin kalbindeki nurlar, %51’e ulaşmış durumdadır.

92/LEYL-8: Ve emmâ men bahıle vestagnâ.
Ve fakat kim cimrilik etti ve kendini müstağni (hiçbir şeye muhtaç olmayan, zengin ve kendi kendine yeterli) gördü ise.


“Kim de cimrilik eder, kendini müstağni görürse (ben Allah’a müdahale etmem derse, Allah’a ulaşmayı istemiyorum derse).”

Bu, onun cimrilik etmesini ifade eder yani zamanı Allah yolunda kullanmamasını ifade eder. Cimrilik, zamanda cimrilik. Kişi zikir yapsa, zamanını Allah’ı zikirle geçirse o zaman hiç problemi kalmayacak.

92/LEYL-9: Ve kezzebe bil husnâ.
Ve Hüsna’yı (Allah’ın Zat’ını görmeyi) yalanladı ise.


“Ve Hüsna’yı (Allah’ın Zat’ını) yalan sayarsa, tekzip ederse.

92/LEYL-10: Fe se nuyessiruhu lil usrâ.
O taktirde Biz, ona zor olanı (kötü akıbete götüren yolu) kolaylaştıracağız.


“Biz de ona en zorlu olanı kolaylaştıracağız.”

Allahû Tealâ, Âli İmrân Suresinin 14. âyet-i kerimesinde “hüsna” kelimesiyle acaba ne demek istiyor?

3/ÂLİ İMRÂN-14: Zuyyine lin nâsi hubbuş şehevâti minen nisâi vel benîne vel kanâtîril mukantarati minez zehebi vel fıddati vel haylil musevvemeti vel en’âmi vel hars(harsi), zâlike metâul hayâtid dunyâ, vallâhu indehu HUSNUL MEÂB(meâbi).
İnsanlara, "kadınlara, oğullara, kantar kantar biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma atlara, hayvanlara ve ekinlere olan sevgiden oluşan" şehvetleri (aşırı düşkünlükleri) güzel gösterildi. Bunlar, dünya hayatının menfaatleridir. Ve Allah, O'nun katındaki en güzel sığınaktır.


vallâhu indehu HUSNUL MEÂB: Yemin olsun ki, andolsun ki Allah’ın katındaki en güzel sığınak Allah’ın Zat’ıdır.

Hüsna; Allah’ın Zat’ı.

Ve Yûnus Suresi 25 ve 26. âyet-i kerimelere bakıyoruz. Şöyle başlıyor Allahû Tealâ: “vallâhu yed'û ilâ dâris selâm.”

10/YÛNUS-25: Vallâhu yed'û ilâ dâris selâm(selâmi), ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin mustekîm(mustekîmin).
Ve Allah, teslim (selâm) yurduna davet eder ve (teslim yurduna, Zat'ına ulaştırmayı) dilediği kimseyi, Sıratı Mustakîm'e ulaştırır.

10/YÛNUS-26: Lillezîne ahsenûl husnâ ve zîyâdetun, ve lâ yerheku vucûhehum katerun ve lâ zilletun, ulâike ashâbul cenneti, hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Onlar için Ahsenül hüsna (Allah'ın Zat'ına ulaşmak) ve ziyadesi (daha fazlası, Allah'ın cemalini görmek) vardır. Onların yüzlerini bir keder kaplamaz ve bir zillet (küçük düşme, hakirlik) yoktur. İşte onlar, cennet halkıdır. Onlar, orada devamlı kalanlardır.


Allahû Tealâ diyor ki: “Allah, selâm yurduna yani teslim yurduna davet eder.”

Selâm kelimesi, selâmet kelimesi, teslim kelimesi; hepsi silm kökünden geliyor. Sin, lam ve mim. Selâmet, bir insanın temize çıkması; cennet saadetine ermesi hâlidir. Selâm yurdu da selâmete ulaşma yurdu. Yani Allahû Tealâ, Zat’ından bahsediyor.
 
“yehdî men yeşâu ilâ sırâtin mustekîm: Ve Allah, dilediği kişiyi yani o selâm yurduna; teslim yurduna; Kendi Zat’ına ulaştırmayı dilediği kişiyi Sıratı Mustakîm’e ulaştırır.”

Sıratı Mustakîm ise Allah’a ulaştıran yol. Nisâ-175’de Allahû Tealâ buyuruyor ki:

4/NİSÂ-175: Fe emmâllezîne âmenû billâhi va’tesamû bihî fe se yudhıluhum fî rahmetin minhu ve fadlın ve yehdîhim ileyhi sırâtan mustekîmâ (mustekîmen).
Böylece Allah'a âmenû olanları (ölmeden önce ruhunu Allah'a ulaştırmayı dileyenleri) ve O'na (Allah'a) sarılanları ise, (Allah) Kendinden bir rahmetin ve fazlın içine koyacak ve onları, Kendisine ulaştıran "Sıratı Mustakîm"e hidayet edecektir (ulaştıracaktır).


“Kim Allah’a ulaşmayı ve sarılmayı dilerse Allah, onları rahmetinin ve fazlının içine koyar. Ve onları yani onların ruhlarını Kendisine ulaştıran Sıratı Mustakîm’e iletir.”

Allahû Tealâ Sıratı Mustakîm’in Allah’a ulaştırdığını ifade ediyor. Ve diğer bir açıdan da bu Yûnus Suresinin 25. âyet-i kerimesinden sonraki 26. âyet-i kerimesinde, “Onlara Ahsen-ûl Hüsna var. Hem daha ziyadesi de var.” diyor.

Anlaşılıyor ki Allah’ın daveti Kendi Zat’ına. Çünkü Allah’ın Zat’ı, Ahsen-ûl Hüsna’dır. “Ahsen-ûl Hüsna’ya ulaşmak var, daha ziyadesi var. Ahsen-ûl Hüsna’yı; Allah’ın Zat’ını görmek de var.” diyor Allahû Tealâ.

Öyleyse Allah’ın katındaki ahsen sığınak; hüsna olan, ahsen olan sığınak Allah’ın Zat’ı. Şimdi burada da Allahû Tealâ: “ve saddeka bil husnâ: Ve hüsna’yı tasdik ederse ve Allah’ın Zat’ına ulaşmayı tasdik ederse o zaman Biz ona kolaylaştırırız.” Yani, “O Bize ulaşmaz. Biz, onu Kendimize ulaştırırız.” diyor.

Kim Allah’a ulaşmayı dilerse Allah’ın sözü var: “Bana ulaşmayı dileyeni Ben mutlaka Zat’ıma ulaştırırım. Kendime ulaştırırım.” diyor.

42/ŞÛRÂ-13: Şeraa lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrakû fîhi, kebure alâl muşrikîne mâ ted’ûhum ileyhi, allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).


yehdî ileyhi men yunîb: Kim münîb olursa; Allah’a ulaşmayı dilerse Allah onu Kendisine ulaştırır.

İşte burada da insan ruhunun ölmeden evvel Allah’a ulaşması ve kim de yalanlarsa ona zorlu olanı, azaba uğramasını kolaylaştıracağız neticesi çıkıyor. 

Benzer konular