Osmanlı’nın diğer inançlardan insanlara gösterdiği hoşgörü günümüz de bile dünyaya örnek oluyor. Osmanlı, bu düşünme yapısına acaba nasıl sahip oldu?

Anasayfa » Ana Sayfa » Osmanlı » Osmanlı’nın diğer inançlardan insanlara gösterdiği hoşgörü günümüz de bile dünyaya örnek oluyor. Osmanlı, bu düşünme yapısına acaba nasıl sahip oldu?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Osmanlı’nın diğer inançlardan insanlara gösterdiği hoşgörü günümüz de bile dünyaya örnek oluyor. Osmanlı, bu düşünme yapısına acaba nasıl sahip oldu?

Sevgili kardeşlerim! Osmanlı imparatorluğu dünya üzerinde Allah'a en yakın topluluk olduğunu her zaman ispat etmiştir.

Madde-1: Bütün padişahlar bir mürşide mutlaka tâbî idi. Bir defa daha tekrar ediyorum: Osmanlı İmparatorluğu devam ettiği sürece Osmanlı İmparatorluğu’nun bütün padişahları mutlaka bir mürşide tâbî idiler. Ve o mürşide bedavadan tâbî olmamışlardı. Mutlaka hacet namazını kılmışlardı, Allah’tan mürşidlerini görmüşlerdi ve o mürşide tâbî olmuşlardı. Onlara “lala” derlerdi. Onlar, Allah’ın mürşidleri olarak o padişahı Allah’ın yolunda hedefe ulaştırmakla vazifeliydiler.

Sevgili kardeşlerim! Bütün padişahlar mutlaka bir mürşide tâbî idiler. Bütün asker mutlaka bir mürşide tâbî idiler. Bütün esnaf mutlaka bir mürşide tâbî idiler. Bütün sanatkârlar, zanaatkârlar mutlaka bir mürşide tâbî idiler. Her birinin mürşidi ayrıydı, kendi standartlarından idi. Ama hepsi tâbî idiler. Osmanlı’da mürşide tâbî olmayan hiçbir  müslüman söz konusu olmazdı.    

Sevgili kardeşlerim! Bu neyi ifade eder? Bu şunu ifade eder ki; en az 3. kat cenneti bütün Osmanlı halkı yaşamıştır, eğer 7-8 aylık bir ömürleri varsa, ruhlarını Allahû Tealâ’ya ulaştırabilmişlerse. Ama Allah’a ulaşmayı diledikleri anda zaten 1. kat cennetin sahipleri… Mürşide tâbiiyet 2. noktadaki olay. Yani cennete gidenlerin hepsi mutlaka mürşidlerine tâbî olanlar değildi. Allah'a ulaşmayı dileyip ölen de birçok insan söz konusuydu. Ama onlar da 1. kat cennete gireceklerdi. Mürşide tâbî olanlar 2. kat cennetin sahibi oluyorlardı. Böyle olan, tâbî olansa mutlaka 7-8 aylık bir sürede ruhunu Allahû Tealâ’ya ulaştırıyordu. Daha doğru bir ifadeyle: Allah, onun ruhunu Kendisine ulaştırıyordu.

Sevgili kardeşlerim! Osmanlı dediğimiz zaman dünyadaki en dürüst ülke aklınıza gelsin daima. Onlar, Osmanlı’ydı, hepsi tasavvuftandı. Mutlaka ayrı ayrı tasavvuf dallarına sahip olsalar da ki; öyle olması söz konusuydu. Neden? Çünkü meselâ esnaf bir mürşide tâbî iken, ordu başka bir mürşide tâbî idi. Padişahlar ya ordunun tâbî olduğu mürşide tâbî idiler yahut onun dışında bir başkasına da tâbî olanlar söz konusuydu.

Sevgili kardeşlerim! Bütün insanlar için Allahû Tealâ bir mürşid tayin etmiştir. Ne yapılması lâzım? Kişinin hacet namazını kılması ve Allahû Tealâ’dan mürşidini sorması ve Allah’ın gösterdiği mürşide ulaşması asıldır. Bunu gerçekleştirmesi mutlak olarak gereklidir.

İşte sevgili kardeşlerim! İnsanların yaşadıkları sürece mutlu olabilmeleri herşeyden evvel başkalarını mutlu etmeleriyle mümkün. Ama Allah’ın bir mürşidine tâbî olmayan insanın nefs tezkiyesini gerçekleştirmediği için bunu yapması söz konusu olmuyor kolay kolay. Çünkü nefsin afetleri aynen duruyor insanlarda. Ama kim tâbî olursa, tâbiiyetinden sonra yaptığı zikir nefsinin kalbindeki afetleri adım adım azaltıyor, azaltıyor, azaltıyor. Daimî zikre ulaşan bir kişide ise afetler hiç kalmıyor sevgili kardeşlerim! Bütün afetler yok oluyor.

O zaman atalarımızın neden bir dünya hâkimiyetini kurduğu açık bir şekilde belli olmuyor mu sevgili kardeşlerim? Bütün padişahlar tasavvuftandı, bütün ordu tasavvuftandı, bütün esnaf tasavvuftandı. Ne oldu? Herkes tasavvuftan.

Sevgili kardeşlerim! O zaman dünyadaki îmânı en üst seviyede olan, yanlışlar yapmaktan kendisini bütün boyutlarıyla koruyabilen bir ordu, bir saray erkânı, bir esnaf sınıfı hepsi ayrı ayrı tasavvufun bütün muhtevasına sahiplerdi.

Sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ en güzel şekilde bütün insanlara bu muhtevayı veriyor. İstiyor ki; herkes Allah'a ulaşmayı dilesin. İstiyor ki; herkes Allah’tan mürşidini sorsun da Allah ona mürşidini göstersin; o da gitsin, mürşidine tâbî olsun. Tâbiiyetle beraber vücudundan ayrılan ruhunu böylece Allahû Tealâ’ya Allah ulaştırsın. Ama o kişi ermiş evliya olsun böylece.

Allahû Tealâ biliyor ki; kişi Allah'a ulaşmayı diledikten sonra problem yoktur. Çünkü o noktadan sonra Allah ona mürşidini gösterecektir. Tâbiiyetini gerçekleştirdiği an ruhu vücudunu mutlaka terk edecektir, Allah'a doğru yola çıkacaktır, 7-8 aylık bir yolculuktan sonra da ruhun 7 tane gök katını aşıp Allah’ın Zat’ına ulaşmaması mümkün değildir. Böylece bütün esnafın, bütün askerin tasavvuftan olduğu bir dünya oluşturdu Osmanlı.

Sevgili kardeşlerim! İnsanların hatalar yapmaları, günahlar işlemeleri Allah ile olan ilişkilerine bağlı bir olay. Eğer tasavvuftansa, Allah’ın emirlerini yerine getirmekse hedefi, o kişi Allah için yaşamaya başlar. Ve dünyadaki en mutlu insanlardan olur.

Allah razı olsun.

Benzer konular