Mâide Suresinin 19. âyet-i kerimesiyle Furkân Suresinin 51. âyet-i kerimesini bizlere açıklar mısınız? Furkân Suresinin 51. âyet-i kerimesinde ifade edilen nezirlerin nebî nezirler olduğunu anlayabilir miyiz?

Anasayfa » Ana Sayfa » Resûl ve Nebî » Mâide Suresinin 19. âyet-i kerimesiyle Furkân Suresinin 51. âyet-i kerimesini bizlere açıklar mısınız? Furkân Suresinin 51. âyet-i kerimesinde ifade edilen nezirlerin nebî nezirler olduğunu anlayabilir miyiz?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Mâide Suresinin 19. âyet-i kerimesiyle Furkân Suresinin 51. âyet-i kerimesini bizlere açıklar mısınız? Furkân Suresinin 51. âyet-i kerimesinde ifade edilen nezirlerin nebî nezirler olduğunu anlayabilir miyiz?

Mâide Suresinin 19. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ diyor ki:

5/MÂİDE-19: Yâ ehlel kitâbi kad câekum resûlunâ yubeyyinu lekum alâ fetretin min er rusuli en tekûlû mâ câenâ min beşîrin ve lâ nezîrin fe kad câekum beşîrun ve nezîr(nezîru) vallâhu alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun).
Ey Kitap ehli! Resûllerin (peygamberlerin) fetret devrinde (aralarının kesildiği zamanda), sizlere gerçekleri açıklayan Resûl’ümüz (elçimiz) gelmişti. “Bize bir müjdeleyici ve de uyarıcı gelmedi.” dersiniz diye (dememeniz için). Oysa size "müjdeleyici ve uyarıcı" bir Resûl gelmişti. Allah herşeye kaadirdir.


yâ ehlel kitâbi: Ey kitap ehli!
kad câekum resûlunâ: Size resûlümüz geldi.
yubeyyinu lekum alâ fetretin min er rusuli: Resûllerin fetret devrinde.

Yani buradaki resûl, resûllerin fetret devri eğer kavim resûlü olsaydı bunlar fetret devri olamazdı. “Resûllerin fetret devrinde.” diyor, “Resûllerin ardının arkasının kesildiği bir devirde…” Bu resûller kavim resûlleri olamaz çünkü kavim resûllerini de art arda gönderdiğini söylüyor Allahû Tealâ. İspatlar orada kesinleşmiş durumda, tekrar tekrar ispat etmeye gerek yok.

Kavim resûlleri her devirde, her kavimde vardır. Mesela şu anda dünya, devirlerinden birini yaşıyor, şu anda bütün kavimlerde Allah’ın bir resûlü mutlaka yaşıyor. İşte fetret devrinde nebîler fetret devri yaşarlar, “Nebîlerin fetret devrinde resûlümüz geldi.” diyor Allahû Tealâ. Burada bahsettiği resûlün, nebî resûl olması çok kuvvetli.

Allahû Tealâ kitap ehline sesleniyor: “Nebîlerin fetret devrinde, nebî resûllerin fetret devrinde, size resûlümüz geldi.”

Aslında burada Allahû Tealâ’nın söylediği “kad câekum; geldi değil, gelmişti. ” oluyor muhteva. Kitap ehline sesleniyor Allahû Tealâ, bütün kitapların sahiplerine sesleniyor: “Resûlûmüz gelmişti, size beyan etmek için.” diyor.

en tekûlû mâ câenâ min beşîrin ve lâ nezîrin: Bize bir müjdeleyici ve de uyarıcı gelmedi dersiniz diye (yani dememeniz için)

“Böylece sizlere müjdeleyici ve uyarıcı bir nezir, bir resûl gelmişti.” diyor Allahû Tealâ.

fe kad câekum beşîrun ve nezîrun: Size bir müjdeleyici ve uyarıcı gelmişti.
vallâhu alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun): Allah her şeye kaadirdir.

Mâide-19’da Allahû Tealâ nebîlerin arasının kesildiği bir devrede gelen bir resûlden bahsediyor. Nübüvvet müessessesi, Hazreti İsa’dan sonra 600 yıl mevcut değildi. Sonra Peygamber Efendimiz (S.A.V) son nebî olarak vazifeli geldi; müjdeliyici ve uyarıcı.

Bütün nezirler, bütün resûller, bütün nebîler hepsi müjdeliyici ve uyarıcıdır. Allahû Tealâ’nın burada bir nebîyi  kastetmesi de söz konusudur ve orada Mâide Suresinin muhtevasına eğer bir göz atarsak; 19. âyetin cıvarına bir göz atalım. Mâide-18’e bakalım:

5/MÂİDE-18: Ve kâletil yahûdu ven nasârâ nahnu ebnâullâhi ve ehıbbâuhu kul fe lime yuazzibukum bi zunûbikul bel entum beşerun mimmen halak(halaka) yagfiru limen yeşâu ve yuazzibu men yeşâu ve lillâhi mulkus semâvâti vel ardı ve mâ beynehumâ ve ileyhil masîr(masîru).
Ve, Yahudiler ve Hristiyanlar; “Biz Allah’ın oğulları ve O’nun sevdikleriyiz.” dediler. De ki; “O halde niçin Allah size günahlarınızdan dolayı azap ediyor?” Hayır, siz O’nun yarattıklarından bir beşersiniz (insansınız), O, dilediğini mağfiret eder, dilediğine de azap eder. Göklerin, yerin ve ikisinin arasında bulunan her şeyin mülkü Allah’ındır. Ve varış O’nadır (ulaşılacak makam O’nun Zat’ıdır).


“Yahudiler ve Hristiyanlar: ‘Biz Allah’ın oğulları ve O’nun sevdikleriyiz.’ dediler. De ki: ‘O halde niçin Allah size günahlarınızdan dolayı azap ediyor?’ Hayır, siz O’nun yarattıklarından bir insansınız (beşersiniz), O, dilediğini bağaşlar, dilediğine de azap eder. Göklerin, yerin ve ikisinin arasında bulunan her şeyin mülkü Allah’ındır. Ve dönüş O’nadır.” diyor Allahû Tealâ.

Ve Mâide-20’ye bakıyoruz:

5/MÂİDE-20: Ve iz kâle mûsâ li kavmihî yâ kavmizkurû ni’metallâhi aleykum iz ceale fîkum enbiyâe ve cealekum mulûk(mulûken), ve âtâkum mâ lem yu’ti ehaden minel âlemîn(âlemîne).
Ve Hz. Musâ kavmine şöyle demişti; “Ey kavmim! Allah’ın sizin üzerinizdeki nimetini, içinizden peygamberler kıldığını ve sizi hükümdarlar yaptığını ve âlemlerden hiç birine vermediği şeyi size verdiğini hatırlayın!”


“O zaman ki Hz. Musâ kavmine  şöyle demişti: "Ey kavmim! Allah’ın sizin üzerinizdeki ni’metini, içinizden nebîler (peygamberler) kıldığını, sizi hükümdarlar yaptığını , âlemlerden hiç birine vermediği şeyi size verdiğini hatırlayın!” diyor.

18. âyette Yahudilerden, Hristiyanlardan, kitap ehlinden bahseden Allahû Tealâ,  19. âyet-i kerimesinde yine “yâ ehlel kitâbi”, kitab ehline hitap ediyor. Demek ki Mâide Suresinin 19. âyet-i kerimesindeki resûl, bir nebî resûl, Peygamber Efendimiz (S.A.V). Zaten 20. âyet-i kerimesindeki  ifadede açıkça “enbiyâe” kelimesi kullanılıyor, nebîler kelimesi kullanılıyor.

Yani Mâide Suresinin 19. âyet-i kerimesindeki resûl, resûllerin, nebîlerin fetret devrindeki bir nebî resûldür, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’dir.

Şimdi Furkân-51’e geliyoruz:

25/FURKÂN-51: Ve lev şi’nâ le beasnâ fî kulli karyetin nezîrâ(nezîren).
Eğer dileseydik, elbette bütün kasabalara da nezir (uyarıcı) gönderirdik.


“Eğer dilemiş olsaydık her kasabaya bir nezir gönderirdik.” diyor Allahû Tealâ.

Bu nezir, bir nebî nezir mi? Hayır, bu nezir bir nebî nezir olamaz. Nebî nezirler her kasaba için değil sadece dünya için, hatta kâinat içindir. Allah’ın huzurunda bir tek namaz kılınır. Huzur namazı tek bir namazdır, o namazın imamı her devirdeki huzur namazının imamıdır. Nebî varsa mutlaka o bir nebîdir. Her ülke için bir resûl vardır ama dünya için nebî vardır, kâinat için nebî vardır.

Nebî resûl her kasaba için asla geçerli olmaz. Hatta resûl de her kasaba için geçerli olmaz, her ümmet için, her millet için, her kavim için bir resûl vardır ve bütün devirlerde de bu resûl de var olmakta devam edecekir.

Allahû Tealâ resûlleri konusunda bütün devirlerde resûlün varolduğunu söylüyor. “Biz bir resûl göndermedikçe hiç kimseye azap etmeyiz” diyor.

Kavimlere gönderiyor resûllerini. Risalet müessessesi asgari kademede kavimler içindir ama eğer Allahû Tealâ nezir göndermişse, “Dileseydi, her kaleye dediğine“ göre, milletlerin içerisinde bir çok neziri Allahû Tealâ vazifeli kılabılır.

Her mürşid dolaylı bir şekilde bir nezir hüviyetinde kabul edilebilir çünkü uyarıyor insanları, uyarma görevi yapıyor.

Furkân Suresinin 51.âyet-i kerimesindeki nezir, bir nebî nezir olamaz.

Allah razı olsun.

Benzer konular