Kehf Suresi 17. âyet-i kerimesinde hangi dostluk buyrulmaktadır?

Anasayfa » Ana Sayfa » Mürşid » Kehf Suresi 17. âyet-i kerimesinde hangi dostluk buyrulmaktadır?
share on facebook  tweet  share on google  print  

Kehf Suresi 17. âyet-i kerimesinde hangi dostluk buyrulmaktadır?

“Kehf Suresi 17. âyet-i kerimesinde hangi dostluk buyrulmaktadır, yani hangi kademe evliyalık buyrulmaktadır?" anlamında kullanıyor Serdar. Kehf 17:

18/KEHF-17: Ve terâş şemse izâ taleat tezâveru an kehfihim zâtel yemîni ve izâ garabet takrıduhum zâteş şimâli ve hum fî fecvetin minhu, zâlike min âyâtillâhi, men yehdillâhu fe huvel muhted(muhtedi), ve men yudlil fe len tecide lehu veliyyen murşidâ(murşiden).
Ve güneşin doğduğu zaman mağaralarının sağ tarafından geldiğini ve battığı zaman sol taraftan onların yanlarından geçtiğini görürsün. Ve onlar, onun (mağaranın) geniş sahası içinde bulunuyorlardı. İşte bu, Allah’ın âyetlerinden (mucizelerinden)dir. Allah, kimi Kendisine ulaştırırsa, işte o hidayete ermiştir. Ve kimi dalâlette bırakırsa (kim Allah’a ulaşmayı dilemezse) artık onun için velî mürşid (irşad eden evliya) bulunmaz.


“Ve güneşin doğduğu zaman mağaralarının sağ tarafından geldiğini ve battığı zaman sol taraftan onların yanlarından geçtiğini görürsün."

"zâlike min âyâtillâh (âyâtillâhi)"

Ve onlar onun (mağaranın) geniş sahası içinde bulunuyorlardı.

zâlike min âyâtillâh (âyâtillâhi): İşte bu, bunlar Allah’ın âyetlerindendir.
men yehdillâhu fe huvel muhted (muhtedi): Allah kimi Kendisine ulaştırırsa, o kişi o zaman hidayete erer.
ve men yudlil fe len tecide lehu veliyyen murşidâ (murşiden): Kim de dalâletteyse, onlar için bir velî mürşid bulunmaz.”

Kehf Suresinin 17. âyet-i kerimesinde “men yehdillâhu fe huvel muhted (muhtedi)” ifadesi, “Allah kimi O’na (Kendisine) ulaştırırsa; o zaman, o kişi hidayete erer. Niçin Kendisine diyoruz? Allahû Tealâ buyuruyor ki Şûrâ Suresinin 13. âyet-i kerimesinde:

42/ŞÛRÂ-13: Şeraa lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrakû fîhi, kebure alâl muşrikîne mâ ted’ûhum ileyhi, allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).


“allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb (yunîbu):
Allah dilediğini Kendisine seçer ve onlardan kim Allah’a ulaşmayı dilerse, Allah o kişiyi Kendisine ulaştırır.” “ileyhi” diyor Allahû Tealâ, Kendisine, O’na ulaştırır.
 
Bu sebeple buradaki “men yehdillâhu", Allah kimi ulaştırırsa, Kendisine ulaştırırsa anlamı kesin olarak çıkıyor. “O zaman o kişi hidayete erer.” diyor. Eğer bu aşamasını, bu cümleyi esas alıyorsak; burada üçüncü hidayet söz konusudur.

* Allah’a ulaşmayı dilemek birinci hidayet.
* Mürşide ulaşmak ikinci hidayet.
* Ruhun Allah’a ulaşması üçüncü hidayet.

Onu kapsıyor, ama arkasındanda diyor ki:

ve men yudlil: Kimi de dalâlette bırakırsa.
fe len tecide lehu veliyyen murşidâ (murşiden): Onun için bir velî mürşid bulunmaz.

Bu da ikinci kademeyi ifade ediyor. Eğer kişi hidayet üzere olsaydı Allah’a ulaşmayı dileyecekti, 14. basamakta da mürşidine ulaşacaktı. Onu da muhtevasına alıyor. İki ayrı noktadan bahsediyor âyet-i kerime.

Benzer konular