Ra’d Suresinin 7. âyet-i kerimesinde bütün kavimler için hidayetçi vardır buyuruluyor. Zumer Suresinin 23., Zumer-36 ve Mu’min-33’e göre de dalâlette olanlar için bir hidayetçi bulunmaz buyuruluyor. Bu ayetlerle Tâhâ Suresinin 123. âyet-i kerimesi arasında bir illiyet rabıtası var mıdır?

Anasayfa » Ana Sayfa » Hidayet » Ra’d Suresinin 7. âyet-i kerimesinde bütün kavimler için hidayetçi vardır buyuruluyor. Zumer Suresinin 23., Zumer-36 ve Mu’min-33’e göre de dalâlette olanlar için bir hidayetçi bulunmaz buyuruluyor. Bu ayetlerle Tâhâ Suresinin 123. âyet-i kerimesi arasında bir illiyet rabıtası var mıdır?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Ra’d Suresinin 7. âyet-i kerimesinde bütün kavimler için hidayetçi vardır buyuruluyor. Zumer Suresinin 23., Zumer-36 ve Mu’min-33’e göre de dalâlette olanlar için bir hidayetçi bulunmaz buyuruluyor. Bu ayetlerle Tâhâ Suresinin 123. âyet-i kerimesi arasında bir illiyet rabıtası var mıdır?

Var olduğu kesin. Ra'd Suresinin 7. âyet-i kerimesi:

13/RA'D-7: Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbihî, innemâ ente munzirun ve li kulli kavmin hâd(hâdin).
Ve kâfirler derler ki: “O’nun üzerine Rabbinden bir mucize indirilmeli değil miydi?” Sen, sadece bir uyarıcısın ve bütün kavimler için hidayetçi vardır (zamanın her parçasında ve bütün kavimlerde).


“Ve kâfirler derler ki: ‘Onun üzerine Rabbinden bir mucize indirilmeli değil miydi?’ Sen sadece bir uyarıcısın. Sen sadece bir nezirsin. Ve bütün kavimler için hidayetçi vardır. Yani zamanın her parçasında ve bütün kavimlerde, bütün kavimler için bir hidayetçi vardır.” diyor Allahû Tealâ. Hidayetçi nezir, hidayetçi resûl.

Allahû Tealâ bütün kavimler için mutlaka, zamanın her parçasında hidayetçi olduğunu söylüyor. Burada zamanın her parçasını kullanmamış; ama Mu'minûn-44'de kullanıyor:

23/MU'MİNÛN-44: Summe erselnâ rusulenâ tetrâ, kullemâ câe ummeten resûluhâ kezzebûhu fe etbâ’nâ ba’dahum ba’dan ve cealnâhum ehâdîs(ehâdîse), fe bu’den li kavmin lâ yu’minûn(yu’minûne).
Sonra Biz, resûllerimizi ardarda (arası kesilmeksizin) gönderdik. Her ümmete resûlü geldiği zaman, her defasında onu yalanladılar. Biz de onları birbiri arkasından (helâk ettik). Ve onları efsane kıldık. Artık mü’min olmayan kavim (Allah’ın rahmetinden) uzak olsun.


“Bütün kavimlere resûl göndeririz; art arda göndeririz. Hangi kavme resûl gönderdiysek o kavimdekiler resûllerini inkâr ettiler.” diyor Allahû Tealâ.

Bütün kavimlere resûl gönderdiği ve art arda gönderdiği kesin. Burada: “Bütün kavimlerde hidayetçi vardır.” diyor Allahû Tealâ. O hidayetçi aynı zamanda o kavmin resûlü yani hidayetçi, nezir, o kavmin resûlü.

Zumer Suresinin 23. âyet-i kerimesi:

39/ZUMER-23: Allâhu nezzele ahsenel hadîsi kitâben muteşâbihen mesâniye takşaırru minhu culûdullezîne yahşevne rabbehum, summe telînu culûduhum ve kulûbuhum ilâ zikrillâhi, zâlike hudallâhi yehdî bihî men yeşâu, ve men yudlilillâhu fe mâ lehu min hâd(hâdin).
Allah, ihdas ettiği (nurların) ahsen olanlarını (rahmet, fazl ve salâvâtı), ikişer ikişer (salâvât-rahmet ve salâvât-fazl), Kitab’a müteşabih (benzer) olarak indirdi. Rab’lerinden huşû duyanların ciltleri ondan ürperir. Sonra onların ciltleri ve kalpleri Allah’ın zikriyle yumuşar, sükûnet bulur (yatışır). İşte bu, Allah’ın hidayetidir, dilediğini onunla hidayete erdirir. Ve Allah, kimi dalâlette bırakırsa artık onun için bir hidayetçi yoktur.


“Allah ihdas ettiği nurların (nurların kelimesini kullanmıyor ama nurlar olduğu kesin) ahsen olanlarını ikişer ikişer (rahmet fazl ve rahmet salâvât olarak) Kitab'a müteşabih (benzer) olarak indirir. Bundan, bu nurlardan insanların derileri, tüyleri ürperir. Ve Rab'lerine karşı huşû sahibi olurlar. Sonra Allah'ın zikriyle bu nurlar, kişinin derilerini ve kişinin nefsinin kalbini yumuşatır, titretir, aydınlatır, tezkiye eder. İşte bu Allah'ın hidayetidir ki Allah dilediği kişiyi hidayete erdirir. Kimi de dalâlette bırakırsa onun için bir hidayetçi yoktur.” diyor Allahû Tealâ.

Burada Zumer-23'de; dalâlette olanlar için bir hidayetçi olmadığını söylüyor. Zumer-36'ya bakıyoruz:

39/ZUMER-36: E leysallâhu bi kâfin abdehu, ve yuhavvifûneke billezîne min dûnihî, ve men yudlilillâhu fe mâ lehu min hâdin.
Allah kuluna kâfi değil mi? Ve seni, O’ndan (Allah’tan) başkaları ile (başka ilâhlarla, putlarla) korkutuyorlar. Allah kimi dalâlette bırakırsa, o zaman onun için bir hidayetçi (mehdi) yoktur.


“Allah kuluna yetmez mi? Seni Allah'tan başkalarıyla korkutuyorlar.”

“havf” kelimesini kullanıyor Allahû Tealâ; korku.

“Seni Allah'tan başkalarıyla korkutuyorlar. Her kimi Allah dalâlette bırakırsa onun için bir hidayetçi yoktur (ve men yudlilillâhu fe mâ lehu min hâd).”

Bu Zumer-36. “Allah kimi dalâlette bırakırsa o kişi için bir hidayetçi yoktur.”

Mu'min-33:

40/MU'MİN-33: Yevme tuvellûne mudbirîne, mâ lekum minallâhi min âsımin ve men yudlilillâhu fe mâ lehu min hâd(hâdin).
Arkanızı dönüp kaçacağınız gün sizin için Allah’tan (Allah dostlarından) bir koruyucu yoktur. Allah kimi dalâlette bırakırsa, artık onun için bir hidayetçi yoktur.


“Allah kimi dalâlette bırakırsa artık onun için bir hidayetçi yoktur.”

yevme tuvellûne mudbirîn: Arkanızı dönüp kaçacağınız gün.
mâ lekum minallâhi min âsım: Sizi Allah'tan koruyacak yoktur.
ve men yudlilillâhu fe mâ lehu min hâd: Allah kimi dalâlette bırakırsa onun için bir hidayetçi yoktur.

Ve, Tâhâ-123:  
 
20/TÂHÂ-123: Kâlehbitâ minhâ cemîan ba’dukum li ba’dın aduvvun, fe immâ ye’tiyennekum minnî huden fe menittebea hudâye fe lâ yadıllu ve lâ yeşkâ.
(Allahû Tealâ şöyle) dedi: “İkiniz oradan (aşağı) inin! Hepiniz (şeytan ve siz), birbirinize düşman olarak. Bundan sonra Benden size mutlaka hidayet gelecek. O zaman kim hidayetime tâbî olursa artık o, dalâlette kalmaz ve şâkî olmaz.”


kâlehbitâ minhâ cemîan: Hadi hepiniz oradan aşağı inin.
ba’dukum li ba’dın aduvv: Birbirinize düşman olarak.
fe immâ ye’tiyennekum minnî huden: Bizden size bir hidayetçi geldiği zaman.
fe menittebea hudâye fe lâ yadıllu ve lâ yeşkâ: Kim hidayetçiye tâbî olursa; size hidayetimiz geldiği zaman kim hidayetçiye tâbî olursa,
fe lâ yadıllu ve lâ yeşkâ: O dalâlette kalmaz ve şâkî olmaz.

Âyetler bunlar. Bunlara göre sualini soruyor şimdi kardeşimiz, diyor ki:

Ra'd Suresinin 7. âyet-i kerimesinde: “Bütün kavimler için hidayetçi vardır.” buyuruluyor. Zumer-23'de, Zumer-36'da ve Mu'min-33'de de: “Dalâlette olanlar için bir hidayetçi bulunmaz.” buyuruluyor. Hem öyle diyor, “Bütün kavimlerde bir hidayetçi vardır,” hem de, “Dalâlette olanlar için bir hidayetçi yoktur; bulunmaz.” diyor Allahû Tealâ. Bu âyetlerle Tâhâ Suresinin 123. âyet-i kerimesi arasında bir illiyet rabıtası var mıdır?

Elbette. Tâhâ Suresinin 123. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ hidayetçiden bahsediyor: “Bizden size hidayetimiz geldiği zaman kim hidayetçimize tâbî olursa onlar, dalâlette kalmaz.” diyor.

Öyleyse bütün kavimlerde hidayetçi vardır. O hidayetçiye tâbî olanlar için dalâlette kalmak söz konusu değildir. Görülüyor ki Tâhâ Suresinin 123. âyet-i kerimesinde hidayetçiye tâbî olan dalâlette kalmaz. Ve her kavimde mutlaka hidayetçi vardır.

Benzer konular