Nebî ve resûl kavramlarını açıklar mısınız?

Anasayfa » Ana Sayfa » Resûl ve Nebî » Nebî ve resûl kavramlarını açıklar mısınız?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Nebî ve resûl kavramlarını açıklar mısınız?

Kardeşimiz bütün konferansı bir defa daha söylettirecek bize galiba. Nebî, kendisine Allah’ın hükmetmesi için şeriat kitabını verdiği bir resûldür. Bütün nebîler, mutlaka aynı zamanda kendi kavimlerinin resûlüdürler. Ama bütün kâinat için yaratılmışlardır. Bütün nebîler doğmadan evvel seçilirler ve nübüvvet müessesesi, Peygamber Efendimiz (S.A.V) ile birlikte son bulmuştur. 

“İslâm’ın şartlarını” kardeşimiz sormuş.

Eğer bizim dîn adamlarına sorarsanız, İslâm’ın 5 tane şartı vardır: 

1- Namaz kılmak
2- Oruç tutmak
3- Zekât vermek
4- Hacca gitmek
5- Kelime-i şahadet getirmek.

Kim bunları yaparsa mutlaka Allah’ın cennetine gidermiş. Biz de diyoruz ki; bunları yapan kişi güzel bir şey yapmış olur. Ama hiçbir zaman bunları yapması, o kişiyi cennete götüremez. Bunun 6.’sı var:

6- Allah’a ulaşmayı dilemek.

7.’si de var, ibadet ilâvesi:

7- Zikir.

Kur’ân-ı Kerim’de en büyük ibadet olarak geçen zikir, bu 5 şartın içinde yoktur. Mutlaka katılmalıdır. Allah’a ulaşmayı dilemek yoktur; Kur’ân-ı Kerim’in olmazsa olmaz şartıdır. Bir kişi Allah’a ulaşmayı dilemezse o kişi:

1- Takva sahibi değildir.
2- Şirktedir.
3- Kâfirdir.
4- Tagutun dostudur.
5- Tagutun kuludur.
6- Dalâlettedir.
7- Hüsrandadır.
8- Allah’ın âyetlerinden gâfildir.
9- Gideceği yer mutlak olarak cehennemdir.
10- Hidayette değildir.
11- Amelleri boşa gider.
12- Fısktadır.

Tam 12 tane negatif faktör çıkıyor ortaya.

Şimdi ‘nebî’ dediğimiz zaman kendisine şeriat kitabı verilmiş olan ve Peygamber Efendimiz (S.A.V) ile birlikte son bulan bir peygamberlik müessesesi söz konusu. Allahû Tealâ Ahzâb Suresinin 40. âyet-i kerimesinde diyor ki:
 
33/AHZÂB-40: Mâ kâne muhammedun ebâ ehadin min ricâlikum, ve lâkin resûlallâhi ve hâtemen nebiyyine, ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmâ(alîmen).
Muhammed (A.S), sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası olmamıştır (değildir). Fakat Allah’ın Resûl’ü ve Nebîler’in (Peygamberler’in) Hatemi’dir (Sonuncusudur). Allah, herşeyi en iyi bilendir.


“O içinizden (Muhammed) içinizden hiçbir erkeğin babası değildir.” Erkek çocukları doğmuş ama ölmüşler. “O, Allah’ın Resûl’üdür ve nebîlerin sonuncusudur, hatemidir, mührüdür, nübüvvet müessesesi O’nunla birlikte hitam bulmuştur.” diyor Allahû Tealâ. “Sona ermiştir.” diyor.

Öyleyse nebîlik, Peygamber Efendimiz (S.A.V) ile birlikte sona eriyor, sevgili kardeşlerim! Risalet müessesesine gelince, risalet yani resûllük müessesesi hem nebî resûlü içerir, Peygamber Efendimiz (S.A.V) gördük ki hem nebîdir hem de resûldür. Âyet-i kerime açık ve kesin olarak söylüyor (Azhâb-40); nübüvvetin Peygamber Efendimiz (S.A.V) ile son bulduğunu görüyoruz.  Ama risalet kıyâmete kadar devam edecektir.

Resûllük müessesesi bir nebî resûllüktür. Son nebî resûl, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’dir. O’ndan evvel Hz. İsa’ydı. Ondan evvel birçok nebî resûl geçmiş. Kitaplardan kalan, elimizde kalan kitaplardan, ondan evvel bir şeriat kitabının sahibi olarak Hz. Musa’yı görüyoruz, Hz. İsa’dan evvel. Ama çok sayıda peygamber geçmiş Hz. Musa’dan Hz. İsa’ya gelinceye kadar. Tabiî bu peygamberlerin hepsi aynı zamanda resûl.

Her nebî mutlaka aynı zamanda resûldür ama her resûl nebî değildir. İşte Akaidin en büyük hatası burada; her resûlü nebî zannediyorlar. “Her resûl mutlaka nebîdir.” diyorlar. Ayrıca peygamberlik müessesesini resûllere has bir görev olarak söylüyorlar. Yani deveye sormuşlar: “Neden boynun eğri?” Deve de demiş: “Nerem doğru ki?”

Sevgili kardeşlerim! O kadar yanlış şeyler dînimize girmiş ki; şu anda da üniversitelerimizde hâlâ bu yanlışlar doğru diye okutuluyor. Bir defa Kur’ân-ı Kerim’de birçok âyette, nebî olmayan resûllerden bahsediyor Allahû Tealâ. Risalet müessesesi sadece üstelik, Allah’ın dîn görevi yapmak üzere gönderdiği elçiler için, vazifeliler için değil, meselâ Yûsuf Suresinin 50. âyet-i kerimesinde, firavunun Hz. Yusuf’a gönderdiği alelâde bir ulak (haberciye de) resûl adı verilmiş:
 
12/YÛSUF-50: Ve kâlel meliku’tûnî bihî, fe lemmâ câehur resûlu kâlerci’ ilâ rabbike fes’elhu mâ bâlun nisvetillâtî katta’ne eydiyehunn(eydiyehunne), inne rabbî bi keydihinne alîm(alîmun).
Ve Melik: “Onu bana getirin.” dedi. Böylece ona, resûl (ulak, haberci) geldiği zaman Yusuf (a.s): “Efendine dön ve ellerini kesen kadınların hali (durumu) nedir, ona sor.” dedi. Muhakkak ki; Rabbim onların hilelerini en iyi bilendir.


Hz. Süleyman’a Belkıs’ın gönderdiği elçi, resûl adıyla anılıyor:
 
27/NEML-34: Kâlet innel mulûke izâ dehalû karyeten efsedûhâ ve cealû eizzete ehlihâ ezilleten, ve kezâlike yef’alûn(yef’alûne).
(Sebe Melikesi): "Muhakkak ki melikler (hükümdarlar), bir ülkeye girdikleri zaman, onu ifsad ederler (bozguna uğratırlar) ve onun halkının izzet sahibi olanlarını zillete düşürürler. Ve işte onlar böyle yaparlar." dedi.

27/NEML-35: Ve innî mursiletun ileyhim bi hediyyetin fe nâzıratun bime yerciul murselûn(murselûne).
Ve muhakkak ki ben onlara hediye ile resûller göndereceğim. Böylece bakalım resûller (elçiler) ne ile dönecekler?

27/NEML-36: Fe lemmâ câe suleymâne kâle e tumiddûneni bi mâlin fe mâ âtâniyallâhu hayrun mimmâ âtâkum, bel entum bi hediyyetikum tefrahûn(tefrahûne).
Bunun üzerine (resûller hediyelerle) Süleyman (A.S)’a geldikleri zaman (Süleyman A.S): "Bana mal ile yardım mı ediyorsunuz? Allah’ın bana verdiği şeyler, size verdiği şeylerden daha hayırlı. Hayır, siz hediyenizle seviniyorsunuz (övünüyorsunuz)." dedi.

Onları geçelim, konumuzu karıştırmasın ama nebî olmayan resûller, nebî resûllerden büyük farklılıklar gösterir.

1- Nebî resûllerin arasında mutlaka fetret devri vardır. Yani meselâ geri kalanı, evvelkileri bir kenarı bırakalım ama Hz. İsa’dan Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e gelinceye kadar 600 yıl geçmiştir. 600 yıl peygambersiz bir fetret devri yaşanmıştır. Peygamber Efendimiz (S.A.V)’den bugüne kadar 1400 yıl peygamber yok. Bugün de yok, gelecekte de olmayacak. Öyleyse Hz. İsa’dan sonra 2000 yıl geçmiştir. 2000 yılda sadece bir tane peygamber gelmiştir; o da son peygamberdir. Bir daha peygamber gelmesi de mümkün değildir.

Öyleyse sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Görülüyor ki; peygamberler arasında fetret devirleri vardır. Ama resûller arasında fetret devirleri yoktur. Nereden biliyoruz? İşte Mu’minûn Suresi 44. âyet-i kerime:
 
23/MU'MİNÛN-44: Summe erselnâ rusulenâ tetrâ, kullemâ câe ummeten resûluhâ kezzebûhu fe etbâ’nâ ba’dahum ba’dan ve cealnâhum ehâdîs(ehâdîse), fe bu’den li kavmin lâ yu’minûn(yu’minûne).
Sonra Biz, resûllerimizi ardarda (arası kesilmeksizin) gönderdik. Her ümmete resûlü geldiği zaman, her defasında onu yalanladılar. Biz de onları birbiri arkasından (helâk ettik). Ve onları efsane kıldık. Artık mü’min olmayan kavim (Allah’ın rahmetinden) uzak olsun.

“Biz bütün kavimlere resûl gönderdik. O resûllerin ardarda gönderilmesi söz konusudur. Biz resûllerimizi ardarda gönderdik.” diyor Allahû Tealâ. “Ardı arkası kesilmeden gönderdik.” diyor. “Hangi kavme resûl gönderdiysek bütün kavimler resûllerini inkâr ettiler.” diyor. Ardarda resûl göndermiş, bütün kavimlere göndermiş. Ve bugün de bütün kavimlerde Allah’ın resûlleri yaşıyor. Allahû Tealâ Bakara Suresinin 87. âyet-i kerimesinde gene:
 
2/BAKARA-87: Ve lekad âteynâ mûsâl kitâbe ve kaffeynâ min ba’dihî bir rusuli ve âteynâ îsâbne meryemel beyyinâti ve eyyednâhu bi rûhil kudus(kudusi), e fe kullemâ câekum resûlun bimâ lâ tehvâ enfusukumustekbertum, fe ferîkan kezzebtum ve ferîkan taktulûn(taktulûne).
Andolsun ki, Biz, Musa’ya kitap verdik ve ondan sonra ardarda resûller gönderdik. Ve Meryem’in oğlu İsa’ya beyyineler (açık deliller) verdik ve onu Ruh’ûl Kudüs ile destekledik. Öyle ki, nefslerinizin hoşlanmadığı bir şeyle gelen resûle karşı, her defasında kibirlendiniz. Bu sebeple bir kısmını yalanladınız ve bir kısmını da öldürüyorsunuz.


“Biz bütün kavimlere resûl gönderdik.” diyor. “Ardarda gönderdik. Kesintisiz bir şekilde gönderdik.” diyor. Aynı şey. Şu anda da hiçbir kavim yok ki; orada bir resûl, Allah’ın bir resûlü olmasın. Allahû Tealâ’nın resûlleri konusunda zaten konferansta da bundan sonra da suallerin cevapları faslında resûllerden uzun uzun bahsetmiştik ama bir âyet daha verelim; Allahû Tealâ Nahl Suresinin 36. âyet-i kerimesinde: “Biz bütün kavimlere resûl göndeririz.” diyor:
 
16/NAHL-36: Ve lekad beasnâ fî kulli ummetin resûlen eni’budûllâhe vectenibût tâgût(tâgûte), fe minhum men hedallâhu ve minhum men hakkat aleyhid dalâletu, fe sîrû fîl ardı fanzurû keyfe kâne âkıbetul mukezzibîn(mukezzibîne).
Ve andolsun ki Biz, bütün ümmetlerin (milletlerin, kavimlerin) içinde resûl beas ettik (hayata getirdik, vazifeli kıldık). (Allah’a ulaşmayı dileyerek) Allah’a kul olsunlar ve taguttan (insan ve cin şeytanlardan) içtinap etsinler (sakınıp kurtulsunlar) diye. Onlardan bir kısmını (Resûlün daveti üzerine Allah’a ulaşmayı dileyenleri), Allah hidayete erdirdi ve bir kısmının (dilemeyenlerin) üzerine dalâlet hak oldu. Artık yeryüzünde gezin. Böylece yalanlayanların akıbetinin, nasıl olduğuna bakın (görün).

Yani “Ne kadar kavim varsa hepsine resûl göndeririz.” diyor. “O kavimlerdekileri dalâletten kurtarsınlar da hidayete erdirsinler diye.”
 
14/İBRÂHÎM-4: Ve mâ erselnâ min resûlin illâ bi lisâni kavmihî li yubeyyine lehum, fe yudillullâhu men yeşâu ve yehdî men yeşâu, ve huvel azîzul hakîm(hakîmu).
Hiçbir resûlümüz yoktur ki; Biz, onu kendi kavminin lisanıyla göndermiş olmayalım. Onlara (kendi lisanlarıyla) beyan etsin (açıklasın) diye. Öyleyse Allah, dilediğini (Allah’a ulaşmayı dilemeyenleri) dalâlette bırakır. Dilediğini (Allah’a ulaşmayı dileyenleri) hidayete erdirir. Ve O, Azîz’dir, Hikmet Sahibi’dir.

“Hiçbir kavim olmamıştır ki; Biz ona, onların lisanıyla konuşan bir resûl göndermiş olmayalım.” diyor.

İsrâ 15’te diyor ki:
 
17/İSRÂ-15: Menihtedâ fe innemâ yehtedî li nefsihî, ve men dalle fe innemâ yadıllu aleyhâ, ve lâ teziru vâziratun vizra uhrâ, ve mâ kunnâ muazzibîne hattâ neb’ase resûlâ(resûlen).
Kim hidayete erdiyse, sadece kendi nefsi için (nefsini tezkiye ettiği için) hidayete erer. Öyleyse kim dalâlette ise sorumluluğu sadece kendi üzerinde olarak dalâlette kalır. Yük taşıyan (günahı yüklenen) bir kimse, bir başkasının yükünü (günahını) yüklenmez. Ve Biz, bir resûl göndermedikçe azap edici olmadık.

“Biz bir resûl göndermedikçe hiçbir kavme azap vermeyiz.” diyor.

Öyleyse bütün kavimlerin, o kavimlerde yaşayan herkesin mutlaka önce cehenneme uğrayacağı kesin ve cehenneme uğrayan herkese Allah’ın resûlleri, Allah’ın cehennemdeki vazifelileri soruyor: “Size Allahû Tealâ resûl göndermedi mi?” Zumer 71’de Allahû Tealâ bunu söylüyor:
 
39/ZUMER-71: Vesîkallezîne keferû ilâ cehenneme zumerâ(zumeran), hattâ izâ câuhâ futihat ebvâbuhâ, ve kâle lehum hazenetuhâ e lem ye’tikum rusulun minkum yetlûne aleykum âyâti rabbikum ve yunzirûnekum likâe yevmikum hâzâ, kâlû belâ ve lâkin hakkat kelimetul azâbi alâl kâfirîn(kâfirîne).
Kâfirler, zümre zümre cehenneme sürülürler. Oraya geldikleri zaman, onun (cehennemin) kapıları açılır. Ve onun (cehennemin) bekçileri onlara derler ki: “Size, sizden (sizin aranızdan) olan resûller gelmedi mi ki, size Rabbinizin âyetlerini okusun, bugüne (buraya) geleceğinizi (söyleyerek) uyarsın?” (Cehenneme gidenler) dediler ki: “Evet (geldiler).” Fakat azap sözü kâfirlerin üzerine hak oldu.

“Size Allahû Tealâ resûl göndermedi mi? O resûlüyle size Allah’ın âyetlerini okuyup da ‘Allah’a ulaşmayı dilemiyorsunuz, gideceğiniz yer cehennemdir.’ diye bugüne geleceğinizi, bugün buraya geleceğinizi söylemediler mi?” 

Zumer 71’de Allahû Tealâ bunları söylüyor.

“Onlar da dediler ki: ‘Geldiler ama azap, kâfirlerin üzerlerine hak oldu.” Cehenneme giren herkes “Geldiler.” diyor. Bütün insanlara söylenmiş.

Benzer konular