Yûnus-7 ve 8 ile Ar'âf-179 arasında Allah'a ulaşmayı dilemeyenlerin Allah'ın âyetlerinden gâfil olduğu neticesini çıkartabilir miyiz?

Anasayfa » Ana Sayfa » Fena Makamı (1. teslim: ruh teslimi) » Yûnus-7 ve 8 ile Ar'âf-179 arasında Allah'a ulaşmayı dilemeyenlerin Allah'ın âyetlerinden gâfil olduğu neticesini çıkartabilir miyiz?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Yûnus-7 ve 8 ile Ar'âf-179 arasında Allah'a ulaşmayı dilemeyenlerin Allah'ın âyetlerinden gâfil olduğu neticesini çıkartabilir miyiz?

Yûnus-7 ve 8’de Allah'a ulaşmayı dilemeyenlerin Allah'ın âyetlerinden gâfil olduğunu söylüyor Allahû Tealâ diyor ki:

10/YÛNUS-7: İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatmeennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne).
Muhakkak ki onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah’a ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.

10/YÛNUS-8: Ulâike me'vâhumun nâru bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).
İşte onların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir).


Diyor ki Allahû Tealâ  Yûnus-7 ve 8’de:

"Muhakkak ki, onlar Bize mülâki olmayı (Allah'a mülâki olmayı) dilemezler. Ruhlarını ölmeden evvel Allah'a ulaştırmayı dilemek gibi bir talepleri yoktur. Onlar dünya hayatından razıdırlar ve dünya hayatıyla mutmain olurlar. Onları tatmin edecek olan şey, Allah'a ulaşıp Allah'ın dostu olmak değil, dünyada para kazanmak. Bu dünya hayatında mutmain olabilirler." diyor Allahû Tealâ. Sonra ne diyor? "Onlar Bizim âyetlerimizden gâfil olanlardır. Allah'a ulaşmayı dilemeyenler Allah'ın âyetlerinden gâfil olanlardır.  Sonra Allahû Tealâ buyuruyor ki: "Onların gidecekleri yer kazandıkları dereceler itibariyle ateştir."

Şimdi A'râf-179’a bakıyoruz. Ne diyor Allahû Tealâ:

7/A'RÂF-179: Ve lekad zere’nâ li cehenneme kesîran minel cinni vel insi, lehum kulûbun lâ yefkahûne bihâ ve lehum a’yunun lâ yubsırûne bihâ ve lehum âzânun lâ yesmeûne bihâ, ulâike kel en’âmi bel hum edallu, ulâike humul gâfilûn(gâfilûne).
Ve andolsun ki; cehennemi, insanların ve cinlerin çoğuna hazırladık (yarattık). Onların kalpleri vardır, onunla fıkıh (idrak) etmezler. Onların gözleri vardır, onunla görmezler. Onların kulakları vardır, onunla işitmezler. Onlar hayvanlar gibidir. Hatta daha çok dalâlettedirler. İşte onlar, onlar gâfillerdir.


"ve lekad zere’nâ li cehenneme kesîren minel cinni vel insi: Andolsun ki, Biz insanların ve cinlerin çoğunu cehennem için yarattık veya cehennemi insanların ve cinlerin çoğu için yarattık
(zere’nâ; hazırlamak olduğu cihetle "Biz cehennemi insanların ve cinlerin çoğu için hazırladık." daha uygun bir ifade oluyor.)  
lehum kulûbun lâ yefkahûne bihâ: Onların kalpleri vardır, o kalplerle fıkıh edemezler (idrak etmezler).
ve lehum a’yunun: Ve onların gözleri vardır.
lâ yubsırûne bihâ: Onunla basar edemezler (görmezler).
ve lehum âzânun: Onların kulakları vardır.
lâ yesmeûne bihâ: Onunla işitemezler.
ulâike kel en’âmi: Onlar hayvanlar gibidirler.
bel hum edallu: Hayır onlardan daha da gâfildirler (daha çok dalâlettedirler).
ulâike humul gâfilûn(gâfilûne): Onlar gaflette olanlardır yani Benim âyetlerimden gâfil olanlardır." diyor Allahû Tealâ.

 Yûnus-7 ve 8’de de, A'râf-179’da da Allah'a ulaşmayı dilemeyenlerin gaflette olduğu ifade ediliyor.

Şimdi A'râf-172’e geliyoruz, diyor ki Allahû Tealâ:

7/A'RÂF-172: Ve iz ehaze rabbuke min benî âdeme min zuhûrihim zurriyyetehum ve eşhedehum alâ enfusihim, e lestu birabbikum, kâlû belâ, şehidnâ, en tekûlû yevmel kıyâmeti innâ kunnâ an hâzâ gâfilîn(gâfilîne).
Ve kıyâmet günü, gerçekten biz bundan gâfildik (gâfilleriz) dersiniz diye (dememeniz için), senin Rabbin, Âdemoğullarının sırtlarından onların zürriyetlerini aldığı zaman onları, nefsleri üzerine şahit tuttu. (Allahû Tealâ şöyle buyurdu): “Ben, sizin Rabbiniz değil miyim?” Dediler ki: “Evet, (Sen, bizim Rabbimizsin), biz şahit olduk.”


"ve iz ehaze rabbuke min benî âdeme min zuhûrihim zurriyyetehum:  O zaman ki senin Rabbin Âdemoğullarının sırtlarından onların zürriyetlerini ahzetmişti (almıştı).
ve eşhedehum alâ enfusihim: Ve onları, nefsleri üzerine şahit tutmuştu.
e lestu birabbikum: Ben, sizin Rabbiniz değil miyim?
kâlû belâ:  Dediler ki: Evet.
Allahû Tealâ o gün, "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" dedim onlara.
kâlû: Dediler ki: "Evet. Sen, bizim Rabbimizsin."
şehidnâ: Biz şahit olduk.
kâlû belâ, şehidnâ: Sen, bizim Rabbimizsin. Biz şahit olduk.
en tekûlû yevmel kıyâmeti innâ kunnâ an hâzâ gâfilîn(gâfilîne): Kıyâmet günü, gerçekten (muhakkak ki) biz bundan gâfildik demeyesiniz diye (dersiniz diye) yani dememeniz için bunu yaptık." diyor Allahû Tealâ.
 
Şimdi buradaki muhtevaya bakıyoruz. İnsanların şahitliği söz konusu. Buradaki şahitten murat da belli. Nefslere şahit olunuyor. Çünkü sadece nefsler diyebilir kıyâmet günü, "Biz bundan haberdar değildik." diyebilecek olanlar sadece nefsler. Ve nefsleri üzerine Allahû Tealâ insanları şahit tutuyor. Âyet-i kerimenin devamı Mâide-7’de. Diyor ki Allahû Tealâ:

5/MÂİDE-7: Vezkurû ni’metellâhi aleykum ve mîsâkahullezî vâsekakum bihî iz kultum semi’nâ ve ata’nâ vettekûllâh(vettekûllâhe) innallâhe alîmun bizâtis sudûr(sudûri).
Allah’ın, sizin üzerinizdeki nimetini ve: “İşittik ve itaat ettik” dediğiniz zaman, onunla sizi bağladığı misâkınızı hatırlayın. Allah’a karşı takvâ sahibi olun, Muhakkak ki Allah göğüslerde (sinelerde) olanı en iyi bilir.


"O gün işittik ve itaat ettik." dediniz ve sizden misak alındı. Allahû Tealâ bu devrede herkes: "Evet, Sen bizim Rabbimizsin." dedikten sonra diyor ki: "Öyleyse Bana yemin verin ey nefsler; tezkiye ve tasfiye olacağınıza dair. Bana misak verin ey ruhlar; Bana teslim olacağınıza dair (ki tasfiye olmak zaten nefsin teslimidir). Ruh için de Allahû Tealâ misak alıyor ruhlardan, ruhun Allah'a teslimi için. Ve fizik vücutlardan da ahd alıyor fizik vücutlarımızın Allah'a teslimi için. Yemin, misak ve ahd. Ve ondan sonra Allahû Tealâ’nın ilâhi iradesi bizim cüz'i irademizden misak alıyor, irademizi de Allah'a teslim edeceğimize dair.
    
Öyleyse burada 2 tür tatbikat var. Birisi Allah'ın ahdi. Ruhumuzun, vechimizin, nefsimizin ve irademizin Allah'a verdiği yemini, ahdi, misaki kapladığı gibi irademizin Allah'a verdiği misaki de kaplıyor. İşte bu muhtevayı Ra'd-20, 21, 22’e baktığımız zaman net olarak görebiliyoruz. Hem ruhumuzun Allah'a verdiği ölmeden evvel Allah'a ulaşma vaadi, bir misaktir. Hem de irademizin Allah'a verdiği Allah'a irademizi de teslim alacağına dair misaki, gene misaktir. İşte Ra'd Suresinin 20. âyet-i kerimesi:

13/RA'D-20: Ellezîne yûfûne bi ahdillâhi ve lâ yenkudûnel misâk(misâka).
Onlar, Allah’ın ahdini ifa ederler (ruhlarını, vechlerini, nefslerini ve iradelerini Allah’a teslim ederler). Ve misaklerini (diğer teslimlerle birlikte iradelerini de Allah’a teslim edeceklerine dair misaklerini) bozmazlar.


Bu âyet-i kerimeyi okuduğunuz zaman ne görüyorsunuz? "Onlar Allah'ın ahdini ifa ederler." Yani Allah'ın ahdi neyi kapsıyor? Ruhun, vechin, nefsin ve iradenin Allah'a teslimini. Allahû Tealâ sadece Allah'ın ahdini değil, Allah'ın vasiyetinde de 4 teslimi emrediyor. "Ruhunuzu da, vechinizi de, nefsinizi de ve iradesini de Bana teslim edeceksiniz. Bu Benim size vasiyetimdir." diyor insanlara.

En’âm Suresinin 152 ve 153. âyetlerinde bunu görüyoruz. Allahû Tealâ diyor ki:

6/EN'ÂM-152: Ve lâ takrabû mâlel yetîmi illâ billetî hiye ahsenu hattâ yebluga eşuddehu, ve evfûl keyle vel mîzâne bil kıst(kıstı), lâ nukellifu nefsen illâ vus’ahâ ve izâ kultum fa’dilû ve lev kâne zâ kurbâ, ve bi ahdillâhi evfû, zâlikum vassâkum bihî leallekum tezekkerûn(tezekkerûne).
Yetimin malına, o en kuvvetli çağına gelinceye kadar, en güzel şekliyle olmadıkça yaklaşmayın. Ölçü ve tartıyı adaletle yerine getirin. Kimseyi gücünün dışında (bir şey ile) sorumlu tutmayız. Söylediğiniz zaman, yakınınız olsa bile, artık adaletle söyleyin. Allah’ın ahdini yerine getirin (ifa edin). Böylece tezekkür edersiniz diye, (Allah) işte böyle, size onunla vasiyet (emir) etti.

6/EN'ÂM-153: Ve enne hâzâ sırâtî mustekîmen fettebiûhu, ve lâ tettebiûs subule fe teferraka bikum an sebîlihi, zâlikum vassâkum bihî leallekum tettekûn(tettekûne).
Ve muhakkak ki; bu, Benim mustakîm olan yolumdur. Öyleyse ona tâbî olun. Ve (başka) yollara tâbî olmayın ki; o taktirde sizi, onun yolundan ayırır. İşte böyle size onunla vasiyet etti(emretti). Umulur ki böylece siz takva sahibi olursunuz.


ve bi ahdillâhi evfû: Allah'ın ahdini ifa edin.
hâzâ sırâtî mustekîmen fettebiûh(fettebiûhu): İşte bu Sıratı Mustakîmdir. Ona tâbî olun. Sıratı Mustakîme tâbî olun.
    
Tâbî olduğunuz anda ne oldunuz? Dalâlette iken hidayet ehli oldunuz. Allah'a ulaşmayı dilediğiniz anda 1. Sıratı Mustakîm'e tâbî olursunuz. Tâbî olduğunuz anda dalâletten kurtuldunuz, hidayet ehlisiniz. Ve mürşidinize ulaşacaksınız 14. basamakta. 21. basamakta ruhunuzu Allah'a ulaştıracaksınız. Bu bapta nereye doğru gidiyoruz? Ruhumuzu Allah'a ulaştıracağız. 25. basamakta fizik vücudumuzu teslim edeceğiz. 27. basamakta nefsimizi Allah'a teslim edeceğiz. 28. basamağın 5. kademesinde irademizi de Allah'a teslim edeceğiz. İşte bu 4 tane temel tesli; ruhun, vechin, nefsin ve iradenin Allah'a teslimi Allah'a teslimi külli ile teslim olmaktır. Öyleyse böyle bir teslimin muhtevasına bakıyoruz, âyet-i kerime devam ediyor:

"Sıratı Mustakîm’e tâbî olun." Ne konu? Allah'ın ahdini ifa edin. "Sıratı Mustakîm’e tâbî olun. Sakın Sıratı Mustakîm’in dışındakilere tâbî olmayın ki o zaman o fırkaların her birisi sizi Allah'ın yegane yolundan ayırır ve fırkalara tâbî olanlardan olursunuz. O zaman takva sahibi olamazsınız. Ve o zaman Allah'ın vasiyetini de gerçekleştiremezsiniz." diyor Allahû Tealâ. Yani "Ruhunuzu da, vechinizi de, nefsinizi de iradenizi de Allah'a teslim edemezsiniz." diyor Allahû Tealâ. Şimdi bu standartlar içinde olaya bakıyoruz ve dönüyoruz tekrar Ra'd-20’e:

Onlar Allah'ın ahdini ifa ederler. Yani ruhlarını da, vechlerini de, nefslerini de iradelerini de Allah'a teslim ederler. Allah'ın ahdini de yerine getirirler. Allah'ın vasiyetini de yerine getirirler. Bihakkın takvanın da sahibi olurlar. "Ve onlar misaklerini bozmazlar." diyor Allahû Tealâ Ra'd-20’de. Yani Allah'a iradelerinin verdiği misaki bozmazlar. Ve iradelerini de Allah'a teslim ederler. Ama onlar misaklerini bozmazlar ifadesinden sonra, "ellezîne lâ yenkudûnel misâk(misâka): Onlar misaklerini bozmazlar." Ne yaparlar?

vellezîne yasılûne mâ emerallâhu bihî en yûsale: Ve onlar Allah’ın, Allah’a ulaştırılmasını emrettiği şeyi Allah'a ulaştırırlar.

Ne oldu? Ruhun Allah'a ulaştırılması oldu. Misaklerini bozmayanlar ne yaparlarmış? Ruhlarını Allah'a ulaştırırlarmış. Öyleyse buradaki misak, ruhumuzun misaki. Hem irademizin misaki var. Ra'd-20’nin 1. kısmı. Ra'd-20’nin bütünü 1. temel misakimizi yani irademizin Allah'a verdiği misaki ifade ediyor. "Allah'ın ahdini yerine getirenler (ruhunu, vechini, nefsini ve iradesini Allah'a teslim etmek Allah'ın ahdini yerine getirmektir) Allah'ın ahdini yerine getirenler, misaklerini bozmazlar." diyor Allahû Tealâ. Demek ki burada irademizin misaki söz konusu. Ama eğer Ra'd-20. âyet-i kerimedeki: "ellezîne lâ yenkudûnel misâk(misâka): Onlar misaklerini bozmazlar." ifadesini alıyorsak ve ondan sonra, "Ve onlar Allah'ın Allah'a ulaştırılmasını emrettiği şeyi Allah'a ulaştırırlar. Misaklerini bozmayarak ulaştırırlar." neticesine ulaşıyorsak o zaman bu misak ruhumuzun Allah'a verdiği ruhumuzun teslimine ait misaktir. Ancak ruhumuz bizden ayrılacak. Allah'ın Zat'ına ulaşacak. Ve Allah'ın böylece üzerimize farz kıldığı ruhumuzun ölmeden evvel Allah'a ulaşması emri yerine getirilecektir. Sonra ne diyor Allahû Tealâ?

ve yehâfûne sûel hisâb(hisâbi): Ve kötü hesaptan korkarlar.

Yani günahlarının sevaplarından fazla olacağından korkarlar. Tâbî bunun neticesi cehenneme girmektir. Cehenneme girmekten korkarlar.

ve yahşevne rabbehum: Ve Rab’lerine karşı huşû duyarlar.

Huşû biliyorsunuz Allah'a ulaşmayı dilemenin tabi neticesi huşudur. 1. huşû ve 2. huşunun neticesinde insanoğlu 3. huşuda ruhunu Allah'a ulaştırır. Ve âyet-i kerimenin bundan sonrası 22. âyet-i kerimesi:

13/RA'D-22: Vellezîne saberûbtigâe vechi rabbihim ve ekâmûs salâte ve enfekû mimmâ razaknâhum sirren ve alâniyeten ve yedraûne bil hasenetis seyyiete ulâike lehum ukbed dâr(dâri).
Onlar, sabırla Rab’lerinin Vechini (Zat’ını, Zat’a ulaşmayı ve Allah’ın Zat’ını görmeyi) dileyenler ve namazı ikame edenler, onları rızıklandırdığımız şeylerden gizli ve açıkça infâk edenlerdir. Ve seyyiati, hasenat ile (iyilikle) savan kimselerdir. İşte onlar için, bu dünyanın (güzel bir) akıbeti (sonucu) vardır.


vellezîne saberûbtigâe vechi rabbihim: Onlar, sabırla Allah'ın vechini (Zat’ını) dileyenlerdir.

İşte sevgili kardeşlerim, kim bu insanlar? Eğer Ra'd Suresinin 20. âyet-i kerimesinin bütününü alırsanız, Allah'ın Zat’ını görmeyi dileyenleri anlayacaksınız. Çünkü ancak ruhunu da, vechini de, nefsini de iradesini de Allah'a teslim edebilenler bu hedefe ulaşabilirler. Yani Allah'ın Zat’ını görebilirler. Ve Ra'd Suresinin 20. âyet-i kerimesi onu ifade ediyor Allah'ın Zat’ının görülmesini. Ama Allahû Tealâ aynı zamanda 2.sini de almış devreye:

"Onlar misaklerini bozmazlar ve onlar Allah'ın Allah'a ulaştırılmasını emrettiği şeyi Allah'a ulaştırırlar."

O zaman Allah'ın Zat’ını talep edenlerin bir grubu Allah'a ulaşmayı dileyenler, Allah'ın Vechini (Kendisine ulaşmak için) dileyenler onlar 22. basamakta bu ni'mete mazhar olurlar. Ama onların ötesi (ötesinde olanlar) sadece Allah'ın Zat’ına ulaşmayı dilemekle kalmayıp, fizik vücutlarını da Allah'a teslim edeceklerdir, nefslerini de Allah'a teslim edeceklerdir, iradelerini de Allah'a teslim edeceklerdir. İşte onlar da Allah'ın Zat’ını sabırla dileyenlerdir. Ama ulaşmanın ötesinde Allah'ın Zat’ını görmek için de Allah'ın Zat’ını dileyenlerdir.

Öyleyse nereye ulaşıyoruz? Çok net bir şekilde şuraya ulaşıyoruz. Allah'ın Zat’ını dileyenler, 21. basamakta Allah'ın Zat’ına ulaşmayı dileyenlerin hedefine varırlar. 28. basamağın 5. kademesinde Allah'ın Zat’ını (O’na ulaştıktan sonra Allah'ın Zat’ını görmeyi dileyenler de) 28. basamağın 5. kademesinde hedeflerine ulaşırlar. Öyleyse birbirinden çok ayrı 2 tane hedef. Birisi 5, 6 ay içinde mutlaka gerçekleşir. Diğeri 5-6 yıl mı sürer, 10 yıl mı sürer, 20 yıl mı sürer, ne kadar süreceği belli olmaz. Allah'ın Zat’ını görebilmek mutlaka iradenin Allah'a teslim edilmesiyle mümkündür.

Öyleyse A'râf-172’deki muhtevaya da bakıyoruz şimdi 1. sualin cevabında: Evet. Yûnus-7 ve 8, A'râf-179 arasında Allah'a ulaşmayı dilemeyenlerin Allah'ın âyetlerinden gâfil olduğu neticesini çok rahat bir şekilde çıkarıyoruz. Açık bir şekilde orada.

Benzer konular