Nebîleri şeriat kitabı vahyedilip, vahyedilmemesi açısından ikiye ayırmamız gerekiyor mu?

Anasayfa » Ana Sayfa » Kur’ân-ı Kerim'deki Temel Emirler » Nebîleri şeriat kitabı vahyedilip, vahyedilmemesi açısından ikiye ayırmamız gerekiyor mu?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Nebîleri şeriat kitabı vahyedilip, vahyedilmemesi açısından ikiye ayırmamız gerekiyor mu?

Muhterem Efendimiz üç ay önce bir soru cevap programında Zatiâlinize Mâide Suresinin 44. âyet-i kerime’sinde geçen birden fazla nebînin Tevrat ile hükmetmesini açıklar mısınız diye bir sual arz etmiştim. Siz de Hz. Musa ile Hz. İsa arasında kendisine özel bir şeriat kitabı gelmeyen Tevrat ile hükmeden 7 adet nebî ismi vermiştiniz. Âli İmrân Suresinin 81. âyet-i kerimesinde geçen “Ey nebîler size kitap verdim.” cümlesi için Allahû Tealâ’nın bütün nebîleri kast etmediğini açıkladınız. Eğer doğru anlamışsam.

Evet, doğru anlamışsın. Âli İmrân Suresinin 81. âyet-i kerimesinde geçen nebîlerin hangi nebiler olduğunu Allahû Tealâ Ahzâb Suresinin 7. âyet-i kerimesinde açıklıyor, diyor ki:

33/AHZÂB-7: Ve iz ehaznâ minen nebîyyîne mîsâkahum ve minke ve min nûhın ve ibrâhîme ve mûsâ ve îsâbni meryeme ve ehaznâ minhum mîsâkan galîzâ(galîzan).
O zaman ki; Biz, nebîlerden onların misaklerini almıştık. Ve senden ve Hz. Nuh’tan ve Hz. İbrâhîm’den ve Hz. Musa’dan ve Meryemoğlu Hz. İsa’dan ve onlardan ağır bir misak aldık.


“O gün nebîlerden misak aldığım zaman Hz. Nuh’tan misak almıştım, Hz. İbrâhîm’den misak almıştım, Hz. Musa’dan, Hz. İsa’dan misak almıştım ve senden de misak aldım. Onların hepsinden ağır bir misak aldım.”

Dolayısıyla Âli İmrân Suresinin 81. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ’nın “Ey nebîler sizlere Kitap verdim ve hikmet verdim.” ifadesinde Hz. Nuh’un, Hz. İbrâhîm’in, Hz. M usa’nın, Hz. İsa’nın ve Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in kastedildiğini âyetler ortaya koyuyor demiştik.

Kur’ân-ı Kerim’de Allahû Tealâ bazı nebîlerin kendisinden önce gelen nebîlerin şeriat kitabıyla hükmettiğini ve kendilerine özel şeriat kitabı inmediğini belirtiyor. Mâide-44:

5/MÂİDE-44: İnnâ enzelnât tevrâte fîhâ huden ve nûr(nûrun), yahkumu bihân nebiyyûnellezîne eslemû lillezîne hâdû ver rabbâniyyûne vel ahbâru bimâstuhfizû min kitâbillâhi ve kânû aleyhi şuhedâe, fe lâ tahşevûn nâse vahşevni ve lâ teşterû bi âyâtî semenen kalîlâ(kalîlen) ve men lem yahkum bimâ enzelallâhu fe ulâike humul kâfirûn(kâfirûne).
Muhakkak ki Tevrat’ı Biz indirdik, onda hidayet ve nur vardır. Kendileri (Hakk’a) teslim olmuş peygamberler, yahudilere, onunla hükmeder. Rabbanîler (kendilerini Rabb’lerine adamış olanlar) ve Ahbar olanlar da (zahidler, yahudi âlimler, hahamlar) Allah’ın Kitab’ından korumakla görevli oldukları ile hüküm verirler ve onlar, onun üzerine şahitler oldular. Artık insanlardan korkmayın, Ben’den korkun ve Benim âyetlerimi az bir değere satmayın. Ve kim, Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse, o taktirde işte onlar, onlar kâfirlerdir.


"innâ enzelnet tevrâte fîhâ huden ve nûr(nûrun): Muhakkak ki Tevrat’ı Biz indirdik. Onda hidayet ve nur vardır.
yahkumu bihen: Onunla.
nebiyyûnellezîne eslemû: Allah’a teslim olmuş olan nebîler vardı. Hakk’a teslim olmuş peygamberler, nebîler.
hâdû: Ve Onda hidayet vardır." diyor Allahû Tealâ.

"ver rabbâniyyûne vel ahbâru bimestuhfizû min kitâbillâhi ve kânû aleyhi şuhedâe, fe lâ tahşevûn nâse vahşevni ve lâ teşterû bi âyâtî semenen kalîlâ (kalîlen) ve men lem yahkum bimâ enzelallâhu fe ulâike humul kâfirûn (kâfirûne)."

“Muhakkak ki Tevrat’ı Biz indirdik." diyor Allahû Tealâ.

Baştan itibaren başladık.

"Onda bir hidayet ve bir nur vardır. Hem hidayet vardır hem de nur vardır.” diyor Allahû Tealâ. Burada "enzelnet" diyor, “Tevrat’ı Biz İndirdik.”diyor Allahû Tealâ. “Kendileri Hakka teslim olmuş peygamberler, nebîler (nebî kelimesi geçiyor, peygamberler olduğu kesin) Yahudilere onunla hükmeder. Rabbaniyyûn ve ahbar olanlarda Allah’ın Kitap’ından korumakla görevli oldukları ile hüküm verirler. Ve de onlar onun üzerine şahitler oldular. Yani Tevrat’ın üzerine şahitler oldular. Artık insanlardan korkmayın, Benden korkun ve Benim âyetlerimi az bir değere satmayın. Ve kim, Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar onlar kâfirlerdir.” diyor Allahû Tealâ.

Evet, burada Allahû Tealâ nebî demiyor, nebîler diyor (nebiyyûn: Nebîler).

“Kendilerini Allah’a teslim etmiş olan nebîler onunla hükmettiler.” diyor.

"Ve Rabbaniyyûn ve ahbar olanlar da gene Kitap’tan korumakla görevli oldukları şeklinde hüküm verirler.” diyor. Gene aynı Kitap’tan bahsediyor. Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in Kur’ân-ı Kerim’i de kıyamete kadar hüküm vermekte gene hükümran olacaktır.

Şimdi Âli İmrân-81’e geliyor kardeşimiz.   

3/ÂLİ İMRÂN-81: Ve iz ehazallâhu mîsâkan nebiyyîne lemâ âteytukum min kitâbin ve hikmetin summe câekum resûlun musaddikun limâ meakum le tu’minunne bihî ve le tansurunnehu, kâle e akrartum ve ehaztum alâ zâlikum ısrî, kâlû akrarnâ, kâle feşhedû ve ene meakum mineş şâhidîn(şâhidîne).
Ve Allah, nebilerden, “Size kitap ve hikmet verdim. Sonra size, beraberinizde olanı (Allah'ın size verdiği kitapları) tasdik eden bir Resûl geldiği zaman, O'na mutlaka îmân edeceksiniz ve O'na mutlaka yardım edeceksiniz” diye misak aldığı zaman, “İkrar ettiniz mi (kabul ettiniz mi?) ve bu ağır (ahdimi) üzerinize aldınız mı?” diye buyurdu. (Onlar da): “İkrar ettik (kabul ettik)” dediler. (Allahû Teâlâ): “Öyleyse şahit olun ve Ben sizinle beraber şahitlerdenim.” buyurdu.


“O zaman ki; Allah, peygamberlerin MİSAK’ini almıştı. Bunlar ulûl’azm olan 5 tane peygamber. 'Andolsun ki; size Kitap ve hikmet verdim, sizlerden sonra sizinle beraber bulunanı tasdik eden Resûl gelince, O’na mutlaka îmân edecek ve O’na mutlaka yardım edeceksiniz. Bunu ikrar ettiniz mi ve bu ağır ahdimi üzerinize aldınız mı?' 'İkrar ettik.' dediler. 'Öyle ise şahit olun. Ben de sizinle beraber şahitlerdenim.' buyurdu.”

Şimdi Mâide-44 ve Âli İmrân-81’de bunlar var ve kardeşimiz sualini soruyor.

Bu durumda nebîleri de şeriat kitabı vahyedilip, vahyedilmemesi açısından ikiye ayırmamız gerekiyor mu?

Hayır, gerekmiyor. Allahû Tealâ dilerse şeriat kitabı verir, dilerse vermez. Ama vermedikleride ondan evvelki nebînin şeriat kitabıyla idare edenler oluyor. Nitekim Hz. Musa’dan, Hz. İsa’ya gelinceye kadar, Hz. Musa’nın Tevrat’ıyla birçok nebînin hükmettiğini Allahû Tealâ söylemiş oluyor.

B şıkkında diyor ki kardeşimiz:

Saffat Suresinin 114, 115, 116 ve 117. âyetlerinde Hz. Musa ve Hz. Hârun için Allahû Tealâ: “Hakikati açıklayan Kitap’ı verdik.” diye bir açıklamada bulunuyor. Kitap kelimesinin tekil olması bu duruma örnek gösterilebilir mi?

Saffat 114:

37/SÂFFÂT-114: Ve lekad menennâ alâ mûsâ ve hârûn(hârûne).
Ve andolsun ki Musa (A.S)’ı ve Harun (A.S)’ı ni’metlendirdik.


menennâ: Ni’metlendirdik. Biz ni’metlendirdik.

Saffat 115:

37/SÂFFÂT-115: Ve necceynâ humâ ve kavme humâ minel kerbil azîm(azîmi).
Ve ikisini ve onların kavimlerini kerbil azîmden (büyük üzüntüden) kurtardık.


"ve necceynâhumâ: O İkisine.   
ve kavmehumâ: Ve onların kavmine.
minel kerbil azîm (azîmi): Kerbil azîmden (büyük üzüntüden, büyük kerbden) kurtardık." Diyor Allahû Tealâ.

Saffat 116:

37/SÂFFÂT-116: Ve nasarnâhum fe kânû humul gâlibîn(gâlibîne).
Ve onlara yardım ettik. Böylece gâlip gelenler onlar oldu.


Saffat 117:

37/SÂFFÂT-117: Ve âteynâ humâl kitâbel mustebîn(mustebîne).
Ve ikisine (hakikati) açıklayan kitabı verdik.


mustebîn: Açıklayan, ifade eden.

Şimdi sualle tekrar dönelim. Saffat Suresinin 114, 115, 116 ve 117. âyetlerinde Hz. Musa ve Hz. Hârun için Allahû Tealâ: “Hakikati açıklayan Kitap’ı verdik.” şeklinde bir açıklamada bulunuyor. Kitap kelimesinin tekil olması bu duruma örnek gösterilebilir mi?

Evet, gösterilebilir. Hz. Musa’ya da Hz. Harûn’a da Allahû Tealâ Kitap vermiştir. Yani aynı Kitap’ı ikisine birden vermiş olduğunu söylüyor Allahû Tealâ. Kardeşimiz C şıkkında diyor ki:

Şeriat kitabı verilmemiş olan nebîlerin, nebî olmayan devrin imamlarından farkının Bakara Suresinin 151. âyet-i kerimesinde geçen hikmetin ötesini öğretmeleri olduğunu söyleyebilir miyiz?

Bakara 151:

2/BAKARA-151: Kemâ erselnâ fîkum resûlen minkum yetlû aleykum âyâtinâ ve yuzekkîkum ve yuallimukumul kitâbe vel hikmete ve yuallimukum mâ lem tekûnû ta’lemûn(ta’lemûne).
Nitekim size, aranızda (görev yapmak üzere), sizden (kendinizden) bir Resûl (Peygamber) gönderdik ki, âyetlerimizi size tilâvet etsin (okuyup açıklasın) ve sizi (nefsinizi) tezkiye (ve tasfiye) etsin, size Kitap’ı (Kurânı Kerim’i) ve hikmeti öğretsin ve (hikmetin de ötesinde) bilmediğiniz şeyleri öğretsin.


Şeriat kitabı vahyedilmeyen nebîlerin, yani öyle nebîler geçiyor ki bu âyetlerde, kendilerine şeriat kitabı indirilmemiş. Nebî olmayan devrin imamlarından farkının Bakara Suresinin 151. ayet-i kerimesi’nde geçen hikmetin ötesini öğretmeleri olduğunu söyleyebilir miyiz?  

Bakara Suresinin 151. âyet-i kerimesine göre o tarzda bir ifade kullanılabilir. Biliyoruz ki, Allahû Tealâ peygamber olmayan resûllerine 4 görev verir:

1- Âyetlerin okunması, tilaveti.
2- Nefs tezkiyesi.
3- Kitap öğretmek.
4- Hikmet öğretmek.

Ama hikmetin ötesinin de öğretilmesi nebîlerin işidir. Öyleyse kendine kitap verilmiş nebîlerle resûllerin farklılığı, kendilerini aynı zamanda nebîlerin şeriat kitabı verilmesidir. 

Benzer konular