Mehdi kimdir? İnsanlığa ne gibi bir faydası olacaktır?

Anasayfa » Ana Sayfa » Mehdi Resûl » Mehdi kimdir? İnsanlığa ne gibi bir faydası olacaktır?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Mehdi kimdir? İnsanlığa ne gibi bir faydası olacaktır?

Ben sizi Mehdi olarak görüyorum ve kabul ediyorum.

Sevgili kardeşim! Çok teşekkür ederim. Ama insanlar bizi kabul etse de etmese de biz, Allah’ın görevlisiyiz. Kabul edip etmemek insanların elinde olan bir şeydir. Bu, onları Allah huzurunda sorgular. Allahû Tealâ herkese soracaktır: “Size O, bu kadar çok delili söyledi mi söylemedi mi?” Orada “Söyledi.” demek mecburiyetinde herkes. Yalan söyleyemez. O zaman “Neden tahkik etmediniz?” diye Allahû Tealâ mutlaka soracaktır.

Sevgili kardeşlerim! Bu bir şaka değil. Mehdi (A.S)’ı onların arasından seçmesi, Allahû Tealâ’nın bu devrin insanına, bu ülkeye, Türkiye’ye en büyük ni’metidir. Allah’a sonsuz hamd ve şükrederiz bu açıdan.

Mehdi kimdir?

Mehdi, lûgat mânâsı itibariyle hidayeti öğreten demektir ve hidayete erdiren demektir.  “Mehdi” kelimesi ve “hidayet” kelimesi aynı kökten gelen “hüda” kelimesi, Türkçemizde “hidayet” olarak geçer. Kur’ân’da “hüda” olarak geçer. Mehdi, insanları bu devirde hidayete erdirecek olan ve dünya barışını sağlayabilecek olan, bütün dünyadaki insanları Allah’ın tek dîni olan Hz. İbrâhîm’in hanif dîninde birleştirecek olan kişidir.

Şu anda dünya üzerinde harpler olmaktadır ve harpler dîn harbidir. İslâm’a karşı bir taraftan yahudiler bir taraftan hristiyanlar savaş açmış durumda ve Allahû Tealâ Kur’ân-ı Kerim’de buyuruyor ki: “Eğer İslâm ülkelerinden birine bir savaş açılırsa, bütün İslâm âlemi bir olup o savaşı önlemek mecburiyetindedir.” İşte gelecek günlerde sevgili kardeşlerim, savaşlar mutlaka önlenecektir. Böyle olduğunu göreceksiniz. Öyleyse şu anda hidayet çağının 30. yılındayız ve gelecek günlerde savaşlar olacak ve savaşlardan sonra bütün dünya, şimdiye kadar görülmemiş bir sulh ve sükûnun içinde yaşayacaklar. Bütün ülkelerin birbirine dost olduğu bir gerçeği yaşayacaklar.

Sevgili kardeşlerim! Size Kur’ân’daki 7 safhayı anlattık bu konferansımızda. 7’sinin de faz olduğunu anlattık. Peygamber Efendimiz (S.A.V) ve sahâbenin bunların hepsini yaşadığını anlattık. Biz ve bize tâbî olanlar da, biz hepimiz 7 safhanın 7’sini de yaşamaktayız. Tamamlayanlar devirlerini tamamlamış, salâh makamına ulaşmışlardır.

Sevgili kardeşlerim! Dünyaya sulh ve sükûnun yerleşmesindeki temel faktör 7 safha 4 teslimin ve Hz. İbrâhîm’in hanif dîninin, Tevrat’ta da İncil’de de var olması. Yeter mi? Yetmez. 7 safha ve 4 teslim hem Tevrat’ta var, hem İncil’de var. 7 safhanın 7’si de hem Tevrat’ta hem İncil’de farz. 7 safhanın 7’sini de Hz. Musa ve O’na tâbî olanlar yaşamışlar. Tevrat’ta bütün âyetleri tespit ettik. İncil’de de bütün âyetleri tespit ettik. Hz. İsa ve O’na tâbî olanlar da 7 safhanın 7’sini de yaşamışlar sevgili kardeşlerim.

Ne demek bu? Kur’ân-ı Kerim’de farz olan İslâm’ın 7 safhası, İncil’de de farz, Tevrat’ta da farz. Kur’ân-ı Kerim’de bütün sahâbenin 7 safhanın 7’sini de yaşadığını da söylüyor Allahû Tealâ. Tevrat’ta da Hz. Musa ve O’na tâbî olanların 7 safhanın 7’sini de yaşadığını söylüyor. İncil’de de Hz. İsa ve O’na tâbî olanların 7 safhanın 7’sini de yaşadığını söylüyor. Kur’ân’da hem Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in 7 safhanın 7’sini de yaşadığı ve farzları ifade etmiş Allahû Tealâ, hem de Hz. Musa’ya da bunu farz kıldığını, 7 safhanın 7’sini onların da yaşadıklarını ifade ediyor. Hem de Hz. İsa’ya da bunu farz kıldığını, Hz. İsa ve O’na tâbî olanların da 7 safhanın 7’sini de yaşadığını söylüyor.

Öyleyse dînler var mı? Hepsi Hz. İbrâhîm’in hanif dîni. İşte Şûrâ Suresinin 13. âyet-i kerimesi! Allahû Tealâ buyuruyor:

42/ŞÛRÂ-13: Şeraa lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrakû fîhi, kebure alâl muşrikîne mâ ted’ûhum ileyhi, allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).


Allahû Tealâ: “Hz. Nuh’a (bir), Hz. İbrâhîm’e (iki), Hz. Musa’ya (üç) ve Hz. İsa’ya verdiğimiz şeriatı Sana da vahyetmek suretiyle, Sana ve Sana tâbî olanlara da (size de) şeriat kıldık. Dînde fırkalara ayrılmayın ve dîne sımsıkı sarılın, dîni ayakta tutun diye.” diyor.

Neymiş, neymiş? Hz. Nuh’a, Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya verdiği şeriatı, Allahû Tealâ Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e de şeriat kılmış. Ne demek bu? Bütün dînlerde şeriat aynı demek. Öyleyse şeytanın, bütün dünya oyununa gelmiş durumda. Harpler, bu hakikatler bütün dînlerin sahipleri tarafından kendi kitaplarında ispat edilmek suretiyle onlara gösterildiği zaman (savaşlar) biter.

Sevgili kardeşlerim! Ne hazin bir tecellidir ki; buradaki bir haham, bir pastör (birisi yahudilerin başındaki bir zât, musevîlerin başındaki zat, birisi de hristiyanların), bir de biz, burada Norfolk da resmi bir yazıyla Birleşmiş Milletler’e müracaat ettik. Dedik ki: “Dünya sulhu için biz konuşmalıyız. Dînler yoktur. Bir tek dîn vardır. Bu konuda konuşma yapmak istiyoruz.” Reddettiler. Dediler ki: “Bunu, kendi ülkenizin buradaki ambassadorü vasıtasıyla bize ulaştıracaksınız.” Öyle yaptık sevgili kardeşlerim! Ve bizim oradaki temsilcimiz, bizim yazımızı onlara götürüp de bu konferansı vermemizi sağlamak yerine sadece bizi engelledi.

Şeytanın hakkımızdaki tuzağının, dünya sulhunu ne kadar geriye götürdüğünü fark edebiliyor musunuz sevgili kardeşlerim? Orada 3 kişi çıkacaktık. Hristiyanları temsil eden, Musevîliği temsil eden, İslâm’ı temsil eden 3 kişi! Dînlerin 7 safha 4 teslimden ibaret olduğunu söyleyecektik ve 3 kitaptaki âyetleri de sıralayacaktık onlara. Dînlerin birbirinden ayrı olmadığı kesinlik kazanacaktı. Ama engellediler.

Sevgili kardeşlerim! Unutmayın! Bugün görev başında olanların büyük kısmı, şeytana ait olan bir dîn öğretisi ile maluldür (hastadır). Ama gene sevgili kardeşlerim, ne yaparlarsa yapsınlar dünya sulhu mutlaka kurulacaktır. Bunu kurduğumuzu, siz sevgili kardeşlerim göreceksiniz inşaallah. Bir defa daha altını çizerek söylüyorum; mutlaka kurulacaktır. O, görev verdiği zaman bu görevin hangi şartlar içinde olursa olsun mutlaka tamamlanmasını sağlayan Allah’tır. O (Allah), bunu hedef gösterdiyse bize, O bizim yardımcımızdır. Mutlaka sağlayacağız.

Bir gün Birleşmiş Milletlerdeki o ambassador değişecektir. Biz (3 dînin mensubu) gene müracaat edeceğiz ve ispat edeceğiz insanlara ki; dînler arasında farklılık yoktur. Hepsi; İslâm da ondan evvelki Hıristiyanlık da, ondan evvelki Yahudilik de Musevîlik de aynı dîndir. Hepsi Hz. İbrâhîm’in hanif dînidir, 7 safha ve 4 teslimden oluşur.

“İnsanlığa ne gibi bir faydası olacaktır?”

En büyük faydası, dünyadaki menfaate dayanan savaşları sona erdirmek olacaktır. Savaşların bittiği bir güne doğru yaklaşıyoruz sevgili kardeşlerim. Bu savaşlar mutlaka sona erecektir. Hiçbirinizin şüphesi olmamalıdır.

Unutmayın! Kâinatın sahibi Allah’tır. Eğer bize böyle bir görev vermişse, bu görevi gerçekleştirecek olan biz değiliz. Biz sadece bir vasıtayız. O! Öyleyse söz vermiş de yerine getirmemiş; bu mümkün değil. Bu dünya sulhunun mutlaka kurulduğunu göreceksiniz. Herkesin birbiriyle dost olduğu ve silahlara harcanın onca milyar doların, insanların refahı için kullanılacağı yeni bir döneme girilecektir. Evet! Bu dönemin mimarı biz olacağız. Allah’ın kuklası. Allah’ın aynası! Biz sadece bir emirberiz. Ne emrederse, onu biz yapmayız, O yaptırır bize. Aradaki farkı anlayabiliyor musunuz sevgili kardeşlerim? Bugüne kadar biz bir şey yapmadık. Hepsini O yaptırdı.

Etrafımızda bunca insan varsa, onlar bizim gül yüzümüze bakıp da bizim yanımıza gelmediler. İncelediler televizyonda söylediklerimizi. İncelediler Kur’ân’la söylediklerimizin ilişkisini. Bütün söylediklerimizin doğru olduğunu ve bugün dîn öğretisi olarak üniversitelerimizde öğretilen dînin, hiç kimseyi cennete ulaştırmaya yeterli olmadığını fark ettiler, temyiz ettiler, karayı aktan ayırdılar ve bizim yanımızda yer aldılar. Gelecek günler, dünyada sulh ve sükûnun mutlaka kurulacağı bir dizaynı içeriyor. O günlere mutlaka ulaşılacaktır. Allah razı olsun.

Ben sizi Mehdi olarak görüyorum ve kabul ediyorum. (Hay Allah razı olsun sevgili kardeşim! Ama görmeseydin de biz gene bu bilgileri sana verirdik.)

“Türkiye’ye gelmek istiyor musunuz?” 

Anlamadınız tabiî. Bizim elimizde bir şey yok sevgili kardeşim! Biz bir kuklayız. Ne zaman Allahû Tealâ orada olmamızı söylerse ki biliyoruz ki söyleyecek, o zaman geleceğiz. Bizim elimizde “Ben Türkiye’ye gitmek istiyorum.” deyip de Türkiye’ye gitmek gibi bir yetki hiçbir zaman olmadı. Buraya da kendiliğimizden gelmedik. O, gönderdi.

Çoğu insan sizi kötülüyor ve öyle görüyor.

Aynen söylediğin gibi! Bizi kötülüyorlar. Ama bu neden kaynaklanıyor biliyorsunuz. Onlara üzülüyoruz sadece. Çünkü dînlerini bilmiyorlar. En kötüsü, onlara göre (bu bizi kötüleyenlerin) en kötüsü, dînlerini bizden öğrenmek mecburiyetinde oluşları. Alternatif yok, sadece bizde ilim.

“Bu negatif etkiyi kaldırmak için nasıl bir yol izliyorsunuz?”

Her tarafta konferanslar veriyoruz. Kardeşlerimiz her tarafta dîn adamlarıyla konuşuyorlar ve sonuçlar çok iyi görünüyor. Eğer Kur’ân âyetleriyle insanlara Allahû Tealâ’nın hakikatlerini anlatırsanız ve sulh ve sükûn içinde bir dünyayı anlatırsanız,  Kur’ân’la söylediklerini ispat ederseniz, insanlar için yapacak bir şey kalmaz. Mutlaka Allah’ın doğrularından yana olurlar. Kur’ân ne söylüyorsa doğru olan odur. 

Unutmayın! 14 asır evvel Peygamber Efendimiz (S.A.V) sahâbeye Kur’ân’ı öğretti. 14 asır sonra biz, dîn adamlarımıza Kur’ân’ı öğretiyoruz ve öğreteceğiz. Burada kendimize paye çıkarıyoruz zannedilmesin. Bir defa daha söyleyelim ki biz, bir hiçiz. Bizi, O yönetiyor. Bu sebeple biz bunları size söyleyebiliyoruz.

 

Benzer konular