Yûnus 62-63’de açıklanan ahiret ve dünya saadetiyle müjdelenen evliyaların Allah’a ulaşmayı dileyen ve mürşide tâbî olanlar olduğunu söyleyebilir miyiz?

Anasayfa » Ana Sayfa » Takva » Yûnus 62-63’de açıklanan ahiret ve dünya saadetiyle müjdelenen evliyaların Allah’a ulaşmayı dileyen ve mürşide tâbî olanlar olduğunu söyleyebilir miyiz?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Yûnus 62-63’de açıklanan ahiret ve dünya saadetiyle müjdelenen evliyaların Allah’a ulaşmayı dileyen ve mürşide tâbî olanlar olduğunu söyleyebilir miyiz?

Yûnus 62-63’de diyor ki Allahû Tealâ:

10/YÛNUS-62: E lâ inne evlîyâallâhi lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).
Muhakkak ki Allah’ın evliyasına (dostlarına), korku yoktur. Onlar, mahzun olmazlar, öyle değil mi?


“Allah’ın evliyası var ya onlara korku yoktur. Onlar mahzun da olmazlar.”

Yûnus-63:

10/YÛNUS-63: Ellezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne).
Onlar, âmenûdurlar (ölmeden evvel Allah’a ulaşmayı dileyenlerdir) ve takva sahibi olmuşlardır.


ellezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne): onlar âmenûdurlar ve takva sahibi olmuşlardır.

Şimdi âyetleri gördük. Suallere geçiyoruz, bu âyetlerin muhtevasına.

Yûnus 62, 63’de açıklanan ahiret ve dünya saadetiyle müjdelenen evliyaların Allah’a ulaşmayı dileyen…...   Allah’a kul olmuştur.   

Buna Yûnus-63, 64’ü de ekleyelim.

10/YÛNUS-63: Ellezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne).
Onlar, âmenûdurlar (ölmeden evvel Allah’a ulaşmayı dileyenlerdir) ve takva sahibi olmuşlardır.

10/YÛNUS-64: Lehumul buşrâ fîl hayâtid dunyâ ve fîl âhırati, lâ tebdîle li kelimâtillâh(kelimâtillâhi), zâlike huvel fevzul azîm(azîmu).
Onlara, dünya hayatında ve ahirette müjdeler (mutluluklar) vardır. Allah’ın sözü değişmez. İşte O, fevz-ül azîmdir.


“ellezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne).” diyor. Ondan sonra da
 
“lehumul buşrâ fîl hayâtid dunyâ ve fîl âhıreh: onlara, dünyada da ahrette de müjdeler vardır.” diyor Allahû Tealâ.

Günümüzde de bazı Saflar: “Allah’a ulaşmayı dilemeden ve mürşide tâbî olamadan sadece İslâm’ın 5 şartının tatbikatıyla Allah’ın evliyası olmak mümkün.” diyorlar.

Şimdi burada “Allah’ın evliyalığı (Allah’a dost olmak) nerede başlar?” suali var.

Cabbar diyor ki:

“Allah’a ulaşmayı dileyen bu müjdelenen evliyalar. Allah’a ulaşmayı dileyen ve resûle tâbî olanlar olduğunu söyleyebilir miyiz?” diyor.

Hayır, mürşide tâbî olmadan evvel de kişi Allah’ın dostu olmayı başarmıştır. Allah’a ulaşmayı dileyen herkes âmenû olduğu anda Allah’ın evliyası olmuştur.

Bir defa daha bakalım Yûnus 62, 63 ve 64’e. Ne diyordu Allahû Tealâ?

10/YÛNUS-62: E lâ inne evlîyâallâhi lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).
Muhakkak ki Allah’ın evliyasına (dostlarına), korku yoktur. Onlar, mahzun olmazlar, öyle değil mi?

10/YÛNUS-63: Ellezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne).
Onlar, âmenûdurlar (ölmeden evvel Allah’a ulaşmayı dileyenlerdir) ve takva sahibi olmuşlardır.


elâ inne evlîyâ allâhi lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne): o Allah’ın evliyası var ya (Allah’ın dostları), onlara korku yoktur, onlar mahzun da olmazlar.

Tamam. Kim bunlar?

ellezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne): onlar âmenû olmuşlardır ve takva sahibi olmuşlardır.

Allah’a ulaşmayı dileyip de takva sahibi oldukları an Allah’ın dostu olmuşlardır. Mürşide tâbî olmadan evvel de Allah’ın dostu olmuşlardır.

Mürşide tâbî olmak; dostluğu üst seviyeye çıkarıyor. Ruhu Allah’a ulaştırmak, 1. vuslatı (1. teslimi) içeriyor. Daha üst seviye bir olgu. Ama evliyalığın yani Allah’a dost olmanın başlangıcı âmenû olmak.

İşte Bakara-257, Allahû Tealâ diyor ki (Allah’ın evliyası konusunda söyledikleri):

2/BAKARA-257: Allâhu velîyyullezîne âmenû, yuhricuhum minez zulumâti ilân nûr(nûri), vellezîne keferû evliyâuhumut tâgûtu yuhricûnehum minen nûri ilâz zulumât(zulumâti), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Allah, âmenû olanların (Allah’a ulaşmayı dileyenlerin) dostudur, onları (onların nefslerinin kalplerini) zulmetten nura çıkarır. Ve kâfirlerin dostları taguttur (onlar, şeytanı dost edinirler, şeytan kimseye dost olmaz), onları (onların nefslerinin kalplerini) nurdan zulmete çıkarırlar. İşte onlar, ateş ehlidir. Onlar, orada ebedî kalacak olanlardır.


10/YÛNUS-62: E lâ inne evlîyâallâhi lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).
Muhakkak ki Allah’ın evliyasına (dostlarına), korku yoktur. Onlar, mahzun olmazlar, öyle değil mi?


“O Allah’ın evliyası var ya, onlara korku yoktur. Onlar mahzun da olmazlar.”

“Onlar âmenû olmuş Allah’a ulaşmayı dilemiş ve takva sahibi olmuşlardır.” diyor.
 
Yine Allah’a ulaşmayı dileyenlerin takva sahibi olduğu Rûm-31’de de anlatılıyor.

30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.


“Allah’a ulaşmayı dile ve takva sahibi ol.” diyor Allahû Tealâ. Takva sahibi olmanın başladığı yer burası.

Şimdi Bakara-257’de ki müesseseye bakıyoruz. Allahû Tealâ diyor ki:

allâhu velîyyullezîne âmenû: Allah âmenû olanların dostudur. Allah’a ulaşmayı dileyen herkes âmenû olmuştur. Allah’ın dostu olmuştur. Henüz ruhu Allah’a ulaşmamıştır. Hatta o  kişi, henüz mürşidine de tâbî olmamıştır. Ama Allah’a dost olmuştur. Ve bu dostluktan sonra tâbiiyetini gerçekleştirecektir. Nefs tezkiyesine başlayacaktır.

Allahû Tealâ: “Onların kalbini Allah, zulmetten nura çıkarır.” dediği zaman burada o kişinin gerçek anlamda evliya olduğu yani ermiş olduğu noktaya ulaşılıyor. Allah’a ulaşmayı dileyerek yola çıkıyor kişi. Sonra ruhunu Allah’a ulaştırıyor. İşte o nokta Allah’a ulaşmayı dilediğimiz nokta. Allah’a dost olduğumuz nokta.

Peki, dilemiyoruz? Dilemiyorsak ne olacağını söylüyor Allahû Tealâ yine  aynı âyette, Bakara 257’de:

“vellezî: ve onlar kâfirlerdir.” diyor Allahû Tealâ.
vellezîne keferû evliyâuhumut tâgûtu: onlar tagutun dostlarıdır.
yuhricûnehum minen nûri ilâz zulumât(zulumâti): onların kalpleri nurdan zulmete götürülür.
 
Öyleyse burada açık bir şekilde Allah’a ulaşmayı dileyen herkesin, ulaştığı andan itibaren Allah’ın dostu olduğu yani evliyası olduğu neticesine ulaşıyoruz.

Hem Yûnus-63’de:
 
ellezîne âmenû ve kânû yettekûn: onlar âmenû oldular ve takva sahibi oldular.

Kim bunlar? Allah’ın evliyası. O Allah’ın evliyası var ya onlara korku yoktur. Onlar mahzun da olmazlar.

Kimdir, vasıfları nedir? Âmenû olmak. Onlar âmenû olmadular ve takva sahibi olmak ikinci faktörde. Aynı anda takva sahibi de oldular. Takva sahibi olmak, âmenû olmak, Allah’ın dostu olmak, evliyası olmak orada başlar. Ama bu ermiş değildir. Evliyanın Allah’a ermiş olan kesimi değil.

Şimdi ne diyordu sualde? “Günümüzde bazı saflar Allah’a ulaşmayı dilemeden ve mürşide tâbî olmadan sadece İslâm’ın 5 şartının tatbikatıyla Allah’ın evliyası olmak mümkün.” diyorlar.

Burada Cabbar fazladan bir de tâbiiyet eklemiş. Tâbiiyetten evvel de bu âyetler gereğince, saydığımız iki grup ayet gereğince kişi âmenû olduğu anda Allah’ın velîsi oluyor; Allah’ın dostu oluyor.

Dost olmak; velî olmak demek. Allah’ın evliyası olmak demek.   

Benzer konular