Meryem-12, Bakara-269, Âli İmrân-81 âyet-i kerimelerini açıklar mısınız? Hikmet nedir? Hikmet sahibi olma standartları nelerdir?

Anasayfa » Ana Sayfa » Hikmet ve Hikmetin Ötesi » Meryem-12, Bakara-269, Âli İmrân-81 âyet-i kerimelerini açıklar mısınız? Hikmet nedir? Hikmet sahibi olma standartları nelerdir?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Meryem-12, Bakara-269, Âli İmrân-81 âyet-i kerimelerini açıklar mısınız? Hikmet nedir? Hikmet sahibi olma standartları nelerdir?

Meryem-12:

19/MERYEM-12: Yâ yahyâ huzil kitâbe bi kuvvetin, ve âteynâhul hukme sabiyyâ(sabiyyen).
Ey Yahya! Kitab’ı kuvvetle (dikkatle) al (kendine mal et). Ve Biz, ona sabi iken (küçük yaşta) hikmet verdik.


yâ yahyâ huzil kitâbe bi kuvveh: Ey Yahya! Kitabı kuvvetle, dikkatle ahzet.
(huzl; ahzetmek.)
lil kitâbe: Kitabı ahzet, al.
bi kuvveh: Kuvvetle al.
ve âteynâhul hukme sabiyyâ: Ve Biz, O’na sabi iken (küçük yaşta iken) hikmet verdik.

Allahû Tealâ demek ki Yahya’ya küçük yaştayken hikmet vermiş yani O’nun kalp gözünü, kalp kulağını açmış.

Bakara 269:

2/BAKARA-269: Yu’til hikmete men yeşâu, ve men yu’tel hikmete fe kad ûtiye hayran kesîrâ(kesîren), ve mâ yezzekkeru illâ ulûl elbâb(elbâbi).
(Allah) hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse böylece ona çok hayır verilmiştir. Ve ulûl elbabtan başkası tezekkür edemez.


yu’til hikmete men yeşâu: Allah hikmeti dilediğine verir.
fe men yu’tel hikmete: Kime hikmet verilmişse.
fe kad ûtiye hayran kesîrâ: Ona büyük hayır verilmiştir.
ve mâ yezzekkeru illâ ulûl elbâb: Ve onu başkaları tezekkür edemez. Ulûl'elbab tezekkür edebilir sadece.

Âli İmrân-81:

3/ÂLİ İMRÂN-81: Ve iz ehazallâhu mîsâkan nebiyyîne lemâ âteytukum min kitâbin ve hikmetin summe câekum resûlun musaddikun limâ meakum le tu’minunne bihî ve le tansurunnehu, kâle e akrartum ve ehaztum alâ zâlikum ısrî, kâlû akrarnâ, kâle feşhedû ve ene meakum mineş şâhidîn(şâhidîne).
Ve Allah, nebilerden, “Size kitap ve hikmet verdim. Sonra size, beraberinizde olanı (Allah'ın size verdiği kitapları) tasdik eden bir Resûl geldiği zaman, O'na mutlaka îmân edeceksiniz ve O'na mutlaka yardım edeceksiniz” diye misak aldığı zaman, “İkrar ettiniz mi (kabul ettiniz mi?) ve bu ağır (ahdimi) üzerinize aldınız mı?” diye buyurdu. (Onlar da): “İkrar ettik (kabul ettik)” dediler. (Allahû Teâlâ): “Öyleyse şahit olun ve Ben sizinle beraber şahitlerdenim.” buyurdu.


“Hani o zaman ki Allah peygamberlerin yani nebîlerin misakını, yeminini almıştı. Andolsun ki size kitap ve hikmet verdim. Sizlerden sonra sizinle beraber bulunanı yani Allah’ın sizlere verdiği kitapları tasdik eden resûl gelince O’na mutlaka îmân edecek ve O’na mutlaka yardım edeceksiniz. Bunu ikrar ettiniz mi? Ve bu ağır ahdimizi üzerinize aldınız mı? ‘İkrar ettik.’ dediler. Öyleyse şahit olun; Ben de sizinle beraber şahitlerdenim.” buyurdu Allahû Tealâ.

Şimdi kardeşimizin 3 âyette suali; “Meryem-12, Bakara-269, Âli İmrân-81 âyet-i kerimelerini açıklar mısınız?” diyor.

Allahû Tealâ Meryem-12’de: “Ey Yahya! Kitabı kuvvetle al. Kendine mal et. Ve biz O’na sabi iken hikmet verdik.” diyor.

Burada, Bakara-269’da ve Âli İmrân-81’de “hikmet” kelimesi geçiyor. Hâlbuki Meryem-12’de “Hüküm verdik.” diyor Allahû Tealâ. Zaten “Kitabı al ve onu kuvvetle tut.” demesi, onu küçük yaşta hüküm sahibi kılması bunu ifade ediyor. Ama konuyu daha açıklığa kavuşturabilmek için bakalım, Allahû Tealâ yanındaki âyetlerde ne diyor; Meryem-8’den başlayalım:

19/MERYEM-8: Kâle rabbî ennâ yekûnu lî gulâmun ve kânetimraetî âkıran ve kad belagtu minel kiberi ıtiyyâ(ıtiyyen).
(Zekeriya (A.S) şöyle) dedi: “Rabbim, benim nasıl bir oğlum olabilir? Ve benim kadınım (artık) akir (kısır) oldu. Ben (de) yaşlanarak ihtiyarlığa ulaştım.”


“Zekeriya şöyle dedi: Rabbim benim nasıl bir oğlum olabilir? Ve benim kadınım artık akir; kısır oldu. Ben de yaşlanarak ihtiyarlığa ulaştım.”

9. âyet-i kerime:

19/MERYEM-9: Kâle kezâlike, kâle rabbuke huve aleyye heyyinun ve kad halaktuke min kablu ve lem teku şey’â(şey’en).
(Melek): “İşte böyle.” dedi. Senin Rabbin: “O, bana (benim için) kolaydır. Daha önce sen bir şey değilken seni, Ben yaratmıştım.” buyurdu.


“İşte böyle dedi melek. Senin Rabbin: ‘O, bana (benim için) kolaydır. Daha önce sen bir şey değilken seni, Ben yaratmıştım.’ buyurdu.”

10. âyet-i kerime:

19/MERYEM-10: Kâle rabbic’al lî âyeh(âyeten), kâle âyetuke ellâ tukellimen nâse selâse leyâlin seviyyâ(seviyyen).
(Zekeriya A.S): “Rabbim, bana bir delil (işaret) kıl (ver).” dedi. (Allahû Tealâ şöyle) dedi: “Senin delilin (işaretin), insanlarla üç gece normal (sağlıklı) olduğun halde konuşamamandır.”


“Zekeriya: ‘Rabbim, bana bir delil (işaret) kıl.’ dedi. Allahû Tealâ da dedi ki: Senin delilin (işaretin), insanlarla üç gece normal yani sağlıklı olduğun halde konuşamamandır. ”

11. âyet-i kerime:

19/MERYEM-11: Fe harace alâ kavmihî minel mihrâbi fe evhâ ileyhim en sebbihû bukraten ve aşiyyâ(aşiyyen).
Bundan sonra mihraptan kavmine (kavminin karşısına) çıktı. Böylece onlara, (Allah’ı) sabah akşam tesbih etmelerini vahyetti (konuşmadan, iç sesi ile duyurdu).


“Bundan sonra mihraptan kavmine çıktı. Böylece onlara, sabah akşam tesbih etmelerini vahyetti (konuşmadan, iç sesiyle duyurdu).”

Ve 12. âyet-i kerime:

19/MERYEM-12: Yâ yahyâ huzil kitâbe bi kuvvetin, ve âteynâhul hukme sabiyyâ(sabiyyen).
Ey Yahya! Kitab’ı kuvvetle (dikkatle) al (kendine mal et). Ve Biz, ona sabi iken (küçük yaşta) hikmet verdik.


“Ey Yahya! Kitabı kuvvetle, dikkatle al, kendine mâl et ve biz ona sabi iken, küçük yaşta hikmet verdik.” diyor Allahû Tealâ.

Meryem-10 ve 11, Hz. Zekeriya’yla alâkalı. Ta 8’den başlıyor. 8, 9, 10, 11 hep Hz. Zekeriya’dan bahsediyor. Ve 12. âyet-i kerime, Hz. Yahya’dan bahsediyor: “Kitabı kuvvetle, dikkatle al, kendine mâl et. Biz O’na küçük yaşta hikmet verdik.” diyor.

13. âyet-i kerimeye bakıyoruz:

19/MERYEM-13: Ve hanânen min ledunnâ ve zekâten, ve kâne takıyyâ(takıyyen).
Ve katımızdan ona, sevgi ve zekât (nefs tezkiyesi) (verdik). Ve o, takva sahibi oldu.


“Ve katımızdan O’na sevgi ve zekât verdik.”

Zekât; nefs tezkiyesi yani tezkiye.

Allahû Tealâ Hz. Yahya için: “Ve o, takva sahibi oldu.” diyor.

Anlaşılıyor ki Hz. Yahya’nın nefs tezkiyesi açıkça Allahû Tealâ tarafından verilmiş, onun kesbederek kazandığı bir şey değil, Allah’ın ona ni’met olarak verdiği bir şey. Yani kesbi değil, vehbi. Burada Allahû Tealâ’nın, “Biz, ona hikmet verdik.” demesi, Allah’ın hikmet takvasına sahip olmasıyla ifade ediliyor. O, hikmet sahibi olmamış. Allah, onu hikmet sahibi kılmış. Hz. Yahya, demek ki daha küçük yaşta Allah ile konuşmak imkânının sahibiydi ve âyetlere baktığı zaman hüküm verebiliyordu. Diğer âyetlere bakmadıkça gerçek hükmü anlamak zor. Ama burada, “Hz. Yahya anne ve babasına karşı birr sahibiydi ve o, asi ve cabbar değildi. Doğduğu günde de öleceği günde de ve canlı olarak beas edileceği günde de ona selâm olsun.” diyor Allahû Tealâ, Hz. Yahya’ya.

Öyleyse Allahû Tealâ Hz. Yahya’ya hikmet vermiş, küçük yaşta vermiş. Ama Hz. Yahya onu kesbetmemiş. Allahû Tealâ, onu vehbi olarak vermiş Hz. Yahya’ya.

Bakara-269’da Allahû Tealâ, “Hikmeti dilediğimize veririz.” diyor. Bu dilediği kişi, unutmayın, hak eden kişidir. “Hikmeti dilediğimize veririz ve kime hikmet verdiysek, ona çok hayır vermişizdir, büyük hayır vermişizdir. Bunu da ancak ulûl'elbab tezekkür eder (yani ulûl'elbab hikmet sahibidir).” diyor.

Burada Allahû Tealâ’nın hikmeti dilediğine vermesi, hak edene vermesi mânâsına gelir. İşte Ra’d Suresinin 27. âyet-i kerimesine bakıyoruz; “Allah dilediğini dalâlette bırakır.” diyor Allahû Tealâ. Yani aslında insanlar dalâlette değillermiş de Allah, onları dalâlette bırakıyormuş gibi bir mânâ çıkıyor. Ama öyle değil. Herkes doğuştan itibaren dalâlettedir. Allahû Tealâ Peygamber Efendimiz (S.AV)’e diyor ki:

93/DUHÂ-7: Ve vecedeke dâllen fe hedâ.
Ve seni dalâlette buldu sonra hidayete erdirdi.


“Seni dalâlette bulup da hidayete erdirmedik mi?”

Peygamber Efendimiz (S.A.V) dahi önceden, Allah’ı tanımadan evvel, Allah’la o yakınlığı kurmadan evvel O da bütün insanlar gibi dalâletteydi. Buradaki hikâye de öyle, “Allah dilediğini dalâlette bırakır. Ama onlardan kim Allah’a ulaşmayı dilerse Allah, onları Kendisine ulaştırır.” diyor. Allah dilediği için mi onları dalâlette bırakmış? Hayır, onlar dalâletteler. Ama Allahû Tealâ onları bırakmış yani onlarla ilgilenmemiş. Dalâlette olanlar, dalâlette olsunlar. Allah’a ulaşmayı dilemedikçe Allah, insanlarla ilgilenmiyor. Yani “Allah dilediğini dalâlette bırakır.” demekle burada, “Allah dilediğine hikmet verir.” ifadesi, birbirinin aynı. Allah dilediği için kişi, hikmet sahibi olmuyor normal standartlarda. Kişi, daimî zikre ulaştığı zaman hikmet sahibi oluyor. Ama Allah da o zaman onu dilemiş oluyor. Allahû Tealâ müsaade vermese kişi, hikmetin sahibi olamaz, daimî zikrin de sahibi olamaz. Allah’ın müsaadesi ama kişinin talebi söz konusu

Öyleyse Bakara-269 ve Âli İmrân-81’de Allahû Tealâ, hikmet sahiplerini Âli İmrân-81’de nebîler olarak dizayn etmiş. Bakara-269’da da ulûl'elbab olarak tezekkür etmiş yani daimî zikrin sahipleri. Ama Meryem-12’de Yahya’ya Allahû Tealâ vehbi olarak vermiş. Aslında Âli İmrân-81’de de nebîlerden bahsettiğine göre onların hikmeti de vehbi. Bakara-269’daki Allah’ın dilediğine hikmet vermesi; orada kişi onu kesbetmiş.

Benzer konular