3 bedenle yaratılmışız, bilmiyorduk. Sözler vermişiz, açıklar mısınız?

Anasayfa » Ana Sayfa » İnsan ve Şeytan » 3 bedenle yaratılmışız, bilmiyorduk. Sözler vermişiz, açıklar mısınız?
share on facebook  tweet  share on google  print  

3 bedenle yaratılmışız, bilmiyorduk. Sözler vermişiz, açıklar mısınız?

Evet.

1. bedenimiz :  Ruhumuz. Allah’ın bize üfürdüğü bir beden.
2. vücudumuz:  Fizik vücudumuz. (Bu vücut.)
3. vücudumuz:  Nefsimiz.

Ruhumuz, vechimiz ve nefsimiz; 3 ayrı vücut, aynı görüntüde. Görüntülerinde hiçbir değişiklik yok. Sakallarının teline kadar herşeyi birbirinin aynıdır.

Sevgili kardeşlerim! Ruhunuz, Allah’ın üfürmesiyle tahakkuk etmiştir:

32/SECDE-9: Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhihî ve ceale lekumus sem’a vel ebsâra vel ef’idete, kalîlen mâ teşkurûn(teşkurûne).
Sonra (Allah), onu dizayn etti ve onun içine (vechin, fizik vücudun içine) ruhundan üfürdü ve sizler için sem’î (işitme hassası), basar (görme hassası) ve fuad (idrak etme hassası) kıldı. Ne kadar az şükrediyorsunuz.


Fizik vücudunuzu Allah halk etmiştir:

15/HİCR-27: Vel cânne halaknâhu min kablu min nâris semûm(semûmi).
Ve cânn; onu, daha önce semûm’un ateşinden yarattık.


“Biz insanı “salsalinden” yani organik hale dönüşebilecek olan bir çamurdan halk ettik, yarattık.” diyor Allahû Tealâ.

Sonra da nefsiniz, nefsinizi de sevvâ ettiğini söylüyor:

91/ŞEMS-7: Ve nefsin ve mâ sevvâhâ.
Nefse ve onu (7 kademede ahsene dönüşecek şekilde) sevva edene (dizayn edene) (andolsun).

91/ŞEMS-8: Fe elhemehâ fucûrahâ ve takvâhâ.
Sonra ona (nefse) fücurunu ve takvasını ilham etti.

91/ŞEMS-9: Kad efleha men zekkâhâ.
Kim onu (nefsini) tezkiye etmişse felâha (kurtuluşa) ermiştir.


“O nefse ve onu sevva edene kasem olsun ki.” Böyle diyor Allahû Tealâ. “Kasem olsun ki.” demek, bunun mânâsı: “Yemin olsun o nefse ve onu sevva edene. O nefse takvası da fücuru da ilham edilir.”

Allah’ın güzellikleri de ona ulaşır. Şeytanın insanı cehenneme götürücü tavsiyeleri de.

“kad efleha men zekkâhâ: Kim nefsini tezkiye ederse, onu (nefsini) tezkiye ederse o felâha erer. 3. kat cennetin sahibi olur. Dünya mutluluğunun da yarısını elde eder.”

İşte fizik vücudumuz, hem nefse hem de ruha mekândır. Bu fizik vücut denen mekânın içinde ruh da vardı, şimdi nefsle fizik beden kaldı. Ama başlangıçta herkes, kendisine ruh üfürülerek hayat bulur. Allahû Tealâ herkese ruhundan mutlaka üfürür. Ruhumuz Allah’a ulaşacağına dair söz vermiş, Allah’a geri döneceğine dair. Fizik vücudumuz Allah’a kul olacağına dair söz vermiş. Nefsimiz tezkiye ve tasfiye olacağına dair söz vermiş. İşte bu sözlerin mutlaka yerine getirilmesini istiyor Allahû Tealâ.

Allahû Tealâ evvelâ Allah’a ulaşmayı dileme konusunda bize emir vermiş:

30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.


“munîbîne ileyhi vettekûhu: O’na yönel ve takva sahibi ol!” diyor.

Bu 1. safha: Allah’a ulaşmayı dilemek, Allah’a yönelmek.
2. safha: Mürşide tâbiiyet. Hepimiz Allahû Tealâ’nın bir farz emrine uyarak mürşide tâbî oluyoruz. Allahû Tealâ diyor ki:

5/MÂİDE-35: Yâ eyyuhâllezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete ve câhidû fî sebîlihi leallekum tuflihûn(tuflihûne).
Ey âmenû olanlar (Allah’a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler); Allah’a karşı takva sahibi olun ve O’na ulaştıracak vesileyi isteyin. Ve O’nun yolunda cihad edin. Umulur ki böylece siz felâha erersiniz.


“yâ eyyuhellezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete: Ey âmenû olanlar! Allah’a karşı takva sahibi olun ve sizi Allah’a ulaştıracak olan vesileyi Allah’tan isteyin.” Bu da farz.

3. noktada Allahû Tealâ’nın söylediği şey, ruhumuzun Allah’a ulaştırılması.

89/FECR-28: İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeten.
Rabbine dön (Allah’tan) razı olarak ve Allah’ın rızasını kazanmış olarak!


“irciî ilâ rabbiki: Rabbine rücû et, Rabbine geri dön, geri dönerek Rabbine ulaş!” diyor.

18/KEHF-28: Vasbır nefseke meallezîne yed'ûne rabbehum bil gadâti vel aşiyyi yurîdûne vechehu ve lâ ta'du aynâke anhum, turîdu zînetel hayâtid dunyâ ve lâ tutı' men agfelnâ kalbehu an zikrinâ vettebea hevâhu ve kâne emruhu furutâ(furutan).
Sabah akşam, O’nun Vechi'ni (Zat’ını) isteyerek Rabbine dua edenlerle beraber nefsini sabırlı tut. Dünya hayatının ziynetini dileyerek gözünü onlardan çevirme! Kalbini zikrimizden gâfil kıldığımız ve hevasına (heveslerine) tâbî olan kimselere isteyerek, işinde haddi aşmış olanlara itaat etme!


“Allah’ın ismiyle zikret ve herşeyden kesilerek Rabbine dön!”

Sonra fizik vücudumuzu Allah’a teslim etmemiz emrediliyor. Allah’a fizik vücudumuzun kul olması emrediliyor. Diyor ki Allahû Tealâ:

36/YÂSÎN-60: E lem a’had ileykum yâ benî âdeme en lâ ta’budûş şeytân(şeytâne), innehu lekum aduvvun mubîn(mubinun).
Ey Âdemoğulları! Ben, sizlerden şeytana kul olmayacağınıza dair ahd almadım mı? Muhakkak ki o (şeytan), size apaçık bir düşmandır.

36/YÂSÎN-61: Ve eni’budûnî, hâzâ sırâtun mustakîm(mustakîmun).
Ve Ben, sizden Bana kul olmanıza (dair ahd almadım mı?) Bu da Sıratı Mustakîm (üzerinde bulunmak)tır.


“Ey Âdemoğulları! Ben sizlerden ahd almadım mı şeytana kul olmayacaksınız diye? Çünkü şeytan size apaçık bir düşmandır. Ve Ben sizden, Bana kul olacaksınız diye ahd almadım mı?” diyor.

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Nefsimizi Allah’a teslim etmek için, Allahû Tealâ onu üzerimize farz kılmış. Diyor ki:

4/NİSÂ-103: Fe izâ kadaytumus salâte fezkurûllâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbikum, fe izatma’nentum fe ekîmus salât(salâte), innes salâte kânet alâl mu’minîne kitâben mevkûtâ(mevkûten).
Böylece namazı bitirdiğiniz zaman, artık ayaktayken, otururken ve yan üstü iken (yatarken), (devamlı) Allah'ı zikredin! Daha sonra güvenliğe kavuştuğunuz zaman, namazı erkânıyla kılın. Muhakkak ki namaz, mü'minlerin üzerine, "vakitleri belirlenmiş bir farz" olmuştur.


“Ayaktayken de otururken de yan üstü yatarken de hep Allah’ı zikredin.”

Allah’a nefsin teslim edilmesi, ancak daimî zikirle mümkündür ve bu üzerimize farz kılınmış. Sonra da muhlis olmak üzerimize farz kılınmış yani irşad olmak. Beyyine Suresi 5. âyet-i kerime:

98/BEYYİNE-5: Ve mâ umirû illâ li ya’budûllâhe muhlisîne lehud dîne hunefâe ve yukîmûs salâte ve yu’tûz zekâte ve zâlike dînul kayyimeti.
Ve onlar, Allah için hanifler olarak dînde halis kullar olmaktan (nefslerini halis kılmaktan) ve namazı ikame etmekten ve zekâtı vermekten başka bir şeyle emrolunmadılar. İşte kayyum dîn (kıyâmete kadar devam edecek dîn) budur.


“O kişi ki nefsini, nefsinin kalbini Allah’ın yolunda olan bir kişi olarak temizlemekle emrolunmuştur.”

4/NİSÂ-125: Ve men ahsenu dînen mimmen esleme vechehu lillâhi ve huve muhsinun vettebea millete ibrâhîme hanîfâ(hanîfen). Vettehazallâhu ibrâhîme halîlâ(halîlen).
Ve hanif olarak Hz. İbrâhîm’in dînine tâbî olmuş ve vechini (fizik vücudunu) Allah’a teslim ederek muhsin olan kimseden, dînen daha ahsen kim vardır. Ve Allah, Hz. İbrâhîm’i dost edindi.


35/FÂTIR-18: Ve lâ tezirû vâziratun vizra uhrâ, ve in ted’u muskaletun ilâ himlihâ lâ yuhmel minhu şey’un ve lev kâne zâ kurbâ, innemâ tunzirullezîne yahşevne rabbehum bil gaybi ve ekâmûs salât(salâte), ve men tezekkâ fe innemâ yetezekkâ li nefsihî, ve ilâllâhil masîr(masîru).
Ve yük taşıyan birisi (bir günahkâr) başka birinin yükünü (günahını) yüklenmez. Eğer ağır yüklü kimse, onu (günahlarını) yüklenmeye (başkasını) çağırsa bile ondan hiçbir şey yükletilmez, onun yakını olsa dahi. Sen ancak gaybte Rabbine huşû duyanları ve namazı ikame edenleri uyarırsın. Ve kim tezkiye olursa (nefsini tezkiye ederse), o taktirde bunu sadece kendi nefsi için yapar. Ve dönüş (varış) Allah’adır (Nefs tezkiyesi ile ruh Allah’a döner, ulaşır).


“ve men tezekkâ fe innemâ yetezekkâ li nefsih (nefsihî) ve ilâllâhil masîr.” Ruhun Allah’a ulaştığı, nefsin tezkiye kademesi. Ama ihlâs makamında, kişinin kalbinin Allahû Tealâ tarafından temizlenmesi ve onu, nefsinin kalbini muhlis kılması, halis kılması emrolunuyor.

Ve son durakta da Allahû Tealâ irademizin Allah’a teslimini farz kılıyor. Bunun adı; hakka tukatihi takva. Allahû Tealâ diyor ki:

3/ÂLİ İMRÂN-102: Yâ eyyuhâllezîne âmenûttekullâhe hakka tukâtihî ve lâ temûtunne illâ ve entum muslimûn(muslimûne).
Ey âmenû olanlar, Allah’a karşı “O’nun hak takvası” ile (bi hakkın takva, en üst derece takva ile) takva sahibi olun! Ve sakın siz, (Allah’a) teslim olmadan ölmeyin!


“Siz ölmeyin. Önce hakka tukatihi takvanın sahibi olun ve Allah’a böylece teslimi küllî ile teslim olun, sonra ölün.”

İşte bu, konunun tamamlanmasıdır.

Benzer konular