Kehf Suresinin 110. âyet-i kerimesine göre Allah'a ulaşmayı dilemeden salih amel işlemek mümkün değildir, diyebilir miyiz?

Anasayfa » Ana Sayfa » Amilussalihat » Kehf Suresinin 110. âyet-i kerimesine göre Allah'a ulaşmayı dilemeden salih amel işlemek mümkün değildir, diyebilir miyiz?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Kehf Suresinin 110. âyet-i kerimesine göre Allah'a ulaşmayı dilemeden salih amel işlemek mümkün değildir, diyebilir miyiz?

Kehf Suresinin 110. âyet-i kerimende:

18/KEHF-110: Kul innemâ ene beşerun mislukum yûhâ ileyye ennemâ ilâhukum ilâhun vâhidun, fe men kâne yercû likâe rabbihî felya’mel amelen sâlihan ve lâ yuşrik bi ıbâdeti rabbihî ehadâ(ehaden).
De ki: “Ben sizin gibi sadece bir beşerim. Bana sizin ilâhınızın tek bir ilâh olduğu vahyolunuyor. O taktirde kim Rabbine mülâki olmayı (ölmeden evvel Allah’a ulaşmayı) dilerse, o zaman salih amel (nefs tezkiyesi) yapsın ve Rabbinin ibadetine başka birini (bir şeyi) ortak koşmasın.”


kul innemâ ene beşerun mislukum yûhâ ileyye ennemâ ilâhukum ilâhun vâhid(vâhidun): De ki; “Muhakkak ki ben sizin gibi bir beşerim. Bana İlâhınızın tek bir İlâh olduğu vahyolunuyor."
fe men kâne yercû likâe rabbihî: Kim Rabbine mülâki olmayı, ruhunu ulaştırmayı dilerse.
fel ya’mel amelen sâlihan: O zaman o, salih amel işlesin yani nefs tezkiyesi yapsın. Yani ruhunu Allah'a ulaştırmak için mürşidine ulaşsın.
ve lâ yuşrik bi ıbâdeti rabbihî ehadâ(ehaden): Ve kimseyi ibadetine ortak koşmasın.

Şimdi sualini soruyor Serdar. İnşallah bu âyet-i kerimeye göre Allah'a ulaşmayı dilemeden salih amel işlemek mümkün değildir, diyebilir miyiz?

Gayet tabiî, Allah'a ulaşmayı dilemeyen bir kişi hiçbir zaman salih amel işleyemez. Neden işleyemez? Allah'a ulaşmayı dilemediyse onun ameli salih amel olmaz. Ne demek istiyoruz? Şunu demek istiyoruz. Bir insan Allah'a ulaşmayı dilemedikçe o kişide Allah'ın Rahîm esması tecelli etmez. Tecelli etmezse o kişinin zikir yaptığını düşünün, salih amel işlemek zikir yapmak demek ve salih amel işlemek demek bu zikirle o kişinin kalbine Allah'ın rahmetinin, fazlının ve salâvâtının ulaşması demektir. Ve bu rahmet fazl ve salâvâttan önce %2 rahmetin sonra %98’e kadar fazılların o kişinin nefsinin kalbine ulaşmakla kalmayıp, kişinin nefsin kalbinde îmân kelimesine yapışmasını temin etmesi lâzımdır. Ama eğer Allah'a ulaşmayı dilemediyse, Rahîm esması hiçbir zaman tecelli etmeyecektir. Bu kişi hiçbir zaman salih amel işleyemeyecektir. Amilüssalihat işlemesi mümkün değildir. Derecat kazandıran bütün ameller amilüssalihat değildir. Amilüssalihat: Islah edici amel demektir.

Derecat kazandıran ameller herşeydir. Namaz kılarsınız derecat kazanırsınız, oruç tutarsınız derecat kazanırsınız, birinin bir iyiliğine koşarsınız, ona bir yardımda bulunursunuz derecat kazanırsınız. Her pozitif davranışınız size derecat kazandırır. Bu salih amel değildir. Bu yaptığınız şeyler sebebiyle nefsiniz ıslah olmaz. Nefsinizi ıslah eden şey, nefs tezkiyesidir. Bunun için de nefsinizin kalbine mutlaka rahmet, fazl ve salâvâtın girmesi lâzımdır. Bunlardan özellikle fazılların, nefsinizin kalbinde Allah'ın yazacağı îmân kelimesinin etrafında toplanması lâzımdır.

“Allah'a ulaşmayı dilemeden salih amel işlemek mümkün değildir.” diyebiliriz.  

“Ancak bu kişilerin Rab’lerine ortak koşmaması mümkün değildir, diyebilir miyiz?” Diyemeyiz. Allah'a ulaşmayı dilemeden salih amel işlemek mümkün değildir, diyebiliriz. Çünkü ancak Allah'a ulaşmayı dilersek Rahîm esmasıyla Allah tecelli edecektir. Salih amel ancak bu şekilde mümkündür. “Ama Allah'a ulaşmayı dilemeyen kişilerin Rab’lerine ortak koşmaması mümkündür, diyebilir miyiz?” diyor. Diyemeyiz. Çünkü Allah'a ulaşmayı dilemeyen bir kişi şirktedir. Rum Suresinin 31 ve 32. âyetlerine göre şirktedir.

30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.

30/RÛM-32: Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyean, kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne).
(O müşriklerden olmayın ki) onlar, dînlerinde fırkalara ayrıldılar ve grup grup oldular. Bütün gruplar, kendilerinde olanla ferahlanırlar.


Ne diyordu Allahû Tealâ: “Rabbine yönel, Allah'a ulaşmayı dile ve Allah'a karşı takva sahibi ol. Ve namaz kıl ve müşriklerden olma. O müşriklerden olma ki onlar, fırkalara ayrılmışlardır, ayrı ayrı hizipler oluşturmuşlardır. Her hizip kendi elindekiyle ferahlanır.”

Kimmiş bunlar? Bunlar Allah'a ulaşmayı dilemeyenlerdir. Ne yapmışlar? 72 tane hizip oluşturmuşlar bugünkü günde. Ve her biri kendi elindekiyle ferahlanıyorlar. Kim bu insanlar? Müşrikler, Allah'a şirk koşanlar, ortak koşanlar.

Öyleyse bu kişilerin Rab’lerine ortak koşmaması mümkündür, diyemeyiz. Bu kişiler Allah'a ulaşmayı dilemedikleri sürece Rab’lerine ortak koşmuşlardır. Diledikleri takdirde Rab’lerine ortak koşmamayı başaracaklardır. Şirkte olmak demek; Allah'a ortak koşmak demektir.

Peki, Allah'a ulaşmayı dilemeyen bu insanlar nelerini Allah'a ortak koşuyorlar? Nefslerinin afetlerini. Bu sualin cevabı Casiye Suresinin 23. âyet-i kerimesindedir. Allahû Tealâ diyor ki:

45/CÂSİYE-23: E fe raeyte menittehaze ilâhehu hevâhu ve edallehullâhu alâ ilmin ve hateme alâ sem’ihî ve kalbihî ve ceale alâ basarihî gışâveten, fe men yehdîhi min ba’dillâhi, e fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne).
Hevasını kendisine ilâh edinen kişiyi gördün mü? Ve Allah, onu ilim (onun faydasız ilmi) üzere dalâlette bıraktı. Ve onun işitme hassasını ve kalbini mühürledi. Ve onun basar (görme) hassasının üzerine gışavet (perde) çekti. Bu durumda Allah’tan sonra onu kim hidayete erdirir? Hâlâ tezekkür etmez misiniz?


“Habibim, o hevalarını kendilerine ilâh edinenleri görüyor musun? Allah, onları onların ilimleri üzere dalâlette bırakır.” Ne yapıyorlarmış, ne yapıyorlarmış? Allahû Tealâ “O hevalarını kendilerine ilâh edinenler.” diyor. Ne olmuş? Hevalarını ilâh edinmişler yani Allah'a şirk koşmuşlar. Durumları ne? Özellikleri ne? Bunlar Allah'a ulaşmayı dilemeyen insanlar. Şirkteler ve ilimleri üzere dalâletteler. Şirkte olmalarının sebebi hevalarını Allah'a ortak koşmalarıdır. Hevalarını ilâh edinmeleridir. İkinci bir ilâh ediniyorlar. O hevalarıdır. Hevalarını ilâh edinen bu insanlar Allah'a ulaşmayı dilemeyenlerdir. Bu sebeple Allahû Tealâ kişilerin görme hassalarının üzerine gışavet koyuyor, işitme hassalarını mühürlüyor, idrak hassalarını da mühürlüyor. Bunlar Allah'a şirk koşanlar, Allah'a ulaşmayı dilemeyenlerdir.

Hevaları ile Allah'a şirk koşuyorlar. Hevalarını kendilerine ilâh edinmekle Allah'a şirk koşuyorlar. Sadece bunlar Allah'a ulaşmayı dilemeyen insanlardır.

Benzer konular