Allah’a ulaşmak nasıl bir olaydır? En doğru şekilde nasıl talep edilmelidir?

Anasayfa » Ana Sayfa » Fena Makamı (1. teslim: ruh teslimi) » Allah’a ulaşmak nasıl bir olaydır? En doğru şekilde nasıl talep edilmelidir?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Allah’a ulaşmak nasıl bir olaydır? En doğru şekilde nasıl talep edilmelidir?

Allah’a ulaşmak ruhumuzun Allah’a gönderilmesi olayıdır. Allahû Tealâ hepimize doğarken ruhundan üfürür. Bütün insanlara doğduğu anda Allahû Tealâ tarafından mutlaka ruh üfürülür.

İşte sevgili kardeşlerim, Allahû Tealâ ister ki; bu ruhu tekrar Allah’a iade edelim de ruhumuz Allah’a ulaşmış olsun, Allah’a ermiş olsun ve böylece ermişlerden olalım. “Ermiş” dediğimiz zaman hemen aklımıza “nereye ermiş olduğu” gelmeli kişinin. Kişinin ruhunun Allah’a ermiş olması söz konusudur. Dikkat edin ki; dînimizin adı İslâm dînidir. “Silm” kökünden gelir. İslâm dîni teslim olma dînidir. Lügat mânâsı bu; İslâm “teslim olan” demek. Kime teslim olan? Elbette Allah’a teslim olan… Aynı zamanda kişi, mürşidine de teslim olur; bu bir insana teslimiyet. Ve o insanın, o mürşidi olmasaydı cereyanı alamayacaktı. Cereyanı alamazsa ruhunun vücudundan ayrılması mümkün olmayacaktı.

Sevgili kardeşlerim! Kim Allah’tan mürşidini sormuşsa, Allah’ın gösterdiği mürşide ulaşmışsa ve ona tâbî olmuşsa, tâbî olduğu anda ruhu vücudunu terk eder ve 7-8 aylık bir devrede Allah’ın Zatı’na ulaşır. Allah’ın Zatı’nda ifna olur, yok olur. O kişi ermiştir. Nereye ermiştir? Allah’a ermiştir. Nesi ermiştir? Ruhu ermiştir ve o kişi ermiş evliya olmuştur.

Sevgili kardeşlerim! Bütün insanlar için kapılar ardına kadar açıktır. Kim Allah’a ruhunu ulaştırmak istiyorsa hacet namazını kılıp, mutlaka mürşidini Allah'tan sormalıdır. Allah’ın kendisi için tayin ettiği mürşide ulaşmalı ve ona tâbî olmalıdır. Bir insana hangi mürşidin uygun olduğu muhtevası, Allahû Tealâ tarafından belirlenir. O, Yaratandır. Herkesi Kendisinin bildiği belli standartlarda yaratır ve kim Allah’tan mürşidini sorarsa, o kişiye en uygun mürşidi gene Allah bilecektir. O kişinin talebi üzerine Allah mutlaka ona mürşidini belirtir. Bu kişiye düşen şey mürşide ulaşıp, ona tâbî olmaktır.

Sevgili kardeşlerim! Allah için hedef çok açık ve kesindir. O kişiye emanet olarak verdiği ruhu Allah geri istiyor. Peki, zaten dönmüyor mu? Evet. O kişi öldüğü zaman ruhu vücudundan ayrılıp Allah’a geri döner. O zaman Allahû Tealâ’nın bunun arkasında bir muradı olmalı. İşte o muradı, o kişinin mutluluğudur. Ruhunu Allah’a teslim eden bir kişi mutlu bir insandır. Ama fizik vücudunu teslim eden kişi, ruhundan sonra fizik vücudunu da teslim eden kişi daha mutludur. Daimî zikre ulaşıp nefsini de Allah’a teslim eden kişi daha mutludur. Nefsini de Allah’a teslim ettikten sonra iradesini de Allah’a teslim eden bir kişi daha mutludur.

Böylece ruh, vech, nefs ve irade Allah’a teslim edilmiştir. O kişi teslimlerini tamamlamış bir insandır ve Allahû Tealâ’nın neden bunu istediği buradan ortaya çıkıyor ki; ruhunu Allah’a teslim eden bir kişiden, fizik bedenini de ruhundan sonra teslim eden bir kişi daha mutludur. Ondan daha mutlu olan, fizik bedeninden sonra nefsini de Allah’a teslim edendir. Ondan daha mutlu olan, nefsini Allah’a teslim ettikten sonra iradesini de Allah’a teslim eden kişidir.

Öyleyse dînimize niçin Allahû Tealâ tarafından “İslâm dîni” yani “teslim dîni” olarak isim verildiğini bu standartlar içinde değerlendirmelisiniz. İşte şeytanın İslâm âlemine oynadığı en büyük oyun, bunların hepsinin devre dışı kaldığı İslâm’ın 5 şartıdır. Namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek ve kelime-i şahadet getirmek İslâm’ın 5 şartıdır. Ama İslâm’ın şartı 5 değildir; 7’dir.

• Muhlis olmak (6),
• İradeyi de Allah’a teslim etmek (7).

Öyleyse teslimler arasında:

• Ruhu,
• Fizik vücudu,
• Nefsi ve
• İradeyi Allah’a teslim etmek asıldır.

Bunların arasında en kıymetli olan tabiî en son gelen. Diğerleri teslim edilmeden irade Allah’a teslim edilemez. Ruhunu, vechini, nefsini Allah’a teslim eden bir kişi, neticede daimî zikrin içine ulaşacaktır ve daimî zikirdeyken iradesini de Allahû Tealâ’ya teslim etmek imkânını bulacaktır.

Sevgili kardeşlerim! Mutlulukla zikir seviyesi arasında tam bir ilişki söz konusudur. Bir insan 24 saatlik bir zaman parçasında ne kadar çok zikrediyorsa, o kadar çok mutlu olur. Daimî zikrin sahipleri 24 saatte, 24 saat Allah’a zikirle yaklaşanlardır. Onlar “Allah” kelimesini uyurken de devam ettiren insanlar olacaklardır ve uyurken zikirle uyuyan bu insanlar uyandıkları zaman da zikirle uyanacaklardır. İşte onlar ayaktayken de otururken de yan üstü yatarken de hep Allah’ı zikredenlerdir. Allahû Tealâ insanların yan üstü yapmasını istiyor, ‘zikirlerini devam ettirsinler de uyandıkları zaman hala zikrediyor olsunlar’ diye.

Sevgili kardeşlerim! İnsanların Allah için yaşaması, başka insanlar için yaşamasıyla aynı paralelde bir olgudur. Başka insanlar için yaşayan insan, başka insanları mutlu etmeye çalışan insandır. Allah’ın da istediği budur. Neden? Çünkü bu kişi başkaları için yaşıyorsa, hedefi başkalarını mutlu etmektir. Başkalarına ne kadar mutluluk verebiliyorsa kendisi o kadar mutlu olacaktır. Ama o 1 kişidir. Etrafında var 100 kişi. Her birine ne kadar mutluluk verilebiliyorsa, onların toplamı kadar mutlu olacağı için Allahû Tealâ ona çok geniş bir imkân tanımıştır, mutluluk açısından. İşte en güzel şey insanları mutlu ederek insanların mutlu olmasıdır. Onlar daimî zikrin sahipleri olarak hayatlarını en güzel standartlarda değerlendireceklerdir.

Allah razı olsun.

Benzer konular