Bizim saf ateistler Kur'ân'ı karıştırarak yada Turhan Dursun’un kitabından alıntılar yaparak, web sitelerinde yayınlar yapmaya devam ediyorlar ve bu seferde diyorlar ki: "Fatır 43 ile Bakara 106. âyetleri, sözde birbirleriyle çelişkiye düşüyormuş. Allah madem daha iyisine getirecekti, neden onu baştan getirmemiştir ya da benzerini getirmeye neden gerek görmüştür." diyorlar.

Anasayfa » Ana Sayfa » Hanif Dîni » Bizim saf ateistler Kur'ân'ı karıştırarak yada Turhan Dursun’un kitabından alıntılar yaparak, web sitelerinde yayınlar yapmaya devam ediyorlar ve bu seferde diyorlar ki: "Fatır 43 ile Bakara 106. âyetleri, sözde birbirleriyle çelişkiye düşüyormuş. Allah madem daha iyisine getirecekti, neden onu baştan getirmemiştir ya da benzerini getirmeye neden gerek görmüştür." diyorlar.
share on facebook  tweet  share on google  print  

Bizim saf ateistler Kur'ân'ı karıştırarak yada Turhan Dursun’un kitabından alıntılar yaparak, web sitelerinde yayınlar yapmaya devam ediyorlar ve bu seferde diyorlar ki: "Fatır 43 ile Bakara 106. âyetleri, sözde birbirleriyle çelişkiye düşüyormuş. Allah madem daha iyisine getirecekti, neden onu baştan getirmemiştir ya da benzerini getirmeye neden gerek görmüştür." diyorlar.

“Bizim saf ateistler Kur'ân'ı karıştırarak yada Turhan Dursun’un kitabından alıntılar yaparak, web sitelerinde yayınlar yapmaya devam ediyorlar ve bu seferde diyorlar ki: Allah, Fatır Suresinin 43. âyet-i kerimesi ile Bakara Suresinin 106. âyet-i kerimeleri, sözde birbirleriyle çelişkiye düşüyormuş diyorlar.”

Köftehorlara bak. “Madem daha iyisine getirecekti, neden onu baştan getirmemiştir yada benzerini getirmeye neden gerek görmüştür" diyorlar.” Eee, ne yapalım yani? Allahû Tealâ, getirmeyi istemiş, getirmiş; bunun tasası bize mi düşmüş yani?
    
Sevgili kardeşlerim, bizim ateistler sahiden saf yahu. Allahû Tealâ’nın söyledikleri hiçbir zaman onların (Efendimiz, mübarek başını işaret ederek) şuralarına ulaşıp da bir hüküm ifade etmiyor, demeyeceğiz. Ulaşamadığı yer (Efendimiz, mübarek başını işaret ederek) burası değil; (Efendimiz, mübarek kalbini işaret ederek) burası, kalp.
 
Aklın önderliğinde dîn yaşanmaz. Dîn kalbin önderliğinde yaşanır. Her şey kalpte oluşur. Histifnalarınız, Allah ile olan ilişkileriniz başlamışsa, fark edeceksiniz ki burası değildir, beyniniz değildir; burasıdır, kalbinizdir. Öyleyse haydi gelin bakalım, ne demişler gene.

Fatır Suresinin 43. âyet-i kerimesi:

35/FÂTIR-43: İstikbâran fîl ardı ve mekres seyyii, ve lâ yahîkul mekrus seyyiu illâ bi ehlihî, fe hel yanzurûne illâ sunnetel evvelîn(evvelîne), fe len tecide li sunnetillâhi tebdîlâ(tebdîlen), ve len tecide li sunnetillâhi tahvîlâ(tahvîlen).
Yeryüzünde kibirlendiler ve kötü hile düzenlediler. Oysa kötü hileler, sahibinden başkasına isabet etmez (ulaşmaz). Öyleyse onlar, evvelkilerin sünnetinden başkasını mı gözlüyorlar (bekliyorlar)? Halbuki Allah’ın sünnetinde asla bir tebdil (değişiklik) bulamazsın. Ve Allah’ın sünnetinde asla bir tahvil (değişme) bulamazsın.


"istikbâren fîl ardı ve mekres seyyii, ve lâ yahîkul mekrus seyyiu illâ bi ehlih(ehlihî)"

“Yeryüzünde büyüklük taslayarak ve kötülüğü tasarlayıp düzenleyerek”, diyor Allahû Tealâ. “istikbâr” tekebbür’den geliyor ve “mekr” de hile yapmak demek, “seyyii” kötü hile yapmak. “Ve kötülüğü tasarlayıp düzenleyerek.”

“ve lâ yahîkul mekrus seyyiu illâ bi ehlih(ehlihî): Bu kötü düzen, hile yapmak üzere kurulan düzen ise, kendi sahibinden başkasını kuşatmaz, tesir altına almaz.”

Aslında kuşatma, ihata etmek demek; ama bu, “yahîkul” diyor Allahû Tealâ, gene kuşatma istikametinde kullanmış.

“fe hel yenzurûne illâ sunnetel evvelîn(evvelîne):
Artık onlar, öncekilerin sünnetinden başkalarını mı gözlemektedirler?”

“yenzurûne”, bakmak demek. Aslında, “ne yazık ki” mânâsı var burada. “Ne yazık ki onlar, evvelkilerin sünnetinden başkasını gözlemezler, evvelkilerin sünnetinden başkasını idrak edemezler.” anlamında kullanıyor Allahû Tealâ.  

“fe len tecide li sunnetillâhi tebdîlâ(tebdîlen): Sen, Allah’ın sünnetinde kesinlikle bir değişiklik bulamazsın.
“ve len tecide li sunnetillâhi tahvîlâ(tahvîlen): Ve sen Allah’ın sünnetinde kesinlikle bir değişim de bulamazsın; tahvîl, değişme de bulmazsın.”   

Ne demek istiyor acaba Allahû Tealâ? O kadar belli ki sevgili kardeşlerim ne söylediği… Haydi gelin sizinle beraber bir başka âyet-i kerimeye bakalım. Rûm Suresinin 30. âyet-i kerimesi. Diyor ki Allahû Tealâ:

30/RÛM-30: Fe ekim vecheke lid dîni hanîfen, fıtratallâhilletî fataran nâse aleyhâ, lâ tebdîle li halkıllâhi, zâliked dînul kayyimu ve lâkinne ekseran nâsi lâ ya’lemûn(ya’lemûne).
Artık hanif olarak kendini (vechini) dîn için ikame et, Allah’ın hanif fıtratıyla ki; Allah, insanları onun üzerine (hanif fıtratıyla) yaratmıştır. Allah’ın yaratmasında değişme olmaz. Kayyum olan (kaim olacak, ezelden ebede kadar yaşayacak) dîn budur. Fakat insanların çoğu bilmez.


“Habibim kendini, zatını, vechini hanif olarak yani Hz. İbrâhîm’in hanif dîninin müntesibi olarak, hanif olarak dîne ikame et. Dîni ayakta tutmak için, nefsinle var gücünle çalış ve ikame et. Dîni ikamet etmek için, dîni ayakta tutmak için; kendini ikame et, vechini ikame et. Ki Allah bütün insanları senin sahibi olduğun hanif dîninin gereğini yaşamak üzere, hanif fıtratıyla yaratmıştır. Kaim olan dîn, bu dîndir. Kıyamda olan dîn, kıyâmete kadar sürecek olan ezelî ve ebedî dîn, bu dîndir.” diyor Allahû Tealâ. Başka bir dîn yoktur.

Sonra ne diyor? “Allah’ın yaratmasında değişiklik göremezsin.” Yani bütün insanları, aynı özellikte yaratır. Hangi özellikle? Sadece hanif dînini yaşayabilecek özellikte yaratır, hanif fıtratıyla yaratır. İkincisi, dîni sadece hanif dînidir; başka bir dîn yaratması söz konusu değildir.

Hem yarattığı dîn tektir, ezelî ve ebedî dîn odur. “Kayyum olan dîn, o dîndir.” diyor Allahû Tealâ, ezelî ve ebedî dîn.

1. Sadece o dîn vardır Allah için,
2. Ve sadece bu dîni yaşayabilecek özelliklerle insanları yaratır, hanif olarak.

Öyleyse ne gördük? “Allah’ın sünnetinde, yaratmasında değişiklik bulamazsın. Allah bütün insanları hanif fıtratıyla yaratır ve yarattığı tek dîn hanif dînidir.” diyor Allahû Tealâ.

Şimdi Bakara Suresinin 106. âyet-i kerimesine geliyoruz:

2/BAKARA-106: Mâ nensah min âyetin ev nunsihâ ne’ti bi hayrin minhâ ev mislihâ e lem ta’lem ennallâhe alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun).
Biz bir âyetten neyi neshedersek (kaldırırsak ve değiştirirsek) veya neyi unutturursak, ondan daha hayırlısını veya onun mislini getiririz. Allah’ın herşeye kaadir olduğunu bilmiyor musun?


mâ nensah min âyetin ev nunsihâ: Biz bir âyetten neyi nesheder, değiştirirsek veya neyi unutturursak
ne’ti bi hayrin: Ondan daha hayırlısını getiririz
minhâ ev mislihâ: Veya onun bir mislini getiririz.  
e lem ta’lem ennallâhe alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun): Bilmez misin? Muhakkak ki Allah, herşeye kaadirdir.”
    
Şimdi bu iki âyeti yan yana getirmekle, ne demek istiyor acaba bizim saflar? Allahû Tealâ yukarıdaki âyet-i kerimede: “Allah’ın insanı yaratmasında, hanif fıtratının dışında yaratmasında imkân yoktur.” diyor. Allah bütün insanları, sadece hanif fıtratıyla yaratır ve Allahû Tealâ bütün insanlar için sadece bir tek dîn yaratmıştır; hanif dîni. “Bunlarda hiçbir değişiklik göremezsin.” diyor.
    
Ama sahâbe Peygamber Efendimiz (S.A.V)’le müşerref olmadan evvel her türlü kötülüğü yapıyorlardı; kervan soyuyorlardı, adam öldürüyorlardı, kendi kızlarını küçücükken mezara diri diri gömüyorlardı. İçki içiyorlardı alabildiğine ve Allahû Tealâ içkiyi yasaklamadı. İlk koyduğu engel, “Sarhoşken namaza yaklaşmayın.” şeklindeydi. Neden? Yavaş yavaş alıştırıyor sahâbeyi. “Sarhoşken namaza yaklaşmayın, sarhoşken namaz kılmayın.” diyor. Ondan sonra diyor ki, aradan bir zaman geçtikten sonra: “Tahammül etmiş içkiler size yasak kılındı.” diyor.

Biliyor musunuz sevgili kardeşlerim, insan vücudunda hücre sayısı değişmeyen, ne kadarı yok olursa o kadarı aynı gün yeniden yaratılan, vücuda gelen bir organ var: beyin. Bu beyindeki hücre sayısını düşürebilen bir tek düşman var: alkollü içkiler.

Allahû Tealâ niye bir anda koymuyor? O zaman sahâbenin yoldan çıkma ihtimali var, onlara çok zor gelmiş olabilir. Allahû Tealâ önce, sarhoşken namaz kılmayı engelliyor. İkinci âyette; bu âyet yok oluyor, “Alkollü içkiler yasaktır.” diyor Allahû Tealâ.

İşte böyle sevgili kardeşlerim. Öyleyse dîndeki temelle, Allahû Tealâ’nın mensuf ve nasuh âyetlerini sakın birbirine karıştırmayın. Temelde ne Allah’ın dîninde değişiklik vardır, ne de insanları hanif fıtratıyla yaratmasında değişiklik vardır; ama insanların faydasına gidecek olan bir şeyi, Allahû Tealâ’nın alıştıra alıştıra vermesi, mutlaka faydadan hali değildir. Bir başka ifadeyle; bizim sevgili Allah’sız kardeşlerimiz gene şiştiler. Hepsi bu kadar.  Siz bana gene bildirin sevgili kardeşlerim, bunlar yazdıkça siz bize bildirin, biz cevaplarını veririz.

Allah herşeye kaadirdir.

Benzer konular