Enfâl Suresinin 29. âyet-i kerimesini açıklar mısınız?

Anasayfa » Ana Sayfa » Takva » Enfâl Suresinin 29. âyet-i kerimesini açıklar mısınız?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Enfâl Suresinin 29. âyet-i kerimesini açıklar mısınız?

Es selâmu aleykum ve rahmetullâhi ve berekâtuhu! (Ve aleykum selâm ve rahmetullâhi ve berekâtuhu!) Canım Efendimiz! Sizi o kadar çok seviyoruz ki; her an sizinle mutluyuz. (Hay Allah razı olsun! Biz de sizlerle mutluyuz.) Güneşimiz, herşeyimiz Sevgili Efendimiz! (Siz de bizim ısıttığımız dünyasınız. Biz ışığımızı Allah’tan alırız ve size ulaştırırız.)

(Sevgili kardeşlerim! Kardeşimiz sualini şöyle soruyor:

Enfâl Suresinin 29. âyet-i kerimesini açıklar mısınız? (1. suali bu.)

Enfâl Suresinin 29. âyet-i kerimesinde:

“Ey inananlar! Takva sahibi olun.” diyor Allahû Tealâ.

8/ENFÂL-29: Yâ eyyuhâllezîne âmenû in tettekullâhe yec’al lekum furkânen ve yukeffir ankum seyyiâtikum ve yagfir lekum, vallâhu zul fadlil azîm(azîmi).
Ey âmenû olanlar! Allah’a karşı takva sahibi olursanız sizi furkan (hak ve bâtılı ayırma özelliği) sahibi kılar! Ve sizden (sizin) günahlarınızı örter ve size mağfiret eder (günahlarınızı sevaba çevirir). Ve Allah, büyük fazl sahibidir.


Yani henüz takva sahibi olmamış, kişi sadece Allah’a inanıyor. Allah'a ulaşmayı dilememiş. “Takva sahibi olun.” diyor. “Allah'a ulaşmayı dileyin ki; Allah size furkanlar versin. Ve sizin günahlarınızı örtsün.” diyor Allahû Tealâ. “Sonra da sizin günahlarınızı sevaba çevirsin. Size mağfiret etsin.”

İşte sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! “Bununla Allahû Tealâ acaba ne demek istiyor?” diye soruyor kardeşimiz.
 
Sevgili kardeşlerim! Biz Allah'a ulaşmayı dileyenleriz. Kim böyle ise Allah'a ulaşmayı dilerse dilediği an takva sahibi olur. Rûm Suresi 31. âyet-i kerime:
 
30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.


“munîbîne ileyhi vettekûhu: Allah’a yönel Allah'a ulaşmayı dile ve takva sahibi ol.”

Yani Allah'a ulaşmayı dilemeyen, takva sahibi değildir. Ve takva sahibi olduğumuz zaman Allahû Tealâ demek ki bize furkanlar veriyor. Bu furkanlar günahlarımızı örtüyor. Ne demek istiyor acaba Allahû Tealâ?

Sevgili kardeşlerim! Biz Allah'a ulaşmayı dilediğimiz an, Allahû Tealâ aynı anda işitir, bilir ve görür. Bundan evvel Allahû Tealâ mutlaka bizi seçmiştir. Kimlerin Allah'a ulaşmayı dileyeceğini de bilir. Kimlerin Allah'a ulaşmayı dilemeyeceğini de bilir. Ama buna rağmen insanların büyük kısmını seçer. Seçtiklerinden sadece Allah'a ulaşmayı dileyenler, Allah’a ulaştırılır O’nun tarafından.

İşte kişi Allah'a ulaşmayı dilemiş. Dilediği anda Allah o kişide Rahmân esmasıyla tecelli eder.

İşte kim Allah'a ulaşmayı dilerse Allah o kişiye zaten Rahmân esmasıyla tecelli etmekteydi. Ama Rahîm esmasıyla tecelli etmiyordu. Bu noktadan itibaren kişi Allah'a ulaşmayı dileyip mürşidine tâbî olduğu noktadan itibaren Allah Rahîm esmasıyla esmasıyla tecelli eder.

Yusûf Suresi 53. âyet-i kerime:
 
12/YÛSUF-53: Ve mâ uberriu nefsî, innen nefse le emmâretun bis sûi illâ mâ rahime rabbî, inne rabbî gafûrun rahîm(rahîmun).
Ve ben, nefsimi ibra edemem (temize çıkaramam). Muhakkak ki nefs, mutlaka sui olanı (şerri, kötülüğü) emreder. Rabbimin Rahîm esmasıyla tecelli ettiği (nefsler) hariç. Muhakkak ki Rabbim, mağfiret edendir (günahları sevaba çevirendir). Rahîm’dir (rahmet nurunu gönderen ve merhamet edendir).


“ve mâ uberriu nefsî, innen nefse le emmâretun bis sûı illâ mâ rahime rabbî: Yarabbi! Ben nefsimi beraat ettiremem. Çünkü nefs şerri emreder. Ama Rabbimin Rahîm esmasıyla tecelli ettiği nefsler hariç.”

Salâvât nurları beraberinde fazlı ve rahmeti getirir. 3’ü de nurdur. Salâvât taşıyıcı faktördür. Kargo uçağıdır. Beraberinde getirdiği fazıllar nurdur. Nefsimizin kalbini afetlerden temizleyen, nefsimizin kalbine yerleşen kesimdir. Salâvât nurları da nefsimizin kalbine fazılları getiren kuvvettir.

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allah'a ulaşmayı dilediğimiz anda Allah Rahmân esmasıyla tecelli eder. Biz o noktada 3 konumda olabiliriz:

1-Bize mutlaka tebliğ yapılmıştır. Tebliğ yapılmayan hiç kimse şu anda dünya üzerinde yaşamıyor. “Ölüp de kendisine tebliğ edilmeden ölen hiç kimse olmamış. Olmayacak da.” Allahû Tealâ böyle söylüyor.

“Ve de tebliğ yapıldığı anda yani; “Allah'a ulaşmayı dile! Dilemediğin takdirde şu 11 faktör senin üzerindedir. Bunlardan kurtulmak istiyorsan mutlaka Allah'a ulaşmayı dilemek mecburiyetindesin. Yoksa gideceğin yer cehennemdir.” Bu tebliğ herkese mutlaka yapılıyor.

Tebliğe karşı kararsız kalan kişi için yani bir hareket etmeyen, Allah'a ulaşmayı dilemeyen kişi için Allahû Tealâ diyor ki: “Onlar kâfirlerdir. Ve biz onların basar isimli görme hassalarının üzerine gışavet isimli bir perde çekeriz. Semî isimli işitme hassalarını mühürleriz. Kalplerini de idrakten mühürleyerek alıkoyarız.” 3 tane furkan oldu ve Allahû Tealâ bir de onların kalplerine ihbat koyuyor; 4 furkan.

O kişinin 4 furkanla ne kadar günahı varsa o günahların hepsi her furkanda 4’te 1’i kadar günahlarının sevap hanesine kaydedilmek suretiyle o kişinin bütün günahları örtülüyor Allahû Tealâ tarafından. Enfâl Suresinin bu 29. âyet-i kerimesi bunu söylüyor. Furkanlar veriyor Allahû Tealâ. 4 furkan ve bütün günahları örtülüyor.

Peki bu kişi öyle yapmamış; karşı çıkmış, öfkelenmiş ve de öfkesini de belli etmiş. Karşı çıkmış, tartışmaya girmiş. İşte bu insanlar için farklı bir durum var. Onların görme hassalarını değil görme uzuvlarını, gözlerini, Allahû Tealâ hicabı mesture ile kapatıyor. İşitme hassalarını değil, işitme uzuvlarını, kulaklarını vakra isimli bir engelle kapatıyor ve onların kalplerini Allahû Tealâ mühürlüyor. Kalplerine ekinnet koyuyor Allahû Tealâ. Bu koyduğu ekinnetle o kişinin idrak etmesini Allahû Tealâ engelliyor. İsrâ Suresi 45 ve 46. âyet-i kerimede Allahû Tealâ bunları söylüyor:
 
17/İSRÂ-45: Ve izâ kara’tel kur’âne cealnâ beyneke ve beynellezîne lâ yu’minûne bil âhirati hicâben mestûrâ(mestûran).
Sen Kur’ân’ı kıraat ettiğin (okuduğun) zaman, seninle ahirete (ölmeden evvel Allah’a ulaşmaya ve kıyâmet gününe) inanmayanlar arasına hicab-ı mesture kıldık (gözlerinin üzerine, seni peygamber olarak görmelerini engelleyen bir perde koyduk).

17/İSRÂ-46: Ve cealnâ alâ kulûbihim ekinneten en yefkahûhu ve fî âzânihim vakrâ(vakran), ve izâ zekerte rabbeke fîl kur’âni vahdehu vellev alâ edbârihim nufûrâ(nufûran).
O’nu (Kur’ân’ı), fıkıh (idrak) etmelerine karşı, (fıkıh edemesinler diye) kalplerinin üzerine ekinnet ve onların kulaklarına vakra (işitme engeli) kıldık. Ve sen, Kur’ân’da Rabbinin tekliğini zikrettiğin zaman nefretle arkalarına döndüler.


Ve böylece Allahû Tealâ o kişiye yine 4 ayrı açıdan furkanlar veriyor ve 4’te 1, 4’te 1 örtüyor günahlarını. Neticede bütün günahları örtülmüş oluyor kişinin. Eğer hepsi birden varsa, kişi önce sadece itiraz etmemişse, bu sebeple hassaları örtülmüşse, sonra şiddetle itiraz ettiği için uzuvları da örtülmüşse o kişinin, o zaman 7 tane furkan ediyor. Allahû Tealâ bu defa o kişinin günahlarını 7’ye bölmek suretiyle 7’de 1, 7’de 1, sevap hanesine eklenti yaparak o kişinin günahlarını tamamen örtüyor. 

İşte bu standartta kişinin sevapları günahlarını mutlaka aşıyor. Aştığı zamansa o kişinin gideceği yer mutlak olarak cennet oluyor. Allahû Tealâ “kimin sevap tartıları ağır basarsa onların cennete gideceğini” söylüyor Mu’minûn-102’de:
 
23/MU'MİNÛN-102: Fe men sekulet mevâzînuhu fe ulâike humul muflihûn(muflihûne).
O zaman kimin mizanı (sevap tartıları) ağır gelirse işte onlar, felâha erenlerdir.

23/MU'MİNÛN-103: Ve men haffet mevâzînuhu fe ulâikellezîne hasirû enfusehum fî cehenneme hâlidûn(hâlidûne).
Ve kimin mizanı (sevap tartıları) hafif gelirse, işte onlar, nefslerini hüsrana düşürenlerdir. Onlar, cehennemde ebediyyen kalacak olanlardır.


Öyleyse bu kişi Allah'a ulaşmayı dilediği anda sevap tartıları ağır basıyor. Ve o kişi o anda Allah’ın cennetini hak ediyor sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım!

Benzer konular