Hangi surelerin mürşide ait olduğunu lütfen açıklar mısınız?

Anasayfa » Ana Sayfa » Mürşid » Hangi surelerin mürşide ait olduğunu lütfen açıklar mısınız?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Hangi surelerin mürşide ait olduğunu lütfen açıklar mısınız?

Sayın Efendimiz! Hürmetler eder mübarek ellerinizden öperim. Sizi çok seviyoruz. Ben komşularımı bir türlü mürşidin şart olduğuna ikna edemedim. Hangi surelerin mürşide ait olduğunu lütfen açıklar mısınız? Sonsuz hürmetlerimle mübarek ellerinizden saygıyla öperim.

Sevgili kardeşlerim! Mürşid farzdır! Allahû Tealâ Mâide Suresinin 35. âyet-i kerimesinde diyor ki:

5/MÂİDE-35: Yâ eyyuhâllezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete ve câhidû fî sebîlihi leallekum tuflihûn(tuflihûne).
Ey âmenû olanlar (Allah’a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler); Allah’a karşı takva sahibi olun ve O’na ulaştıracak vesileyi isteyin. Ve O’nun yolunda cihad edin. Umulur ki böylece siz felâha erersiniz.


“yâ eyyuhellezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete: Ey âmenû olanlar! (Allah’a ulaşmayı dileyenler!) Takva sahibi olun.”

Âmenû olmuş, Allah’a ulaşmayı dilemiş, şimdi 2. bir takva söz konusu!

2. takva: Mürşide ulaşıp onun karşısında tâbî olmak.

Ve Allahû Tealâ diyor ki: “Ey Allah’a ulaşmayı dileyenler! Yeniden takva sahibi olun (2. takvanın sahibi olun.) Nasıl? Sizi, Allah’a ulaştırmaya vesile olacak kişiyi isteyin. İptiga edin, isteyin.” diyor Allahû Tealâ.

Peki, kimden isteyeceğiz? Allahû Tealâ bu sualin cevabını Fâtiha Suresinde vermiş. Biliyorsunuz; bütün sureler, Allah’ın bize açıklamalarıdır ama Fâtiha Suresi; bizim Allah’a münâcatımızdır, aynı zamanda, müracaatımızdır, aynı zamanda dileklerimizi sunmaktır. Diyoruz ki Fâtiha Suresinde:

1/FÂTİHA-5: İyyâke na’budu ve iyyâke nestaîn(nestaînu).
(Allah'ım!) Yalnız Sana kul oluruz ve yalnız Senden İSTİANE (mürşidimizi) isteriz.


iyyâke na’budu: Yalnız Sana kul oluruz.
ve iyyâke nestaîn: Ve yalnız Senden istiane dileriz (mürşidimizi yalnız Senden isteriz.)

Demek ki; Allah’tan başka hiç kimseden mürşid istenmez. Allah’tan istenecek!

“Sadece Senden mürşidimizi isteriz.” diyor.

Sonra? Sonra, sevgili kardeşlerim! Diyoruz ki Allahû Tealâ’ya:

1/FÂTİHA-6: İhdinâs sırâtel mustakîm(mustakîme).
(Bu istiane'n ile) bizi, SIRATI MUSTAKÎM'e hidayet et (ulaştır).


“ihdinas sırâtel mustakîm: Bizi, Sıratı Mustakîm’e hidayet et (ulaştır).”

Nasıl? Mürşidimize ulaşalım da ve önünde diz çöküp tövbe edelim ve böylece ruhumuz vücudumuzdan ayrılsın ve başımızın üzerine devrin imamının ruhu gelerek Senin Sıratı Mustakîm’ine ulaşsın.

1/FÂTİHA-7: Sırâtallezîne en’amte aleyhim gayril magdûbi aleyhim ve lâd dâllîn(dâllîne).
O yol (SIRATI MUSTAKÎM) ki; üzerlerine nimet verdiklerinin yoludur. Üzerlerine gadap duyulmuşların ve dalâlette kalmışların (Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerin) yolu değil.


“sırâtallezîne en’amte aleyhim: O yol ki (o Sıratı Mustakîm ki;) başlarının üzerine ni’met verdiklerinin yoludur.”

Kim Allah’a ulaşmayı diler de Allah’tan 12 tane ihsan alarak mürşidine ulaşırsa tâbî olduğu an, başının üzerine derhal devrin imamının ruhu gelir ve yerleşir. O, Allah’ın ni’metidir ve devrin imamının, o kişinin ruhuna verdiği emirle o kişinin ruhu derhal vücudu terk edip Sıratı Mustakîm’e ulaşır.

Mu’min Suresinin 15. âyet-i kerimesi:

40/MU'MİN-15: Rafîud deracâti zûl arş(arşi), yulkır rûha min emrihî alâ men yeşâu min ıbâdihî li yunzira yevmet telâk(telâkı).
Dereceleri yükselten ve arşın sahibi olan Allah, kullarından (Kendisine ulaştırmayı) dilediği kişinin (Allah’a ulaşmayı dilediği için Allah’ın da Kendisine ulaştırmak istediği kişinin) üzerine (başının üzerine) Allah’a ulaşma gününün geldiğini (o kişinin ruhuna) ihtar etmek için, emrinden (Allah’ın emrini tebliğ edecek) bir ruh (devrin imamının ruhunu) ulaştırır.


“Dereceleri yükselten ve arşın sahibi olan Allah, kullarından lâyık olanların başlarının üzerine emrinden bir ruh gönderir (Emrinden olan ruhu gönderir!) O kişiye, yevm’et talâkının geldiğini ihtar etmesi için (yani Allah’a mülâki olma, Allah’a geri dönerek ulaşma gününün geldiğini söylemek için).”

Kişinin ruhu vücuttan ayrılacak, vücudu terk edecek. Devrin imamının ruhu, onun başının üzerinde, o kişinin ruhu yerine o bulunacak.

İşte, ne olmuş? Biz, Allahû Tealâ’ya demişiz ki: “Sadece Senden istiane isteriz!”

Peki, güzel. Sadece Allah’tan istenecek, anladık. Ayrıca Allahû Tealâ Nahl Suresinin 9. âyet-i kerimesinde diyor ki:

16/NAHL-9: Ve alâllâhi kasdus sebîli ve minhâ câirun, ve lev şâe le hedâkum ecmaîn(ecmaîne).
Ve sebîllerin (dergâhlardan Sıratı Mustakîm'e ulaşan bütün yolların yani mürşidlerin) tayini, Allah'ın üzerinedir. Ve ondan sapanlar vardır. Ve eğer O dileseydi, sizin hepinizi hidayete erdirirdi.


“alallâhi kasdus sebîli: Sebîlleri (her sebîlin sahibi olan mürşidi) tayin etmek (tespit etmek) Allah’ın üzerine vazifedir.
minhâ câir(câirun): Ondan sapanlar da var.”
 
“Allahû Tealâ dileseydi, hepinizi cennete ulaştırırdı.” diyor.

Öyleyse Allahû Tealâ, kulunun iradesini kullanmasını mutlak olarak istiyor. Cüz’i iradenin mutlaka kullanılması Allah’ın temel emri. Ve böyle bir muhtevada, şimdi; “Kişinin Allah’a, Allah’tan mürşidini nasıl soracağı!” olayı var.

Allahû Tealâ; “Allah’a ulaştıracak olan vesileyi isteyin. Allah’tan isteyin. (vebtegû ileyhil vesîlete.) İsteyin.” diyor.

Kimden isteyeceğimiz, Fâtiha Suresinde işaret edilmiş. Sadece Allah’tan istiane istenecek, mürşid istenecek. Nasıl istenecek? Bakara-45 ve 46 bunu açıklıyor:

2/BAKARA-45: Vesteînû bis sabri ves salât(salâti), ve innehâ le kebîratun illâ alâl hâşiîn(hâşiîne).
(Allah’tan) sabırla ve namazla istiane (özel yardım) isteyin. Ve muhakkak ki o (hacet namazı ile Allah’a ulaştıracak mürşidini sormak), huşû sahibi olanlardan başkasına elbette ağır gelir.

2/BAKARA-46: Ellezîne yezunnûne ennehum mulâkû rabbihim ve ennehum ileyhi râciûn(râciûne).
Onlar (o huşû sahipleri) ki, Rab’lerine (dünya hayatında) muhakkak mülâki olacaklarına ve (sonunda ölümle) O’na döneceklerine yakîn derecesinde inanırlar.


“vesteînû bis sabri ves salât(sâlâti), ve innehâ le kebîretun illâ alel hâşiîn: Sabırla ve hacet namazıyla istianeyi isteyin.” diyor Allahû Tealâ.

Namaz kılınarak istendiği cihetle, istianenin Allah’tan isteneceği kesindir. “Ama bu kebîretun bir iştir, büyük bir iştir (illâ alel hâşiîn.) Ama huşû sahipleri için zor değildir.” diyor Allahû Tealâ.

Yani? Yani; “Herkes ister ama Biz, onlardan sadece huşû sahiplerine bunu veririz.” diyor. Huşû sahibi olanlar! Peki, kim bu huşû sahipleri?

“ellezîne yezunnûne ennehum mulâkû rabbihim ve ennehum ileyhi râciûn: Onlar ki (o huşû sahipleri ki;) onlar, Allah’a mülâki olacaklarına (ruhlarını ölmeden evvel Allah’a ulaştıracaklarına) kesin şekilde inanırlar.” diyor.  

İnançları kesindir ki; mutlaka ruhlarını Allah’a ulaştıracaklardır. Neden bu kadar kesin şekilde inanıyorlar? Çünkü Allahû Tealâ’nın sözü var:

“Kim Bana mülâki olmayı dilerse Ben, onu mutlaka Kendime ulaştırırım.” diyor.

İşte 2 âyet! Birisi Ra’d-27:

13/RA'D-27: Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbihi, kul innallâhe yudillu men yeşâu ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe).
Ve kâfirler: “Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?” derler. De ki: “Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır ve O’na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır (hidayete erdirir).”


“Allah, dilediğini dalâlette bırakır ama onlardan kim Allah’a mülâki olmayı dilerse onları Kendisine ulaştırır.”

Ve 2. âyet-i kerime; Şûrâ-13:

42/ŞÛRÂ-13: Şeraa lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrakû fîhi, kebure alâl muşrikîne mâ ted’ûhum ileyhi, allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).


“allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb: Allah, dilediğini Kendisine seçer ve onlardan kim Allah’a yönelirse (Allah’a ulaşmayı dilerse) onları Kendisine ulaştırır.”

Burada, Allah’a yönelmenin; Allah’a ulaşmayı dileme olduğu da kesinleşmiş bir hükümdür ve Allahû Tealâ; “Mutlaka onları Kendisine ulaştırır.” diyor.

Öyleyse mürşidimizi Allah’tan isteyeceğiz. Ve kim, Allah’a ulaşmayı dilemekle kalmamış; Allah’ın Kur’ân-ı Kerim’de verdiği sözü kesin olarak gerçekleştireceğine inanmışsa o kişiye, mutlaka Allah mürşidini gösterir. Zaten bu kişi, gerçek anlamda Allah’a ulaşmayı dileyendir.

Öyleyse bu demek oluyor ki; komşularınızı mürşidin kim olduğuna ikna etme konusunda bu âyetleri onlara söylemelisiniz.

Mürşid farzdır ve Allah’tan istenir! O kişinin kalbinden istemesi lâzım. Neden diyoruz kalbinden istemesi lâzım? İşte kişinin kalbinde, bu kalp salâbeti olması lâzım. Ne o salâbet? Oradaki sağlamlık, katî’lik olayı... Kişi, Allah’a ulaşmayı dilerse Allah’ın, onun ruhunu bu dünya hayatını yaşarken mutlaka Kendisine ulaştıracağından emin! Kesinlikle inanıyor buna. Bu kişi 4 îmânın sahibi:

1- Allah’a inanıyor.
2- Allah’a insan ruhunun ölmeden evvel ulaşmasına inanıyor.
3- Bunun üzerine farz kılındığına inanıyor. Defaatle farz kılınmış olan bir olay.
4- Böyle olan kişilerin, Allah’ın sözü sebebiyle mutlaka ruhlarını Allah’ın Kendisine ulaştıracağına inanıyor.

Benzer konular