Nahl 9 âyetinin birinci kısmı ile ikinci kısmı arasındakı ilişkiyi açıklarmısınız?

Anasayfa » Ana Sayfa » Mürşid » Nahl 9 âyetinin birinci kısmı ile ikinci kısmı arasındakı ilişkiyi açıklarmısınız?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Nahl 9 âyetinin birinci kısmı ile ikinci kısmı arasındakı ilişkiyi açıklarmısınız?

Nahl 9’un 1. kısmında sebîllerin tayininin Allah'a ait olduğu, 2. kısmında ise “Allah dileseydi hepinizi hidayete erdirirdi.” buyrulmaktadır. Bu âyetin 1. kısmı ile 2. kısmı arasındaki ilişkiyi açıklar mısınız?  

16/NAHL-9: Ve alâllâhi kasdus sebîli ve minhâ câirun, ve lev şâe le hedâkum ecmaîn(ecmaîne).
Ve sebîllerin (dergâhlardan Sıratı Mustakîm'e ulaşan bütün yolların yani mürşidlerin) tayini, Allah'ın üzerinedir. Ve ondan sapanlar vardır. Ve eğer O dileseydi, sizin hepinizi hidayete erdirirdi.


ve alallâhi kasdus sebîli: Sebîllerin tayini, tespiti, kast edilmesi Allah'a aittir.

"Yani herkesin mürşidini Allah tayin eder.” buyuruyor Allahû Tealâ.

ve minhâ câir (câirun): Ve ondan sapanlar da var.
ve lev şâe le hedâkum ecmaîn (ecmaîne): Ve eğer O dileseydi, sizin hepinizi hidayete erdirirdi.

İki nevi insan vardır. Allah’ın kendisine gösterdiği mürşide ulaşanlar ve de ulaşmayanlar. Burada Allahû Tealâ böyle bir hususu kast ediyor mu acaba? Şimdi nelerin imkân dâhilinde nelerin imkân dâhilinde olmadığını bir görelim beraberce.

Eğer bir kişi Allahû Tealâ’ya ulaşmayı dilerse, o dileyen kişiyi Allahû Tealâ Kendisine mutlaka ulaştıracağını söylüyor. Öyleyse burada Allahû Tealâ’nın bir sözü var. Allahû Tealâ ne diyordu Şûrâ13’te:

42/ŞÛRÂ-13: Şeraa lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrakû fîhi, kebure alâl muşrikîne mâ ted’ûhum ileyhi, allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).


allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu): Allah, dilediğini Kendisine seçer ve onlardan kim Allah'a yönelirse, onları Kendisine ulaştırır.

Allah'ın dilediğini Kendisine seçmesi bir hüküm ifade etmiyor. Eğer bu seçtiklerinden bir kısmı Allah'a ulaşmayı dilemezse işte o Allah'ın yolundan sapandır. Allah'ın dilemesine rağmen Allah'a ulaşmayı dilememiştir. Allah ona, onu seçerek açık bir şekilde müsaadeyi vermiştir, yetkiyi vermiştir, vizeyi vermiştir.

“Rızam vardır. Senin Bana ulaşmana razı oldum.” diyor. Rızasını beyan ediyor ama kişi Allah'a ulaşmayı dilemiyor. Eğer dilemiyorsa o Allah yolundan sapandır.

Allahû Tealâ diyor ki:

“Sebîllerin tayini Allah'a aittir.”

Allahû Tealâ kuluna bakar. Allah'a ulaşmayı dilemişse o kişiyi, mutlaka mürşidine ulaştıracaktır. O kişiye mürşidini Allah sevdirecektir. Allah'a ulaşmayı dileyen bir kişinin Allah mürşidini ona gösterdikten sonra ki yalnız onlara gösterir. Bakalım isterseniz bir defa daha Bakara 45 ve 46’ya Allahû Tealâ diyor ki:

2/BAKARA-45: Vesteînû bis sabri ves salât(salâti), ve innehâ le kebîratun illâ alâl hâşiîn(hâşiîne).
(Allah’tan) sabırla ve namazla istiane (özel yardım) isteyin. Ve muhakkak ki o (hacet namazı ile Allah’a ulaştıracak mürşidini sormak), huşû sahibi olanlardan başkasına elbette ağır gelir.

2/BAKARA-46: Ellezîne yezunnûne ennehum mulâkû rabbihim ve ennehum ileyhi râciûn(râciûne).
Onlar (o huşû sahipleri) ki, Rab’lerine (dünya hayatında) muhakkak mülâki olacaklarına ve (sonunda ölümle) O’na döneceklerine yakîn derecesinde inanırlar.


"vesteînû bis sabri ves salât(sâlâti), ve innehâ le kebîretun illâ alel hâşiîn(hâşiîne) ellezîne yezunnûne ennehum mulâkû rabbihim ve ennehum ileyhi râciûn(râciûne)."
    
Diyor ki Allahû Tealâ:

“Allah'tan sabırla ve hacet namazıyla istianeyi yani mürşidinizi isteyin.” İstemek üzerimize farzdır. Zaten Allahû Tealâ bunu daha evvel Maide 35’le farz kılmış. Ne diyordu Maide 35’te:

5/MÂİDE-35: Yâ eyyuhâllezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete ve câhidû fî sebîlihi leallekum tuflihûn(tuflihûne).
Ey âmenû olanlar (Allah’a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler); Allah’a karşı takva sahibi olun ve O’na ulaştıracak vesileyi isteyin. Ve O’nun yolunda cihad edin. Umulur ki böylece siz felâha erersiniz.


“yâ eyyuhellezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete: Ey âmenû olanlar takva sahibi olun sizi Allah'a ulaştıracak olan vesileyi isteyin.”

Burada da vesilenin Allah'tan isteneceğini ifade ediyor Allahû Tealâ:

“Allah'tan sabırla ve hacet anmazıyla istianeyi, mürşidinizin kim olduğunu isteyin. Bu zor bir iştir ama huşû sahipleri için zor değildir.” diyor Allahû Tealâ.
 

İşte onlar, Allah'a ulaşmayı dileyenler, onlar, Allah'tan öyle bir aşkla sorarlar ki onlar ruhlarının ölmeden evvel Allah'a ulaşacağından kesinlikle emin olanlardır. Ölünden sonra ruhlarının tekrar Allah'a geri döndürüleceğinden de emin olanlardır.

“Onlar, Allah'a mülâki olacaklarına kesin şekilde inanırlar. Allah'a rücû edeceğine de ruhlarının gene kesin şekilde inanırlar.” diyor.

Öyleyse âyetin 1. kısmıyla 2. kısmı arasındaki ilişki çok açık ve kesin olarak ortaya çıkıyor. Allah'ın rızasını beyanından sonra, Allah'ın seçmesinden sonra Allah'a ulaşmayı dilemeyenler vardır. Onlar, Allah'ın yolundan sapanlardır. Ama diğerleri mutlaka Allah'a ulaşmayı dileyenlerdir. Küçük bir bölümü, %10’undan daha aşağıdaki bir kesim işte onlar Allah'ın yolundan sapmayanlardır. İki kesim arasında hemen bu âyetleri aklınıza getirin, problemi derhal çözersiniz.

Allah razı olsun.

Benzer konular