Zuhruf Suresinin 36. âyet-i kerimesine göre zikirden yüz çevirenler Allah’ın dostluğunu kazanamazlar diyebilir miyiz?

Anasayfa » Ana Sayfa » Zikir » Zuhruf Suresinin 36. âyet-i kerimesine göre zikirden yüz çevirenler Allah’ın dostluğunu kazanamazlar diyebilir miyiz?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Zuhruf Suresinin 36. âyet-i kerimesine göre zikirden yüz çevirenler Allah’ın dostluğunu kazanamazlar diyebilir miyiz?

Zuhruf Suresinin 36. âyet-i kerimesi;

43/ZUHRÛF-36: Ve men ya’şu an zikrir rahmâni nukayyıd lehu şeytânen fe huve lehu karîn(karînun).
Ve kim Rahmân’ın zikrinden yüz çevirirse, şeytanı ona musallat ederiz. Böylece o (şeytan), onun yakın arkadaşı olur.


ve men ya’şu an zikrir rahmâni: Ve kim Allah’ın zikrinden yüz çevirirse
nukayyıd lehu şeytânen: onlara şeytanı musallat ederiz.
fe huve lehu karîn (karînun): Ve onun için şeytan arkadaştır.

Burada, “Zikirden yüz çevirenler Allah’ın dostluğunu kazanamazlar diyebilir miyiz?” diyor kardeşimiz.

Zikirden yüz çevirenler Allah’ın dostluğunu kazanamazlar. çünkü dostluğun oluşabileceği yer kişinin kalbidir. Zikirden yüz çevirenlerin kalplerindeki nur adım adım azalır ve kalp tekrar kararır. O kişi Allah’ın dostu olmak payesini kaybeder.

Burada Allah’ın dostluğunu kazanamazların yerine, sualin, “Zikirden yüz çevirenler Allah’ın dostluğunu kaybederler diyebilir miyiz?” demek daha doğru olurdu diye düşünüyoruz. Gerçekten zikir 33000 seviyesinde; kişi, ruhu Allah’a ulaşmış. Eğer 33000’i hep devam ettirebilse hep Allah’ın evliyası olarak kalacak kişi. Ama zikirden vazgeçiyor. Zikir 31000’e, 29000’e, 27000’e ve giderek aşağı doğru kayıyor. Kaydıkça bir süre sonra denge bozulur ve âyet hükmünü eda eder. Hangi âyet? Bakara Suresinin 257. âyet-i kerimesi;

2/BAKARA-257: Allâhu velîyyullezîne âmenû, yuhricuhum minez zulumâti ilân nûr(nûri), vellezîne keferû evliyâuhumut tâgûtu yuhricûnehum minen nûri ilâz zulumât(zulumâti), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Allah, âmenû olanların (Allah’a ulaşmayı dileyenlerin) dostudur, onları (onların nefslerinin kalplerini) zulmetten nura çıkarır. Ve kâfirlerin dostları taguttur (onlar, şeytanı dost edinirler, şeytan kimseye dost olmaz), onları (onların nefslerinin kalplerini) nurdan zulmete çıkarırlar. İşte onlar, ateş ehlidir. Onlar, orada ebedî kalacak olanlardır.


Allah, âmenû olanların (Allah’a ulaşmayı dileyenlerin) dostudur, onları (onların nefslerinin kalplerini) zulmetten nura çıkarır. Ve kâfirlerin dostları taguttur (onlar, şeytanı dost edinirler, şeytan kimseye dost olmaz), onları (onların nefslerinin kalplerini) nurdan zulmete çıkarırlar. İşte onlar, ateş ehlidir. Onlar, orada ebedî kalacak olanlardır.

Diyor ki Allahû Tealâ, “Allah âmenû olanların, Allah’a ulaşmayı dilemekten itibaren bütün kademelerdeki âmenû olanların dostudur.” Burada, nereden nereye kadar? “Onların kalplerini zulmetten nura ulaştırır.” diyor. Âmenû olmanın birinci kademesi var. Âmenû olanların dostudur, Allah’a ulaşmayı dilemiş kişi. Âmenû olanların dostudur, mürşidine ulaşmış, kalbi hâlâ karanlık. Ama ondan sonra ruhunu Allah’a ulaştırmış 21. basamak. Kalbi zulmetten nura çıkıyor ama yarıya ulaşmış. Sonra 26. basamakta nefsinin kalbi tamamen nura ulaşıyor. Burada “Allah âmenû olanların dostudur, onları zulmetten nura çıkarır.” ifadesinde nurun bütün kademelerini görüyoruz, yani velayetin bütün kademeleri konuya giriyor. Ama âyeti kerimenin ikinci tarafını ele aldığımız zaman; vellezîne keferû evliyâuhumut tâgûtu: Onlar ki kâfirlerdir, onlar tagutun dostlarıdır ve tagut tarafından onların kalpleri nurdan zulmete götürülür. Tagut da onları nurdan zulmete götürür ifadesinden çıkardığımız sonuç vuslata kadar olan devreyi kapsamış olması olayın. Kişi Allah’a ulaşmayı diliyor, mürşidine ulaşıyor, tâbî oluyor, ruhunu Allah’a ulaştırıyor, ruhu yarı yarıya aydınlanmış durumda. Ama yavaş yavaş zikrini azaltıyor ve şeytan giderek daha çok, daha çok, daha çok kişiye dost oluyor, arkadaş oluyor. Şeytan arkadaş oluyor o kişiye ve böylece tagutun gayreti o insanların kalplerini yarı yarıya nurlanmışken zulmetten nura doğru götürüyor. Yarı yarıya nurlanmanın da ötesinde geçerli olabilir bu. Ama aslında kişi Allahû Tealâ’yı kendisine vekil tayin ederse, Allah’a tevekkül ederse. O zaman fizik vücudunu da Allah’a teslim eder, daimî zikre de mutlaka ulaşır, irşad makamına da ulaşır. Mesele, Allahû Tealâ’yı kendisine vekil tayin etmektir. Zikirden hangi şartların içinde olursa olsun vazgeçmemektir.

Benzer konular