Ahkâf-35’de Allahû Tealâ: "Ulûl'azm resûllerin sabrettiği gibi sabret." buyuruyor. Ulûl'azm resûllerin hepsinin devrin imamları olduğunu inşaallah sizden öğrendik. Secde-24’te velî olan devrin imamlarının en bariz özelliklerinden bir tanesinin yine sabır olduğu ifade ediliyor. Sabır ile tasarruf arasında bir ilişki var mıdır ve Ulûl'azm resûlle bağlı olanlar ne gibi özelliklerin sahibiler?

Anasayfa » Ana Sayfa » Resûl ve Nebî » Ahkâf-35’de Allahû Tealâ: "Ulûl'azm resûllerin sabrettiği gibi sabret." buyuruyor. Ulûl'azm resûllerin hepsinin devrin imamları olduğunu inşaallah sizden öğrendik. Secde-24’te velî olan devrin imamlarının en bariz özelliklerinden bir tanesinin yine sabır olduğu ifade ediliyor. Sabır ile tasarruf arasında bir ilişki var mıdır ve Ulûl'azm resûlle bağlı olanlar ne gibi özelliklerin sahibiler?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Ahkâf-35’de Allahû Tealâ: "Ulûl'azm resûllerin sabrettiği gibi sabret." buyuruyor. Ulûl'azm resûllerin hepsinin devrin imamları olduğunu inşaallah sizden öğrendik. Secde-24’te velî olan devrin imamlarının en bariz özelliklerinden bir tanesinin yine sabır olduğu ifade ediliyor. Sabır ile tasarruf arasında bir ilişki var mıdır ve Ulûl'azm resûlle bağlı olanlar ne gibi özelliklerin sahibiler?

Ahkâf Suresi 35. âyet-i kerime:

46/AHKÂF-35: Fasbir kemâ sabera ulûl azmi miner rusuli ve lâ testa’cil lehum, ke ennehum yevme yeravne mâ yûadûne lem yelbesû illâ sâaten min nehâr(nehârin), belâgun, fe hel yuhleku illâl kavmul fâsikûn(fâsikûne).
Öyleyse ulûl’azm olan resûller gibi sabret. Ve onlar için acele etme. O gün vaadolundukları şeyi (azabı) gördükleri zaman gündüzün bir saatinden fazla kalmamış gibi olurlar. (Bu) bir tebliğdir. Artık fasıklar topluluğundan başkası helâk edilir mi?


Diyor ki Allahû Tealâ: “Öyleyse sen sabret. Resûllerden ulûl'azm olanların, azm sahiplerinin sabrettikleri gibi. Onlar içinde acele etme. Onlar tehdit edildikleri şeyi (azabı) gördükleri gün sanki gündüzün yalnızca bir saati kadar yaşamış olacaklardır.” Sanki gündüzün yalnızca bir saati gibi. Bu bir tebliğdir. Böylece aydınlar istikametinde kullanıyor, Allahû Tealâ. “Artık fasık olan bir kavimden başkası helak edilir mi?” diyor Allahû Tealâ.

Öyleyse sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler! Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Ulûl'azm resûller; biliyorsunuz her devirde her kavimde mutlaka Allah’ın bir resûlu yaşamaktadır. O resûl öldüğü gün, aynı gün Allahû Tealâ mutlaka aynı kavimden bir başkasını resûl olarak tayin eder. Mutlak tayin eder. Hiçbir gün hiçbir kavim resûlsüz yaşamaz. Her kavimdeki resûller o kavmin halkını devamlı tebliğdedirler. Nebîler zamanında nebîlerin var olduğu devrelerde, yani fetret devirlerinin dışında aslında bütün nebîler de kendi kavimlerinin resûlüdür. Her kavmin bir resûlü vardır, nebîler de resûl olarak kendi kavimlerinin resûlüdür. Oraya irsal edilmişlerdir, onun için o kavme gönderilmişlerdir, onun için. Yani yaşadıkları yer o kavmin içindir bu sebeple o kavmin resûlüdürler. Ama o nebîler bütün kâinatın nebîsidirler. Kâinatın peygamberidirler. Kur’ân, kâinatsal bir kitaptır ve kâinatın son nebîsine indirilmiştir. Allahû Tealâ kâbenin bütün kâinat için bir kâbe olduğunu ifade ediyor. Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in sadece zahirî âlem için değil, âlemlerin ikisinin de peygamberi olduğu ifade buyuruluyor.

İşte nebîlerin olmadığı devrede kavim resûllerinden bir tanesi mutlaka huzur namazının imamlığına tayin edilir. Unutmayın! Bütün nebîler yaşadıkları devrede mutlaka huzur namazının imamlığını deruhte etmişlerdir. Huzur namazının mutlaka imamı nebîdir. Ama nebîlerin olmadığı fetret devirlerinde hep kavim resûllerinden bir tanesi huzur namazının imamlığına alınır, o görevde görevlidir. Eğer bir devirde iki tane nebî olsaydı o zaman bu nebîlerden ulûl'azm olan huzur namazının imamlığına tayin edilecekti. Bunun için tıpkı bunun gibi bütün kavimlerdeki resûller, resûldür ama o kavimlerden bir tanesindeki resûl huzur namazının imamlığa tayin edilir. O da resûldur ama ulûl'azm resûldur.  Davadan sorumlu olan odur bu, Allah’ın davasıdır. Allahû Tealâ resûlü vasıtasıyla insanları kurtuluşa davet eder. Hiçbir devirde Allah’ın resûlünün olmadığı hiçbir kavim mevcut olmadı şimdiye kadar.  Kıyâmete kadar da mevcut olmayacaktır.  Her devirde mutlaka bütün kavimlerde o kavimdekilerin lisanı ile konuşan ve onların unuttukları dîni esasları onlara mutlaka öğretmekle vazifeli olan bir resûl mutlaka onların içinde mevcuttur. Bu resûllerden bir tanesi nebîlerin olmadığı bütün devrelerde bu resûllerden bir tanesi huzur namazının imamlığına tayin edilir. O, ulûl'azm resûldur.

Azîm sahibi resûl, yılmayan resûl. Neden yılmayan o kadar güçlü olduğu için mi? Hayır, değil. Yılmamasının sebebi güçlü oluşu değil, Allah’a olan îmânı sebebiyle, Allah’ın onunla beraber oluşu. Allahû Tealâ mucizeleriyle hep onu koruduğunu, desteklediğini ifade eder.  İnsanlar vardır direkt olarak ulûl'azm olan resûlun karşısına çıkarlar. Ona zarar vermek için çalışırlar bir de bakarsınız bir gün o adam ölmüştür. Hasta değildir, ortada bir sebep yoktur ama ölmüştür. Bu ulûl'azm resûlün işaretlerinden bir tanesidir. Allah onunla beraberdir, bu sebeple o en kuvvetlidir. O kimse ile uğraşmaz, hep onunla uğraşırlar. Ama uğraşanlar mutlaka Allahû Tealâ tarafından cezalandırılırlar. Bu ceza çoğu zaman ölüm cezası şeklinde tecelli ediyor.

Ulûl'azm resûle bağlı olanlar her şeyden korunurlar, zelzeleler onlar için geçerli değildir, seller, afetler onlar için geçerli değildir. Öyleyse sevgili kardeşlerim, bunları Allahû Tealâ vakıalarla ispat eder. Herkes yaşadığı vakıaları hatırlar bilir. Arkasında Allah’ın olduğunu idrak ettikleri gün ulûl'azm resûl o ülkeyi birinci sınıf ülke haline getirir. İşte sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler, Ahkâf-35’te de ulûl'azm resûllerden bahsediyor ve onların sabırlı oldukları ifade ediliyor. Secde Suresinin 24. âyet-i kerimesi:

32/SECDE-24: Ve cealnâ minhum eimmeten yehdûne bi emrinâ lemmâ saberû ve kânû bi âyâtinâ yûkınûn(yûkınûne).
Ve onlardan, emrimizle hidayete erdiren imamlar kıldık, sabır sahibi oldukları ve âyetlerimize (Hakk’ul yakîn seviyesinde) yakîn hasıl etmiş oldukları için.


Secde-24’te Allahû Tealâ devrin nebî olmayan resûlünü yani ulûl'azm resûlünü anlatıyor. Diyor ki: “Onlardan, insanlardan imamlar kıldık.” Dikkat edin ki; bu imamlar peygamberler değiller. Aynı ifade Enbiyâ-73’te geçiyor.

Allahû Tealâ diyor ki: “Onları imamlar kıldık, onlar nebîler. Emrimizle insanları hidayete erdirsinler.” diye diyor. Aynı ifade ama “Onları imamlar kıldık.” diyor, peygamber isimleri sayılıyor, nebîlerin. “Onları imamlar kıldık.” diyor Allahû Tealâ. Ve böyle bir dizaynda Allahû Tealâ’nın muhtevasına baktığımız zaman Enbiyâ-73’tekilerin nebî resûller ama huzur namazının imamı olan resûller olduğunu görüyoruz. Ama Secde-24’tekilerin velî resûller huzur namazının imamı olan resûller olduğunu görüyoruz. Öyleyse beraberce Enbiyâ Suresinin 73. âyet-i kerimesine bakalım ne diyor Allahû Tealâ:

21/ENBİYÂ-73: Ve cealnâhum eimmeten yehdûne bi emrinâ ve evhaynâ ileyhim fi’lel hayrâti ve ikâmes salâti ve îtâez zekâti, ve kânû lenâ âbidîn(âbidîne).
Ve onları, emrimizle hidayete erdiren (ölmeden önce ruhları Allah’a ulaştıran) imamlar kıldık. Ve onlara, hayırlar işlemeyi, namaz kılmayı ve zekât vermeyi vahyettik. Ve onlar, Bize kul oldular.


ve cealnâhum eimmeten: Onları imamlar kıldık.
yehdûne bi emrinâ: emrimizle hidayete erdiren.
ve evhaynâ ileyhim: ve onlara vahyettik.
fi’lel hayrâti: hayırlar işlemeyi, hayırlı fiiller işlemeyi vahyettik.
ve ikâmes salâti: namaz kılmalarını vahyettik.
ve îtâez zekâh(zekâti): ve zekât vermelerini vahyettik.
ve kânû lenâ âbidîn(âbidîne): ve onlar bize kul oldular diyor Allahû Tealâ.

Bu kul, bu kulluk makamı huzur namazının imamlığı seviyesinde bir kulluk. 70’e de bakalım Lut (A.S)’a geçiyor.

21/ENBİYÂ-70: Ve erâdû bihî keyden fe cealnâ humul ahserîn(ahserîne).
Ve ona tuzak kurmak istediler. Fakat Biz, onları daha çok hüsrana düşürdük.

21/ENBİYÂ-71: Ve necceynâhu ve lûtan ilâl ardılletî bâraknâ fîhâ lil âlemîn(âlemîne).
Âlemler içinde bereketli kıldığımız arz’a, onu ve Hz. Lut’u (ulaştırıp) kurtardık.

21/ENBİYÂ-72: Ve vehebnâ lehu ishâk(ishâka), ve ya’kûbe nâfileten, ve kullen cealnâ sâlihîn(sâlihîne).
Ve ona, İshak (A.S)’ı ve nafileten (ilâveten) Yâkub (A.S)’ı vehbî (armağan) olarak verdik. Ve hepsini salihler kıldık.


“Ve ona tuzak kurmak istediler. Fakat Biz, onları daha çok hüsrana düşürdük. Ve ona İshak (A.S)'ı nafileten, Yâkup (A.S)'ı vehbi armağan olarak verdik. Ve hepsini salihler kıldık. Âlemler içinde bereketli kıldığımız arz'a, onu ve Hz. Lut'u ulaştırdık ve onu kurtardık.” diyor Allahû Tealâ.

Neyle karşı karşıyayız. Secde Suresinin 24. âyet-i kerimesinde de Allahû Tealâ devrin imamlarının sabır sahibi olduğundan bahsediyor, Ahkâf Suresinin 35. âyet-i kerimesinde de:  “Resûllerden azîm sahiplerinin sabrettikleri gibi sen de sabret.” diyor, Allahû Tealâ.

Sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler! Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Sabır ile tasarruf arasında bir ilişki var mıdır? Tasarruf sabrın sonudur. Çünkü kişi kendinde meknuz olanlarla değil, Allah’ın kendisini kullandığı standartlarda vasıf sahibidir. Bütün ulûl'azm resûlleri Allah mutlaka tasarrufuna alır. Ulûl'azm resûllerin hepsi tasarruf altındadır.

Öyleyse burada onların sabır sahibi olması söz konusu değil. Allah’ın onlara yüklediği sabrın sahibi olarak hareket etmeleri söz konusu. Emri veren Allah bunu başka resûllerine emir vermek suretiyle yaptırır. Ama ulûl'azm resûle emir vermek suretiyle yaptırmaz. Kendisi onun vücuduna hâkim olarak o vücuda yaptırır, Allahû Tealâ. Yani aklın o vücuda yaptıracağı fonksiyonu Allah yaptırır. “O kendiliğinden konuşmaz, sen atmadın Biz attık.” diyor. Gene ulûl'azm resûlleri için Allahû Tealâ diyor ki: “Onların seçim hakları yoktur bu sebeple yaptıklarından mes’ul değillerdir.” diyor Allahû Tealâ. 

Sevgili kardeşlerim, sevgili mihr camiası! Biz ve sizler Allah’ın gerçekten çok büyük ni’metlerine sahibiz. Bunların kıymetini bilin sevgili kardeşlerim. Nerede olduğunuzun bilincinde olun sadece ülkenizin değil, dünyanın kurtuluşu sizlerin omuzlarınıza verilen bir vazifedir. Öyleyse salt bunun için, bu vakfın müntesipleri olduğunuz için Allah’a çok hamdedin, çok şükredin. Size düşman olanların çokluğu sakın sizi korkutmasın. Allah’ın dostlarına bütün kâinatta her yerde nefs sahipleri düşman olmuşlardır, bu da eşyanın tabiatına son derece uygun bir sonuçtur. Ama sonunda mağlup olanlar hep onlar olmuşlardır. Sizin için de aynı galibiyet söz konusudur. Şartlar ne olursa olsun unutmayın arkanızda Allah var! Hiçbir şeyden korkmayın. En kuvvetli olan her zaman Allah’tır. Yakın bir gelecekte ne demek istediğimizi anlayacaksınız, yaşayarak.

Diyor ki kardeşimiz: Sabır ile tasarruf arasında bir ilişki var mıdır? Görüyorsunuz ki; tasarrufla sabır arasındaki ilişki en üst seviyedeki bir ilişkidir. Allah’ın o seviyedeki resûlleri ulûl'azm resûlleri Allah’ın iradesi ile hareket ederler. Kendi iradeleri bütünüyle yoktur. İrade tamamen Allahû Tealâ tarafından alınmıştır. Allah bizatihi o vücuda kumanda etmektedir. Akıl değil, Allah kumanda etmektedir. Öyleyse orada Allah’ın sabrı söz konusudur.
 
Allah razı olsun

Benzer konular