Mutluluğu ve sevgiyi bugüne kadar, bu denli huzur ve mutlulukla dinlememiştim. Allah razı olsun. İslâm ve mutluluk kavramlarını bir arada nasıl değerlendirebiliriz?

Anasayfa » Ana Sayfa » Fena Makamı (1. teslim: ruh teslimi) » Mutluluğu ve sevgiyi bugüne kadar, bu denli huzur ve mutlulukla dinlememiştim. Allah razı olsun. İslâm ve mutluluk kavramlarını bir arada nasıl değerlendirebiliriz?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Mutluluğu ve sevgiyi bugüne kadar, bu denli huzur ve mutlulukla dinlememiştim. Allah razı olsun. İslâm ve mutluluk kavramlarını bir arada nasıl değerlendirebiliriz?

“İslâm” lügat mânâsı itibariyle “teslim olan” demektir. Teslimleri Kur’ân dizaynı içinde incelediğimizde:

1. Ruhun teslimi
2. Fizik bedenin teslimi
3. Nefsin teslimi ve
4. İradenin teslimi olarak 4 ayrı teslim ortaya çıkar. Ruhun, vechin (fizik vücudun), nefsin ve iradenin teslimi…

Sevgili kardeşlerim! Bunlardan en kolay teslim olan ruhtur. Birçok zavallı insan, “Ruh bedenden ayrılırsa insan ölür.” diye bir safsatanın kurbanı olmuşlar. Sevgili kardeşlerim, bir insanın ruhu her an vücudundan ayrılabilir. Ruhunuz bile duymaz. Yanlış oldu galiba. Çünkü ayrılan ruh. “Ruhunuz bile duymaz.” sözü burada uymadı. Öyle denir de öyle geçti aklımızdan, onu konuştuk.

Sevgili kardeşlerim! Evvela Allahû Tealâ’nın emri, bir göreviniz var: Başka insanları mutlu etmek. Niçin? Allahû Tealâ niçin bunu emir olarak koymuş acaba Tevrat’ta da İncil’e de Kur’ân-ı Kerim’e de? Niçin? Çünkü siz başka insanların her birine, hangi ölçüde mutluluk verebilirseniz, onlara verdiğiniz mutluluğun aynını Allah size de yaşatacaktır. Yani bir insan, etrafındaki insanlardan 10 kişiye ya da hepsinin toplamı olarak 10 kişiye ‘10A’ kadar mutluluk vermiş. Neden vermiş? Çünkü onlar, başkalarına ‘10A’ kadar mutluluk vermişler. Onların toplamı kadar mutluluğu, Allahû Tealâ o mutluluğu veren kişiye mutlak olarak yaşatır. Bu, Allah’ın eşitlik kanunudur. Sonuç mutlaka eşittir. Ne ka(dar) küfte, o ka(dar) ekmek! Başkalarına verdiğiniz mutluluk ne kadar; siz de o kadar mutlu olursunuz.

Peki, bunun tersi de geçerli mi? Ne yazık ki evet. Yani başkalarına verdiğiniz toplam mutsuzluk kadar, Allahû Tealâ sizi de mutsuz eder. İşte vicdan azabı dediğimiz şey budur: Bir insanın başkalarına kötülük etmesi ve onları üzmesi, arkasından kendisinin aynı hüzne Allahû Tealâ tarafından ulaştırılması…

Bütün bunlara rağmen, dünyada kötülükler durmuyor sevgili kardeşlerim! İnsanlar eğer Allah’ın kanunlarından haberdar olabilselerdi, başkalarına ulaştırdıkları mutsuzlukları Allahû Tealâ kendilerine de yaşatacak, onları bilselerdi, o zaman dünyada her şey sütliman olurdu. Sevgili kardeşlerim, insanlar bilmiyorlar. Belki hiç öğrenemeyecekler. Ama Allah’ın haksızlık ettiği hiç görülmemiştir. Böyle bir şey mümkün değildir. O, herşeyi bilir. Ve kim başkalarına ne kadar kötülük yaparsa, Allahû Tealâ ona o kadar sıkıntı verir. Kim başkalarına ne kadar iyilik yaparsa, Allah o kişiye, o kadar huzur ve mutluluk verir. Bütün insanlar mutluluğu yaşamak üzere doğmuşlardır. Herkes aynı hedefe yöneliktir ve mutluluğu yaşar.

Sevgili kardeşlerim! Bütün insanlar için Allahû Tealâ açık ve kesin bir şekilde hedef tayin etmiş: İnsanların mutlu olmaları. Bunun en kolay yolu ise başkalarını mutlu etmektir. Bir taraftan Allah’ın bize verdiği vazifeler: Namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek, kelime-i şahadet getirmek ve özellikle zikir yapmak, zikir yapmak, zikir yapmak. Mutluluğun temelinde bu vardır. “Allah” kelimesinin ard arda “Allah, Allah, Allah” diye sesle tekrarı veya “Allah, Allah, Allah” diye sessiz tekrarı veya kişinin dilini bile kımıldatmadan, iç dünyasında tekrar etmesi; hepsi Allah katında geçerlidir. Ve Allahû Tealâ ister ki; insanlar daimî zikrin içinde olsunlar, her an derecat kazansınlar, en üst kat cennetlere ulaşsınlar.

Sevgili kardeşlerim! Cennetlerin, 7 kat cennetin katlanmasında, sizin içinde bulunduğunuz seviye her zaman söz konusudur. Ne ka(dar) küfte, o ka(dar) ekmek! Ne kadar derecat kazandınız, ne kadar derecat kaybettiniz? Kazandıklarınızdan, kaybettikleriniz çıkarılır. Aradaki fark sizin kazancınızdır. Ne yazık ki birçok insan için bunun tersi cereyan eder. Çünkü onlar Allah’ın dînini yaşamayı tatbik sahasına koymamışlardır. Ve onların kaybettikleri dereceler kazandıkları derecelerden fazladır. İşte onlar için gidecekleri yer Allah’ın cenneti olamaz.

Sevgili kardeşlerim! Bütün insanlar için Allahû Tealâ ne istiyor? Mutluluk istiyor sevgili kardeşlerim! Kazandıkları derecelerin, kaybettikleri derecelerden fazla olmasını istiyor. Bu varsa o kişi mutluluğu yaşayabilir. Bütün insanlar cennete giremez. İnsanlara hiç öğretilmemiş. ‘Allahû Tealâ’nın kanunları insanlara’ deyince bütün insanları kastetmiyoruz. Öğretilmeyen insanlardan bahsediyoruz. Onlar, cennete girmek imkânından mahrum olanlardır. Sevgili kardeşlerim! Yazık değil mi? Hepimizin görevi değil mi insanlara anlatmak?

1. Allah’a ulaşmayı dilemek
2. Mürşide tâbiiyet
3. Ruhu bu sebeple, tâbiiyet sırasında vücuttan ayrılan ruhu 7-8 ay içinde Allah’a ulaştırmak

İşte buraya kadarını Allahû Tealâ garanti ediyor sevgili kardeşlerim! Âyet aynen şöyle:

42/ŞÛRÂ-13: Şeraa lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrakû fîhi, kebure alâl muşrikîne mâ ted’ûhum ileyhi, allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).


“Kim Bana ulaşmayı dilerse, Ben onu Kendime ulaştırırım.” buyuruyor Allahû Tealâ.

Herkes için garanti bu sevgili kardeşlerim! Kim Allah’a ulaşmayı kalben dilerse, Allah onu mutlaka Kendisine ulaştırır. Bu ise onun cennete girmesi için yeterli sebeptir: Allah’a ulaşmak…

1. Allah’a ulaşmayı dilemek; 1. safha.
2. Sonra Allah’a mürşidini sorup öğrenerek o mürşide ulaşıp mürşide tâbiiyet; 2. safha.
3. Bu noktada, o kişinin vücudundan ayrılan ruhu Allah’a doğru yola çıkan kafileye katılır. Ve o kişinin ruhunun 7 tane gök katını aşarak, 7. gök katında 7 tane âlemden geçerek, oradan da Sidretül Münteha’ya yükselerek, ruhunu Sidretül Münteha’dan Allahû Tealâ’ya ulaştırması; ruhun Allah’a ulaşması.

Ne olur bu? O kişinin ermiş evliya olması demektir bunun mânâsı. “Ermiş evliya, ermiş evliya” dedikleri işte odur; ruhunu dünya hayatını yaşarken Allah’a ulaştıran kişi.

Sevgili kardeşlerim! Kim hacet namazını kılıp Allah’tan mürşidini sormuşsa, Allah’ın emriyle o mürşide ulaşmışsa, o mürşide tâbî olmuşsa, tâbî olduğu an o kişinin ruhu mutlaka vücudundan ayrılır. Bu ayrılan ruhun Allah’a ulaşması 7-8 aylık bir devreyi oluşturur. Bu ruh 1. kata, sonra 2. kata, sonra 3. kata, sonra 4., 5. ve 6. ve 7. katlara çıkacaktır. 7. katta, soldan sağa doğru 7 âlem geçecektir. Oradan dikey bir yolculukla Sidretül Münteha’ya ulaşacaktır. Oradan da Allah’ın Zat’ına yükselecektir.

Ruh, Allah’tan gelmiştir ve Allah’ın emri üzerine Allah’a ulaştırılmıştır. Bu, ruhun teslimidir; Allah’ın garanti ettiği bir teslim. Çünkü diyor ki:

42/ŞÛRÂ-13: Şeraa lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrakû fîhi, kebure alâl muşrikîne mâ ted’ûhum ileyhi, allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).


“Kim Bana ulaşmayı dilerse; yani kim Bana ruhunu ulaştırmayı dilerse, Ben onu Kendime ulaştırırım.” Ve kişinin ruhu Allah’a ulaşıyor.

1. Bu kişi Allah’a ulaşmayı dileyip de ölseydi, 1. kat cennete girecekti. Ölmemiş. Mürşidine tâbî olmuş. Mürşidine tâbî olup da ruhu vücudundan ayrıldıktan sonra ölseydi ki; bu kişinin ayrılmıştır. 2 kat cennetin sahibi olacaktır kişi. Ama bu noktadan sonra 7 tane gök katını aşacaktır. Ruh 7. gök katında 7 tane âlemden geçecektir soldan sağa doğru. Ve 7. âlemden dikey bir yolculukla Sidretül Münteha’ya çıkacaktır. Oradan da Allah’ın Zat’ına ulaşacaktır. Allah’ın Zat’ında ifna olacaktır, yok olacaktır. İşte bu kişi ermiş evliyadır.

1. Allah’a ulaşmayı dileyip de ölseydi, 1. kat cennete girecekti.
2. Mürşidine tâbî olup ölseydi, 2. kat cennete girecekti.
3. Ruhunu Allah’a ulaştırıp da ölse, bu kişi daha öteye geçemese 3. kat cennete mutlaka girer. Ruhu Allah’a ulaşmıştır.
4. Yaşarsa fizik vücudunu teslim edecektir; 4.
5. Nefsini teslim edecektir; 5.
6. Muhlis olacaktır; 6.
7. İradesini de Allah’a teslim edecektir; 7.

7. kata kadar; son kata kadar çıkacaktır. İşte Allahû Tealâ kanunlarını koymuş. Bu kanunlar muhtevası içerisinde insanların 7 tane cennetten bir tanesine gitmesi söz konusu olur.

Allah razı olsun.

Benzer konular