Dîni ikame etmek ne demektir?

Anasayfa » Ana Sayfa » Dîn » Dîni ikame etmek ne demektir?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Dîni ikame etmek ne demektir?

Sevgili Efendimiz! Ellerinizden sonsuz hürmet ve hasretle öperim. Müsaadenizle sorumu arz ediyorum. Şûrâ Suresi 13. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ Hz. Nuh’a, Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya, Hz. İsa’ya ve Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e aynı şeriatı verdiğini söylüyor. Ve iki emir veriyor:

1- Dîni ikame edin.
2- Fırkalara ayrılmayın.

Dîni ikame etmek ne demektir?  Dîn nasıl ikame edilir?

Buradan başlayalım. Dînin ikame edilmesi demek; dînin ayakta tutulması demek,  hükümferma olması demek -başka bir ifade ile- yaşanması demek.

İşte sevgili kardeşlerim, sevgili misafirlerimiz! Allah’a ne kadar çok hamdetsek şükretsek azdır ki; biz, Kur’ân’daki İslâm’ı tam Allah’ın istediği gibi yaşayanlarız. Bundan 14 asır evvel de yaşandı, Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) zamanında. Osmanlıların yükselme devrinde de yaşandı. Bugün de bizler tarafından yaşanıyor; Osmanlı’nın torunları olan bizler tarafından.

Öyleyse gelin bakalım beraberce Şûrâ Suresinin 13. âyet-i kerimesinde ne söylüyor Allahû Tealâ:

42/ŞÛRÂ-13: Şeraa lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrakû fîhi, kebure alâl muşrikîne mâ ted’ûhum ileyhi, allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).


Diyor ki: “Hz. Nuh’a, Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya, Hz. İsa’ya verdiğimiz şeriatı sana da vahyetmek sureti ile sana ve sana tâbî olanlara (size de) şeriat kıldık; dîni ayakta tutun ve fırkalara ayrılmayın diye.” Bundan sonra da Allahû Tealâ diyor ki müşriklere: “Senin onlara yaptığın talep ağır geldi.”

Kimdir müşrikler? Allah’a ulaşmayı dilemeyen herkes gizli şirktedir, müşriktir. Ve talep; fırkalara ayrılmayın, Allah’a ulaşmayı dileyin ve tek fırkayı oluşturun. Hz. İbrâhîm’in hanif dîni kâinatın tek dînidir. Başka bir dîn hiç olmamıştır. Hz. İbrâhîm, Hz. Musa’dan da Hz. İsa’dan da Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz’den de daha önceki peygamberdir. Ve adına musevilik dediğimiz, hristiyanlık dediğimiz, İslâm dediğimiz 3 tane dîn varmış gibi görünüyorsa da aslında dînler yoktur! Sadece Hz. İbrâhîm’in hanif dîni vardır. Hanif dîni 3 esas ihtiva eder.

1- Vahdet: Allah’ın tekliğine inanmak.
2- Tevhid: Allah’a ulaşmayı dileyenlerin oluşturduğu tek fırka.
3- Teslim: Ruhun, vechin, nefsin ve iradenin Allah’a teslimi.

İşte dîn bundan ibarettir. Kim Allah’a ulaşmayı dilemekten başlayarak mürşidine tâbî olursa, ruhunu Allah’a ulaştırırsa, fizik vücudunu Allah’a teslim ederse, nefsini Allah’a teslim ederse, Tövbe-i Nasuh’unu gerçekleştirirse ve iradesini Allah’a teslim ederse işte bu kişi, dîni ikame etmiştir. Dîni ayakta tutmuştur. Kâinatın tek dîninin bütün standartlarını yerine getirmiştir.

Dîni ikame etme hangi noktada başlar? Allah’a ulaşmayı dileme noktasında. Bir insan düşünün; ömrü boyunca namaz kılmış 5 vakit, oruç tutmuş ramazanlarda, zekâtını vermiş, hacca gitmiş, sık sık da kelime-i şahadet getiriyor. Bu insanın cennete gideceği zannedilir ama gidemez. Allah’a ulaşmayı dilemeyen hiç kimse Allah’ın cennetine gidemez. Böyle olan insanlarda dîni ikame etmiş olmazlar.

Kim Allah’a ulaşmayı dilerse o Allah’a ulaşmayı dilediği anda dîni ikame etmiştir. Ve ardarda gelecektir. Bu kişi zaten Allah’a ulaşmayı dilerse Allahû Tealâ tarafından mutlaka Allah’a ulaştırılacaktır. Bundan sonra da serbest bırakılacaktır. Ama Allah’a ulaştırılan -Allah tarafından Allah’a ulaştırılan kişi- 3. kat cennetin sahibi olur. Dünya mutluluğunun da %51’ine sahip olur.

Öyleyse dînin ikame edilmesi demek; dînin yaşanması demek. Sadece Allah’a ulaşmayı dileyenler dîni ikame edebilirler. Onların dışındaki hiç kimse dînin ikamesinde görev almış değildir. Dîni ikame etmenin temel şartı -hemen arkasından o gelir zaten- dîn. Ne zaman Allahû Tealâ: “Dîni ikame edin.” derse arkasından hemen “Fırkalara ayrılmayın.” ifadesini de beraber getirir. Dînin ikamesi Allah’a ulaşmayı dilediğiniz an gerçekleşir. Peki, Allahû Tealâ başka bir yerde daha bahsediyor mu bundan? Bahsediyor, Rûm Suresinin 30. âyet-i kerimesinde:

30/RÛM-30: Fe ekim vecheke lid dîni hanîfen, fıtratallâhilletî fataran nâse aleyhâ, lâ tebdîle li halkıllâhi, zâliked dînul kayyimu ve lâkinne ekseran nâsi lâ ya’lemûn(ya’lemûne).
Artık hanif olarak kendini (vechini) dîn için ikame et, Allah’ın hanif fıtratıyla ki; Allah, insanları onun üzerine (hanif fıtratıyla) yaratmıştır. Allah’ın yaratmasında değişme olmaz. Kayyum olan (kaim olacak, ezelden ebede kadar yaşayacak) dîn budur. Fakat insanların çoğu bilmez.


“Habibim sen hanifsin. Hanif olarak dîni ikame et. İşte bu dîn Allah’ın ezelî ve ebedî dînidir (hanif dîni). Sen de hanifsin.” diyor Allahû Tealâ. Ve Allah’ın ne insanları hanif fıtratıyla yaratmaktan vazgeçmesi söz konusu olacaktır ne de dînin hanif dîni olmasından Allah’ın vazgeçmesi söz konusu olacaktır. Dîn ebediyyen hanif dîni olarak kalacaktır. Yani Allah’a ruhun, vechin, nefsin ve iradenin teslim edilmesi dîni olarak kalacaktır. Ve ezelden ebede kadar da insanlar hanif fıtratıyla yaratılacaktır. Ne dîn değişir ne de insanlar değişir.

Demek ki; dîni ikame etmek, dînin gereklerini yerine getirmek. Ama böyle bir yerine getirmek insanların zannettiği gibi İslâm’ın 5 şartını yaşamaksa o kişi dîni ikame etmiş olmaz. Dînin ikame edilmeye başlanması bir temel şarta bağlıdır; Allah’a ulaşmayı dilemek! Bu dilek, kişiyi küfürden kurtarır, şirkten kurtarır, fırkalara ayrılmaktan kurtarır, cehennemden kurtarır. “Her türlü negatif faktörden bir insanı kurtaran bir anahtar var mıdır?” diye sorarsanız vardır; Allah’a ulaşmayı dilemek!

“Allahû Tealâ Hz. Musa ve Hz. İsa’ya da aynı şeriatı verdiğine göre dîni ikame etmek onlara da farz mıdır?”

Tabiî farzdır. Hz. Musa zamanında da dîn ikame edilmiştir. Hz. İsa zamanında da dîn ikame edilmiştir. Onlar ve onlara tâbî olanlar, Peygamber Efendimiz (S.A.V) ve O’na tâbî olan sahâbenin yaşadığı İslâm’ı yaşamışlardır.

1- Hz. Musa ve O’na tâbî olanlar da Hz. İsa ve O’na tâbî olanlar da Allah’a ulaşmayı dilemişler.
2- O devirdeki en büyük mürşid olan Hz. Musa’ya, Hz. İsa’ya, Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz’e tâbî olmuşlardır, herbiri kendi devirlerinde.
3- Sonra hepsi tâbiiyetten sonra ruhlarını Allah’a ulaştırmışlardır.
4- Fizik vücutlarını Allah’a teslim etmişlerdir.
5- Nefslerini Allah’a teslim etmişlerdir.
6- İradelerini Allah’a teslim etmişlerdir. İslâm’ın 7 safhasını da yaşamışlardır.

İşte dîni ikame etmek sadece Kurân’ın muhtevası içinde yaşayanlara değil, Tevrat’ın muhtevası içinde yaşayanlara da İncil’in muhtevası içinde yaşayanlara da farzdır.

“Bir hristiyan, bir musevi ve bir müslüman dîni nasıl ikame edebilir?”

Nasıl ikame ettiğimizi söyledik. Allah’a ulaşmayı dileyerek ikame edebilir. Bunun arkası 4 teslimi içerir.

Benzer konular