Vazifenin size verildiğini söylediniz. Vazifenin sizde olduğunu âyetiyle delillendirebilir misiniz?

Anasayfa » Ana Sayfa » Mehdi Resûl » Vazifenin size verildiğini söylediniz. Vazifenin sizde olduğunu âyetiyle delillendirebilir misiniz?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Vazifenin size verildiğini söylediniz. Vazifenin sizde olduğunu âyetiyle delillendirebilir misiniz?

4 teslimi ilk defa sizin anlattığınızı söylüyorsunuz. İmamı Kureyşi Risalesinde bunları orijinal biçimde ifade ediyor. Hatta Rabıta-ı Şerif’te Seyid Abdal Hâkim Harmasi, mürşide ölünün yıkayıcısına teslim olduğu gibi teslim olmak gerektiğini söyler.

Sevgili kardeşlerim! Sualimiz şu bu kardeşimize! O söylediğiniz risalede, “İmamı Kureyşi’in Risalesinde bunları orijinal biçimde ifade ediyor.” demeyin bize. Ne söylemiş? “İradeni de Allah’a teslim edeceksin.” demiş mi? Hayır, dememiş. Şimdi çıkıp da bana söyleyebilir misin sen “Evet, demiş.” diye? Lütfen ne okuduysanız onu kelime kelime bize söyleyin ki biz size cevabını verelim. Orada, İmamı Kureyşi’nin Risalesi’nde iradenin de Allah’a teslimi diye bir müessese yok. Evinize gittiğiniz zaman lütfen okuyun. Telefon numaramızı alın kardeşlerimizden. Bana ulaşın. Ben size cevaplayayım.

Rabıta-ı Şerif’te Seyid Abdal Hâkim Harmasi’nin, ölünün ölü yıkayıcısına teslim olduğu gibi teslim olması, iradenin Allah’a teslim olmasıyla alakalı bir konu değildir. İradenin teslimi, irade teslimi olarak geçiyor mu? Geçmediğini göreceksiniz.

“Vazifenin size verildiğini söylediniz.” (Evet. Vazife bize verilmiştir.)

“Her söylediğinizi Kur’ân âyetleriyle delillendiğinizi söylediniz.” (Evet. Her söylediğimizi Kur’ân âyetleriyle delillendiririz. Çünkü Allah’ın bize verdiği görev budur; mutlaka Allah’ın Kur’ân’ıyla sizlere hitap etmek.)

“Vazifenin sizde olduğunu âyetiyle delillendirebilir misiniz?”

Zaten şimdiye kadar kaç tane âyet geçti. Âyette de kesin şekilde bizden bahseden bir çok âyet var Kur’ân-ı Kerim’de. İşte Allahû Tealâ açık bir şekilde Âli İmrân-81’de, bu suali bize verdiğiniz zaman herhalde ya yoktunuz ya da bizi dinlemediniz. Âli İmrân-81’de Allahû Tealâ nebîlere kitap ve hikmet verdiğini söylüyor. Nebîlerden sonra bir nebî olmayan resûlün geleceğini söylüyor.

3/ÂLİ İMRÂN-81: Ve iz ehazallâhu mîsâkan nebiyyîne lemâ âteytukum min kitâbin ve hikmetin summe câekum resûlun musaddikun limâ meakum le tu’minunne bihî ve le tansurunnehu, kâle e akrartum ve ehaztum alâ zâlikum ısrî, kâlû akrarnâ, kâle feşhedû ve ene meakum mineş şâhidîn(şâhidîne).
Ve Allah, nebilerden, “Size kitap ve hikmet verdim. Sonra size, beraberinizde olanı (Allah'ın size verdiği kitapları) tasdik eden bir Resûl geldiği zaman, O'na mutlaka îmân edeceksiniz ve O'na mutlaka yardım edeceksiniz” diye misak aldığı zaman, “İkrar ettiniz mi (kabul ettiniz mi?) ve bu ağır (ahdimi) üzerinize aldınız mı?” diye buyurdu. (Onlar da): “İkrar ettik (kabul ettik)” dediler. (Allahû Teâlâ): “Öyleyse şahit olun ve Ben sizinle beraber şahitlerdenim.” buyurdu.


Duhân-14’te de Allahû Tealâ açık ve kesin şekilde de 14 asır evvel yazmış bizi yazmış oraya:

44/DUHÂN-14: Summe tevellev anhu ve kâlû muallemun mecnûn(mecnûnun).
Ve (O’NA) (şeytan tarafından vahyedilerek) “öğretilmiş” ve “deli” dediler ve sonra O’NDAN yüz çevirdiler.


İşaretler veriyor:

• “Ona ‘deli’ dediler.” diyor. Yani diyecekler. Allah’a göre kıyâmet dahi geçmiş zamandır.
• “Şeytan tarafından öğretilmiş yani şeytandan vahiy alıyor.’ diyecekler.” diyor.
• “Sözlerinden ibret almayacaklar.” diyor. Davetine icabet edilmeyecek demek bu.

Öyleyse söyledik mi size bunu? 3 defa söyledik ve gerçekten kimsenin ibret almadığını gördük. Evinize gidince Âli İmrân Suresinin 81. âyet-i kerimesine bakın. O resûllere indirilen kitapları tasdik eden, o nebîlere; beşi de peygamberdir, ulûl’azm peygamberlerdir onlar. Hz. Nuh, Hz. İbrâhîm, Hz. Musa, Hz. İsa ve Peygamber Efendimiz (S.A.V) beşi geçiyor orada (Âli İmrân-81’de). Çünkü Ahzâb Suresinin 7. âyet-i kerimesinde:

33/AHZÂB-7: Ve iz ehaznâ minen nebîyyîne mîsâkahum ve minke ve min nûhın ve ibrâhîme ve mûsâ ve îsâbni meryeme ve ehaznâ minhum mîsâkan galîzâ(galîzan).
O zaman ki; Biz, nebîlerden onların misaklerini almıştık. Ve senden ve Hz. Nuh’tan ve Hz. İbrâhîm’den ve Hz. Musa’dan ve Meryemoğlu Hz. İsa’dan ve onlardan ağır bir misak aldık.


“Orada Sen’den misak aldığımız zaman (hani şu Âli İmrân Suresi’nin 81. âyet-i kerimesindeki misakı), o zaman Seninle beraber olan Hz. Nuh’tan da aldık. Hz. İbrâhîm’den de aldık. Hz. Musa’dan da aldık. Hz. İsa’dan da aldık. Ve o gün Sen’den de aldık.” diyor o misakı (Âli İmrân Suresinin 81. âyet-i kerimesindeki misakı).

O resûl, orada bahsi geçen resûl, kendisine yardım edilecek olan resûl peygamber olan bir resûl değil. “Sizdekileri tasdik edecek olan resûl” diyor Allahû Tealâ. İşte biz bugün Hz. İbrâhîm’i tasdik ediyoruz. Hz. Musa’yı tasdik ediyoruz. Hz. İsa’yı tasdik ediyoruz. Peygamber Efendimiz (S.A.V)’i tasdik ediyoruz. Onların ellerindeki mukaddes kitapların aslında Kur’ân-ı Kerim ölçüsünde bir nur, bir hidayet rehberi olduğunu Kur’ân söylediği için tasdik ediyoruz. Öyleyse açık ve kesin değil mi bu? Demediler mi? “Delidir!” demediler mi? Size kabul ettirmediler mi? “Şeytandan vahiy alıyor!” demediler mi? Kabul ettirmediler mi? Öyleyse haberler nasıl orada?

İşte sadece o âyet değil, Furkân Suresinin 27, 28, 29, 30. âyetlerinde Allahû Tealâ açık açık şöyle bitiriyor olayı:

25/FURKÂN-27: Ve yevme yeadduz zâlimu alâ yedeyhi yekûlu yâ leytenîttehaztu mear resûli sebîlâ(sebîlen).
Ve o gün, zalim ellerini ısırır: “Keşke resûlle beraber (Allah’a giden) bir yol ittihaz etseydim.” der.

25/FURKÂN-28: Yâ veyletâ leytenî lem ettehız fulânen halîlâ(halîlen).
Yazıklar olsun, keşke ben filanı (o kişiyi) dost edinmeseydim.

25/FURKÂN-29: Lekad edallenî aniz zikri ba’de iz câenî, ve kâneş şeytânu lil insâni hazûlâ(hazûlen).
Andolsun ki; bana zikir (Kur’ân’daki ilim) geldikten sonra beni zikirden saptırdı ve şeytan, insana yardımı engelleyendir.

25/FURKÂN-30: Ve kâler resûlu yâ rabbi inne kavmîttehazû hâzâl kur’âne mehcûrâ(mehcûran).
Ve resûl: “Ey Rabbim! Muhakkak ki benim kavmim, bu Kur’ân’dan ayrıldı (Kur’ân’ı terketti).” dedi.


Şimdi bu sualleri bana soran aziz kardeşim! Sen İslâm’ın 5 şartını yaşıyorsun diye Allah’ın cennetine gideceğini mi zannediyorsun? Allah’a ulaşmayı dilemekten haberin var mıydı buraya gelmeden evvel?

* Dilemezsen gideceğin yerin cehennem olduğunu biliyor musun?
* Şirkte olduğunu biliyor musun?
* Dalâlette olduğunu biliyor musun?
* Takva sahibi olmadığını biliyor musun?
* Cehenneme gideceğini biliyor musun?
* Allah’ın âyetlerinden gâfil olduğunu biliyor musun?
* Bütün amellerinin boşa gideceğini biliyor musun?

Bunlara cevap verebilecek seviyede misin?

Benzer konular