"İnsanlar üzerine öyle bir gün gelecek ki, İslâm’ın yalnızca ismi, Kur’ân’ın ise resmi kalacaktır…" Bu hadîs-i şerifi Kur'ân-ı Kerim ışığı altında açıklar mısınız?

Anasayfa » Ana Sayfa » Hidayet » "İnsanlar üzerine öyle bir gün gelecek ki, İslâm’ın yalnızca ismi, Kur’ân’ın ise resmi kalacaktır…" Bu hadîs-i şerifi Kur'ân-ı Kerim ışığı altında açıklar mısınız?
share on facebook  tweet  share on google  print  

"İnsanlar üzerine öyle bir gün gelecek ki, İslâm’ın yalnızca ismi, Kur’ân’ın ise resmi kalacaktır…" Bu hadîs-i şerifi Kur'ân-ı Kerim ışığı altında açıklar mısınız?

Peygamber Efendimiz (S.A.V) bir hadîs-i şerifinde, "İnsanlar üzerine öyle bir gün gelecek ki; İslâm’ın yalnızca ismi, Kur’an’ın ise resmi kalacaktır. Mescitler dış görünüşleriyle mamur, fakat hidayetten mahrum kalacaktır. Onların âlimleri gök kubbe altındakilerin en şerrlileridir. Fitne onlardan çıktı ve yine onlara dönecektir.” buyurmuşlardır. Bu hadîs-i şerifi Kur'ân-ı Kerim ışığı altında açıklar mısınız?
 
"İnsanlar üzerine öyle bir gün gelecek ki" diyor. O günün özelliği hidayetin kalmamasıdır. "Camiler mamur, ama hidayetten mahrum kalacaktır. Onların âlimleri gök kubbe altındakilerin en şerrlilerindendir." diyor Allahû Tealâ. Neden? Çünkü o devirden bahsediyor Allahû Tealâ. Mehdi (A.S)'ın geldiği devirden bahsediyor. Hidayet tamamen kaybolmuş durumda. Hidayeti ihya etmek için çalışırken, O’na hep insanlar karşı çıkacaklar. Konunun en kötü tarafı, karşı çıkanların dîn adamlar, camileri dolduran dîn adamları olması.

Sevgili kardeşlerim, böyle bir güne ulaşmış bulunuyoruz. Biz insanları hidayete davet için, hidayetin ne olduğunu açıklıyoruz. Ve ihtarları gönderdikçe insanlar görüyorlar ki gerçekten Allah’ın Kur'ân-ı Kerim’de söylediği hidayet tamamen unutulmuş. Ve insanlar hidayetin ne olduğunu şimdi, daha yeni öğrenmeye başlıyorlar. Ama yıllardan beri hep inkâr ettikleri şeylerdi bunlar. "Onların âlimleri gök kubbe altındakilerin en şerrlileridir." diyor Allahû Tealâ. En korkuncu bu değil mi sevgili kardeşlerim? Allah’ın Resûlüne karşı çıkanların başında dîn adamları geliyor. Sahip oldukları ilmin, gerçek ilim olduğunu zannediyorlar. Oysaki Casiye 23'teki ilim:

45/CÂSİYE-23: E fe raeyte menittehaze ilâhehu hevâhu ve edallehullâhu alâ ilmin ve hateme alâ sem’ihî ve kalbihî ve ceale alâ basarihî gışâveten, fe men yehdîhi min ba’dillâhi, e fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne).
Hevasını kendisine ilâh edinen kişiyi gördün mü? Ve Allah, onu ilim (onun faydasız ilmi) üzere dalâlette bıraktı. Ve onun işitme hassasını ve kalbini mühürledi. Ve onun basar (görme) hassasının üzerine gışavet (perde) çekti. Bu durumda Allah’tan sonra onu kim hidayete erdirir? Hâlâ tezekkür etmez misiniz?


"Onları ilimleri üzere dalâlette bırakırız." diyor Allahû Tealâ. Özellikleri Allah’a ulaşmayı dilememeleri. Hatta Allah’a insan ruhunun ulaşmasına da bir kısmının inanmaması. İşte asırlardan beri bu insanlar kitaplar yazmışlar ve yazdıkları kitaplar hep Kur’ân’ın açıklamalarına ters düşmüş.

İşte Duhan Suresinin 10-11-12-13-14. âyet-i kerimelerinde Allah’ın söylediği Duhan, burada, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in hadîsinde fitne olarak anlatılıyor:

44/DUHÂN-10: Fertekib yevme te’tîs semâu bi duhânin mubîn(mubînin).
Artık göğün, apaçık duman (fitne) getireceği günü gözle.

44/DUHÂN-11: Yagşân nâse, hâzâ azâbun elîm(elîmun).
(O fitne ki) insanları (insanların büyük kısmını) sarmıştır. İşte bu, elîm bir azaptır.

44/DUHÂN-12: Rabbenâkşif annâl azâbe innâ mu’minûn(mu’minûne).
Rabbimiz, azabı bizden kaldır. Muhakkak ki biz, mü’minleriz.

44/DUHÂN-13: Ennâ lehumuz zikrâ ve kad câehum resûlun mubîn(mubînun).
Onlara (herşeyi) açıklayan bir resûl gelmişti. (Buna rağmen resûlün söylediklerinden) ibret almadılar.

44/DUHÂN-14: Summe tevellev anhu ve kâlû muallemun mecnûn(mecnûnun).
Ve (O’NA) (şeytan tarafından vahyedilerek) “öğretilmiş” ve “deli” dediler ve sonra O’NDAN yüz çevirdiler.

44/DUHÂN-15: İnnâ kâşifûl azâbi kalîlen innekum âidûn(âidûne).
Muhakkak ki Biz, azabı biraz kaldırsak (bile), şüphesiz ki siz (şirke) dönecek olanlarsınız.

Benzer konular