Günümüz dîn öğretisinde Allah’a ulaşmayı dileme inancı ve talebi yok. Kur’ân’da ise bu, mutluluğun ve kurtuluşun temel ve olmazsa olmaz farzıdır. Ruhun Allah’a ulaşmasını açıklar mısınız?

Anasayfa » Ana Sayfa » Hidayet » Günümüz dîn öğretisinde Allah’a ulaşmayı dileme inancı ve talebi yok. Kur’ân’da ise bu, mutluluğun ve kurtuluşun temel ve olmazsa olmaz farzıdır. Ruhun Allah’a ulaşmasını açıklar mısınız?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Günümüz dîn öğretisinde Allah’a ulaşmayı dileme inancı ve talebi yok. Kur’ân’da ise bu, mutluluğun ve kurtuluşun temel ve olmazsa olmaz farzıdır. Ruhun Allah’a ulaşmasını açıklar mısınız?

Ey Allah’ın Resûl’ü! Hidayet çağının önderi, devrin imamı, başımızın tacı! Kutlu ellerinizden sonsuz kez öpüyoruz. (Biz de hepinizin gözlerinden öpüyoruz, muhabbetle.) Nusaybin’den oraya kadar selâmlarımızı iletiyoruz. (Allah razı olsun.) Bize mutlu olmayı, Allah’ı ve insanları sevmeyi öğreten Sevgili Efendimiz! İnşaallah müsaadenizle sorularıma geçmek istiyorum. (Allah razı olsun).

Günümüz dîn öğretisinde Allah’a ulaşmayı dileme inancı ve talebi yok. Kur’ân’da ise bu, mutluluğun ve kurtuluşun temel ve olmazsa olmaz farzıdır. Ruhun Allah’a ulaşmasını açıklar mısınız?

Bir insan Allah’a mülâki olmayı dilmezse, o insan hedeflere, hiçbir hedefe gidemez. Allah’a ulaşmayı dilemeyen kişi İslâm’ın 5 tane şartını yerine getirse; namaz kılsa, oruç tutsa, zekât verse, hacca gitse, kelime-i şahadet getirse bunları da bihakkın yapsa bu kişinin cehennemden kurtulması mümkün değildir. Herşey Allah’a ulaşmayı dilemekle başlar.

Allah’a ulaşmayı dilemek, Kur’ân-ı Kerim’in olmazsa olmaz şartıdır. Ama kardeşimizin sorduğu sual; “Allah’a ulaşmayı değil, Allah’a ulaşmayı dilemek değil, ruhumuzun Allah’a ulaşması.”

Kim Allah’a ulaşmayı dilerse, dilediği andan itibaren Allahû Tealâ o kişinin üzerinde tesirlerini icra etmeye başlar. Kişi Allah’a ulaşmayı diledi. Ne yapar Allahû Tealâ? O kişinin gözlerindeki hicab-ı mestureyi, kulaklarındaki vakrayı, kalbindeki ekinneti kaldırır. O kişinin görme hassasının, işitme hassasının ve kalbindeki idrak hassasının açılmasını sağlar. 6 safha oldu. Ve o kişinin kalbine Allah’ın söylediklerini idrak edebilmesi için ihbat koyar Allahû Tealâ. Bu kişi o noktadan itibaren artık muhbittir. Allah’ın söylediklerini idrak edebilecek olan bir insandır. Burası daha konunun başlangıç seviyesindeki dizaynıdır. Bundan sonra Allahû Tealâ, o kişiye tecelli eder. Allah o kişinin kalbine ulaşır. Tegâbun Suresi 11. âyet-i kerime:

64/TEGÂBUN-11: Mâ esâbe min musîbetin illâ bi iznillâhi, ve men yu'min billâhi yehdi kalbehu, vallâhu bikulli şey'in alîm(alîmun).
Allah’ın izni olmadıkça bir musîbet isabet etmez. Ve kim Allah’a îmân ederse (âmenû olursa), (Allah) onun kalbine ulaşır. Ve Allah, herşeyi en iyi bilendir.


“ve men yu'min billâhi yehdi kalbeh(kalbehu): Kim Allah’a âmenû olursa, Allah’a ulaşmayı dilerse onun kalbine ulaşırım.” diyor Allahû Tealâ.

Ulaşırsa ne yapar? O kişinin kalbini Allah’a çevirir. Allahû Tealâ Kaf Suresinin 33. âyet-i kerimesinde; kalpleri Allah’a dönük olarak Allah’ın huzuruna çıkan insanlardan bahsediyor:
 
50/KAF-33: Men haşiyer rahmâne bil gaybi ve câe bi kalbin munîbin.
Gaybda Rahmân’a huşu duyanlar ve münib (Allah’a ulaşmayı dileyen) bir kalple (Allah’ın huzuruna) gelenler (için).


“Onlar kalpleri Allah’a dönük olarak Allah’a ulaşırlar.” diyor. Ne olur kalp Allah’a döndürüldükten sonra? Kalp Allah’a döndürüldükten sonra, En’âm Suresinin 125. âyet-i kerimesi gereğince; o kişinin kalbinin içine, göğsünden kalbine bir nur yolu açılır. Allahû Tealâ diyor ki En’âm-125’te:

6/EN'ÂM-125: Fe men yuridillâhu en yehdiyehu yeşrah sadrahu lil islâm(islâmi), ve men yurid en yudıllehu yec’al sadrahu dayyikan haracen, ke ennemâ yassa’adu fîs semâi, kezâlike yec’alûllâhur ricse alâllezîne lâ yu’minûn(yu’minûne).
Öyleyse Allah kimi Kendisine ulaştırmayı dilerse onun göğsünü yarar ve (Allah’a) teslime (İslâm’a) açar. Kimi dalâlette bırakmayı dilerse, onun göğsünü semada yükseliyormuş gibi daralmış, sıkıntılı yapar. Böylece Allah, mü’min olmayanların üzerine azap verir.


“fe men yuridillâhu en yehdiyehu yeşrah sadrehu lil islâm (islâmi): Allah kimi Kendisine ulaştırmayı dilerse, kimin ruhunu Kendisine ulaştırmayı dilerse, onun göğsünü yarar, şerheder. Göğsünden kalbine bir nur yolu açar.” diyor Allahû Tealâ. O kişinin Allah’a teslim olması için… Ruhunu, vechini, nefsini ve iradesini Allah’a teslim etmesi için.

Sonra bu kişi zikir yapar. Allah’ın rahmeti ve fazlı. Sadece 2 tane nur gelebilir: Rahmetle-fazl bu kişinin göğsüne gelir, göğsünden o holden geçerek kişinin kalbine ulaşır. Ama bu nur fonksiyonel değildir. Bu nur, rahmet nurudur ve Rahmân esmasının kişinin üzerinde tecelli ettiğini gösterir. Bu noktadan itibaren o kişi yeni bir vecheye girmiştir. Allahû Tealâ’nın indinde artık ileri adım atmak için müsait bir pozisyon oluşmuştur. Bu kişi zikir yaptığı zaman nefsinin kalbinde biriken %2 rahmet nuruyla huşû sahibi olur. Hadîd Suresi 16. âyet-i kerimesi:

57/HADÎD-16: E lem ye’ni lillezîne âmenû en tahşea kulûbuhum li zikrillâhi ve mâ nezele minel hakkı ve lâ yekûnû kellezîne ûtûl kitâbe min kablu fe tâle aleyhimul emedu fe kaset kulûbuhum, ve kesîrun minhum fâsikûn(fâsikûne).
Allah’ın zikri ile ve Hakk’tan inen şeyle (Allah’ın nurları ile), âmenû olanların (Allah’a ulaşmayı dileyenlerin) kalplerinin huşû duyma zamanı gelmedi mi? Kendilerine daha önce kitap verilip de böylece üzerinden uzun zaman geçince, artık (zikri unuttukları için) kalpleri katılaşan kimseler gibi olmasınlar. Onlardan çoğu fasıklardır.


“Bu kişinin kalbinde Allah’ın zikriyle ve bu zikrin Hakk’tan indirdiği şeyle yani o rahmet nuruyla huşû oluşması zamanı daha gelmedi mi?” diyor Allahû Tealâ.

Huşû oluşunca kişi hacet namazını kılıp mürşidini görmek hakkını elde eder. Hacet namazını kılar ve mürşidini sorar Allahû Tealâ’dan. Allahû Tealâ bu hususu açık bir şekilde dizayn ediyor Kur’ân-ı Kerim’de. Kişinin Allah’tan mürşidini sorması üzerine farzdır. Mutlaka soracaktır ve mürşidini Allahû Tealâ mutlaka ona gösterecektir. Konuşmamızın başında bu hususu açıklamıştık. Kişi hacet namazını kılar, Allah’tan mürşidini sorar, Alahû Tealâ mutlaka ona mürşidini gösterir. Allah’a ulaşmayı dilemişse, Allah’ın ona mürşid göstermemesi mümkün değildir. Allah’a ulaşmayı dilememişse o zaman da göremez. Niçin görmediğini de anlayamaz kişi ama göremez.

İşte sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Mürşidini gören kişi gidip tâbî olduğu zaman 14. basamaktadır. Burası bir dönüm noktasıdır kişi için. Çünkü burada tâbiiyetin gerçekleştiği anda ruhu vücudunu terk ederek önce tâbî olduğu kişinin dergâhına ulaşır. Oradan da orada oyalanmadan, devrin imamının dergâhındaki insan ruhları sıralamasında kendisine ait olan yere alınır. Artık seyr-i sülûk’tedir. Burası konunun seyr-i sülûk’e kadar olan kesimi. Bundan sonra ruh bütün ruhlarla beraber evvelâ 1. kata çıkacak.

1. gök katı: O ve onunla beraber 1. katta kalanlar kalacaklar, diğerleri üst katlara çıkacaklar. Sonra bu kişinin ruhu da 2. kata yükselecek.
 
2. gök katı: Orada suvarılma havuzlarında suvarılacak. 3. gök katına daha sonra yükselecek.
 
3. gök katı: 3. gök katında 2 katlı bir köşk mescitte namaz kılacak, secdede kalacak. 4. gök katına çıkacak.
 
4. gök katı: Beyt-ül Makdes’in aslına ulaşacak, göklerdeki aslına. Sonra 5. gök katına çıkacak.
 
5. gök katı: Beyt-ül Haram’ın göklerdeki, 5. gök katındaki aslına ulaşacak.
 
6. gök katı: Sonra 6. gök katında sıbgatullah olma mahallinde Allah’ın boyasıyla boyanacak ve beyaz, çok açık yeşil beyaz (Şu cübbemizin ve kavuğumuzun rengiyle arkamızdaki fonun rengini birbirine katın, bu arkadaki yeşilden çok daha açık bir fosfor yeşiline ulaşacaksınız.) İşte o renge bürünecek kişinin vücudu. O zaman o kişi sıbgatullah olmuştur, Allah’ın boyasıyla boyanmıştır. Üst kata çıkmak yetkisinin sahibi olur. Ve 7. kata çıkanlarla beraber ondan sonra 7. kata çıkacaktır. 7. katın;
 
1. âleminde: Kader hücreleri vardır. Oraya ulaşacaktır kişi, o orada kalacaktır. Diğerleri o ve onunla beraber gelenler, o kademedekiler kalacaktır, geri kalanlar 2. bölüme geçecektir.
 
2. âlem: 2. bölümde ümmülkitap söz konusudur. Oraya kadar ulaşabilenler oraya ulaşıp orada kalacaklardır.
 
3. âlem: Sonra kudret denizi geliyor. Kudret denizine girebilenler girecektir, geri kalanlar daha üst kademelere gidecek olanlar.  
 
4. âlem: Makam-ı Mahmud’a ulaşacaktır. Oradakiler kalacaktır. Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in yanında devrin imamı da o kafilenin sol kanat vazifelisi olarak oraya kadar ulaşmıştır. Peygamber Efendimiz (S.A.V) ve sahâbesi de oradadır. Makam-ı Mahmud’da O da kalacaktır.
 
5.  âlem: Daha sonraki kademede Divan-ı Salihîn’de Peygamber Efendimiz (S.A.V) de kalacaktır. Oradaki yetkiliyle birlikte.
 
6. âlem: Sonra zikir hücrelerine ulaşacaktır. Kişiler, zikir hücrelerindeki şeffaf hücrelerde zikirlerini devam ettireceklerdir. Kimin bir gün zikri hedefe ulaşırsa, tamamlanırsa o kişi tek başına oradan ayrılacaktır. Sidretül Münteha’ya kadar uçarak gidecektir. Sidretül Münteha’dan da İndi İlâhi’ye yükselerek Allah’ın Zatı’ına ulaşacak, Allah’ın Zat’ında yok olacaktır. İşte Allah’ın Zat’ına ulaşma müessesesi bu standartlar altında cereyan eder.

Tâbiiyetini gerçekleştirmeyen hiç kimse oraya ulaşamaz ama bir insanın tâbiiyetini de gerçekleştirebilmesi de mutlaka Allah’a mülâki olmayı dilemesine bağlıdır.

Benzer konular