Cinn Suresinin 14. âyet-i kerimesi ile ve Neml Suresi 81. âyet-i kerimesindeki “teslim” arasında ilişki var mıdır?

Anasayfa » Ana Sayfa » Hidayet » Cinn Suresinin 14. âyet-i kerimesi ile ve Neml Suresi 81. âyet-i kerimesindeki “teslim” arasında ilişki var mıdır?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Cinn Suresinin 14. âyet-i kerimesi ile ve Neml Suresi 81. âyet-i kerimesindeki “teslim” arasında ilişki var mıdır?

72/CİNN-14: Ve ennâ minnâl muslimûne ve minnâl kâsitûn(kâsitûne), fe men esleme fe ulâike teharrav raşedâ(raşeden).
Ve gerçekten bizden, (Allah’a) teslim olanlar da var ve bizden kasitun (kalpleri kasiyet bağlamış) olanlar da var. Artık kim (Allah’a) teslim olmuşsa işte onlar, irşad olmayı (nefsin ve iradenin teslimini) arayanlardır (dileyenlerdir).

Neml Suresinin 81. âyet-i kerimesi:  

27/NEML-81: Ve mâ ente bi hâdîl umyi an dalâletihim, in tusmiu illâ men yu’minu bi âyâtinâ fe hum muslimûn(muslimûne).
Ve sen, körleri dalâletlerinden (çevirip) hidayete erdirecek değilsin. Sen, ancak âyetlerimize inananlara işittirebilirsin. İşte onlar, teslim olanlardır.


“Sen körleri bulundukları dalâletten hidayete erdiremezsin. Sen, ancak âyetlerimizi onlara îmân edip teslim olacaklara işittirebilirsin.”

Buradaki işaret, buradaki işarette Hucurât Suresinin 14. âyet-i kerimesi bir anlam ifade ediyor. Orada da Allahû Tealâ “muslimûn” işaretini vermiş. Diyor ki:

49/HUCURÂT-14: Kâletil a’râbu âmennâ, kul lem tu’minû ve lâkin kûlû eslemnâ ve lemmâ yedhulil îmânu fî kulûbikum, ve in tutîullâhe ve resûlehu lâ yelitkum min a’mâlikum şey’â(şey’en), innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun).
Araplar: “Biz âmenû olduk.” dediler. (Onlara) de ki: “Siz âmenû olmadınız (Allah’a ulaşmayı dilemediniz). Fakat: "Teslim olduk." deyin. Kalplerinize (içine) îmân girmedi. Ve eğer Allah’a ve O’nun Resûl'üne itaat ederseniz (Allah’a ulaşmayı dilerseniz), amellerinizden bir şey eksiltmez. Muhakkak ki Allah, Gafur’dur, Rahîm’dir.”


“Araplar dediler ki: Biz de mü’min olduk. Habibim de ki: Hayır! Siz mü’min olmadınız ama muslimûn olduk deyin. İslâm dairesinin içine girdik deyin.” diyor Allahû Tealâ, “Çünkü kalbinize îmân girmedi.”

Bu âyet-i kerimeyle, Neml Suresinin 81. âyet-i kerimesi ile Hucurât-14 arasında bir yakın ilişki var. Buradaki muslimûn kelimesi kendisini Allah’a teslim etmiş; ruhunu, vechini, nefsini ve iradesini Allah’a teslim etmiş olan kişi değil. İslâm dairesinin içine girmiş kişi. Dikkat edin! Allahû Tealâ açıkça burada, “Sen onları dalâletten hidayete erdiremezsin. Ve sen ancak âyetlerimizi, onlara îmân edip teslim olacaklara işittirirsin.” diyor.  Aslında burada, “İslâm dairesine girenlere” ifadesi, daha uygun oluyor. Bir, burdaki “muslimûn” kelimesi var. Bir de Bakara Suresinin 136. âyet-i kerimesindeki “muslimûn” kelimesi var.
 
2/BAKARA-136: Kûlû âmennâ billâhi ve mâ unzile ileynâ ve mâ unzile ilâ ibrâhîme ve ismâîle ve ishâka ve ya’kûbe vel esbâtı ve mâ ûtiye mûsâ ve îsâ ve mâ ûtiyen nebiyyûne min rabbihim, lâ nuferriku beyne ehadin minhum ve nahnu lehu muslimûn(muslimûne).
Deyin ki: “Biz Allah’a, bize indirilenlere, İbrâhîm (as.)’a, İsmail (as.)’a, İshak (as.)’a, Yâkub (as.) ve torunlarına indirilenlere, Musa (as.) ve İsa (as.)’ya verilenlere ve (diğer) nebîlere, Rab’leri tarafından verilenlere (sahife, kitap ve vahiylere) îmân ettik. Onların arasından hiçbirini ayırmayız (fark gözetmeyiz). Ve biz, O’na teslim olanlarız.”


Allahû Tealâ diyor ki: “Siz ölmeyin. Önce Allah’a teslim olun. Sonra ölün.”

Orada teslimin en sonuncusu var. Bir kişinin cenaze namazının kılınması sırasında Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e diyorlar ki: “Ey Allah'ın Resûl’ü! Bu kişi biz biliyoruz ki sana mü’min olmuştu.”

Peygamber Efendimiz (S.A.V) diyor ki: “Hayır, mü’min deme. Müslim de.” diyor. Üç defa tekrar ediyor bu sözü. O kişi ikinci defa mü’mindi diyor. Peygamber Efendimiz (S.A.V) gene “mü’min deme müslim de” diyor. Üçüncü defa söylüyor. Üçüncü defa gene aynı şeyi söylüyor Peygamber Efendimiz (S.A.V). O zaman bir sonuca ulaşıyoruz. Muslimûn kelimesinin ait olduğu yer, burada ikinci safhadır. Yani o kişi Allah’a ulaşmayı dilemiştir. Diledikten sonra Allah ondaki engelleri kaldırmıştır. Kaldırınca o kişi, o zaman hakikatleri anlamıştır. Artık kör, sağır ve dilsiz değildir. İşte onlar, o zaman İslâm dairesine giriyorlar. Şimdi Cinn-14’te muslimûn ve kâsitûn kelimeleri kullanılmış. Kâsitûn, kalbi tamamen kararmış olan kişi.

72/CİNN-14: Ve ennâ minnâl muslimûne ve minnâl kâsitûn(kâsitûne), fe men esleme fe ulâike teharrav raşedâ(raşeden).
Ve gerçekten bizden, (Allah’a) teslim olanlar da var ve bizden kasitun (kalpleri kasiyet bağlamış) olanlar da var. Artık kim (Allah’a) teslim olmuşsa işte onlar, irşad olmayı (nefsin ve iradenin teslimini) arayanlardır (dileyenlerdir).


Öyleyse, “Kim müslim olursa (fe men esleme fe ulâike teharrev reşedâ) o, mürşidini arar.” ifadesi, aslında kişinin Allah’a ulaşmayı diledikten sonraki noktasını da ifade eder. Nasıl 7 tane âmenû olma kademesi varsa, nasıl 7 tane takva kademesi varsa Kur'ân-ı Kerim’de, nasıl 7 tane felâh kademesi varsa Kur'ân-ı Kerim’de, teslim de bu standartlarda geçerli.

Teslim deyince her safhada bir teslimiyetin gerçekleştiğini görüyoruz. Kişi Allah’a ulaşmayı diliyor. Allah’a teslim olmuş mudur? Hayır, olmamıştır ama 7. basamağa Allahû Tealâ onu nasıl ulaştırıyor? O kişiye furkan vererek ulaştırıyor. Günahlarını örterek ulaştırıyor. Ama furkan verdiği zaman artık o kişi sağlam bir îmânın sahibi olmuştur. Ve kör, sağır ve dilsiz değildir. Ve bu noktada o kişi müslimdir. Ve bu kişi Allah’a ulaşmayı dilediği için müslimdir. Çünkü dilediği için müslimdir. Ama Allah’a ulaşmayı dilediği anda müslim değildi. Allahû Tealâ furkanlarını verdiği zaman müslim oluyor. Müslim adını alıyor. 1. müslim oluş burada oluşuyor. Böyle bir statüde kişi 1. davete icabet etmiş. Allahû Tealâ onu 2. davete icabet edecek hale getirmiş. 2. davet için teslim olmuş Allahû Tealâ’ya kişi. Yani ruhunu, vechini, nefsini, iradesini falan teslim etmiş değil. Ama İslâm dairesinin içine girerek bir teslim oluş. Buradaki teslimden murad kişinin görmeyi, işitmeyi sağlaması hali. Yani ancak o zaman kişi mürşidini arar hale geliyor. İrşad makamını Allahû Tealâ’dan ister hale geliyor. Soracak kişinin muhtevası, Allahû Tealâ’nın emirlerini inceleyecek, bakacak.

Allahû Tealâ diyor ki: “Bana ulaşmak için vesileyi iste Benden.” Biz diyoruz ki Allahû Tealâ’ya: “Yalnız Senden vesile isteriz.” Allahû Tealâ diyor ki: “Vesileyi; Allah’a ulaşmayı sağlayacak olan vesileyi Benden isteyin.” diyor Mâide Suresinin 35. âyet-i kerimesinde. Ve Bakara Suresinin 45, 46. âyetlerinde de nasıl isteneceğini söylüyor.

5/MÂİDE-35: Yâ eyyuhâllezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete ve câhidû fî sebîlihi leallekum tuflihûn(tuflihûne).
Ey âmenû olanlar (Allah’a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler); Allah’a karşı takva sahibi olun ve O’na ulaştıracak vesileyi isteyin. Ve O’nun yolunda cihad edin. Umulur ki böylece siz felâha erersiniz.


2/BAKARA-45: Vesteînû bis sabri ves salât(salâti), ve innehâ le kebîratun illâ alâl hâşiîn(hâşiîne).
(Allah’tan) sabırla ve namazla istiane (özel yardım) isteyin. Ve muhakkak ki o (hacet namazı ile Allah’a ulaştıracak mürşidini sormak), huşû sahibi olanlardan başkasına elbette ağır gelir.

2/BAKARA-46: Ellezîne yezunnûne ennehum mulâkû rabbihim ve ennehum ileyhi râciûn(râciûne).
Onlar (o huşû sahipleri) ki, Rab’lerine (dünya hayatında) muhakkak mülâki olacaklarına ve (sonunda ölümle) O’na döneceklerine yakîn derecesinde inanırlar.


İşte o noktada kişi vesileyi isteyecek noktaya burada geliyor. Kâsitûn olmaktan kurtuluyor. 1. teslimin standartlarının içine giriyor. Ve dalâletten, o kişi dalâletteyken hidayet üzere oluyor artık. Ve kişi işitebiliyor.

Benzer konular