Halk arasında genel olarak îmânı tarif ederken, şöyle bir tabir vardır: “Dil ile ikrâr, kalp ile tasdik.” Bu tabir ise genel olarak İslâm’ın genel şartlarının ötesine çıkmamaktadır. Buna göre bizleri, kalbin neyi tasdik etmesi gerektiği konusunda aydınlatır mısınız? Bu konunun Leyl Suresinin 5-10. âyet-i kerimeleri ile bir ilişkisi var mıdır?

Anasayfa » Ana Sayfa » İslâm » Halk arasında genel olarak îmânı tarif ederken, şöyle bir tabir vardır: “Dil ile ikrâr, kalp ile tasdik.” Bu tabir ise genel olarak İslâm’ın genel şartlarının ötesine çıkmamaktadır. Buna göre bizleri, kalbin neyi tasdik etmesi gerektiği konusunda aydınlatır mısınız? Bu konunun Leyl Suresinin 5-10. âyet-i kerimeleri ile bir ilişkisi var mıdır?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Halk arasında genel olarak îmânı tarif ederken, şöyle bir tabir vardır: “Dil ile ikrâr, kalp ile tasdik.” Bu tabir ise genel olarak İslâm’ın genel şartlarının ötesine çıkmamaktadır. Buna göre bizleri, kalbin neyi tasdik etmesi gerektiği konusunda aydınlatır mısınız? Bu konunun Leyl Suresinin 5-10. âyet-i kerimeleri ile bir ilişkisi var mıdır?

Dil ile ikrâr, kalp ile tasdik, îmân için yeter mi? Hayır, yetmez. Ama bir defa Leyl Suresinin 5'ten 10'a kadar âyetlerine beraberce bakalım:

92/LEYL-5: Fe emmâ men a’tâ vettekâ.
Fakat kim verdi (infâk etti) ve takva sahibi oldu ise.


“Öyleyse kim verirse ve takva sahibi olursa, yani ruhunu veya ruhu ile vechini veya arkasından nefsini, arkasından iradesini Allah’a verirse, teslim ederse ve takva sahibi olursa."

92/LEYL-6: Ve saddeka bil husnâ.
Ve Hüsna’yı (Allah’ın Zat’ını görmeyi) tasdik etti ise.


"Ve Hüsna’yı, Allah’ın Zat’ını görerek tasdik ederse."

Leyl 7:

92/LEYL-7: Fe se nuyessiruhu lil yusrâ.
O zaman Biz ona, (Allah’ın Zat’ını kolayca görmesi) için kolaylık sağlayacağız.


"Biz ona kolay olanı kılacağız."

Leyl 8:

92/LEYL-8: Ve emmâ men bahıle vestagnâ.
Ve fakat kim cimrilik etti ve kendini müstağni (hiçbir şeye muhtaç olmayan, zengin ve kendi kendine yeterli) gördü ise.


"Kim de cimrilik eder, kendini müstağni görürse. Yani ‘Benim Allah’a ihtiyacım yok.’ diye düşünürse."

92/LEYL-9: Ve kezzebe bil husnâ.
Ve Hüsna’yı (Allah’ın Zat’ını görmeyi) yalanladı ise.


"Ve en güzel olanı yalan sayarsa. Yani Allah’a ulaşmayı yalan sayarsa."

92/LEYL-10: Fe se nuyessiruhu lil usrâ.
O taktirde Biz, ona zor olanı (kötü akıbete götüren yolu) kolaylaştıracağız.


"Biz de ona en zorlu olanı kolaylaştıracağız, yani azaba uğramasını kolaylaştıracağız. En zorlu azaba ulaşmasını kolaylaştıracağız mânâsı çıkıyor."

Sevgili kardeşlerim, mü’min olmanın şartları var. Birtakım insanlar diyorlar ki: “Allah’a inanan mü’mindir.” Bir defa inanç şartları neyi muhtevidir?

1- Allah’a inanmak,
2- Allah’a ruhun ölmeden evvel ulaşmasına inanmak,
3- Bunun farz  olduğuna inanmak,
4- Kişinin kendisinin de, ruhunu Allah’a ulaştıracağına kesin olarak inanması.

Bunlar kişiyi başlangıç noktasında, bu mevcut olan dört inançla kişiyi mü’min kılmaz. Bunlara mutlaka o kişinin Allah’a ulaşmayı dilemesi de eklenmelidir:

Şimdi inanç şartlarının dizaynına bakalım:

Allah’a inanmak (1)
Allah’ın Meleklerine inanmak (2)
Allah’ın Kitaplarına inanmak (3)
Bâsu badel mevt’e inanmak, ölümden sonra insanın tekrar dirileceğine inanmak (4)
İnanç şartlarının başında Allah’ın resûllerine de inanmak var.

Allah’a (1)
Allah’ın Kitaplarına (2)
Allah’ın Resûllerine (3)
Allah’ın Meleklerine (4)

Bu başlangıçtaki inanç şartı. Sonra;

Bâ'su badel mevt’e inanmak, ölümden sonra tekrar canlanacağımıza inanmak (5)
Hayrın Allah’tan, şerrin nefsimizden olduğuna inanmak (6)
Allah’a insan ruhunun mülâki olacağına, Allah’a insan ruhunun ölmeden evvel ulaşacağına inanmak (7)

Görüyor musunuz, sadece inanca müteallik şartlar bu muhtevada yediye ulaştı ama bunun yedincisini devre dışı bırakmışlar. İnsan ruhunun Allah’a ölmeden evvel ulaşmasını devre dışı bırakmışlar. Böylece Amentu şerhi, Amentu ifadesi altıya düşmüş, yedincisi yok. Ruhun ölmeden evvel Allah’a ulaşmasını çıkarmışlar devreden. Mü’min olmak içinse, bir kişinin bütün bu inanç şartlarına sahip olması lâzım. Ayrıca, sadece insan ruhunun Allah’a ulaşmasına inanmak yetmez. Kişinin mü’min olabilmesi için bu inancın ötesinde, yani insanının ölmeden evvel Allah’a ulaşmasının ötesinde, (ne demiştik) Allah’a inanmak ulaşma konusundaki inançtır.

1- Allah’a inanmak,
2- Ruhun ölmeden evvel Allah’a ulaşacağına inanmak,
3- Bunun üzerine farz olduğuna inanmak,
4- Bu farzı kişinin gerçekleştireceğine inanması, yani Allah’a mülâki olacağına inanması.

Kişi mü’min oldu mu? Hayır, gene olmadı. Mü’min olabilmesi için bu kişinin Allah’a ulaşmayı dilemesi lâzım. Dilemedikçe ve bu dilek kalpten olmadıkça, o kişi mü’min olamaz. İşte buradaki kalp ile tasdik, Allah’a ulaşma dileğinin tasdikidir. Bu dilek insanın kuru ağzından olursa, “Ya Rabbi ben sana ulaşmak istiyorum.” tarzında bir söz olursa, aslında kalbî talebi ihtiva etmiyorsa, o kişi mü’min olamaz.

Görüyor musunuz sevgili kardeşlerim, muhteva ne kadar büyük değişikliklere uğruyor? Aslında tasdik edilen şey, Allah’a ulaşma dileğidir. Kalp tarafından bu dilek tasdik edilmedikçe o kişi mü’min olamaz. Dil ile ikrâr: “Ya Rabbi ben Sana ulaşmak istiyorum.” ifadesi bir laftır sadece. Bu, kalp ile tasdik edilmedikçe kişi mü’min olamaz. Halbuki bunu, bu büyük muhtevayı değiştirmişler insanlar; “Allah’a inanmanın dil ile ikrârı, Allah’a inanmanın kalp ile tasdiki.”, diyorlar. Sevgili kardeşlerim, her şey öylesine bir inkâr çizgisinin içinde aslından uzaklaşmış ki, hayret etmemek mümkün değil.

Öyleyse, kalp neyi tasdik edecektir? Dilin “Ya Rabbi ben Sana ruhumu ulaştırmak istiyorum.” tarzındaki talebini, kalp tasdik edecektir. Kalp isteyecektir Allah’a ulaşmayı; yoksa o kişi Allah’a ulaşmayı dilemiş olmaz. Dilemiş olmazsa mü’min olamaz. Mü’min olmanın temelinde yatan şart, Allah’a ulaşmayı dilemektir. Sadece münîb olan kişi takva sahibi olur. Sadece takva sahibi olan kişi şirkten kurtulur. Şirkten kurtulan Allah’a ulaşmayı dileyip de tek fırkaya tâbî olanlardır ve Sebe Suresinin 20. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ mü’minlerin sadece o tek fırkadakiler, yani Allah’a ulaşmayı dileyip de şirkten kurtulup o tek fırkada olanlar olduğunu söylüyor.

34/SEBE-20: Ve lekad saddaka aleyhim iblîsu zannehu fettebeûhu illâ ferîkan minel mu’minîn(mu’minîne).
Ve andolsun ki iblis, onlar üzerindeki zannını (hedefini) yerine getirdi. Böylece mü’minleri oluşturan bir fırka (Allah’a ulaşmayı dileyenler) hariç, hepsi ona (şeytana) tâbî oldular.


Öyleyse, mü’min olmak mutlaka Allah’a ulaşma talebini ihtiva eder. Bu talep kesin bir hükümdür. Bu talep varsa kişi mü’mindir, yoksa mü’min olamaz. Varsa, o kişi Allah’a inanmıştır, Allah’a ulaşmayı dilemiştir, şirkten kurtulmuştur, tek fırkada olandır. Sadece o tek fırkada olanlar mü’minlerdir. Onun dışındaki hiç kimse mü’min değildir.

Benzer konular