Hud 112 ile Yusuf 108 arasında bir illiyet rabıtası var mıdır? İstikamet üzere olmayı, dîn açısından bizlere açıklar mısınız?

Anasayfa » Ana Sayfa » Sıratı Mustakîm » Hud 112 ile Yusuf 108 arasında bir illiyet rabıtası var mıdır? İstikamet üzere olmayı, dîn açısından bizlere açıklar mısınız?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Hud 112 ile Yusuf 108 arasında bir illiyet rabıtası var mıdır? İstikamet üzere olmayı, dîn açısından bizlere açıklar mısınız?

Hud Suresinin 112. âyet-i kerimesi:

11/HÛD-112: Festekim kemâ umirte ve men tâbe meake ve lâ tatgav, innehu bi mâ ta’melûne basîr(basîrun).
Artık sen, sana tövbe ederek, tâbî olanlarla birlikte emrolunduğun gibi istikamet üzere ol. Ve azgınlık yapmayın (aşırı gitmeyin). Muhakkak ki O, yaptıklarınızı görendir.


“Emredildiğin gibi istikamet üzere ol ve sana tâbî olanlarla birlikte. Azgınlık yapmayın. Muhakkak ki O, yaptıklarınızı görendir.”

“Emredildiğin gibi istikamet üzere ol.” Nasıl bir istikamet? Allah’a doğru bir istikamet. Allah’a doğru bir istikamet üzere olmak; yani Sıratı Mustakîm üzerinde olmak. Biliyorsunuz Sıratı Mustakîm: Allah’a istikametlenmiş yol.

Yusuf Suresinin 108. âyet-i kerimesi:

12/YÛSUF-108: Kul hâzihî sebîlî ed’û ilâllâhi alâ basîratin ene ve menittebeanî, ve subhânallâhi ve mâ ene minel muşrikîn(muşrikîne).
De ki: “Benim ve bana tâbî olanların, basiret üzere (kalp gözüyle basar ederek, Allah’ı görerek) Allah’a davet ettiğimiz yol, işte bu yoldur. Allah’ı tenzih ederim. Ve ben, müşriklerden değilim.”


“İşte Allah’a davet ettiğimiz yol, bu yoldur. De ki: İşte Allah’a davet ettiğimiz yol, bu yoldur, basiret üzere; yani kalp gözümüzün basar hassasıyla Allah’ı görerek, Allah’a davet ettiğimiz yol, işte bu yoldur. Benim ve bana tâbî olanların basiret üzere Allah’a davet ettiğimiz yol, yani kalbimizdeki basar hassasıyla, basiretimizle, Allah’ı görerek Allah’a davet ettiğimiz yol. Allah’ı tenzih ederim. Ve ben, müşriklerden değilim.”

Ne demek bu? Yani: “Ben ve bana tâbî olanlar; biz Allah’a ulaşmayı diledik, Allah’a ulaştık. Allah’a ulaşmayı dilemeseydik, fırkalara ayrılmışlardan olacaktık. O zaman müşriklerden olacaktık, Rum Suresinin 31 ve 32. âyet-i kerimelerine göre. Ama Allah’a ulaşmayı diledik ve ben de, bana tâbî olanlar da ruhumuzu da, vechimizi de, nefsimizi de, irademizi de Allah’a teslim ettik.”, diyor Allahû Tealâ. Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e bunu söylemesini ifade ediyor.

Öyleyse Hud Suresinin 112. âyet-i kerimesinde: “Sen ve sana tâbî olanlar istikamet üzere olun.”, diyor. “Tövbe ederek tâbî olanlarla birlikte istikamet üzere ol.” Yani: “Sen de onlar da ruhunuzu, vechinizi, nefsinizi ve iradenizi Allah’a teslim etmek üzere istikamet üzere olun.”

Yusuf Suresinin 108. âyet-i kerimesinde ise daha açıklık kazanıyor konu; çünkü basiret üzere, yani kalp gözünün görme hassasıyla Allah’ı görerek, Allah’a davet etmek. “Ben ve bana tâbî olanlar, biz hepimiz basiret üzere Allah’a davet ederiz. Ve ben müşriklerden değilim.” Yani: “Ben Allah’a ulaşmayı dileyip, Allah’a ulaşanlardanım.”

Öyleyse, herkesin bu hedefe girmesi söz konusu. Bu iki âyet-i kerime arasında bir ilişkiden bahsetmek söz konusu.
 
Bir illiyet rabıtası? Hayır. Biliyorsunuz illiyet rabıtası, çok cepheli bir olay. En üç ayrı cepheden birden, iki âyet-i kerimenin birbiriyle mutabakat halinde olması lâzım, paralel olması lâzım, aynı şeyleri söylemesi lâzım; ama aralarındaki ilişki kesin.


Benzer konular