Bakara 8, Mâide 61 ve Hucurat 14 arasında bir ilişki var mı? Günümüzde Allah’a ulaşmayı dilemeyen fakat dîni yaşadıklarını zanneden herkesin bu standart içinde olduğunu söyleyebilir miyiz?

Anasayfa » Ana Sayfa » Âmenû » Bakara 8, Mâide 61 ve Hucurat 14 arasında bir ilişki var mı? Günümüzde Allah’a ulaşmayı dilemeyen fakat dîni yaşadıklarını zanneden herkesin bu standart içinde olduğunu söyleyebilir miyiz?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Bakara 8, Mâide 61 ve Hucurat 14 arasında bir ilişki var mı? Günümüzde Allah’a ulaşmayı dilemeyen fakat dîni yaşadıklarını zanneden herkesin bu standart içinde olduğunu söyleyebilir miyiz?

2/BAKARA-8: Ve minen nâsi men yekûlu âmennâ billâhi ve bil yevmil âhıri ve mâ hum bi mu’minîn(mu’minîne).
Ve insanlardan bir kısmı derler ki: “Biz Allah’a ve ahiret gününe (hayatta iken ruhun Allah’a ulaşacağı güne) îmân ettik.” Ve onlar mü’min değillerdir.


ve minen nâsi men yekûlu âmennâ billâhi ve bil yevmil âhıri ve mâ hum bi mu’minîn(mu’minîne): Ve insanlardan ben muhakkak ki Allah’a âmenû oldum diyenler derler ki.
bil yevmil âhıri:  Ve yevm’il âhire de inandım, Allah’a da âmenû oldum. Yevm’il âhire de inandım.
ve mâ hum bi mu’minîn(mu’minîne): Ama onlar mü’min değillerdir.

Yevm’il âhir; ruhun Allah’a ulaşma günü.

Biz hayattayken ruhumuzun vücudumuzdan ayrılarak Allah’a ulaştığı gün, yevm’il âhir’dir.

Mâide 61:

5/MÂİDE-61: Ve izâ câukum kâlû âmennâ ve kad dehalû bil kufri ve hum kad haracû bihî, vallâhu a’lemu bimâ kânû yektumûn(yektumûne).
Ve (onlar) size geldikleri zaman: “Îmân ettik.” dediler. Oysa onlar, küfürle girip, küfürle çıkmışlardır. Ve Allah, onların gizlediklerini çok iyi bilir.


“Onlar size geldikleri zaman ‘âmenû olduk’ dediler. Oysaki onlar küfürle gelip küfürle çıkmışlardır ve Allah onların gizlediklerini çok iyi bilir.”

Hucurât 14:

49/HUCURÂT-14: Kâletil a’râbu âmennâ, kul lem tu’minû ve lâkin kûlû eslemnâ ve lemmâ yedhulil îmânu fî kulûbikum, ve in tutîullâhe ve resûlehu lâ yelitkum min a’mâlikum şey’â(şey’en), innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun).
Araplar: “Biz âmenû olduk.” dediler. (Onlara) de ki: “Siz âmenû olmadınız (Allah’a ulaşmayı dilemediniz). Fakat: "Teslim olduk." deyin. Kalplerinize (içine) îmân girmedi. Ve eğer Allah’a ve O’nun Resûl'üne itaat ederseniz (Allah’a ulaşmayı dilerseniz), amellerinizden bir şey eksiltmez. Muhakkak ki Allah, Gafur’dur, Rahîm’dir.”


kâletil a’râbu âmennâ: Araplar dediler ki: Biz mü’min olduk.
kul: De ki.  
lem tu’minû: Siz mü’min olmadınız.
ve lâkin kûlû eslemnâ: Teslim olduk; teslime girdik; İslâm’a girdik deyin.
ve lemmâ yedhulil îmânu fî kulûbikum: Kalplerinizin içine îmân girmedi.
ve in tutîullâhe ve resûlehu: Eğer Allah’a ve Resûl’üne itaat ederseniz.
lâ yelitkum min a’mâlikum: Amellerinizden bir şey eksilmez.
a’mâlikum şey’â(şey’en): Amellerinizden hiçbir şey eksilmez.
innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun): Muhakkak ki Allah Gafur’dur; mağfiret edendir. Rahîm’dir; rahmet nuru gönderendir. Rahîm esmasıyla tecelli edendir.

Buradaki üç grup için de aynı şey söylenebilir. Üç grubun üçündekiler de Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerdir. Allah’a inanıyorlar; “Allah vardır.” diyorlar. Kesinlikle Allah’a inanıyorlar da ama Allah’a ulaşmayı dilemiyorlar bu insanlar. Allah’a ulaşmayı dilemedikleri için orada problem oluşuyor. Allah’a ulaşmayı dilemeyen hiç kimse mü’min olamaz. Âmenû olamaz, âmenû olanlar Allah’a ulaşmayı dileyenlerdir. Ve Allahû Tealâ Bakara Suresinin 257. âyet-i kerimesinde diyor ki:

2/BAKARA-257: Allâhu velîyyullezîne âmenû, yuhricuhum minez zulumâti ilân nûr(nûri), vellezîne keferû evliyâuhumut tâgûtu yuhricûnehum minen nûri ilâz zulumât(zulumâti), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Allah, âmenû olanların (Allah’a ulaşmayı dileyenlerin) dostudur, onları (onların nefslerinin kalplerini) zulmetten nura çıkarır. Ve kâfirlerin dostları taguttur (onlar, şeytanı dost edinirler, şeytan kimseye dost olmaz), onları (onların nefslerinin kalplerini) nurdan zulmete çıkarırlar. İşte onlar, ateş ehlidir. Onlar, orada ebedî kalacak olanlardır.


allâhu velîyyullezîne âmenû: Allah’ âmenû olanların dostudur.  
yuhricuhum minez zulumâti ilen nûr(nûri): Onları zulmetten nura çıkarır.

“Âmenû olan mü’minlerin” demek bu. Çünkü âmenû olan kişi gerçek anlamda mü’min olmuştur. Zaten açıklama hemen arkadan geliyor:
 
“vellezîne keferû evliyâuhumut tâgûtu yuhricûnehum minen nûri ilâz zulumât(zulumâti): Kâfirlere gelince onlar da tagutun dostlarıdır ve onlar, tagut tarafından nurdan zulmete götürülürler. Onların kalpleri nurdan zulmete götürülür.” diyor Allahû Tealâ.

Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Burada çok açık bir olayla karşı karşıyayız. Allah’a ulaşmayı dilemeyen ama Allah’a inanan kişi kendisini mü’min zannediyor. Ve diyor ki: “Ben mü’minim.” Gerçekten lügat mânâsına baktığınız zaman mü’min îmânın sahibi demektir. İnanmış kişi demektir. Allah’a inanmış kişidir mü’min. Lügat mânâsı gerçekten budur.

Şimdi diyor ki: “Mü’min olmak, îmânın sahibi olmak; Allah’a inanmış olmak demek. Ben îmânın sahibiyim. Allah’a inanıyorum. Öyleyse ben mü’minim.” Ama Allahû Tealâ hiç kimsenin Allah’a ulaşmayı dilemedikçe mü’min olamayacağını söylüyor. Olmasının mümkün olmadığını söylüyor.

Hiç kimse Allah’a ulaşmayı dilemedikçe mü’min olamaz. Allah’a inanmak, mü’min olmanın şartlarından sadece bir tanedir. Asıl şart, Allah’a ulaşmayı dilemektir. Allah'a ulaşmayı dileyen kişi Allah’a inanıyor. Dünya hayatında insan ruhunun Allah’a ulaşacağına inanıyor. Bunun üzerine farz olduğuna da inanıyor ve Allah’a ulaşmayı da dilemiş. Bu şartlar varsa bir kişi mü’min’dir yoksa değildir. İslâm dairesine girmiş olur. Araplar da sahâbe gibi Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e tâbî olmuşlar. Ve demişler ki tâbî olduktan sonra:  “Biz mü’min olduk.” Ama olmamışlar. Çünkü Allah’a ulaşmayı dilememişler; mü’min olmamışlar.

Benzer konular