Nahl 43, Enbiyâ 7 ve Bakara 269 arasındaki ilişkiyi açıklar mısınız?

Anasayfa » Ana Sayfa » Ulul'elbab » Nahl 43, Enbiyâ 7 ve Bakara 269 arasındaki ilişkiyi açıklar mısınız?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Nahl 43, Enbiyâ 7 ve Bakara 269 arasındaki ilişkiyi açıklar mısınız?

Nahl Suresinin 43. âyet-i kerimesi:

16/NAHL-43: Ve mâ erselnâ min kablike illâ ricâlen nûhî ileyhim fes’elû ehlez zikri in kuntum lâ ta’lemûn(ta’lemûne).
Ve Biz, senden önce, kendilerine vahyettiğimiz ricalden (erkeklerden) başkasını (resûl olarak) göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, o taktirde zikir ehline (daimi zikir sahiplerine) sorun!


Allahû Tealâ diyor ki: “Biz, senden önce de kendilerine vahyettiğimiz ricalden başkasını göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, o taktirde zikir ehline sorun.”

Buradaki resûlden muradı, Peygamber Efedimiz (S.A.V)’den önce bir peygamberin oraya (Arap kavmine) gelmemiş oluşu. Resûl her zaman vardı bütün kavimlerde. Arap kavminde de vardı. Bütün devirlerde hep resûl olmuştu ama Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in hüviyeti; nebî. “Eğer bilmiyorsanız, o taktirde zikir ehline sorun.” diyor ifade. Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e aittir, O’na hitap ediyor.  

Enbiyâ Suresinin 7. âyet-i kerimesi:

21/ENBİYÂ-7: Ve mâ erselnâ kableke illâ ricâlen nûhî ileyhim fes’elû ehlez zikri in kuntum lâ ta’lemûn(ta’lemûne).
Ve senden önce, vahyettiğimiz rical (erkekler)den başkasını göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, zikir ehline (daimî zikrin sahiplerine) sorun.


“Ve senden önce, vahyettiğimiz rical (erkekler)den başkasını (resûl olarak) göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, zikir ehline sorun.”

Nahl Suresinin 43. âyet-i kerimesi ile Enbiyâ Suresinin 7. âyet-i kerimesi kelime kelime aynı.

Bakara Suresinin 269. âyet-i kerimesi:

2/BAKARA-269: Yu’til hikmete men yeşâu, ve men yu’tel hikmete fe kad ûtiye hayran kesîrâ(kesîren), ve mâ yezzekkeru illâ ulûl elbâb(elbâbi).
(Allah) hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse böylece ona çok hayır verilmiştir. Ve ulûl elbabtan başkası tezekkür edemez.


“Allah hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse hamdolsun ki ona çok hayır verilmiştir. Bunu da ancak ulûl’elbab tezekkür edebilir.”

Burada, “Allahû Tealâ hikmeti dilediğine verir.” buyuruluyor. “Kime hikmet verilmiş ise ona hamdolsun ki çok hayır verilmiştir. Bunu da ancak ulûl’elbab tezekkür edebilir.” diyor. Aslında Allahû Tealâ Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e bir başka âyet-i kerimede: “Bundan evvel kendisine hiç nebî resûl gönderilmemiş olan bir kavme Seni vazifeli olarak gönderdik.” diyor. Yani Peygamber Efendimiz (S.A.V) bir nebî resûldür. Nebîlerin sonuncusudur ama son resûl değildir.

Burada Allahû Tealâ Nahl Suresinin 43. âyet-i kerimesinde ve Enbiyâ Suresinin 7. âyet-i kerimesinde, kendisine Allahû Tealâ’nın vahyettiği kişiler gönderdiğini söylüyor. Ama Bakara Suresinin 269. âyet-i kerimesinde, hikmet sahibi olan ama nebî veya resûl olmayan kişilerden bahsediliyor. Hikmetin sahipleri...

Ama ulûl’elbab hüviyetine ulaşan herkes ehli tezekkürdür. Allahû Tealâ Âli İmrân Suresinin 7. âyet-i kerimesinde, Allah’ın muteşâbih âyetlerini sadece ulûl’elbabın tezekkür edebileceğini söylüyor. Ulûl’elbab, ehli tezekkürdür.

O zaman bu babta (bu muhtevada), Nahl Suresinin 43. âyet-i kerimesindekileri de Enbiyâ Suresinin 7. âyet-i kerimesindekileri de Bakara Suresinin 269. âyet-i kerimesindekileri de Allah’ın kendilerine vahyetmekte olduğu erkekler olarak vasıflandırıyoruz. Bunların hepsi (üçü de) hikmet sahibi, hepsi daimî zikrin sahipleri ve hepsi en güzele doğru yönelik.

Öyleyse bu muhtevada burada bir sonuç ile karşı karşıyayız. Bu insanların hepsine Allahû Tealâ vahyediyor. Kim daimî zikre ulaşmışsa, hikmet sahibi olmuşsa o, Allahû Tealâ tarafından kendisine mutlaka zikredilen, Allah’ın söylediklerini işitebilen ve onun emri ile hareket edebilen bir kişi olur.
 
Allah razı olsun.

Benzer konular