Hidayet nedir? Kimler hidayettedir, kimler dalâlettedir? Kur'ân ışığında aydınlatır mısınız?

Anasayfa » Ana Sayfa » Hidayet » Hidayet nedir? Kimler hidayettedir, kimler dalâlettedir? Kur'ân ışığında aydınlatır mısınız?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Hidayet nedir? Kimler hidayettedir, kimler dalâlettedir? Kur'ân ışığında aydınlatır mısınız?

Es selâmu aleykum ve rahmetullâhi ve berekâtuhu! Bismillâhirrahmânirrahîm. Âlemlerin sultanı, iki cihan güneşi, sevgililer sevgilisi Muhterem Efendimiz! Öncelikle hürmetle ve hasretle tüm Balıkesirli kardeşlerimiz adına ellerinizden öperiz. (Biz de hepinizin gözlerinizden öperiz evladım. Allah razı olsun.)

“Yüce Rabbimize sonsuz hamd ve şükrolsun ki; bir muhteşem konferanslar zincirinde Balıkesir’de de birlikte olmayı bizlere nasip ettiği için Yüce Rabbimize sonsuz hamd ve şükrolsun. Balıkesir’e hoş geldiniz Efendimiz! Kâinatı aydınlatan nurunuzla, Balıkesir’i de aydınlattınız. Ey Allah’ın Resûl'ü! Sizi çok ama çok seviyoruz. Konferansımızın hayırlara vesile olmasını diler, her konuda çok kıymetli dualarınızı bekler ve inşaallah sualimi iletmek isterim:

Hidayet nedir? Bugün “hidayet” dendiği zaman, “doğru yol” denip geçiliyor. Kimler hidayettedir, kimler dalâlettedir? İnşaallah Kur'ân ışığında aydınlatır mısınız? Allah razı olsun.

Kardeşimiz haklı. “Hidayet nedir?” diye sorduğumuzda, bize verilen cevap: “Doğru yoldur.” “Hidayet doğru yoldur.” diyorlar. Bu cevabın karşısında, biz de ikinci bir sual sormak mecburiyetinde kalıyoruz: “Peki, Sıratı Mustakîm nedir?” Hık, mık ediyorlar ama cevap vermeleri lâzım. Başka cevapları da yok. “Doğru yoldur.” diyorlar. Sıratı Mustakîm mi doğru yoldur, yoksa hidayet mi doğru yoldur? Şimdiye kadar cevap veren olmadı. “İkisi de doğru yoldur.” diyorlar.

Sevgili kardeşlerim! Sıratı Mustakîm, gerçekten bir yoldur. Allahû Tealâ Nisâ Suresinin 175. âyet-i kerimesinde: sırâtı ileyye mustakîm: Bana istikametlenmiş yol.” diyor Sıratı Mustakîm için.

4/NİSÂ-175: Fe emmâllezîne âmenû billâhi va’tesamû bihî fe se yudhıluhum fî rahmetin minhu ve fadlın ve yehdîhim ileyhi sırâtan mustekîmâ (mustekîmen).
Böylece Allah'a âmenû olanları (ölmeden önce ruhunu Allah'a ulaştırmayı dileyenleri) ve O'na (Allah'a) sarılanları ise, (Allah) Kendinden bir rahmetin ve fazlın içine koyacak ve onları, Kendisine ulaştıran "Sıratı Mustakîm"e hidayet edecektir (ulaştıracaktır).


Allahû Tealâ: “Allah’a ulaştıran Sıratı Mustakîm.” diyor.

Kim Allah’a ulaşmayı ve Allah’a sarılmayı, yani ruhunu Allah’ın Zat’ında yok etmeyi, Allah’ta ifna etmeyi, fenafillâh olmayı dilerse, Allah onları rahmetinin ve fazlının içine alır. Yani o kişi, tâbî olduktan sonra zikir yapmaya başlar. Allahû Tealâ’nın katından gelen salâvâtla fazl ve salâvâtla rahmet nurları, o kişinin kalbinde yerleşmeye başlar ve işte bu, kişinin kalbinin Allah’ın nurlarıyla dolmasını ifade eder. “Rahmetinin ve fazlının içine koyar.” demekten muradı bu. Kişinin nefsinin kalbi % 49 fazl nuruyla, % 2 de rahmet nuruyla dolduğu zaman 7 tane gök katını aşan ruh, Allah’ın Zat’ına ulaşır ve Allah’ın Zat’ın da ifna olur (yok olur). İşte sevgili kardeşlerim! Bu yok olma işlemi, bir sonuçtur. Allah’ın Zat’ına kişinin ruhu ulaşmıştır, kişi fenafillâh olmuştur, Allah’ın Zat’ında ifna olmuştur.

Sıratı Mustakîm, Allah’a ulaştıran yoldur. Öyleyse “Hidayet nedir?” sualinin cevabı açıkça geliyor. Kur'ân-ı Kerim, iki âyette bunun cevabını net olarak vermiş. Âli İmrân Suresinin 73. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ buyuruyor ki:

3/ÂLİ İMRÂN-73: Ve lâ tu’minû illâ li men tebia dînekum, kul innel hudâ hudallâhi en yu’tâ ehadun misle mâ ûtîtum ev yuhâccûkum inde rabbikum, kul innel fadla bi yedillâh(yedillâhi), yu’tîhi men yeşâu, vallâhu vâsiun alîm(alîmun).
Ve (Ehli Kitap): “Sizin dîninize tâbî olandan başkasına inanmayın.” (dediler). (Habibim onlara) De ki: “Muhakkak ki hidayet Allah'a ulaşmaktır. (İnsanın ruhunun ölmeden önce Allah’a ulaşmasıdır.) Size verilenin bir benzerinin, bir başkasına verilmesidir.” Yoksa onlar, Rabbiniz'in huzurunda, sizinle çekişiyorlar mı? (Onlara) De ki: “Muhakkak ki fazl Allah’ın elindedir. Onu dilediğine verir.” Ve Allah, Vâsi’dir (ilmi geniştir, herşeyi kapsar), Alîm'dir (en iyi bilendir).


“innel hudâ hudallâhi”
 
innel: Muhakkak ki.
hudâ: Hidayet.
hudallâhi: Allah’a ulaşmaktır.

Bakara-120’de bir defa daha vermiş:

2/BAKARA-120: Ve len terdâ ankel yahûdu ve len nasârâ hattâ tettebia milletehum kul inne hudâllâhi huvel hudâ ve le initteba’te ehvâehum ba’dellezî câeke minel ilmi, mâ leke minallâhi min veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin).
Ve sen onların dînine tâbî olmadıkça (uymadıkça) ne yahudiler ve ne de hristiyanlar senden asla razı olmazlar. De ki: “Muhakkak ki Allah’a ulaşmak (Allah’ın Kendisine ulaştırması) işte o, hidayettir.”. Sana gelen ilimden sonra eğer gerçekten onların hevalarına uyarsan, senin için Allah’tan bir dost ve bir yardımcı yoktur.


“İnne hudâllâhi huvel hudâ”
 
inne: Muhakkak ki.
hudâllâhi: Allah’a ulaşmak.
huvel: İşte o.
hudâ: Hidayettir.

Öyleyse Kur'ân-ı Kerim açık ve net bir şekilde, Allah’a insan ruhunun ulaşmasının hidayet olduğunu söylüyor ve bütün insanları Allahû Tealâ hidayete davet ediyor. Kur'ân bir davetiyedir. Allahû Tealâ, bütün insanların Allah’a ulaşmasını emreder. Hidayet, insan ruhunun Allah’a ulaşmasıdır.

Ve Muzzemmil Suresinin 8. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ diyor ki:
 
“vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen): Allah’ın ismiyle zikret ve herşeyden kesilerek Rabbine ulaş.”

73/MUZZEMMİL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).
Ve Rabbinin İsmi'ni zikret ve herşeyden kesilerek O’na ulaş.


Allah’a ulaşmak, üzerimize Allahû Tealâ tarafından farz kılınmış.

Zumer Suresinin 54. âyet-i kerimesinde:
 
“ve enîbû ilâ rabbikum ve eslimû lehu min kabli en ye’tiyekumul azâbu: Üzerinize azap gelmeden önce Allah’a yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O’na teslim olun.”

39/ZUMER-54: Ve enîbû ilâ rabbikum ve eslimû lehu min kabli en ye’tiyekumul azâbu summe lâ tunsarûn(tunsarûne).
Ve Rabbinize (Allah’a) yönelin (ruhunuzu Allah’a ulaştırmayı dileyin)! Ve size azap gelmeden önce O’na (Allah’a) teslim olun (ruhunuzu, vechinizi, nefsinizi, iradenizi Allah’a teslim edin). (Yoksa) sonra yardım olunmazsınız.


Sevgili izleyenler, sevgili dinleyenler! Öyleyse sorunun cevabı açık ve kesin olarak geliyor. Hidayet; insan ruhunun hayattayken Allah’a ulaşmasıdır. Her ne kadar “Ruh vücuttan ayrılırsa insan ölür.” diye bir safsata dolaşıyorsa da ortalıkta, ruh vücuttan ayrılınca insan ölmez. İnsan öldüğü için ruh vücuttan ayrılır ölümde. Ama ondan evvel ruhumuz hiçbir günaha iştirak etmez. Ne zaman nefsimiz bize bir günah işletirse, ruh muhakkak vücudu terk etmiştir. Asla o suça iştirak etmez.

Öyleyse ruh vücuttan ayrılırsa insanın öleceği olayı bir safsatadır. Ama insan ölünce, ruh için artık bir mekân olamaz. Bir görüntüden ibaret olur sadece. Ruhun içine girip de onun içinde yer alabileceği bir mekân hüviyeti, fizik vücut tarafından kaybedilmiştir. Nefs de fizik vücudun içinde barınamaz, ruh da barınamaz. Ve nefs berzah âlemine, ruh da Allah’ın Zat’ına ölümden sonra mutlaka geri döner. Öyleyse sualimizin cevabı; hidayet, insan ruhunun Allah’a ulaşmasıdır ve gördüğünüz gibi üzerimize farzdır.

“Kimler dalâlettedir?”

Başlangıçta bütün insanlar dalâlettedir. Allahû Tealâ Ra'd Suresinin 27. âyet-i kerimesinde diyor ki:

13/RA'D-27: Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbihi, kul innallâhe yudillu men yeşâu ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe).
Ve kâfirler: “Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?” derler. De ki: “Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır ve O’na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır (hidayete erdirir).”


“Allah dalâlette olanları bırakır (kendi haline bırakır).”

Ve başlangıçta herkes dalâlettedir. Allahû Tealâ Kur'ân-ı Kerimde Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e, O’na dahi diyor ki: “Biz, seni dalâlette bulup da hidayete erdirmedik mi?” 

93/DUHÂ-7: Ve vecedeke dâllen fe hedâ.
Ve seni dalâlette buldu sonra hidayete erdirdi.


Öyleyse sevgili kardeşlerim! Olay, açık bir şekilde tebellür ediyor. Bütün insanlar dalâlettedir. Şimdi âyet-i kerimenin (Ra'd-27’nin) devamına bakalım:

13/RA'D-27: Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbihi, kul innallâhe yudillu men yeşâu ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe).
Ve kâfirler: “Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?” derler. De ki: “Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır ve O’na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır (hidayete erdirir).”


Allahû Tealâ: “Allah, dalâlette olanları bırakır.” Herkes dalâlette olduğu için onlarla meşgul olmaz. “Ama o dalâlette olanlardan kim Allah’a ulaşmayı dilerse, Allah onları Kendisine ulaştırır.” diyor. Öyleyse Kur'ân ışığında Allah’a ulaşmayı dilemeyen herkes dalâlettedir. Dileyenler de diledikleri andan itibaren hidayet üzere olurlar. Hidayete ermezler, hidayet üzere olurlar.

Kimin ruhu hayattayken Allah’a ulaşırsa, işte o kişi 1. hidayete ermiştir. Burası 22. basamaktır. 21. basamakta ruh Allah’a ulaşır, Allah’ın Zat’ında yok olur. Burası da 22. basamaktır. Öyleyse bu, 1. hidayettir. Sonra fizik vücudumuzu Allah’a teslim ederiz; 25. basamak. İkinci hidayet budur. Nefsimizi Allah’a teslim ederiz; 26. basamak. Üçüncü hidayet budur. İrademizi Allah’a teslim ederiz; 28. basamak (son basamak). Ve Allahû Tealâ böyle olan insanları irşad makamına “İrşada memur ve mezun kılındın.” cümlesi ile tayin eder. Bu da dördüncü hidayettir. Allah razı olsun.

Benzer konular