Zumer 22'deki Allah’ın göğsünü İslâm’a açtığı kişinin hangi nur üzere olduğunu bizlere izah eder misiniz?

Anasayfa » Ana Sayfa » Âyetler ve Sırları » Zumer 22'deki Allah’ın göğsünü İslâm’a açtığı kişinin hangi nur üzere olduğunu bizlere izah eder misiniz?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Zumer 22'deki Allah’ın göğsünü İslâm’a açtığı kişinin hangi nur üzere olduğunu bizlere izah eder misiniz?

Zumer Suresinin 22. âyet-i kerimesinde Allah’ın göğsünü İslâm’a açtığı kişinin Allah’tan bir nur üzere olduğu buyruluyor. Bu nurun hangi nur olduğunu bizlere izah eder misiniz?

39/ZUMER-22: E fe men şerahallâhu sadrahu lil islâmi fe huve alâ nûrin min rabbihi, fe veylun lil kâsiyeti kulûbuhum min zikrillâhi, ulâike fî dalâlin mubîn(mubînin).
Allah kimin göğsünü İslâm için (Allah’a teslim için) yarmışsa artık o, Rabbinden bir nur üzere olur, değil mi? Allah’ın zikrinden kalpleri kasiyet bağlayanların vay haline! İşte onlar, apaçık dalâlet içindedirler.


e fe men şerehallâhu sadrehu lil islâmi: Allah’ın göğsünü İslâm için, Allahû Tealâ’ya teslim olması için şerh ettiği, yardığı kişi gibi midir?” diye başlıyor sual.

fe huve alâ nûrin min rabbih (rabbihi): Ki o, Allah’tan bir nur üzeredir.

Allahû Tealâ âyetin başına “e” koymuş, sual işareti. Yani “Allah’ın kalbine göğsünü yararak nur üzere kıldığı kişi, bu aşağıda ifade ettiği kalpleri kasiyet bağlamış, Allah’ın zikrinden kalpleri kasiyet bağlamış kişi gibi midir?” Ve o kişilere “veyl olsun (yazıklar olsun)" diyor. Allah’ın zikrini yapıp da kalpleri kasiyet bağlayanlara.
    
ulâike fî dalâlin mubîn (mubînin): Onlar apaçık bir dalâlet içindedirler.

Neden bahsediyor âyet-i kerime sevgili kardeşlerim? Âyet-i kerime iki çeşit insandan bahsediyor. Birisi Allah’a ulaşmayı dilemiş (birinci safha). Ne yapıyordu Allahû Tealâ? Rahîm esmasıyla tecelli ediyordu, 7 tane furkan veriyordu. Kişiyi gören, işiten, idrak eden hale getiriyordu. Sonra Allah o kişinin kalbine ulaşıyordu, kalbini Allah’a çeviriyordu. Sonra ne yapıyordu? 10. basamakta kişinin göğsünü şerh ediyordu (yarıyordu). 11. basamakta da Allah’ın o yardığı yarıktan, kişi zikir yaptığında Kat’ından nur göndererek, o nurların oradan geçerek kalbe ulaştığını ve rahmet nurlarının kalbe girdiğini ifade ediyordu Allahû Tealâ. İşte bu noktadaki olay bu. Burada kalbe giren sadece rahmet nurudur. Kişi zikir yapıyor. Allah’ın Kat’ından rahmetle fazl geliyor. Dikkat edin! Rahmetle salâvât gelmiyor, rahmetle fazl geliyor ve kalbe giren sadece rahmet. O kişinin kalbine giren rahmet, kişinin kalbinde % 2 nispetinde yer ediyor. Yer ettiği zaman ne oluyor? Hadid Suresinin 16. âyet-i kerimesi devreye giriyor:

57/HADÎD-16: E lem ye’ni lillezîne âmenû en tahşea kulûbuhum li zikrillâhi ve mâ nezele minel hakkı ve lâ yekûnû kellezîne ûtûl kitâbe min kablu fe tâle aleyhimul emedu fe kaset kulûbuhum, ve kesîrun minhum fâsikûn(fâsikûne).
Allah’ın zikri ile ve Hakk’tan inen şeyle (Allah’ın nurları ile), âmenû olanların (Allah’a ulaşmayı dileyenlerin) kalplerinin huşû duyma zamanı gelmedi mi? Kendilerine daha önce kitap verilip de böylece üzerinden uzun zaman geçince, artık (zikri unuttukları için) kalpleri katılaşan kimseler gibi olmasınlar. Onlardan çoğu fasıklardır.


“O kişinin zikriyle, Allah’ın gökten indirdiği nurla, o kişinin kalbinde; Allah’ın zikriyle ve bu zikrin neticesinde Allah’ın gökten indirdiği nurla huşû oluşması zamanı gelmedi mi?”

Nurlarla demiyor Allahû Tealâ, "nurla” diyor. İki nur geliyor, rahmet ve fazl ama bir tanesi devrede. Sadece rahmet nuru devrede. İşte göğsümüzden kalbimize yol açıldığını, Allahû Tealâ’dan rahmet ve fazl geldiğini, ama sadece bir tanesinin kalbe girdiğini burada da ifade ediyor Allahû Tealâ; Zumer 22'de. Zumer 23'de de Allahû Tealâ, nurlarını ikişer ikişer gönderdiğini, bu nurların o kişinin kalbine ulaştığını, kişiye cezbe verdiğini, kişiyi huşûya ulaştırdığını, daha sonra da kişiyi hidayete erdirdiğini söylüyor Allahû Tealâ.

39/ZUMER-23: Allâhu nezzele ahsenel hadîsi kitâben muteşâbihen mesâniye takşaırru minhu culûdullezîne yahşevne rabbehum, summe telînu culûduhum ve kulûbuhum ilâ zikrillâhi, zâlike hudallâhi yehdî bihî men yeşâu, ve men yudlilillâhu fe mâ lehu min hâd(hâdin).
Allah, ihdas ettiği (nurların) ahsen olanlarını (rahmet, fazl ve salâvâtı), ikişer ikişer (salâvât-rahmet ve salâvât-fazl), Kitab’a müteşabih (benzer) olarak indirdi. Rab’lerinden huşû duyanların ciltleri ondan ürperir. Sonra onların ciltleri ve kalpleri Allah’ın zikriyle yumuşar, sükûnet bulur (yatışır). İşte bu, Allah’ın hidayetidir, dilediğini onunla hidayete erdirir. Ve Allah, kimi dalâlette bırakırsa artık onun için bir hidayetçi yoktur.


Ama Zumer 22'de söylediği “ikişer ikişer”den murad rahmetle fazl ve rahmetle salâvât, ikisi birden (iki grup birden) geldiği zaman, dört tane nur (rahmetle fazl ve rahmetle salâvât), onlar beraberce geldiği zaman fazıllar îmân kelimesinin etrafında toplanmaya başlıyor. Burada sadece bir tek nurdan bahsediyor Allahû Tealâ. O nur, rahmetle fazıldan, göğüsten içeri giren rahmetle fazıldan sadece rahmet nurlarının oluşturduğu netice.

Şimdi diyor ki, “Allah’ın zikrinden kalpleri kasiyet bağlayanlar.” Kim bu insanlar? Çok basit. Bu insanlar Allah’a ulaşmayı dilemeyenler. Dilemeyenlere de Allahû Tealâ rahmet nuru gönderir mi? Göndermez sevgili kardeşlerim. O insanlarda Rahîm esması tecelli etmez. Rahîm esması tecelli etmezse, kişinin nefsi hep şerri emredecektir. Yusuf Suresinin 53. âyet-i kerimesine göre. Allahû Tealâ Yusuf Suresinin 53. âyet-i kerimesinde şöyle söylüyor:

12/YÛSUF-53: Ve mâ uberriu nefsî, innen nefse le emmâretun bis sûi illâ mâ rahime rabbî, inne rabbî gafûrun rahîm(rahîmun).
Ve ben, nefsimi ibra edemem (temize çıkaramam). Muhakkak ki nefs, mutlaka sui olanı (şerri, kötülüğü) emreder. Rabbimin Rahîm esmasıyla tecelli ettiği (nefsler) hariç. Muhakkak ki Rabbim, mağfiret edendir (günahları sevaba çevirendir). Rahîm’dir (rahmet nurunu gönderen ve merhamet edendir).


Hz. Yusuf dedi ki: "Ben kendimi beraat ettiremem, çünkü nefs şerri emreder; ama Allah’ın Rahîm esmasıyla tecelli ettiği nefsler hariç.” Onlar şerri emretmezler. Şerri emretmemeleri için, hayrı emredebilmeleri için, o kişinin nefsinin kalbinin rahmet nurlarıyla % 2 ve fazıllarla % 98 dolması lâzım ki, o kişinin nefsi artık sadece hayrı emreder bir hüviyet kazansın.

Nefsin şerri emretmesi, nefsin hayrı emretmesi. Âyetler birbiriyle ne kadar sıkı bir ilişki içinde görüyorsunuz sevgili kardeşlerim.

Benzer konular