Tevbe 30, 31, Ahzâb 67 ve Âli İmrân 64’e göre Allah’tan başkasını Rab edinmemek, mutlaka Allah'ın tayin ettiği mürşide tâbî olmakla olur, diyebilir miyiz?

Anasayfa » Ana Sayfa » Mürşid » Tevbe 30, 31, Ahzâb 67 ve Âli İmrân 64’e göre Allah’tan başkasını Rab edinmemek, mutlaka Allah'ın tayin ettiği mürşide tâbî olmakla olur, diyebilir miyiz?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Tevbe 30, 31, Ahzâb 67 ve Âli İmrân 64’e göre Allah’tan başkasını Rab edinmemek, mutlaka Allah'ın tayin ettiği mürşide tâbî olmakla olur, diyebilir miyiz?

Tevbe 31’de "Onlar" yani Tevbe 30’daki "Yahudiler, Nasranîler ahbarları (dîn adamlarını) ve ruhbanları (rahipleri) ve Meryem oğlu Mesih’i Allah’tan başka Rab’ler edindiler." buyuruluyor. Ahzâb 67’de ise: "Cehennemde olanlar derler ki: 'Yarabbi! Muhakkak ki biz devrin sâdatlarına, dînde ileri gidenlerine, küberasına, büyüklerine itaat ettik. Ve böylece Senin yolundan (Sıratı Mustakîmi'nden) saptık.' buyruluyor. Öte yandan Âli İmrân 64’te "Bir kısmınız bazılarına Allah'tan başka Rab’ler edinmesinler." buyruluyor. Allah’tan başkasını Rab edinmemek, mutlaka Allah'ın tayin ettiği mürşide tâbî olmakla olur, diyebilir miyiz?
 
Şimdi bakalım, Tevbe-31 ne diyor:
 
9/TEVBE-30: Ve kâletil yahûdu uzeyrunibnullâhi ve kâletin nasârâl mesîhubnullâh(mesîhubnullâhi) zâlike kavluhum bi efvâhihim yudâhiûne kavlellezîne keferû min kablu kâtelehumullâh(kâtelehumullâhu) ennâ yu'fekûn(yu'fekûne).
Ve yahudiler: “Üzeyir Allah’ın oğludur.” dediler ve nasraniler: “Mesih Allah’ın oğludur.” dediler. Onların ağızlarıyla söylediği bu sözler, daha önce inkâr eden kimselerin sözlerine benziyor. Allah onları öldürsün. Nasıl da döndürülüyorlar.

9/TEVBE-31: İttehazû ahbârahum ve ruhbânehum erbâben min dûnillâhi vel mesîhabne meryem(meryeme), ve mâ umirû illâ li ya'budû ilâhen vâhidâ (vâhiden),lâ ilâhe illâ huve, subhânehu ammâ yuşrikûn(yuşrikûne).
Onlar, ahbarları (dîn adamlarını) ve ruhbanları (rahipleri) ve Meryem oğlu Mesih’i Allah’tan başka Rab’ler edindiler. Tek bir ilâha kul olmalarından başka bir şeyle emrolunmadılar. O’ndan başka ilâh yoktur. (Onların) şirk koştukları şeylerden O (Allah), münezzehtir.


“İttehazû ahbârehum ve ruhbânehum erbâben min dûnillâhi: Ahbarlar ve ruhbanlar, dîn adamları ve rahipler Allah'tan başka Rab'ler edindiler.
vel mesîhabne meryem(meryeme):  Ve Meryem oğlu Mesih’i Rab’ler edindiler. Allah’tan başka Rab’ler edindiler. İttihaz ettiler.
min dûnillâhi: Allah’tan başka Rab’ler ittihaz ettiler. Ve Meryem oğlu İsa’yı da Rab ittihaz ettiler.
ve mâ umirû: Emrolunmadılar.
illâ li ya'budû ilâhen vâhidâ (vâhiden): Sadece tek bir ilâha kul olmaktan başka bir şeyle emrolunmadılar.
Sadece tek bir ilâha kul olmaktan başka bir şeyle emrolunmadılar.
lâ ilâhe illâ huve: O’ndan başka ilâh yoktur. 
subhânehu ammâ yuşrikûn(yuşrikûne): Şirk koştukları şeylerden O, münezzehtir.”
 
Ahzâb-67’de Allahû Tealâ buyuruyor ki:
 
33/AHZÂB-67: Ve kâlû rabbenâ innâ ata’nâ sâdetenâ ve kuberâenâ fe edallûnâs sebîl(sebîlâ).
Ve cehennemde olanlar derler ki: “Yarabbi, muhakkak ki biz, sâdatlarımıza (dînde ileri gidenlerimize) ve küberamıza (büyüklerimize) itaat ettik. Ve böylece Senin yolundan (Sıratı Mustakîmi’nden) saptırdılar.”


“Ve dediler ki: ‘Rabbimiz (cehennemdekiler bunlar)! Biz küberaya ki büyüklerimize devrin büyüklerine ve sâdatlara, her konunun ileri gelenlerine itaat ettik. Böylece Senin yolundan, Sıratı Mustakîm’den saptık. Sebîlden saptık yani dalâlette kaldık.”

Şirkin bir başka türlüsü Tevbe-31’de anlatılıyor. Dîndeki dîn adamlarını ve rahipleri insanların ilâh edindikleri, Rab edindikleri ifade ediliyor. Devrin sâdatlarına, ileri gelenlerine itaat etmek de gene onları Rab edinmek, emirlerine itaat etmek anlamına geliyor.

Şimdi burada kardeşimiz diyor ki: “Allah’tan başkasını Rab edinmek, mutlaka Allah'ın tayin ettiği mürşide tâbî olmakla mümkün olur, diyebilir miyiz?” diyor. 

Ondan daha evvel, değil mi sevgili kardeşimiz? Başkalarını Rab edinmediğimiz nokta, Allah'a ulaşmayı dilediğimiz noktadır. O noktada dalâletten kurtuluyoruz, mürşidimize tâbî olduğumuz noktada değil.

Dalâlette olanların bir özelliği neydi? Dalâlette olanların özelliği, hevalarını kendilerine ilâh edinmek ve hevalarını kendilerine ilâh edinenler, kâfirler hep aynı özelliklerin sahibiydi.

Bu özelliklere baktığımız zaman gördüğümüz şey, görme hassalarının üzerinde gışavet adlı bir perde var. İşitme hassaları mühürlü. Kalpleri mühürlü insanların. Onlar dalâlette, onlar hevalarını kendilerine ilâh ediniyorlar. Bunlar dalâlette olanlar. Dalâletten kurtulduğumuz noktaya bakıyoruz. Bunların yok olduğu nokta. O nokta ise Allah'a ulaşmayı dilediğimiz zaman gerçekleşiyor, mürşidinize tâbî olduğumuz zaman değil.

Öyleyse iki işlev varmış gibi düşünmek; Allah'a ulaşmayı dilemekle Allah’a yönelmeyi birbirinden farklı iki faktör olarak değerlendirmek, Kur’ân’ın temel hükümlerine uygun değil. 1. basamaktan 14. basamağa kadar geçen safhanın hepsi Allah'a ulaşmayı dilemektir. Aynı zamanda Allah’a yönelmektir. Ama Allah' tan başkasını Rab edinmemenin başlangıç noktası; mürşide tâbî olunan nokta değildir, Allah'a ulaşmayı dilediği noktadır.
 
30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.


Burası “munîbîne ileyhi vettekûhu” ifade edilen “Allah'a ulaşmayı dile ve takva sahibi ol.” ifadesidir. Ve böylece şirkten kurtuluyoruz. Mürşide tâbî olduğumuz noktada değil, Allah'a ulaşmayı dilediğimiz noktada.


Allah'a ulaşmayı diledikten sonra Allah'ın gösterdiği mürşide ulaşıp da ona tâbî olanlar, daha mürşide tâbî olmadan şirkten kurtulmuşlardır. Mürşide tâbî olanlar, elbette şirkte olamazlar.

Allah razı olsun.

Benzer konular