Sizin iki kanadınız olsa, uçsanız, dünyayı dolaşsanız, kanatlarınızın altında büyük harflerle “Mehdi! Mehdi! diye yazılsa yine de inanmayı düşünmüyorlar.

Anasayfa » Ana Sayfa » Mehdi Resûl » Sizin iki kanadınız olsa, uçsanız, dünyayı dolaşsanız, kanatlarınızın altında büyük harflerle “Mehdi! Mehdi! diye yazılsa yine de inanmayı düşünmüyorlar.
share on facebook  tweet  share on google  print  

Sizin iki kanadınız olsa, uçsanız, dünyayı dolaşsanız, kanatlarınızın altında büyük harflerle “Mehdi! Mehdi! diye yazılsa yine de inanmayı düşünmüyorlar.

Sevgili Efendimiz! Hasretle ellerinizden öper, saygılarımı sunarım. Efendim! Sorum şöyle: Bazı insanlarla zaman zaman iyi iletişim kurabiliyoruz. Takdir ediyorlar. Sonunda bağlı olduğumuz vakfımızı, zatınızı anlattığımızda yüzdeki ifadeler değişiyor. Nur cemaatinden bir yetkili der ki: “Said-i Nursi Hz. zamanının velîsidir. (13. asrın müceddidi! Gerçekten bir asır, o asrın müceddidi O’dur. Aynen doğru söylüyor.) Risale-i Nur’u bırakmıştır. (Risale-i Nur’u da O’na Allah yazdırmıştır. Gene doğru.) Başka da bir kaynak yoktur.” (İşte burası yanlış, asıl kaynak Kur’ân-ı Kerim’dir.) Yani Efendimiz, şöyle bir şey söz konusu: Sizin iki kanadınız olsa, uçsanız, dünyayı dolaşsanız, kanatlarınızın altında büyük yazıyla “Mehdi! Mehdi! diye yazılsa yine de inanmayı düşünmüyorlar.

Sevgili kardeşim! Üzülme. Hz. İsa geldiği zaman bu problemlerin hepsi bitecek. Ama bir kardeşimizin, Nur cemaatinin ileri gelenlerinden bir bölümünün başında bulunan kişinin hakkımızda artık kötü şeyler düşünmediğini söylemedi mi? Ayrıca Nur cemaatinin bir bölümü, Yeni Asya grubu bizimle çok yakın bir ilişkinin içindedirler. Said-i Nursi Hz.’nin “İmân intisaptır.” dediğini onlar biliyorlar. O kitap da ellerinde. O kardeşimize söyle bakalım. İmân intisapsa, onlar neden mürşidlerine tâbî olmuyorlar? Neden bizim konferanslarımıza gelmiyorlar da bunları bize söylemiyorlar? Gelsinler de onlarla karşılıklı konuşalım. İnşaallah olur. Ya da onlara söyleyin; madem öyle değil, o zaman sizin bulunduğunuz yerde orada bir konferans veririz. O zaman hepsi söylemeleri lâzımgelen herşeyi söylesinler bize. Ha? Söyleyin onlara. Benim selamlarımı da söyleyin. Özellikle bunu çok istediğimi söyleyin. En çok bize karşı olanlar kimlerse, onların bulunduğu dergâhta bir konferans verelim. Bizim kardeşlerimiz gitsinler, kursunlar sistemi ve suallerle, cevaplarla onları ikna etmeye çalışalım.

Kur’ân’a inanmamaları söz konusu olmaz. Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V)’in Allah’tan indirdiği Kur’ân-ı Kerim’le, Said-i Nursi Hz.’nin Risale-i Nur’larını eşit tutamazlar. Ne Allah’ın bize yazdırdığı o sohbet kitabı, ne Mevlâna’ya Allahû Tealâ’nın yazdırdığı kitap, ne başka kitaplar hiç birisi Kur’ân-ı Kerim’le eş değer olamaz. Onun için Allahû Tealâ bize sadece Kur’ân-ı Kerim’i kullanmamızı söylüyor. “Başka da bir kaynak yoktur.” diyenler büyük bir yanılgının içindeler. Başka kaynak vardır. O kaynak Kur’ân-ı Kerim’dir.

“Hâlâ Mısır’a, Şam’a ineceğini bekliyorlar.”

Mehdi gökten mi inecekmiş? Ah zavallı kardeşlerim benim. Onlara Hacet namazını kılıp Allah’tan sormalarını söyleyin. Eğer Allahû Tealâ’ya sorarlarsa, Allahû Tealâ onlara bizi gösterecektir. O zaman utanç duymayacaklar mı diye onlara sorun.

Sevgili kardeşlerim! Özellikle söylediklerimden bir tanesi son derece önemlidir. Ne o? Kim size bir itirazda bulunuyorsa hemen deyin ki: “Siz hangi gruptansınız? En çok kalabalık olduğunuz yer neresi? Orada biz size bir konferans vermek istiyoruz. Onunla direkt olarak karşılaşacaksınız. Bütün suallerinizi sorun. Bakalım sizi ikna eder mi, etmez mi?” İkna edileceklerinden korkuyorlar. Sevgili kardeşlerim! Neden ikna edilecekler? Çünkü biz kendimizden hiçbir şey katamayız ki. Biz size sadece Kur’ân’ı anlatırız. Onların da “Hayır, bu doğru değil.” demeleri mümkün değil. Anlaşıldı mı?

Sevgili misafirlerimiz, sevgili kardeşlerimiz, can dostlarımız, gönül dostlarımız! Allahû Tealâ’nın bizlere Milas’ta bu konferansı verdirmesi mutlaka büyük bir hayırdır diye düşünüyoruz. Zahmet buyurdunuz. Her yerden geldiniz. Konferansımızı dinlediniz. Hepiniz hakkımızda bir kanaatin sahibi olmuşsunuzdur. Sualleriniz için hepinize ayrı ayrı teşekkür etmek istiyorum. Hepiniz bizim can dostumuzsunuz. Bize kızsanız da karşımızda olsanız da biz sizin karşınızda olmayız. Olmamız mümkün değil. Biz size düşman olmayız. Bu mümkün değil bizim için. Karşımızda olanlarla da beraberiz, yanımızda olanlarla da beraberiz. Karşımızda olanları kurtarmak için beraberiz. Yanımızda olanlar zaten bizimle birlikte kurtuluşa ulaşmışlardır. Ama şunu net olarak yerli yerine oturtalım; biz sizin dostunuzuz. Aynı telden çalmadığımız yerler varsa gelin bir araya gelelim. Açalım Kur’ân’ı bakalım. Acaba söylediklerimiz doğru mu, yanlış mı?

Biz dîn âlimleri gibi onların seviyesinde bir Arapça kültürüne sahip değiliz. Kur’ân’ı dahi doğru dürüst okuyamayız. Ama dînimizi şu anda dünya üzerinde kim varsa hepsinden daha iyi biliriz. Bir defa daha söylüyorum; biz dînimizi, kâinatın yegâne dînini şu anda dünya üzerinde kimler yaşıyorsa, o yaşayan insanların hepsinden daha fazla biliriz. Bundan %100 eminiz. Çünkü bu ilmi bize Allah öğretti. Hiç kimse Allah’la, Allah’ın öğretisiyle aynı seviyede bir ilmin sahibi olamaz.

Öyleyse O’nun bize öğrettiklerinden %100 emin olarak sizlere Allah’ın huzurunda teşekkür ediyoruz. Hoş geldiniz, sefa geldiniz. İnşaallah güzel bir vakti birlikte geçirmeyi Allah bizlere, hepimize nasip kılmıştır. Biz sizden hoşnuduz. İnşaallah siz de bizlerden hoşnutsunuzdur.

Sevgili misafirlerimiz! Hepinize Allah’ın huzurunda bir defa daha söyleyelim; hakkımızda ne düşünürseniz düşünün. Teşekkür etmek isteriz. Düşündüğünüz şeyler size olan sevgimizi zedeleyemez. Mademki kalktınız, geldiniz, bunları dinliyorsunuz; televizyonumuzu seyredenler, bilgisayardan bizi izleyenler sizlere de teşekkür ederiz izlediğinizi için. Her geçen gün söylediklerimizin ne kadar doğru olduğu anlaşılacak ve hepiniz bize yaklaşacaksınız.

Allahû Tealâ’nın hepinizi hem cennet saadetine hem de dünya saadetine ulaştırmasını Yüce Rabbimizden dileyerek sözlerimizi inşaallah burada tamamlamak istiyoruz ve huzurlarınızdan inşaallah bu noktada ayrılıyoruz.


Benzer konular